Kitabının adı “Fırtınalı bir yaşam.” Yazar Hulusi Turgut bulmuş olabilir bu adı…Çünkü Çağlar’ın hayatında hep uç noktalar var/ vardır. Bunu söylerken kitabın tamamını okudum diyemiyorum. Ama bazı önemli yerlere dokunduğumda bunlar görünüyor. Neyse konumuz Cavit Çağlar’ın kendi değil, söyledikleri veya TV habercisi Can Ataklı’nın tahmin ettiği gibi O’na söyletenler de olabilir.
Gelelim bu ilginç ve gündem yaratacak olayın gelişimine…T24 haber kanalı Çağlar ile röportaj yapmış. Gazeteci bilerek veya söyleneni yaparak sormuş.“Rusya ile Türkiye arasındaki en büyük diplomatik krizde başrol oynamış bir siyasetçi olarak S-400’ler konusunda ne düşünüyorsunuz? Türkiye parasını verdi getirdi ama kullanamıyor. Bu nedenle de ABD’nin türlü yaptırımına maruz kalıyor. Ne olacak o iş sizce” Cevap çok net!
“Onun düzelmesi lazım. Ben olsam S-400’leri satarım.”
– Kime?
“Var müşteri, hazır.”
“– Azerbaycan mı?”
“Yok canım, Pakistan alır, Hindistan alır.”
– Türkiye’den direkt mi satın alacaklar?
“Bizden alır, niye olmasın?”
– Peki buna Putin izin verir mi?
Konuşacaksın. Ben olsam şu anda bunları Türkiye’den çıkartırım. F-16’ları niye vermiyorlar?S-400 yüzünden vermiyorlar. Yapamıyorsun. Burada bir çıkış yolu bulacaksın. Rusya ile çok iyi diyaloğumuz var. Yapılacak olan şey en kısa zamanda oturup anlaşmak. Diyeceğiz ki, “Ben NATO üyesiyim, NATO’nun kurallarına göre bunu NATO’ya karşı kullanamıyoruz. Sağ ol, teşekkür ederiz. Ben bunu kullanamıyorum. Bunu elden çıkarmam lazım. Anlaşılır bunda ya…”–
Siz böyle bir karar verilse, Putin’i ikna etmek için yeni bir rol üstlenmek ister misiniz?
“Ben değil, devlet yapacak onu. Benim bu işlere gücüm yetmez. Bu, tamamen devleti yönetenlerin yapacağı bir şeydir. Ben vatandaş Cavit Çağlar olarak diyorum ki; bundan kurtulalım.”
Böyle bir söyleşiye acaba hangi olay vesile oldu? Çağlar’ın yeni çıkan kitabı olabilir mi? Çok sıkışan yöneticilerimizin, geçmiş tecrübesine dayanarak, Çağlar’dan bu tür bir konuşma rica edilmiş olabilirs mi?
Çünkü işi gereği Dağıstan ve Azerbaycan ile kurduğu ilişkiler, NTV’nin birinci kuruluş yıldönümünde, eski Sovyetler’in KGB ajanı Haydar Aliyev’i bu törene getirecek kadar dostluğu olan Çağlar için, bu tür konuşmaları yapabilmek sanırım kamu görevlilerinden daha etkili oluyor. Çünkü, daha önceki Rusya-Türkiye “uçak krizi” sırasında buna tüm ülke şahit oldu.
Aslında, buradan yola çıkarak, uzun yıllar Çağlar’ın medyasında çalışan biri olarak bu özelliklerini, hiçbir şeyi unutmayan hafızasını ve de rahmetli Demirel’den ona miras kalan bazı haslet ve davranışlarının küçük bir kısmını anlatmak istedim. Yoksa, bu tür büyük bir devlet sorunu için klavyeyi çalıştırmak bizim ne haddimize ! Gerçekten de çok farklı karakterde bir patrondu Cavit Bey…Bazen, biz çalışanların bir bölümünü toplar, yemeğe götürür ve bu arada bazı kavram ya da davranışlar hakkında uyarıcı olurdu. Örneğin, nereden ve kimden aldığını bilemediğimiz bir önemli cümlesi vardı. “Barışmasını bilmeyen kavga etmesin” gibi…Türkiye-Rusya arasındaki anlaşmazlığın tam ortasından değil mi bu anlayış ?
