Hava Durumu

Klinik Psikolog Çiğdem Akbaş: ‘’Aşı bulundu ama pandemi bitmedi’’

On TV ekranlarında yayınlanan ve Uzman Doktor Ali Özeren’in sunduğu On’da Sağlık programına Klinik Psikolog Çiğdem Akbaş konuk oldu. Programda Pandemi döneminin insanlar üzerindeki psikolojik etkileri hakkında konuşuldu.

Haber Giriş Tarihi: 23.08.2021 16:54
Haber Güncellenme Tarihi: 23.08.2021 16:54
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.yenimarmaragazetesi.com/
Klinik Psikolog Çiğdem Akbaş: ‘’Aşı bulundu ama pandemi bitmedi’’

RAVŞAN ALİOĞLU/ÖZEL HABER

Pandemi sürecinde ruh sağlığı hakkında konuşan Klinik Psikolog Çiğdem Akbaş pandeminin insanları psikolojik olarak etkilediğine değinirken aşının bulunmasıyla birlikte artık insanların biraz daha mutlu göründüğünü söyledi. Çiğdem Akbaş ‘’Bizim iş alanımıza ciddi manada yük düştüğünü düşünüyorum. Çünkü tam bu kapanmalarla birlikte bizim işimizde ciddi bir artma söz konusu oldu. Kapanmalarla birlikte sosyal ortamda kendini dağıtamama, motivasyonunu gerçekleştirememe, gençler bir türlü çıkamadılar, online dersler bir türlü oturmadı ya da beklentilerini karşılamadı. En büyük ihtiyaç dışarıda hava almak, güneşe bakmak, yürümekken bunu insanlar elde edemediler. Bu aslında çok büyük bir hapishane hayatı yaşattı insanlara. Çok ciddi bir yetersizlik duygusu yaşattı. Pandeminin geldiği anda bizlerin hayata dair yakalamış olduğumuz şemalarımız komple değişti. Yani bir markete gittiğinizde, hastaneye gittiğinizde, alışveriş merkezine gittiğinizde çocukluğunuzdan itibaren biliyordunuz, bir bilgi vardı cebinizde ama o korkuyla yüz yüze gelindiği anda ciddi manada bir belirsizlik. Bütün eskiye dair şemalarımız çöpe gitti. Yapılması gerekeni yapmayıp korkanımız da çok oldu. Şu anda aşı konusunda olduğu gibi. Şu an aşı olmak gerek ama olmuyorum. Niye? İki yıl sonra felç olabilirim ya da bilmem ne olabilir, söylentiler var bilemiyoruz. Bunda çoğunluk oluyorsa bir çan eğrisi normal dağılım, herkes oluyorsa ben de olmalıyım demek gerekiyor. Çok önyargılıyız. Milletçe önyargılıyız. Hep böyleydik. Yeni bir şey değil ki. Bence sıkıntı burada: önyargılı olmakla ilgili.’’ dedi.

