Geçen hafta içinde bir harita alabilmek için Osmangazi Kent Meydanı’ndaki küçük işyerlerine bakmak istedim. Aklımda kaldığına göre, bu bölgede toptan satış da yapan kırtasiye işyerleri vardı. Uzun süre buraya uğrayamadığım için aramaya başladım. Ama bir türlü bulamadım. Bölgedeki iş yerlerinin tamamına yakını cep telefonu satışına dönmüş. Birkaç mekan da unlu mamuller imalatı ve satışı işi ile yaşamını sürdürmeye çalışıyordu. Ben de tramvay marifeti ile Atatürk Caddesi’ne gitmeye karar verdim. Kalabalık yoktu ve rahatça boş bir koltuk buldum. Ardından yavaşça harekete geçti aracımız… Etrafa şöyle bir göz gezdirdim, yaşlılar çoğunlukta ve camdan çevreye göz gezdiriyor. Gençler de kafalarını hiç kaldırmadan cep telefonu ile halvet halindeler ! Yanımdaki öğrenci olduğunu sandığım genç de aynı görünümde. Ona haritayı nerede bulacağımı soracağım ama, bir türlü elindeki aletten kafasını kaldıramadı. Sonunda ineceğe yere gelme zannıyla etrafına bakmaya başladı ve hemen elimle koluna dokunarak haritayı nerede bulacağımı soruverdim. Önce garip şekilde yüzüme baktı ve dedi ki “ Biz defter ve harita gibi araçları pek kullanmadık lisede…Okulumuz, kitaplarımızı veriyordu, biz de not alacaksak, kitabın boş yerlerini kullanıyorduk. Defter, harita gibi bir ihtiyacımız da hiç olmadı…” Bana da susmak düştü tabii…Eğitim sisteminin bu denli değiştiğine dair gelişmeleri hiç duymamışım demek ki diyerek, kırtasiye dükkanını nerede bulabilirim sorusunu sormaktan vazgeçtim. Sonunda Atatürk Caddesi’ne vardık. Etrafa yine göz gezdirdim, aradığım böyle bir işyerine rastlamadım. Burada da zamanın ruhuna uygun biçimde elektronik eşyalar ve başı çeken cep telefon satış yerleri gözüme çarptı. Uzun süreden beri, defter, kitap ve harita gibi ihtiyaçlar ile karşılaşmamışım diye düşünerek büyük bir iş merkezine girme kararı aldım. Güçlükle giriş kapılarına ve aradığımı bulabileceğim işyerlerine ulaştım. Kimseye bir şey sormadan yine etrafa bakındım. Hayret; kırtasiyeciye benzer bir iki işyerine geldiğimi fark ettim. Bir grup orta yaşa yakın genç, küçük sandalyelerine oturmuş iş yerleri önünde sohbete dalmışlardı. Ama ortada hiç gezen, vitrine bakan alış veriş yapmaya hazır bir alıcı görünmüyordu. Sessizce bu küçük gruba yaklaştım.