Bunun yanı sıra, çok önemli bir sorunda bile umudunu yitirmeyen biri olarak bilirdik kendisini…Bu özelliği bize de güven verirdi. Hangi yıldı şu anda bilemiyorum, bir ekonomik kriz sırasında bizleri topladı ve, krizi aşacak önlemler konusunda yetkili kıldı. Belki komik gelecek ama, geç saatlerde medyadan çıkarken lambaları kapatıp tasarruf etmeye kalktığımı bile hatırlarım.
Kovboy filmi gösterin !
Çağlar’ın kavga sonu barışma aşamasında neler yapılacağına dair çok tipik bir örnek daha vereceğim. TMSF yeni yöneticiler ile medyanın direksiyonuna geçtiği günlerdeyiz. Kestel’den eve dönüyoruz. Bir arkadaşımızın aracındayız ve üç kişiyiz. Diğer iki meslektaşım da benden oldukça genç. Bu nedenle beni tuzağa düşürerek “Abi Cavit Beyi arasan da bundan sonra nasıl davranalım öğrensek…” Allahtan yol uzun biraz düşündüm ve cesaretimi toplayarak aradım. Geçmiş olsun dileklerimden sonra, neler yapabileceğimizi sordum.
Çok ilginç ve de gülümsenecek bir yanıt verdi ve üçümüz de çok şaşırdık.
“ Bir şey yapmayın, iyi geçinmeye çalışın, bu günler de geçer. Yalnız, Esatla (Kaplan) Pazar sabahı yaptığınız eleştrili program var ya, onu kaldırın, yerine kovboy filmi koyun.” Telefon kapandığı anda üçümüzü de bir gülme tuttu görmeyin. Ben de yıllardır sözümü tutuyor ve her sabah saat 10.00 da mutlaka western filmi izliyorum. İşte böyle dostlar…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İSMAİL KEMANKAŞ
Çağlar fırtına gibi esti
Kitabının adı “Fırtınalı bir yaşam.” Yazar Hulusi Turgut bulmuş olabilir bu adı…Çünkü Çağlar’ın hayatında hep uç noktalar var/ vardır. Bunu söylerken kitabın tamamını okudum diyemiyorum. Ama bazı önemli yerlere dokunduğumda bunlar görünüyor. Neyse konumuz Cavit Çağlar’ın kendi değil, söyledikleri veya TV habercisi Can Ataklı’nın tahmin ettiği gibi O’na söyletenler de olabilir.
Gelelim bu ilginç ve gündem yaratacak olayın gelişimine…T24 haber kanalı Çağlar ile röportaj yapmış. Gazeteci bilerek veya söyleneni yaparak sormuş. “Rusya ile Türkiye arasındaki en büyük diplomatik krizde başrol oynamış bir siyasetçi olarak S-400’ler konusunda ne düşünüyorsunuz? Türkiye parasını verdi getirdi ama kullanamıyor. Bu nedenle de ABD’nin türlü yaptırımına maruz kalıyor. Ne olacak o iş sizce” Cevap çok net!
“Onun düzelmesi lazım. Ben olsam S-400’leri satarım.”
– Kime?
“Var müşteri, hazır.”
“– Azerbaycan mı?”
“Yok canım, Pakistan alır, Hindistan alır.”
– Türkiye’den direkt mi satın alacaklar?
“Bizden alır, niye olmasın?”
– Peki buna Putin izin verir mi?
Konuşacaksın. Ben olsam şu anda bunları Türkiye’den çıkartırım. F-16’ları niye vermiyorlar?S-400 yüzünden vermiyorlar. Yapamıyorsun. Burada bir çıkış yolu bulacaksın. Rusya ile çok iyi diyaloğumuz var. Yapılacak olan şey en kısa zamanda oturup anlaşmak. Diyeceğiz ki, “Ben NATO üyesiyim, NATO’nun kurallarına göre bunu NATO’ya karşı kullanamıyoruz. Sağ ol, teşekkür ederiz. Ben bunu kullanamıyorum. Bunu elden çıkarmam lazım. Anlaşılır bunda ya…”–
Siz böyle bir karar verilse, Putin’i ikna etmek için yeni bir rol üstlenmek ister misiniz?
