Hava Durumu

İKİ ÇİFT GÖZ VE DEPREMİN GERÇEK YÜZÜ

Yazının Giriş Tarihi: 22.03.2023 16:02
Yazının Güncellenme Tarihi: 22.03.2023 16:02

Geçtiğimiz pazartesi akşamı bir ülke gerçeği ve felaketini sanki simülasyon izler gibi yaşadık. Önce bu ilginç birliktelikten kısaca söz edeyim. 2004 yılında kurduğumuz Bursa Sivil Toplum Derneği’nin mutat toplantılarından birinde yaşadık bu söylediklerimi. Bizim ifademiz ile kısaca SİVİLAY dediğimiz derneğimiz, uzun süreden beri Okan Aras’ın başkanlığında bu tür toplantılarda uzman konuk ya da konuklardan belli konularda konferans alıyor ve sonunda da tartışmaya açıyoruz. Bu kez konu ve konuklar her zamankinden daha farklı ve de aynı oranda ağırdı. Çünkü konu deprem ve onun yarattığı felaketti. Bu tür bir olayda insan davranışları da tartışmaya değer oldu.

Bir eski milletvekili ve bir iyilik gönüllüsünün anlatımları ile deprem ve geriye bıraktıklarını anlamaya çalıştık…Yetmedi bunun üzerine bir de bir psikoterapistin ağzından, insanın korku ve buna karşı davranışını öğrendik.

Oldukça ağır bir yük değil mi ? Ama birey olarak önce kendimizi tanıdık, sonra da insanın beklenmedik olaylar karşısında nasıl bir tepki verdiğini yetkili bir ağızdan dinledik. Eşim ile katıldığımız bu sıra dışı geceden size ne kaldı diye sorsanız, kendi adıma önce düşünür, sonra da şaşkınlık içinde yanıt verebilirim. İnsan denilen varlığı ne kadar da az tanımışım diye hayıflanırım.

Galiba konuşmacıları unuttum. Deprem bölgesinde uzun süre kalan bu iki konuk aynı zamanda derneğimizin üyeleri, eski milletvekili ve cerrah Ceyhun İrgil ve de iyilik gönüllüsü Sertaç  Şipka.

Asıl konuk statüsünde olan da psikoterapist Aslı Aktümen’di.

Ceyhun İrgil’i Bursa Tıp Fakültesi’nde öğrenim gördüğünden beri tanırım. Çünkü o dönemde gazetecilik ile de tanışmıştı bir süre…Sonra mesleğinde çok yükseldi ve sonunda politikacı da oldu. Bir dönem CHP milletvekilliği yaparak, işi tadında bıraktı. Sertaç Şipka’yı derneğimize üye olduğu geçtiğimiz yılda tanıdım ve çok sevindim. Çünkü bu tür dernek çalışmalarında yeni kuşaklar her zaman gereklidir. Uzattım farkındayım ve konuya geçiyorum. Sözü önce sevgili Sertaç aldı. Bir grup arkadaşı ile Osmaniye’ye gittiklerini belirterek, kurtarma çalışmalarına da katıldıklarından söz etti. Bu faaliyetleri sayılar ile de destekledi. 35 kadar cenaze çıkarma ve de 4 canlı kurtarma çalışmasında bulunmuş ve tanık olmuş. Sonra da kısaca Hatay ve ilçesi İskenderun üzerine kısa bir cümle kurdu: “Savaş hali gibiydi”..!Kurduğu bu cümle önce onu da çok etkilemiş ki, Bursa’da yapmaya çalıştıkları bir çalışma ve bunun ilgi görmemesini üzülerek aktardı. ”Gıda bankacılığı yapmak istiyorduk Bursa’da, ilgi görmedi. Orada ne kadar gerekli olduğunu da gördük. İyilik çoğalmalı, organizasyon ve örgütlülük bir araya gelmeli” diyerek sitemini ortaya koydu. Demek ki felaket gelmeden böyle girişimler ciddiye alınmıyor ve de alınmayacak. Bu da benim yorumum olsun. Sertaç, içinde bulunduğu kurtarma çalışmasının bilançosunu da çıkarmış.  Ardından bir kurtarma ekibinin sayısı ve çalışma sistemini de anlattı. Bu arada tanık olduğu kurtarma çalışmasında çıkarılan 4 canlının her biri için ekibin oluşumu, ulaşımı ve aletlerinin maliyeti çıkarılmış. Şipka bunu “ bir canın bedeli 35 milyon lira” diyerek, önemini vurguladı. Bir kurtarma ekibinin toplam 57 kişiden oluştuğu, ekiplere ayrıldığı ve de 7 şer kişinin enkaza girebildiğini söyledi. Bölgedeki yağma ve emniyet zaafından da  söz etti. Organizasyon eksikliğini de çarpıcı  bir örnek verdi.. Çanakkale’den gelen bir ekip yer gösterilemediği için dönüp gitmiş. Sertaç Şipka ardından Bursa’nın kurtarma gücünden söz etti. Kentimizde 2 ağır kurtarma, 4 orta ağır kurtarma olmak üzere toplamda 10 ekip bulunuyormuş. Bu sayının kesinlikle artırılması gerektiğine de vurgu yaptı. Ayrıca AFAD tarafından Bursa için yapılan bir simülasyondan bahisle 6.9 büyüklüğünde bir depremde on binlerce kişinin ölme ihtimalinden söz etti