Pandeminin çocuklara etkisi

Çiğdem Akbaş ‘’En kritik nokta herhalde biraz bu. Bana gelen danışan portföyünden inceleme yaptığımız zaman, sayılara baktığımız zaman birincisi çocuk gelişimi çok ciddi manada farklı bir boyuta taşındı. Konuşma yaşı iki iken pandemi çocuklarında üç veya üç buçukta beklenir oldu. Şimdi bu konuşma gecikmesi olarak mı değerlendirilmesi lazım yoksa pandemiden kaynaklı izolasyondan mı? Bunu açıkçası zor seçer olduk. Yani bir gelişim testi vs. uyguladığımızda apaçık konuşma gecikmesi, sosyal becerilerde gerilikler çıkıyor.  Neden? Bu çocuğun izolasyon sürecinden mi yoksa organik problemlerinden mi ya da aile tutumundan mı? Bu çok ciddi ince ince elemek gerekli, çok ciddi çalışmak gerekli. Danışan portföyünden bilgi vermek gerekirse %70’i izolasyon kaynaklıydı. Çok anormal bir dönem geçirdik. Çocukların ihtiyacı olan akran gelişimi, model alma, akran eğitimi. Kreşlere, anaokullarına ne kadar serbest de olsa çoğu kişi korkup da gönderemedi. Bu sefer ne oldu? Tamamen tablet izleyen, Youtube’un esiri olan küçük çocuklar ve maalesef ilgilendikleri şeyler çok da güzel şeyler değil. Savaş oyunları, korku oyunları ya da çok gereksiz Youtuber videoları… Bunu 15-16 yaşında bir ergen yaptığı zaman ona karışmıyoruz o onun tercihi ama 3-4 yaşında bir çocuğun izlememesi gereken şeylere izlemek ve maruz kalmak zorunda kaldılar. Sabahtan akşama haber ve ölü sayısı dinlemek zorunda kaldılar. Anne baba bu konuda bilgilenmek istiyor ama çocuk? Çocuk da evde, sürekli haber, sürekli ölüm. Bu da onların kaygı düzeylerini çok yükseltti. Maalesef 3 ve 5 yaş altı yaşta ciddi manada daha sonrasını da izleyeceğimiz kaygı sorunlarının oluştuğunu düşünüyorum. Dört yaşından başlayın 15, 16 hatta 18 yaşındaki çocukların zaman yönetimi ortadan kalktı. Çünkü okul düzenleyici, toplayıcı, programlayıcı bir şeydir. Okul ortadan kalkınca her gün birbirinin hemen hemen aynısı oldu. Zaten bilgisayar oyunları ve Youtube sonsuzluğa odaklı çalıştığı için 3 saat, 5 saat, 8 saat… Sonra anneler ve babalar çocuklarının tüm gün yatağından çıkmadığını söylüyor. Çünkü ona zamanı öğreten işletim sistemi ortadan kalktı. Biz bun ona vermedik, okul verdi. Bu okulla sınırlı kaldığı için böyle sorunlar ortaya çıktı. Hiçbir şekilde yorgunluk hissi yok. Gece uygular 2’ye 3’e çekildi. 12 yaşında çocuklar 3’te yatıyorlar. Şu an algılayamıyoruz ama bu yaşadığımız ciddi manada bir toplumsal gerçek. Eğitim konusu çok tartışıldı. Benim kızım birinci sınıfta. Okuma yazma öğrenecek, online. Çocuklarda istemezsek okula gitmeyiz evimizden eğitim görebiliriz, öğretmen bana kızamaz ki ya da öğretmen bana sorumluluk bindiremez ki diye algı oluştu.’’ ifadelerini kullandı.