“Ben değil, devlet yapacak onu. Benim bu işlere gücüm yetmez. Bu, tamamen devleti yönetenlerin yapacağı bir şeydir. Ben vatandaş Cavit Çağlar olarak diyorum ki; bundan kurtulalım.”
Böyle bir söyleşiye acaba hangi olay vesile oldu? Çağlar’ın yeni çıkan kitabı olabilir mi? Çok sıkışan yöneticilerimizin, geçmiş tecrübesine dayanarak, Çağlar’dan bu tür bir konuşma rica edilmiş olabilirs mi?
Çünkü işi gereği Dağıstan ve Azerbaycan ile kurduğu ilişkiler, NTV’nin birinci kuruluş yıldönümünde, eski Sovyetler’in KGB ajanı Haydar Aliyev’i bu törene getirecek kadar dostluğu olan Çağlar için, bu tür konuşmaları yapabilmek sanırım kamu görevlilerinden daha etkili oluyor. Çünkü, daha önceki Rusya-Türkiye “uçak krizi” sırasında buna tüm ülke şahit oldu.
Aslında, buradan yola çıkarak, uzun yıllar Çağlar’ın medyasında çalışan biri olarak bu özelliklerini, hiçbir şeyi unutmayan hafızasını ve de rahmetli Demirel’den ona miras kalan bazı haslet ve davranışlarının küçük bir kısmını anlatmak istedim. Yoksa, bu tür büyük bir devlet sorunu için klavyeyi çalıştırmak bizim ne haddimize ! Gerçekten de çok farklı karakterde bir patrondu Cavit Bey…Bazen, biz çalışanların bir bölümünü toplar, yemeğe götürür ve bu arada bazı kavram ya da davranışlar hakkında uyarıcı olurdu. Örneğin, nereden ve kimden aldığını bilemediğimiz bir önemli cümlesi vardı. “Barışmasını bilmeyen kavga etmesin” gibi…Türkiye-Rusya arasındaki anlaşmazlığın tam ortasından değil mi bu anlayış ?
Bunun yanı sıra, çok önemli bir sorunda bile umudunu yitirmeyen biri olarak bilirdik kendisini…Bu özelliği bize de güven verirdi. Hangi yıldı şu anda bilemiyorum, bir ekonomik kriz sırasında bizleri topladı ve, krizi aşacak önlemler konusunda yetkili kıldı. Belki komik gelecek ama, geç saatlerde medyadan çıkarken lambaları kapatıp tasarruf etmeye kalktığımı bile hatırlarım.
Kovboy filmi gösterin !
Çağlar’ın kavga sonu barışma aşamasında neler yapılacağına dair çok tipik bir örnek daha vereceğim. TMSF yeni yöneticiler ile medyanın direksiyonuna geçtiği günlerdeyiz. Kestel’den eve dönüyoruz. Bir arkadaşımızın aracındayız ve üç kişiyiz. Diğer iki meslektaşım da benden oldukça genç. Bu nedenle beni tuzağa düşürerek “Abi Cavit Beyi arasan da bundan sonra nasıl davranalım öğrensek…” Allahtan yol uzun biraz düşündüm ve cesaretimi toplayarak aradım. Geçmiş olsun dileklerimden sonra, neler yapabileceğimizi sordum.
Çok ilginç ve de gülümsenecek bir yanıt verdi ve üçümüz de çok şaşırdık.
“ Bir şey yapmayın, iyi geçinmeye çalışın, bu günler de geçer. Yalnız, Esatla (Kaplan) Pazar sabahı yaptığınız eleştrili program var ya, onu kaldırın, yerine kovboy filmi koyun.” Telefon kapandığı anda üçümüzü de bir gülme tuttu görmeyin. Ben de yıllardır sözümü tutuyor ve her sabah saat 10.00 da mutlaka western filmi izliyorum. İşte böyle dostlar…