Ne istediğimi söyledim ve aldığım cevap “Artık senin istediğin gibi katlanan harita falan bize gelmiyor ve satmıyoruz. Sadece atlas var bizde…” Tamam dercesine kafamı salladım. Ardından, orta kuşak sayılabilecek bu genç adam, kendince bir espri yaptı herhalde diye yorumladığım bir cümle kurdu … “Biraz daha bekle, haritanın yenisini alırsın” deyiverdi. İlk anda ne demek istediğini anlamadım, o da bu şaşkın bakışıma karşın “ BOP diyorum, proje diyorum. İşte onu kast ediyorum, haritalar değişecek galiba diyorum…Söyle bakalım bunun eş başkanı kim olacak?” Ben de bu sınavı atlatmak için “Tabii ki ABD” diyecek oldum… Ama hemen yanıt geldi bu gençten…”Yahu İsrail diyorum, Netenyahu diyorum, anlamadın mı ?” Bu çok düşündürücü cümleden sonra koşarcasına çıkış kapısını aramaya baktım bu devasa iş merkezinin…Sonra da Yeniyol güzergahına çıktımı fark ederek, can yoldaşım Bursaray istasyonu için harekete geçtim. Vagona adım attığımda kalabalık bir yolcu gurubu ile karşılaştım. Yine, cep telefonlarını tek el marifeti ile kullanan, diğeri ile bir yerlere tutunmaya çalışan, çok yetenekli gençler çoğunluktaydı ! Yaşlılar da gözleri ile boş koltuk arıyordu. Kimseden çıt çıkmıyor ve telefon marifeti ile sessiz ve sakin bir yolculuk yaparak ineceğim durağa kadar gelebildim. Eve yönelirken, aklıma geçim sıkıntısı ve cepleri adeta küle çeviren her türlü emtianın el yakıcı etkisini bir kez daha düşündüm. Dahiyane bir buluş ile, cep ve telefon gibi birbirine aykırı görünen iki kelimenin, yurdumuzda, aslında yapışık ikizler gibi birbirini tamamladığını, ekmek ve su kadar gerekli olduğunu geç de olsa daha fark ettim! Ama cepleri boşaltan en önemli hizmetin cep telefonu marifeti ile yanı başımızda ve kendi elimizde olduğunu da unutmadım bu arada…
Bu konuda ikilem içinde olduğumu da söyleyebilirim açıkça…! Ama, orta kuşak satıcı adamın, BOP üzerine bana verdiği dersi de, okula yeni başlamış bir öğrenci gibi tekrarlayarak evime yorgun, düşünceli ve daha doğrusu endişeli biçimde vardım. Elimi cebime attım ve birkaç kağıt parayı fark ederek, en azından kârlı ve yapılamayan bir alışverişin huzuru ile kendime geldim!
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İSMAİL KEMANKAŞ
Amansız salgın cep ve telefona girdi
Geçen hafta içinde bir harita alabilmek için Osmangazi Kent Meydanı’ndaki küçük işyerlerine bakmak istedim. Aklımda kaldığına göre, bu bölgede toptan satış da yapan kırtasiye işyerleri vardı. Uzun süre buraya uğrayamadığım için aramaya başladım. Ama bir türlü bulamadım. Bölgedeki iş yerlerinin tamamına yakını cep telefonu satışına dönmüş. Birkaç mekan da unlu mamuller imalatı ve satışı işi ile yaşamını sürdürmeye çalışıyordu. Ben de tramvay marifeti ile Atatürk Caddesi’ne gitmeye karar verdim. Kalabalık yoktu ve rahatça boş bir koltuk buldum. Ardından yavaşça harekete geçti aracımız… Etrafa şöyle bir göz gezdirdim, yaşlılar çoğunlukta ve camdan çevreye göz gezdiriyor. Gençler de kafalarını hiç kaldırmadan cep telefonu ile halvet halindeler ! Yanımdaki öğrenci olduğunu sandığım genç de aynı görünümde. Ona haritayı nerede bulacağımı soracağım ama, bir türlü elindeki aletten kafasını kaldıramadı. Sonunda ineceğe yere gelme zannıyla etrafına bakmaya başladı ve hemen elimle koluna dokunarak haritayı nerede bulacağımı soruverdim. Önce garip şekilde yüzüme baktı ve dedi ki “ Biz defter ve harita gibi araçları pek kullanmadık lisede…Okulumuz, kitaplarımızı veriyordu, biz de not alacaksak, kitabın boş yerlerini kullanıyorduk. Defter, harita gibi bir ihtiyacımız da hiç olmadı…” Bana da susmak düştü tabii…Eğitim sisteminin bu denli değiştiğine dair gelişmeleri hiç duymamışım demek ki diyerek, kırtasiye dükkanını nerede bulabilirim sorusunu sormaktan vazgeçtim. Sonunda Atatürk Caddesi’ne vardık. Etrafa yine göz gezdirdim, aradığım böyle bir işyerine rastlamadım. Burada da zamanın ruhuna uygun biçimde elektronik eşyalar ve başı çeken cep telefon satış yerleri gözüme çarptı. Uzun süreden beri, defter, kitap ve harita gibi ihtiyaçlar ile karşılaşmamışım diye düşünerek büyük bir iş merkezine girme kararı aldım. Güçlükle giriş kapılarına ve aradığımı bulabileceğim işyerlerine ulaştım. Kimseye bir şey sormadan yine etrafa bakındım. Hayret; kırtasiyeciye benzer bir iki işyerine geldiğimi fark ettim. Bir grup orta yaşa yakın genç, küçük sandalyelerine oturmuş iş yerleri önünde sohbete dalmışlardı. Ama ortada hiç gezen, vitrine bakan alış veriş yapmaya hazır bir alıcı görünmüyordu. Sessizce bu küçük gruba yaklaştım.
