Hava Durumu

HER ŞEYİ BİLEBİLECEK KADAR GENÇ DEĞİLİM!

Yazının Giriş Tarihi: 07.02.2021 16:02
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.02.2021 16:02

Bir kral, çeşitli konularda danışmak ve bilgisinden yararlanmak istediği ünlü bir düşünürü, saray bilgeliği görevine getirmişti.

Tümü ülkenin soylular kesiminden gelen sarayın öteki danışmanları, halktan birinin böylesi saygın bir göreve getirilmesini hiç de hoş karşılamamışlardı.

Bilge de olsa, halktan bir kişinin aralarına girmesinden rahatsızlık duyuyorlardı.

Bu rahatsızlık daha sonra kıskançlığa, daha sonra ise bu “halk adamı bilge”yi topluluk önünde küçük düşürme çabalarına dönüşmüştü.

Soylu danışmanlardan bir dük, bir gün sarayda arkadaşlarıyla konuşurken karşıdan bilgenin geldiğini görünce bu olanağı değerlendirmek istedi ve ona, babasının mesleğinin ne olduğunu sordu.

Babam, marangozdu” dedi bilge kişi.

Dük, onun bu yanıtını küçümsedi ve kendi babasının sıfatını söyledi.

Oysa benim babam, bir konttu” dedi ve bilgeye bu kez annesinin ne iş yapmakta olduğu-nu sordu.

Bilgenin, “Annem ev hanımıydı” yanıtını da dudak bükerek karşıladıktan sonra, büyük bir gururla kendi annesinin bir kontes olduğunu söyledi ve bilgeye bu kez amcasının mesleğini sordu.

Amcam demirciydi” dedi bilge.

Dük hemen, kendi amcasının işini açıkladı:

Benim amcam ise kralın baş silahşörüydü” dedi.

Dükün yeni bir soru sormasına olanak vermeden bu kez bilge ona bir soru sordu:

Babanız şimdi nerede?” dedi.

Dük, babasının öldüğünü söyledikten sonra bilge ona, annesinin ve amcasının şimdi nerede olduklarını sordu.

Annem de, amcam da öldüler” dedi dük.

Dükün bu yanıtı üzerine bilge kısa bir süre düşündü, sonra şöyle bir değerlendirme yaptı:

Bir patatesten hiçbir farkınız yok, dük hazretleri” dedi. “Sizin de en değerli ve en işe yarar bölümünüz toprağın altında kalmış…”

Dük, bu yenilginin ezikliğinden kurtulabilmek için bilgeye bir tuzak hazırlamak istedi.

Sarayın kütüphanesine kapandı ve yüzlerce kitap karıştırarak, okunmaları bile güç olan çok harfli Latince üç sözcük buldu.

Sonra da adım adım izlediği bilgenin halk arasında dolaştığı bir anda yanına gitti, bu sözcüklerin anlamını herkesin önünde kendisine sordu:

Sarayımızın yeni bilgesi, halkımızın önünde acaba şu sözcüğün anlamını açıklar mısınız?” dedi ve cebinden çıkardığı kâğıttaki ilk sözcüğü okudu.

Bilge, sözcüğü dinledikten sonra başını iki yana salladı:

Bu sözcüğü ilk kez duyuyorum” dedi. “Ne anlama geldiğini bilmeme olanak yok…”

Dük bu kez, elindeki kâğıttan ikinci sözcüğü okudu.

Bilge başını yine iki yana salladı ve bu sözcüğü de ilk kez duyduğunu söyledi.

Bilge, dükün okuduğu üçüncü sözcüğü de daha önce hiç duymadığını söyleyince dük, sesini herkesin duyabileceği denli yükselterek bilgeye çıkıştı:

Hem bu üç sözcüğü bilmeyecek denli cahilsin, hem de saray bilgesi olarak kralımızdan yılda binlerce altın alıyorsun” dedi. “Utanmıyor musun?”

Bilge de sesini yükseltti:

Kralımız bu parayı bana, bildiklerim için veriyor” dedi. “Bilmediklerim için para vermeye kalksaydı, buna hazinesi bile yetmezdi!..”

 

Kıssadan Hissi:

 

Her şeyi bilmek yahut da her şeyi anlamak zorunda değiliz.

Zaten hiçbirimiz bunu başaramayız.

Bazı insanlar vardır ki, her şeyi bildiğini, anladığını zanneder. "Bilmiyorum" sözcüğü hiçbir zaman yoktur zihinlerinde. Unutmayalım ki, her şeyi anlamaya çalışmak, bizi hastalığa dahi götürebilir.

Bizi ilgilendiren, mesleğimizle ilgili konuları bilelim ve anlayalım o bize yeter…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.