İrgil’den Z kuşağı övgüsü

Bizim buluşmamız öncesinde gazeteci Uğur Dündar’ın köşesinden Ceyhun İrgil’in bir araç dolusu ilaç ve tıbbı malzeme ile deprem bölgesine ulaştığını öğrenmiştik. Dündar’ın yazısındaki anlatımında, İrgil’in önce insan, sonra da bir hekim olarak yaptıkları gerçekten çok etkileyiciydi. Toplantımızda söz aldığında bundan hiç söz etmedi. Oysa 1999 Gölcük depremi sırasında (ben de şahidim)  İrgil yine sahadaydı ve büyük gayret sarf etmişti. Hatay ile kıyaslama yaparak, hasta ve yaralı taşıma konusundaki eksiğin altını çizdi. “Yalova’da üç bin hasta helikopter ile Bursa’ya taşınmıştı. Maraş’ta bunu göremedik” diyerek  kibarca ağır bir eleştiri yaptı ! Sonra da daha ilginç bir konuya değindi. “Hatay’da    Z  KUŞAĞI çok faaldi. Çok iyi çalıştılar.Zor koşullara bile aldırış etmediler. Bir de belediyelerin desteği vardı. Onlar olmasa Devlet yerde kalacaktı” dedi.

 Bursa için de bir atıf ve övgüde bulundu.“Bursa Büyükşehir Belediyesi ve arama kurtarma ekipleri Maraş’ta çok başarılı işler yaptı.”

Toplantıda bir ara ilk günlerdeki gereksiz bekleme ve askerin sahada olamayışı da tartışıldı!  Ceyhun İrgil buna dair bir kıyaslama yaparken çarpıcı bir rakam da verdi. “Yalova’da 1999 depreminde Ordu enkazdan 350 insan çıkarmıştı.”    İrgil ayrıca, “Depremin ilk saatleri ve günlerinde ailelerin bulduğu vinç ve benzer araçlara el konmak istenmiş. Bundan askerin de haberi varmış “ türünden çok çarpıcı ve de tartışılması gereken bir konuya da değindi.    Ardından buna dair sorular ve yorumlar havada uçuştu!

Psikoterapist Aktümen ve insanın korku hali

Gece müthiş bir tempo ile ilerliyordu. Asıl konuğumuz psikoterapist Aslı Aktümen, anlatılanları dinledi ve sözlerine insanın en önemli davranışı ile başladı. “ Bildiğimiz gibi öleceğini bilen tek canlı insan. Bu nedenle insan ölümü unutarak yaşamak ister. Bunun zamanını bilmez, bilmek de istemez.      Bu deprem ve yaşattıkları bize ‘ölümün gerçek olduğunu’ hatırlattı. Bunun sonucu toplum kesimlerinde travmalar başladı.”

Birinci derece travmayı; oradakiler yani depremin içindekiler…İkinci derecede yardıma gidenler,üçüncü  derecede ise bizim gibi sıcak ortamda oturup izleyenler yaşarmışız. Aktümen devam ederek. “Bu tür bir olayda bir anda umutsuzluk yayılır. İşte kırk gün ve hikayesi bu nedenle önemlidir.”

Aktümen’in bu sözlerinden, sanki  üzücü bir olayın üzerinden 40 gün geçtiğinde acı hafifliyor sonucunu çıkardım, ne derece doğru bilemem.

Bu sözlerin ardından Aslı Hanım insanın ruhsal yapısından örnekler vererek konuşmasına devam etti. İnsan hayatının iki basamaktan oluştuğunu, birincisini de günlük işlerin oluşturduğuna vurgu yaptı. Bununla yetinmeyen insanın keyif alınacak bir katmana çıkma isteğinin her zaman olduğunu söyledi  ve bunun adının “libido” olduğunu belirtti. Her gün çok uzun süre aynı şeyleri yapan, aynı işte çalışanların depresyona girebildiğini anlattı. Zonguldak madencilerinde görülen “alkolizm” sorununu örnek verdi. Sonra da depremin etkisi ile şu anda ölüm korkusunun öne çıktığını “ama en azından toplum olarak öleceğimizi biliyoruz” gibi bir ifade kullandı. Sonra da devam etti:

“İnsan ölüme karşı savunma geliştirir. Örneğin din ölümün çaresizliğini yok eder.”Aktümen’in son bir cümlesi de geceyi özetler gibiydi.

“İnsan olarak unuttuğumuz tek şey SABIR.”

 

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.