Pandemi döneminde insanların motivasyonu bozuldu

Çiğdem Akbaş ‘’Aşı olduğundan beri insanların motivasyonunu, güler yüzünü hayata karşı daha fazla sarılmalarını fark ediyorum. Eskisi gibi değiliz, hala maske takıyoruz, mesafeye dikkat ediyoruz ama moralimiz yerine geldi. Aşı oldum tatile çıkabilirim, alışveriş merkezine gidebilirim. Zihnim rahat. Zihinsel rahatlamanın bağışıklığa da etkisi vardır diye düşünüyorum. Aşının insanların ruhsal tarafına da iyi geldiğini düşünüyorum. Bence korku eskiye göre azaldı. Caddelerde falan görüyorsunuz rahatlama söz konusu. Bunun en büyük payı aşı. Aşı ciddi manada özgürlüğümüzü artırdı. Tedbiri elden bırakmadan rahatlamamız iyi ama şart. Anne babalar korkarsa çocuk onlardan daha çok korkar. Senin konuşman beni etkiliyor diyemez. Bizim korkumuz onların direkt bize aynaladığı bir şey. O yüzden önce biz ama korku da aslında normal bir şey. Şu an anne babaların en çok korktuğu şey: anne babalar üzülmesin, korkmasın, hastalanmasın ama canlı o, korkacak, üzülecek, sorunlar yaşayacak. Eğer ben bu çevreyi ona sağlamazsam benim kontrolümde olmayan ilk çevrede bu çocuk çuvallayacak.  Korku normal bir şeydir, geçicidir. Birlikte atlatabiliriz. Danışan sayısı kaygı bozukluğu anlamında çok arttı. Ergen portföyü anlamında hem sınav kaygısı hem sosyal ortam saygısı hem panik bozukluk şeklinde seyredenler var, baktığınızda arttı. Çünkü biz milletçe duygu konuşmuyoruz. Bir aile sofrasında bu sana ne hissettirdi, bugün nasıldın demiyoruz. Çocuğumuzun ders çalışma ya da puan seviyesi üzerinden psikolojisinin iyi olup olmadığını değerlendiriyoruz. Sanırım bize son raddede geliniyor diye düşünüyorum. Anne babanın tahammül sınırı artık iyice bitiyor, o zaman geliniyor zaten bize. Aslında en baştan sinyaller verildiğinde yaşıtlarını gözlemleyip, bir ortamda bakıp değerlendirmeliyiz. Ne olduğunu anne bana olarak kendime açıklayamıyorsam öğretmenine sorarım ya da konuşabileceğim kişilere sorarım. Baktık ki onlarla da yürümüyor o zaman geleceğiz, danışacağız. Bir kere danışmak zaten hiç sıkıntı değil. Danışırsınız, anormallik var mı yok mu zaten karşınızdaki uzman size söyleyecek. Devam edelim, şu aralıklarla gelin ya da gelmenize gerek yok, sizin probleminiz çok büyük değil, şunlara dikkat edebilirsiniz şeklinde. Danışmanlık almakta hiçbir zarar yok. Yeni çekilen dizilerin de psikoloğa gelinme sayısını arttırdığını düşünüyorum. Psikoloğa gitmek tavsiye edilebilir olmalı, bence çok ciddi başvurulabilir de olmalı. Çünkü danışmaktan kimseye bir zarar geleceğini düşünmüyorum. Pandemide kronik hastalığınız varsa çok daha dikkat edin diyorlar. Zaten bütün korkuların temeli ölüm korkusuna dayalıdır. Sorun söyleniyorsa ardından hemen çözüm. Yani böyle bir haber var ama böyle böyle giderse yetkililer bunun çözüleceğini düşünüyor şeklinde ya da güvenilir kaynaktan en azından bize bir çözüm yolu lazım. Pandemi artı depremler vs. yaşandıktan sonra yurtdışında özellikle Avrupa’da ortaöğretime, lise öğretimine travmaya ait dersler koyulacağı söyleniyor. Düşünce kontolünü elemine edebilmiş olsak yani biz duygu, düşünce, davranıştan ibaret bir varlığız. Davranıyoruz ama öncesinde duygulanıyoruz. Onun da öncesinde de düşünüyoruz. Şu an ne düşündünüz diye sorduğumuzda duygunun öncesinde bir şey hissettim ama sebebi yok, hiçbir problemim de yoktu cevabını alabilirsiniz. O an mutsuz oldum ama beni mutsuz edecek hiçbir şey de yok derler ama var. Onun öncesinde bir düşünce yağmuru