Sigara sağlığa zararlıdır. Üstelik cüzdan da büyük bir delik açar. İşte bu hayati(!) sorun bu kez çukur kahvenin tam ortasına düşmüş. Ben de bir kamu kurumundaki işim için o yöne gittiğimde, dinlenmek için uğramıştım bizim emektar mekâna…Ama girer girmez üzücü bir haberi aldım. Bu sihirli kahvenin kurucusu Ender ağabey artık gelemiyormuş. Üstelik hafızası da iyice zayıflamış ve kimseyi de tanıyamıyormuş. Gerçekten acı bir durum bizler için…İşte bu bilgiyi alırken, söze merakla Mikail girdi. “Ender amca tütün yakar mıydı?” Birden şaşırdık bu soru karşısında…Ne alaka diye soracaktım, dağlı Himmet abi daldı konuya…” Gardaşım neden soruyon? Tütün içmekle, hafızaanın bir ilgisi mi vaaa?” Mikail önce duraksadı ama, hepimize dönerek “ Arkadaşlar gazetede okudum, bir paket tütün, hangi cinsse, yani 60 liralık olanın, 51 lirası ÖTV olarak alınıyormuş. Asıl ürün sadece 9 lira yani anlıycanız…” Komikliği yine üzerinde olan Tayfun hemen atıldı “Bunu kağıda yazıp, duvara asalım da, içimizde bu işin tiryakisi varsa onu kurtaralım bari…” Gerçekten de, bu küçük ama şirin kahvenin içinde, hem de bunun tiryakisi yoktu sanki... Ama yanılmışım. Kahvenin yıllardır geçerli anayasasına göre içerde duman tüttürmek yasak. İsteyen dışarı çıkıyor her halde…Her zaman uğramayınca böyle durumları da kaçırıyor insan doğal olarak…Mikail öğrendiği gerçeğe devam ederek “ 80 liralık paketin yaklaşık 64 lirası yine vergiye kesiliyomuş. Bu adamlar gerçekten vatansever yani…” Birden sesler yükseldi…Kadir kükredi “ Ne vatanseveri oğlum, memleketin enayisi onlar. Ne var yani içmeden durulmaz mı? Ben gençliğimden beri hiç ağzıma koymadım. Ben dumanın köfte pişirirken çıkanını severim. “ Bravo seslerinin arkasından alkışlar da yükseldi…Ortam şenlenmişti bir anda…Köşede oturup sohbete katılmayan memur Orhan bana dönerek “ Arkadaş geçen günkü yazında huzurevlerinin pahalılığına işaret etmişin. Parası olmayan gitmez zaten. Mutlaka biri bakar yaşlıya…” diyerek konuyu değiştirdi birden…Bu cümle pek de taraftar bulamadı ama Kadir ortada daldı bu işe… “ Bak kardeşim, tek yaşayan yaşlılarda var. Kimsesi yok, ya da ailesi ile görüşmüyo…Onlara kim bakcak? Eskiden burası Sanayi Çarşısı iken, hemen yanında kocaman bina vardı. Adı da Dulhaneydi. Taaa Osmanlıdan kalma…Demek ki, onlar daha o zamandan yaşlılık günlerini düşünmüş buraları açmışlar. Şimde nerde devlet? “ Kadir bu kez bana döndü “Geçenlerde yazmışın, özel bir bakımevi mi ne diyon, aylık 25 bin lira istiyomuş. Böyle insanlık olar mu oğlum. Devlet Baba, babalığını yapmalı bazen…” Tam o anda, çocukken oynadığımız “tıp” oyunu gibi bir sessizlik oldu. Kimse Kadir’i eleştiremedi ama komikliği aklına gelen Tayfun fırladı aradan “Abi devletin vergileri falan nerelere gidiyo biliyonmu ? Gene devletin adamına gidiyo… Gazetede gördüm bankaları denetleyen BDDK diye bi şey var. Adam oranın yüksek bir memuru yani denetleyiciymiş. Biraz geç bi evlilik yapmış galiba… Düğününe, denetleyeceği, ya da daha önce denetlediği bankaların genel müdürlerine falan da çağırmış, davetiye göndermiş. Onlar da gelmişler. Sonra da bu zatlar takı sırasına girmişler ekmek kuyruğu gibi…” Tayfun sırıtarak devam etti…”Sonrası daha güzel biliyonuz mu ne olmuş, gelenler sanki bankalarını kollasın der gibi değerli takıları, denetleyici adamın ceketine ve gelinin duvağına takmışlar mı bilmiyom ama belki de bir torbaya bırakmışlardır.Yani takıların değeri de , gazete öyle diyo, 150 ile 350 arasındaymış. Lira değil haaa bin liralar bunlar…Parası olan elden vergi ödüyo, az olan da dumandan veriyo…Şimdi anladınız mı, devlet nasıl başa çıkıyo bu kadar insanla…” Kimse de konuşacak hal kalmamıştı. Bereket kahve işletmecisi Oğuz yoktu, ama çaycı genç Fuat,” abiler bakın tavşan kanı çay demledim. İçin biraz ferahlasın içiniz, tamam mı ? “ Ardından çay servisi ve herkes kendi konusuna yöneldi diyecektim, bir de baktım şair Mikail dışarı çıkıyor, hem de cebinden çıkardığı bir paketin içinden bir şeyler alıyordu. Tahmin ettim, efkârlanmıştı bu hediye rakamlarından, bu ağır havayı, dumanla hafifletmek istiyordu. Benim de dönme zamanın gelmişti ve kendi kendime gülümseyerek kahveden ayrıldım.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İSMAİL KEMANKAŞ
Dumandaki vergi çukur kahveyi gerdi !
