Peyniri, ilgi anlamında dedemin uduna bağlasam, kafayı yemiş dersiniz. Oysa gerçektir. Edirne Peyniri tenekesinden çıkarılınca çalgı çengi musikisinde kullanılan mızraplı çalgılardan ud ile nitelikli niceliğinin değişmiş olduğunugörürsünüz. Karciğar köçekçeden mi gidiyor, yoksa yarım yağlı ekşimeğe mi dönmüş,çıkaramazsınız. Bu fonksiyon değişimiyle de, Arabistan çöllerinde İngilizlere esir düşen dedemin hayatını huzura kavuşturmuş..
Anladım. “Ne sayıklıyor bu adam ?” diyerek 118’i arayacaksınız alıp götürsün diye.
Yok, yok öyle sabırsızlanmaya yer yok.. Açalım da rahatlayasınız..
Xxx
Kırklı yıllar ve daha öncelerinde akaryakıt, bugün turşu kurduğumuz yağ tenekeleriyle gelirdi. Elektrik öncesi yıllarda aydınlatmada kullandığımız gaz yağlarının ana deposu da Demirtaş Hamamında idi. Günümüzde hamamın bulunduğu bölgeye Gazhane denilmesinin sebebi de budur.
Peynirciler de mayaladıkları peynirlerini, boşalmış gaz tenekelerinde salamuraya yatırdıklarından, çok iyi temizlenerek kokudan arındırılmamış tenekelere yatırılan peynirlere de, gazyağının kokusu sinerdi.
Böyle çirkin kokulu peynirlerin ismi “İmansız peynir”e çıkarılmıştı..
Xxx
Dedem esaret yıllarının azap verici sıkıntısından kendine bir meşguliyet ararken boş bir gaz tenekesi bulur. Ona tahta veya sopadan bir sap çiviler, sapın üzerine de bir kaç tel gererek bir çağlı aleti yapar. Tımbırdata tımbırdata çıkardığı sesleri terbiye edebildiğince bir ud virtiözü olup çıkar. Esaret sonucu Türkiye’ye geri döndüğünde, amatör bir ududir, artık.
Beyaz peyniri Edirne’den alıp Bursa’nın Demirtaş Hamamındaki gaz tenekesine koyarak bakkal dükkanlarına sevk ettik.
Ha bakalım devam edelim.,.
Xxxx
Gazhanenin hemen üstündeki ilk mektebin üst taraflarında yenilerde yapılmış olan sanat okuluna devam ederken, yaz tatillerini dedemin yanında geçirirdim. Evinin alt katıdaki küçüçük el tornasında ıvır zıvır üretirken, ben de inşaat demirlerini bir buçuk santimlik küçük küçük parçalara keserdim. Bu arada Cerrahpaşa Camii'nin imamı olduğundan, ara sıra minaresinden “Tanrı Uludur” çekerdim.
O günlerde bir tek Ankara Radyosu vardı. Seyrek de olsa, yapılan Türk Müziği programlarında bestesi Sadettin Kaynak’a ait eserlerin ismi geçince dedemin gözleri yaşlanırdı. Sadettin Kaynak, dedemin arkadaşı ve çağdaşı ayni zamanda meslekdaşı da olduğundan, Ona yapılan zulümlerden ötürü üzülür, dertlenir yeise kapılarak ağlardı…
Herneyse, bunlar geçti. Peynir de tenekeden çıkarak paketlenmeye başlandı. Amma ne yazık ki, bakkallarla birlikte yok oldular, öldürüldüler.. Şimdi demokrasi var. İsteyen istediğini yapıyor, amma tek şartla, kanun çizgisinin dışına kaymamak şartıyla..
Gel velakin, Modern demokrasi ahlakından olacak, kimsenin çizgi mizgi gördüğü yok. Eniğinden enciğine insanlar kör. Her haltı işleyebiliyorlarsa da, yine sadece yine, kişiye mahsus olarak…
xxx
Haa, az kalsın unutuyorduk. Edirne’nin ismi de unutuldu veya terk edildi. Eskiden,bakkaldan Edirne peynirini alıp çıkan adamın parası denk gelmediği zamanlar da oluyordu. Böyle bir durumda bakkalcılar hemen davranarak ;
“Üzülme amca, abla, hacı abi, kardeş” ile başlayarak “sonra verirsin, geçerken ödersin” derler ve gazete kağıdına sardıkları peynirini müşterisinin eline tutuştururlardı..
Şimdinin medeni, çağdaş, modern ve tahsilli demokratik marketlerdeki soğuk suratlı olup, müşteriye yabancı kasadarlar, imkanı olsa müşterinin elindeki peynir paketinden bir mikdarını keserek alıcısına teslim edecekler..