geçiyor. Oradaki arızayı fark ettiğimiz takdirde o düşünce biçimini değiştirmenin milyon tane alternatifi var. Mesela ben maske takmazsam ne olur diye masaya yatıralım. Maskemi takmazsam, mesafemi korumazsam ne olur? Yüzde 95 hasta olursun. Niye takmıyorum? Mantık almıyor değil mi? Fakat biz ne yapıyoruz? Duygusal davranıyoruz. Kendimizi kandıran ne kadar çok cümle var? Aşı bulundu ama pandemi bitmedi. Örneğin insanlar markete girdiklerinde maske takmayı unutabiliyorlar. Veya onu takmak için polis arabasının geçmesi gerekiyor. Buradaki mantık süzgeci iyi çalışmıyor diye düşünüyorum. İntihar aslında bir yardım çığlığıdır. Son çarem bu, tükendim mesajıdır. Çünkü kişi bunu belki gerekli yerlere anlatmaya çalıştı belki başarılı olamadı ama en son çare bunu bu şekilde gerçekleştirme eğilimine girer. Baktığınızda bu kişilerin daha öncesi için de sinyal verdiği çok doğru aslında. Bu hastalık boyutunda, depresyon boyutunda ya da olumsuz düşünceye odaklanma boyutunda yakalanabilir. Ben hep onu diyorum: Anne babaların öncesinde buna uyanık olup bu çocukların fark edilmesi lazım ileriki jenerasyonlar için. Şimdi olanda ise artık buna karar veren biri için gerçekten ailede onu ikna çabasına gitmek gerekiyor destek almak adına. Hiçbir şey tamamen vazgeçilesi değil, çözüm her türlü var. Olumsuz düşünceye milyon tane bakış açısı var. Sadece bunu kazanmakla alakalı bir süreç var. İnsanın kendini değiştirme süreci zor bir süreç ama mutlaka güzel sonuçlar da alınıyor. O yüzden savaşı bırakmamak lazım. Pandemi sürecinde herkes evde olunca ev eyaletlere bölünüyor. Ciddi manada görev bölümleri değişti. Kadına düşen yük çok arttı bu süreçte. Aynı zamanda kadın da evde çalışıyor erkek de evde çalışıyor ama çay kahve taşıyan, öğle yemeğini koyan, çocuğun ihtiyaçlarını gideren yine kadın olduğu takdirde evlilik doyumu azalıyor, her şeyin doyumu azalıyor. Motivasyon bozuluyor. Baş etmekle alakalı bazı savunma mekanizmaları geliştirmek güzel ama sorun çözülmüyor. Sorunu karşı tarafla çözmek çözüm mü? İki taraflı değil de kendi adıma neresini çözebilirim… Çünkü insanları üzen aslında olayın kendisi değil, olayın onlara yüklediği anlam. Biz bize onun hissettirdiği anlamdan dolayı sarsılıyoruz. Kendimizle olan diyaloğumuzu da geliştirmemiz lazım. Ben kendi kendime de iyi şeyler söylemiyorsam zaten kendimi kötü tarafa doğru kendim çekiyorum. Olumlu konuşma lazım. Kendi kendinizin terapisti olduğunuzda diyorum ki terapiniz bitmiştir. Yani siz kendi gelişiminizi tamamlamışsınızdır. Çünkü sorun hep çıkacak, problemler hep çıkacak, pandemiye benzer şeyler çıkacak, sel, deprem gibi şeylerin insanlığın yakasını bırakacağını düşünmüyorum. İnsan duygu, düşünce ve davranıştan oluşan bir varlık. Bir şeyler bir yerde ters gidiyorsa o döngüde bir sorun vardır. Ben olaydaki algımdan ibaretim. Herkeste başka bir yansıması var olayların. Ben de bundan ibaretim. Bir yere vardığımda mutlu olmayacağım, bir şey aldığımda mutlu olmayacağım. Ben oraya mutlu gidiyorsam vardığım yerde de mutlu olacağım. O, maddiyata, almaya, vermeye çok da dayalı bir şey değil aslında. Mutluluk, varılacak bir adres değil yolun kendisidir. Duygu, düşünce, durum kısmında bir sıkıntı yaşadığımızda bir şey yolunda gitmiyordur. O zaman benim düşüncelerimi değiştirmem lazım. Benim farklı bir bakış açısı kazanmam lazım. Bunu tek başıma yapamazsam bir profesyonele giderim.’’ şeklinde konuştu.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.