Madde bir satırbaşı;
Sigara sağlığa zararlıdır. Üstelik cüzdan da büyük bir delik açar. İşte bu hayati(!) sorun bu kez çukur kahvenin tam ortasına düşmüş. Ben de bir kamu kurumundaki işim için o yöne gittiğimde, dinlenmek için uğramıştım bizim emektar mekâna…Ama girer girmez üzücü bir haberi aldım. Bu sihirli kahvenin kurucusu Ender ağabey artık gelemiyormuş. Üstelik hafızası da iyice zayıflamış ve kimseyi de tanıyamıyormuş. Gerçekten acı bir durum bizler için…İşte bu bilgiyi alırken, söze merakla Mikail girdi. “Ender amca tütün yakar mıydı?” Birden şaşırdık bu soru karşısında…Ne alaka diye soracaktım, dağlı Himmet abi daldı konuya…” Gardaşım neden soruyon? Tütün içmekle, hafızaanın bir ilgisi mi vaaa?” Mikail önce duraksadı ama, hepimize dönerek “ Arkadaşlar gazetede okudum, bir paket tütün, hangi cinsse, yani 60 liralık olanın, 51 lirası ÖTV olarak alınıyormuş. Asıl ürün sadece 9 lira yani anlıycanız…” Komikliği yine üzerinde olan Tayfun hemen atıldı “Bunu kağıda yazıp, duvara asalım da, içimizde bu işin tiryakisi varsa onu kurtaralım bari…” Gerçekten de, bu küçük ama şirin kahvenin içinde, hem de bunun tiryakisi yoktu sanki... Ama yanılmışım. Kahvenin yıllardır geçerli anayasasına göre içerde duman tüttürmek yasak. İsteyen dışarı çıkıyor her halde…Her zaman uğramayınca böyle durumları da kaçırıyor insan doğal olarak…Mikail öğrendiği gerçeğe devam ederek “ 80 liralık paketin yaklaşık 64 lirası yine vergiye kesiliyomuş. Bu adamlar gerçekten vatansever yani…” Birden sesler yükseldi…Kadir kükredi “ Ne vatanseveri oğlum, memleketin enayisi onlar. Ne var yani içmeden durulmaz mı? Ben gençliğimden beri hiç ağzıma koymadım. Ben dumanın köfte pişirirken çıkanını severim. “ Bravo seslerinin arkasından alkışlar da yükseldi…Ortam şenlenmişti bir anda…Köşede oturup sohbete katılmayan memur Orhan bana dönerek “ Arkadaş geçen günkü yazında huzurevlerinin pahalılığına işaret etmişin. Parası olmayan gitmez zaten. Mutlaka biri bakar yaşlıya…” diyerek konuyu değiştirdi birden…Bu cümle pek de taraftar bulamadı ama Kadir ortada daldı bu işe… “ Bak kardeşim, tek yaşayan yaşlılarda var. Kimsesi yok, ya da ailesi ile görüşmüyo…Onlara kim bakcak? Eskiden burası Sanayi Çarşısı iken, hemen yanında kocaman bina vardı. Adı da Dulhaneydi. Taaa Osmanlıdan kalma…Demek ki, onlar daha o zamandan yaşlılık günlerini düşünmüş buraları açmışlar. Şimde nerde devlet? “ Kadir bu kez bana döndü “Geçenlerde yazmışın, özel bir bakımevi mi ne diyon, aylık 25 bin lira istiyomuş. Böyle insanlık olar mu oğlum. Devlet Baba, babalığını yapmalı bazen…” Tam o anda, çocukken oynadığımız “tıp” oyunu gibi bir sessizlik oldu. Kimse Kadir’i eleştiremedi ama komikliği aklına gelen Tayfun fırladı aradan “Abi devletin vergileri falan nerelere gidiyo biliyonmu ? Gene devletin adamına gidiyo… Gazetede gördüm bankaları denetleyen BDDK diye bi şey var. Adam oranın yüksek bir memuru yani denetleyiciymiş. Biraz geç bi evlilik yapmış galiba… Düğününe, denetleyeceği, ya da daha önce denetlediği bankaların genel müdürlerine falan da çağırmış, davetiye göndermiş. Onlar da gelmişler. Sonra da bu zatlar takı sırasına girmişler ekmek kuyruğu gibi…” Tayfun sırıtarak devam etti…”Sonrası daha güzel biliyonuz mu ne olmuş, gelenler sanki bankalarını kollasın der gibi değerli takıları, denetleyici adamın ceketine ve gelinin duvağına takmışlar mı bilmiyom ama belki de bir torbaya bırakmışlardır.Yani takıların değeri de , gazete öyle diyo, 150 ile 350 arasındaymış. Lira değil haaa bin liralar bunlar…Parası olan elden vergi ödüyo, az olan da dumandan veriyo…Şimdi anladınız mı, devlet nasıl başa çıkıyo bu kadar insanla…” Kimse de konuşacak hal kalmamıştı. Bereket kahve işletmecisi Oğuz yoktu, ama çaycı genç Fuat,” abiler bakın tavşan kanı çay demledim. İçin biraz ferahlasın içiniz, tamam mı ? “ Ardından çay servisi ve herkes kendi konusuna yöneldi diyecektim, bir de baktım şair Mikail dışarı çıkıyor, hem de cebinden çıkardığı bir paketin içinden bir şeyler alıyordu. Tahmin ettim, efkârlanmıştı bu hediye rakamlarından, bu ağır havayı, dumanla hafifletmek istiyordu. Benim de dönme zamanın gelmişti ve kendi kendime gülümseyerek kahveden ayrıldım.