Bu cümle özellikle futbol ile haşır neşir olan topluluklar tarafından çok benimsenmiştir. İngiltere’de Simon Cuper adındaki bir yazar 1994 yılında bu isimde bir kitap yayınlar. 1996 yılında da kitap Türkçe’ye de çevrilir. Cuper, kitabın yayınlanmasının ardından, bir çok ülkede araştırma yaparak kitabının etkisini görmek ister.Bu oyunun, sadece 22 kişinin topun peşinden koştuğu bir oyun olmadığını saptar ve kitabının ikinci basımında bunlardan da söz eder.
Araştırması sırasında ilginç gelişmelere de rastlar. Dünyanın en popüler sporunun, devrimleri nasıl başlatıp körüklüyor ve diktatörleri nasıl ayakta tutuyor gibi soruların yanıtını da bulmaya çalışır. İşin özeti budur. Ama geçtiğimiz Pazar akşamı Bursa’da gördüğümüz sahneler, sadece 2.Lig’deki bir takımın ve taraftarının yükselme hırsı değildi, sosyal yaşamın bir parçası olan yardımlaşmadan da çok güzel bir örnek de gördük. On binlerce taraftarın tezahüratları arasında, SMA hastası bir minik yavrunun, anne ve babası eşliğinde, kendilerine bu zorlu yolda maddi yardımı esirgemeyen Bursaspor taraftarını selamlarken, futbolun asla futbol olmadığını Simon Cuper ‘dan sonra bir kez de şehrimizde ve binlerce taraftarın alkışları ile gördük. Gerçekten yürek kabartıcı sahnelere ben de ekrandan tanık oldum ve göz yaşlarımı tutamadım. Cuper araştırmaları sırasında, bazı ülkeleri yöneten diktatörlerin, futbol sayesinde, nasıl yönetime geldikleri ve halkı bu şekilde yönettiklerini de saptamış. Yani, iki yönü de olan bir oyun futbol…Pazar gecesi Atatürk Spor Kompleksi’nde izlediğimiz bu sahne, futbolun, sadece toplumları olumlu bakımdan etkilemesini sergiledi. Bunlar, yapılanın güzelliği yanında, insanlık adına örnek bir davranışı da içeriyordu.Gelelim Bursa’nın futbol takımının önce asansör ile aşağı liglere düşmesinden sonra, bu değerini ayağa kaldırmak için Bursa halkının ve taraftarların gösterdiği ilgiye…
On beş günde bir, kentin doğusundan batısına otoları ile adeta göç eden bu futbolsever topluluk, bu kez şampiyonluğu, bu örnek davranışı ile şimdiden kazandı. Bunun yanında gerisi sadece bir takımın düştüğü yerden kalkma çabasıdır. Aslına bakılırsa Bursa, yıllar boyu hep ilklerin şehri oldu. Örneğin Osmanlı’nın beylikten devlet olmaya geçerken ilk başkent Bursa oldu. Geçtiğimiz yüz yıldan örnek verirsek, farklı alanlarda da hep “ilk olma” özelliğini koruduğunu görebiliriz. Örneğin 1960 sonrası, ülkemizin “Festival” adını taşıyan ilk etkinliği Bursa’da yapıldı. Bu örnek ve kent için mükemmel bir kültür organizasyonuydu. Kültür sözcüğü beni daha da geriye götürdü. 1955 yılında yapılan Kültürpark için İzmir ile Bursa ilk olma iddiası için kapıştılar. Çünkü bu isim ile yapılan ilk örnek İzmir’e aitti. Ama Bursa buna hiç aldırmadan yoluna devam etti. İşte o yıllarda ülkemizin “İlk Sanayi Bölgesi” için Yalakçayırı dediğimiz alanda, üstelik ABD mahreçli bir kuruluşun hakemliğinde Adana ile yarışan kentimiz, bu önemli projeyi Bursa’ya getirmişti. Hep ilkleri yaşatma, yeniliklere öncülük yapma huyundan (!) vaz geçemeyen bu kadim kentimiz, yasası çıktıktan sonra Türkiye’nin ilk yasal grevini, BOİ anlaşmazlığı üzerine, Bursa’ya taşıdı. Birkaç yıl sonra da, yine ilk örnek olarak “Beş kulübün birleşmesi” yöntemi ile Bursaspor doğdu ve profesyonel 2.Lig’e alınıverdi. Bu da yöntemde ülkemiz için bir ilkti. Sözün özü, nesiller değişse de, bu kadim şehre göç edenler nereden gelirlerse gelsinler, bu büyük kalabalık içinde hep ilk olmayı kaçınılmaz saydı ve bunda da başarılı oldu. Pazar akşamı yaşananlar da tüm bunların özetiydi. Şu anda yarıştığı ligi bırakın, daha üst ligler ve Süper Lig dahil olmak üzere, birkaç eski kulüp dışında, bu kadar futbol izleyicisini aynı potada buluşturup takımını destek olmayı hiç bir kulüp beceremezdi. Ülkemizin Türkiye Ligi Şampiyonu olarak tanıyıp bildiği İstanbul’un üç