Xxx
Haydi bakalım, oturunuz ve takkenizi de çıkarıp önünüze koyunuz. Bana kafayı yemiş diyordunuz değil mi ? Düşününüz bakalım,
Ben mi kafayı yemişim ?. Yok yahu, eğer hayatınızdan memnun iseniz !,.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ATİLLA ÖZDÜR
İMANSIZ PEYNİR …
Peyniri, ilgi anlamında dedemin uduna bağlasam, kafayı yemiş dersiniz. Oysa gerçektir. Edirne Peyniri tenekesinden çıkarılınca çalgı çengi musikisinde kullanılan mızraplı çalgılardan ud ile nitelikli niceliğinin değişmiş olduğunugörürsünüz. Karciğar köçekçeden mi gidiyor, yoksa yarım yağlı ekşimeğe mi dönmüş,çıkaramazsınız. Bu fonksiyon değişimiyle de, Arabistan çöllerinde İngilizlere esir düşen dedemin hayatını huzura kavuşturmuş..
Anladım. “Ne sayıklıyor bu adam ?” diyerek 118’i arayacaksınız alıp götürsün diye.
Yok, yok öyle sabırsızlanmaya yer yok.. Açalım da rahatlayasınız..
Xxx
Kırklı yıllar ve daha öncelerinde akaryakıt, bugün turşu kurduğumuz yağ tenekeleriyle gelirdi. Elektrik öncesi yıllarda aydınlatmada kullandığımız gaz yağlarının ana deposu da Demirtaş Hamamında idi. Günümüzde hamamın bulunduğu bölgeye Gazhane denilmesinin sebebi de budur.
Peynirciler de mayaladıkları peynirlerini, boşalmış gaz tenekelerinde salamuraya yatırdıklarından, çok iyi temizlenerek kokudan arındırılmamış tenekelere yatırılan peynirlere de, gazyağının kokusu sinerdi.
Böyle çirkin kokulu peynirlerin ismi “İmansız peynir”e çıkarılmıştı..
Xxx
Dedem esaret yıllarının azap verici sıkıntısından kendine bir meşguliyet ararken boş bir gaz tenekesi bulur. Ona tahta veya sopadan bir sap çiviler, sapın üzerine de bir kaç tel gererek bir çağlı aleti yapar. Tımbırdata tımbırdata çıkardığı sesleri terbiye edebildiğince bir ud virtiözü olup çıkar. Esaret sonucu Türkiye’ye geri döndüğünde, amatör bir ududir, artık.
Beyaz peyniri Edirne’den alıp Bursa’nın Demirtaş Hamamındaki gaz tenekesine koyarak bakkal dükkanlarına sevk ettik.
Ha bakalım devam edelim.,.
Xxxx
Gazhanenin hemen üstündeki ilk mektebin üst taraflarında yenilerde yapılmış olan sanat okuluna devam ederken, yaz tatillerini dedemin yanında geçirirdim. Evinin alt katıdaki küçüçük el tornasında ıvır zıvır üretirken, ben de inşaat demirlerini bir buçuk santimlik küçük küçük parçalara keserdim. Bu arada Cerrahpaşa Camii'nin imamı olduğundan, ara sıra minaresinden “Tanrı Uludur” çekerdim.
O günlerde bir tek Ankara Radyosu vardı. Seyrek de olsa, yapılan Türk Müziği programlarında bestesi Sadettin Kaynak’a ait eserlerin ismi geçince dedemin gözleri yaşlanırdı. Sadettin Kaynak, dedemin arkadaşı ve çağdaşı ayni zamanda meslekdaşı da olduğundan, Ona yapılan zulümlerden ötürü üzülür, dertlenir yeise kapılarak ağlardı…
Herneyse, bunlar geçti. Peynir de tenekeden çıkarak paketlenmeye başlandı. Amma ne yazık ki, bakkallarla birlikte yok oldular, öldürüldüler.. Şimdi demokrasi var. İsteyen istediğini yapıyor, amma tek şartla, kanun çizgisinin dışına kaymamak şartıyla..
Gel velakin, Modern demokrasi ahlakından olacak, kimsenin çizgi mizgi gördüğü yok. Eniğinden enciğine insanlar kör. Her haltı işleyebiliyorlarsa da, yine sadece yine, kişiye mahsus olarak…
xxx
Haa, az kalsın unutuyorduk. Edirne’nin ismi de unutuldu veya terk edildi. Eskiden,bakkaldan Edirne peynirini alıp çıkan adamın parası denk gelmediği zamanlar da oluyordu. Böyle bir durumda bakkalcılar hemen davranarak ;
“Üzülme amca, abla, hacı abi, kardeş” ile başlayarak “sonra verirsin, geçerken ödersin” derler ve gazete kağıdına sardıkları peynirini müşterisinin eline tutuştururlardı..
Şimdinin medeni, çağdaş, modern ve tahsilli demokratik marketlerdeki soğuk suratlı olup, müşteriye yabancı kasadarlar, imkanı olsa müşterinin elindeki peynir paketinden bir mikdarını keserek alıcısına teslim edecekler..
Xxx
Haydi bakalım, oturunuz ve takkenizi de çıkarıp önünüze koyunuz. Bana kafayı yemiş diyordunuz değil mi ? Düşününüz bakalım,
Ben mi kafayı yemişim ?. Yok yahu, eğer hayatınızdan memnun iseniz !,.