Buna benzer bir cümleyi görünce çok şaşırdım ve devamını okumaya çalıştım. Ekonomi yazarı Ege Cansen, telefonunda gezinirken (onun ifadesi) “iktisadi kalkınma ile ahlak çelişir” gibi bir cümleye tanık olmuş ve bu cümleyi makalesine konu olarak almış.Bu ilginç cümlenin sahibi de, yine onun ifadesi ile “İslam hocası görünümlü” bir şahısmış. O kisveye bürünen bir başkası da olabilir bence…Neyse devam edeyim. Söz konusu hoca da sözlerine devam etmiş… “ İktisaden kalkınmış bir ülkenin insanları, Tanrı’dan kendilerine ahlak da vermesini istemiş. Tanrı’da dileklerini kabul etmiş ve onlara ahlak ihsan etmiş.” Hoca şöyle bir saptama daha yapmış ve bir süre sonra bu ülkenin iktisaden geri kalmaya başladığını söylemiş. Çok ilginç değil mi ?
Sanki biz de bunlara, bazen haber ve yorumlar ile tanık oluyoruz. Söz konusu, hocanın kapanışı da muhteşem ! “Hem ahlaklı, hem de iktisaden kalkınmış olmak imkansızdır “ diye noktayı koymuş. Bu açıklamayı doğrulayacak gelişmelere biz de rastlamıyor muyuz türünden bir yorum mu gerek, yoksa, bu paylaşımda bulunan hoca kisveli şahsa ve konuya, birilerine gönderme olarak mı bakmalıyız ? Tam anlamıyla iki arada bir derede kalınan bir durum.
Bu iddianın tek bir dayanağı var. O da son iki yıllarda sonuçlarına katlandığımız, yap-işlet/devret modeli ile yapılan oto yollar, köprüler ve şehir hastanelerine ödenen dolar cinsinden paralar… Ve fakirleşen geniş halk kitleleri ile varlığına varlık katan bir avuç yüklenici…Sonuç; yeterli beslenemeyen, sosyal hayattan kopma aşamasındaki bir toplum. Bu durum doğal olarak ülke ekonomisini büyük ölçüde yıprattı ve her alanda parasal sıkıntılara boğulduk.
Bu açıklama, mizansen ve zımni bir anlatım da olabilir, gerçekten doğru bir saptama da…Şu anda bu durumu yaşayanlar olarak, bu ilginç sözlerin gerçeğini de görür gibiyiz. Herkes, dini vecibe gereğince fitre, zekat gibi hükümler ile çağdaş ülkelerin olmazsa olmazı kazancı gereği vergi vecibesini de tam anlamıyla yerine getirse toplum olarak ne durumda olurduk ? Önemli soru bu… Ülkemizdeki laik düzen aslında bu konuya da açıklık getirmişti yıllar önce... Bunu bir örnek ile anlatabilirim. Altmışlı yıllarda orta okul öğrencisiydik. Din dersi hocamız Yüksek İslam Enstitüsü mezunu imiş.
O dönemde bu konu yine gündeme gelerek, bir anlamda kazanç vergisi ile, zekat konusu çelişir mi sorusuna yanıt vermişti aydın din hocamız. Aynen şu cümleyi kurdu.” Varlıklı olanların, daha yoksul olanlara desteği, İslami vecibelere göre zekat ve fitre ve sadaka gibi benzeri uygulamalar ile yapılıyor. Ama laik düzende de gelir, kurumlar veya kazanç vergileri var. Zekat ise ilk bakışta farklı görünüyor. Çünkü inanışa göre mal varlığının yüzde 40 kadarı ile zekat verilecek…Ama burada kazancın yanında, diğer menkul ve gayr-ı menkullerin payı da zekat olarak verilmeli hükmü görünüyor. Her yıl zekât verilirken,yıl içinde ödenen veya ödenecek olan gelir vergisi ve diğer vergiler zekat miktarından düşülebilir.” Bu cümleyi o günden sonra yani altmışlı yıllardan sonra, ne radyoda ne de ekranda, ne de bir dost sohbetinde bir daha duymadım, duyamadım.Diyanet de böyle bir usulü ortaya koymadı sanıyorum. Aslında iki farklı uygulamayı, bir biri ile çatışmadan ve birleştiren bir usulden söz etmişti hocamız. Nerede nereye…Bu konu dışında, ahlaklı, dini vecibeleri yerine getirdiklerini belirten kesimler, yaşantı ve harcamaları ile sanki inançlarının çeliştiğini fark edemiyor gibi geliyor insana... Doğru öğrenilen inanç ve kulların yaptığı yasalar, vecibe ve inanç sistemi ile çatışmaz ve istenirse uyum içinde de uygulanabilir. Bilmem anlatabildim mi ?