Ne istediğimi söyledim ve aldığım cevap “Artık senin istediğin gibi katlanan harita falan bize gelmiyor ve satmıyoruz. Sadece atlas var bizde…” Tamam dercesine kafamı salladım. Ardından, orta kuşak sayılabilecek bu genç adam, kendince bir espri yaptı herhalde diye yorumladığım bir cümle kurdu … “Biraz daha bekle, haritanın yenisini alırsın” deyiverdi. İlk anda ne demek istediğini anlamadım, o da bu şaşkın bakışıma karşın “ BOP diyorum, proje diyorum. İşte onu kast ediyorum, haritalar değişecek galiba diyorum…Söyle bakalım bunun eş başkanı kim olacak?” Ben de bu sınavı atlatmak için “Tabii ki ABD” diyecek oldum… Ama hemen yanıt geldi bu gençten…”Yahu İsrail diyorum, Netenyahu diyorum, anlamadın mı ?” Bu çok düşündürücü cümleden sonra koşarcasına çıkış kapısını aramaya baktım bu devasa iş merkezinin…Sonra da Yeniyol güzergahına çıktımı fark ederek, can yoldaşım Bursaray istasyonu için harekete geçtim. Vagona adım attığımda kalabalık bir yolcu gurubu ile karşılaştım. Yine, cep telefonlarını tek el marifeti ile kullanan, diğeri ile bir yerlere tutunmaya çalışan, çok yetenekli gençler çoğunluktaydı ! Yaşlılar da gözleri ile boş koltuk arıyordu. Kimseden çıt çıkmıyor ve telefon marifeti ile sessiz ve sakin bir yolculuk yaparak ineceğim durağa kadar gelebildim. Eve yönelirken, aklıma geçim sıkıntısı ve cepleri adeta küle çeviren her türlü emtianın el yakıcı etkisini bir kez daha düşündüm. Dahiyane bir buluş ile, cep ve telefon gibi birbirine aykırı görünen iki kelimenin, yurdumuzda, aslında yapışık ikizler gibi birbirini tamamladığını, ekmek ve su kadar gerekli olduğunu geç de olsa daha fark ettim! Ama cepleri boşaltan en önemli hizmetin cep telefonu marifeti ile yanı başımızda ve kendi elimizde olduğunu da unutmadım bu arada…
Bu konuda ikilem içinde olduğumu da söyleyebilirim açıkça…! Ama, orta kuşak satıcı adamın, BOP üzerine bana verdiği dersi de, okula yeni başlamış bir öğrenci gibi tekrarlayarak evime yorgun, düşünceli ve daha doğrusu endişeli biçimde vardım. Elimi cebime attım ve birkaç kağıt parayı fark ederek, en azından kârlı ve yapılamayan bir alışverişin huzuru ile kendime geldim!