Hava Durumu

EVLADI-İ FATİHAN BALKANLAR - 14

Yazının Giriş Tarihi: 11.11.2021 17:01
Yazının Güncellenme Tarihi: 11.11.2021 17:01

Halveti dergâhından çıktıktan sonra dar bir aralık içinde bulunan İslam Birliği binası kısaca müftülük önünden yürüyerek Bayraklı Camii’ne vardık. Cami halen faal olup banisi Gazi Mehmet Paşa’dır. Balkanlardaki ilk İslam Birliği toplantısı 10 Haziran 1878’de bu camide gerçekleşmiştir. Cami kapısında 16. yüzyıldan kalma orijinal kitabesinde düşen ölüm tarihinde;

Gene Paşa’yı Mehemmet gazi

Etti bir camii şerifi ihya

Yapmadı anı şöhreti afet için

Eyledi belki hak için mahza

Şehri pürzeyn de cami simin

Kıldı bu şehri cennetülme’va

Şeyh Ali kasdedip tarih

Ceddedallahukabetül fukara.

Şeklinde ölüm tarihi düşülmüştür.

Caminin bahçesinde mezarlar mevcut. Arkasında ise Gazi Mehmet Paşa’nın Arnavut Birliği olarak kullandığı etrafı üç basamaklı oturma yerleri ile çevrili, ortasında ise amfi tiyatroyu andıran bir açık  alanı mevcut. Belli günlerde gençlerin bu yapıya gelerek kültür etkinlikleri yapıldığı söylendi. Bayraklı Cami etrafındaki binalarla birlikte tam bir külliye görünümündedir.

Prizren’de güzel bir havada güzel bir gün geçirdikten sonra, ikindiye doğru tekrar Makendonya’nın başkenti Üsküp’teki otelimize geri döndük. Üsküp hepimizin bugün bile adının tarihten gelen namıyla hatırladığımız bir şehir. Tarihte önemli rol oynamış şahsiyetlerin doğduğu ve yaşadığı bir şehir. Makedonya’nın başkenti ve en büyük şehri. Nüfusu 800 binden fazla… Tam bir kültür ve ticaret merkezi durumunda. Ortasından geçen Vardar Nehri şehri ikiye bölüyor. Tarihte 1392 yılında Osmanlı hakimiyetine girmiş,  o tarihten beri de adı Üsküp olarak zamanımıza kadar gelmiş. Şehrin %70’i Makedon %20’si Arnavut geriye kalan halk da Türkler, romanlar ve Sırplardan oluşmaktadır. Bütün balkan şehirlerinde olduğu gibi 1912 Balkan Savaşı’ndan sonra Osmanlı hakimiyeti buradan da elini eteğini çekmiştir.

Vardar Nehri’nin bir yanında eski Osmanlı çarşısı ve eserleri, kalesi, arastaları ve hanları, hamamları camilerinin yer aldığı Müslüman kesim çoğunlukta yaşamakta. Fakat yerel yönetimler Hristiyan nüfusun elinde olduğundan Müslümanların yaşadığı mahallelere hiç hizmet gitmemiş. Sokaklar ve caddeler bakımsız. Yer yer kaldırımlar kazılmış kapatılma zahmetine bile katlanılmamış. Müslüman nüfusun yaşadığı mahallelerde imar izni dahi verilmediği söylenmektedir. Sadece Müslüman nüfusun yaşadığı çarşı kısmında düzenli binalar mevcut olup, bu iyileştirmeleri de ticarethane sahiplerinin gerçekleştirdiği aşikar.   İnsan ayağının pek değmediği kısımlar yolları ve binaları ile tam bir harabelik.

Vardar Nehri üzerindeki taş köprünün hemen Hristiyanların yaşadığı bölüme geçtiğinizde ise, modern ve geniş meydanlar, bakımlı ve modern binalar, cadde ve sokaklarının ise her türlü belediye hizmetlerinden yararlandığı açıkça görülmekte. Türkiye’den orada şube açan bankalar bile Hristiyanların yaşadığı bu bölümlere şube açmışlar. Meydanlar ise tam bir heykel müzesi gibi devasa heykellerle donatılmış vaziyette. Tabiri caizse Üsküp tam bir heykel şehri görünümünde. Nerede boş bir alan bulmuşlarsa heykel dikmişler.

Üsküp’ün geçmişinde tarihi şahsiyetler oldukça fazladır. Bizim son zaman miili şairlerimizden merhum Yahya Kemal Beyatlı bu şehirde doğmuş. Üsküp çarşısı içindeki Hüdavendigar Camii’nde okumuştur.

Bu caminin duvarlarında anne sevgisini anlatan şiirleri halen durmaktadır

Yine tarihte tüm dünyanın Rahibe Terasa olarak bildikleri meşhur kadın Azize bu şehirde doğmuştur. Doğduğu ev Hristiyan mahallesinde olup halen restore edilmiş evinin yanında ise onun hatırına yapılmış kubbesi altından olan kilisesi mevcut olup, evi de bugün müze olarak kullanılmaktadır.

Bizim de adını çok duyduğumuz Teresa’nın gerçek adı Gonca Boyacıdır. Ailesi de Müslümandır. Gonca boyacı daha 18 yaşında iken rahibe olmaya karar vermiş, Hindistan’a misyoner olarak hayır işlerinde çalışmak üzere gönderilmiş, Vatikan’ın sponsorluğunda hayırsever misyonerler cemiyetini kurmuş finansörü Vatikan olduğu için 4 binden fazla rahibenin görev aldığı bir organizasyona ulaşmıştır. “Ben kendimi dünyaya ait hissediyorum.” Diyerek dünyada hemşirelik mesleğinin kurucusu sayılmış ve 1979 senesinde de kendine Nobel Barış ödülü verilmiştir.

Rahibe Teresa’nın iki hastayı iyileştirmesi sebebiyle öldükten sonra Vatikan da Aziz Petrus Meydanı’nda papa tarafından Azize ilan etmiştir.

Devam edecek…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.