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İSMAİL KEMANKAŞ
Ahlak kalkınmışlığı önler mi?
Buna benzer bir cümleyi görünce çok şaşırdım ve devamını okumaya çalıştım. Ekonomi yazarı Ege Cansen, telefonunda gezinirken (onun ifadesi) “iktisadi kalkınma ile ahlak çelişir” gibi bir cümleye tanık olmuş ve bu cümleyi makalesine konu olarak almış.Bu ilginç cümlenin sahibi de, yine onun ifadesi ile “İslam hocası görünümlü” bir şahısmış. O kisveye bürünen bir başkası da olabilir bence…Neyse devam edeyim. Söz konusu hoca da sözlerine devam etmiş… “ İktisaden kalkınmış bir ülkenin insanları, Tanrı’dan kendilerine ahlak da vermesini istemiş. Tanrı’da dileklerini kabul etmiş ve onlara ahlak ihsan etmiş.” Hoca şöyle bir saptama daha yapmış ve bir süre sonra bu ülkenin iktisaden geri kalmaya başladığını söylemiş. Çok ilginç değil mi ?
Sanki biz de bunlara, bazen haber ve yorumlar ile tanık oluyoruz. Söz konusu, hocanın kapanışı da muhteşem ! “Hem ahlaklı, hem de iktisaden kalkınmış olmak imkansızdır “ diye noktayı koymuş. Bu açıklamayı doğrulayacak gelişmelere biz de rastlamıyor muyuz türünden bir yorum mu gerek, yoksa, bu paylaşımda bulunan hoca kisveli şahsa ve konuya, birilerine gönderme olarak mı bakmalıyız ? Tam anlamıyla iki arada bir derede kalınan bir durum.
Bu iddianın tek bir dayanağı var. O da son iki yıllarda sonuçlarına katlandığımız, yap-işlet/devret modeli ile yapılan oto yollar, köprüler ve şehir hastanelerine ödenen dolar cinsinden paralar… Ve fakirleşen geniş halk kitleleri ile varlığına varlık katan bir avuç yüklenici…Sonuç; yeterli beslenemeyen, sosyal hayattan kopma aşamasındaki bir toplum. Bu durum doğal olarak ülke ekonomisini büyük ölçüde yıprattı ve her alanda parasal sıkıntılara boğulduk.
Bu açıklama, mizansen ve zımni bir anlatım da olabilir, gerçekten doğru bir saptama da…Şu anda bu durumu yaşayanlar olarak, bu ilginç sözlerin gerçeğini de görür gibiyiz. Herkes, dini vecibe gereğince fitre, zekat gibi hükümler ile çağdaş ülkelerin olmazsa olmazı kazancı gereği vergi vecibesini de tam anlamıyla yerine getirse toplum olarak ne durumda olurduk ? Önemli soru bu… Ülkemizdeki laik düzen aslında bu konuya da açıklık getirmişti yıllar önce... Bunu bir örnek ile anlatabilirim. Altmışlı yıllarda orta okul öğrencisiydik. Din dersi hocamız Yüksek İslam Enstitüsü mezunu imiş.
O dönemde bu konu yine gündeme gelerek, bir anlamda kazanç vergisi ile, zekat konusu çelişir mi sorusuna yanıt vermişti aydın din hocamız. Aynen şu cümleyi kurdu.” Varlıklı olanların, daha yoksul olanlara desteği, İslami vecibelere göre zekat ve fitre ve sadaka gibi benzeri uygulamalar ile yapılıyor. Ama laik düzende de gelir, kurumlar veya kazanç vergileri var. Zekat ise ilk bakışta farklı görünüyor. Çünkü inanışa göre mal varlığının yüzde 40 kadarı ile zekat verilecek…Ama burada kazancın yanında, diğer menkul ve gayr-ı menkullerin payı da zekat olarak verilmeli hükmü görünüyor. Her yıl zekât verilirken,yıl içinde ödenen veya ödenecek olan gelir vergisi ve diğer vergiler zekat miktarından düşülebilir.” Bu cümleyi o günden sonra yani altmışlı yıllardan sonra, ne radyoda ne de ekranda, ne de bir dost sohbetinde bir daha duymadım, duyamadım.Diyanet de böyle bir usulü ortaya koymadı sanıyorum. Aslında iki farklı uygulamayı, bir biri ile çatışmadan ve birleştiren bir usulden söz etmişti hocamız. Nerede nereye…Bu konu dışında, ahlaklı, dini vecibeleri yerine getirdiklerini belirten kesimler, yaşantı ve harcamaları ile sanki inançlarının çeliştiğini fark edemiyor gibi geliyor insana... Doğru öğrenilen inanç ve kulların yaptığı yasalar, vecibe ve inanç sistemi ile çatışmaz ve istenirse uyum içinde de uygulanabilir. Bilmem anlatabildim mi ?