büyükleri ile Trabzonspor’dan sonra, bu kapıyı açan yine Bursaspor’du. Ama maksat sadece futbol izlemek değildi. Gerçek amaç, bir açıdan en yükseğe erişmekti Bursalı için…Üstelik bu haslet, kuşaktan kuşağa da geçiyor ve stadyumdaki o kulakları sağır edecek tezahüratlar hiç bitmiyordu.Bu kez, çok can alıcı ve de bir minik yavruyu yaşamadan koparmamak yarışında iyene birinci sırayı aldı Bursa ve Bursaspor taraftarı.Bence, sezonun en büyük şampiyonu Bursaspor taraftarıdır.Ama yine de unutmayalım, futbol bazen örnek davranışların sahibi, arada sırada da, bireysel hırsların esiri olabilir. Çünkü; FUTBOL ASLA FUTBOL DEĞİLDİR.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İSMAİL KEMANKAŞ
Futbol asla futbol değildir
Bu cümle özellikle futbol ile haşır neşir olan topluluklar tarafından çok benimsenmiştir. İngiltere’de Simon Cuper adındaki bir yazar 1994 yılında bu isimde bir kitap yayınlar. 1996 yılında da kitap Türkçe’ye de çevrilir. Cuper, kitabın yayınlanmasının ardından, bir çok ülkede araştırma yaparak kitabının etkisini görmek ister.Bu oyunun, sadece 22 kişinin topun peşinden koştuğu bir oyun olmadığını saptar ve kitabının ikinci basımında bunlardan da söz eder.
Araştırması sırasında ilginç gelişmelere de rastlar. Dünyanın en popüler sporunun, devrimleri nasıl başlatıp körüklüyor ve diktatörleri nasıl ayakta tutuyor gibi soruların yanıtını da bulmaya çalışır. İşin özeti budur. Ama geçtiğimiz Pazar akşamı Bursa’da gördüğümüz sahneler, sadece 2.Lig’deki bir takımın ve taraftarının yükselme hırsı değildi, sosyal yaşamın bir parçası olan yardımlaşmadan da çok güzel bir örnek de gördük. On binlerce taraftarın tezahüratları arasında, SMA hastası bir minik yavrunun, anne ve babası eşliğinde, kendilerine bu zorlu yolda maddi yardımı esirgemeyen Bursaspor taraftarını selamlarken, futbolun asla futbol olmadığını Simon Cuper ‘dan sonra bir kez de şehrimizde ve binlerce taraftarın alkışları ile gördük. Gerçekten yürek kabartıcı sahnelere ben de ekrandan tanık oldum ve göz yaşlarımı tutamadım. Cuper araştırmaları sırasında, bazı ülkeleri yöneten diktatörlerin, futbol sayesinde, nasıl yönetime geldikleri ve halkı bu şekilde yönettiklerini de saptamış. Yani, iki yönü de olan bir oyun futbol…Pazar gecesi Atatürk Spor Kompleksi’nde izlediğimiz bu sahne, futbolun, sadece toplumları olumlu bakımdan etkilemesini sergiledi. Bunlar, yapılanın güzelliği yanında, insanlık adına örnek bir davranışı da içeriyordu.Gelelim Bursa’nın futbol takımının önce asansör ile aşağı liglere düşmesinden sonra, bu değerini ayağa kaldırmak için Bursa halkının ve taraftarların gösterdiği ilgiye…
On beş günde bir, kentin doğusundan batısına otoları ile adeta göç eden bu futbolsever topluluk, bu kez şampiyonluğu, bu örnek davranışı ile şimdiden kazandı. Bunun yanında gerisi sadece bir takımın düştüğü yerden kalkma çabasıdır. Aslına bakılırsa Bursa, yıllar boyu hep ilklerin şehri oldu. Örneğin Osmanlı’nın beylikten devlet olmaya geçerken ilk başkent Bursa oldu. Geçtiğimiz yüz yıldan örnek verirsek, farklı alanlarda da hep “ilk olma” özelliğini koruduğunu görebiliriz. Örneğin 1960 sonrası, ülkemizin “Festival” adını taşıyan ilk etkinliği Bursa’da yapıldı. Bu örnek ve kent için mükemmel bir kültür organizasyonuydu. Kültür sözcüğü beni daha da geriye götürdü. 1955 yılında yapılan Kültürpark için İzmir ile Bursa ilk olma iddiası için kapıştılar. Çünkü bu isim ile yapılan ilk örnek İzmir’e aitti. Ama Bursa buna hiç aldırmadan yoluna devam etti. İşte o yıllarda ülkemizin “İlk Sanayi Bölgesi” için Yalakçayırı dediğimiz alanda, üstelik ABD mahreçli bir kuruluşun hakemliğinde Adana ile yarışan kentimiz, bu önemli projeyi Bursa’ya getirmişti. Hep ilkleri yaşatma, yeniliklere öncülük yapma huyundan (!) vaz geçemeyen bu kadim kentimiz, yasası çıktıktan sonra Türkiye’nin ilk yasal grevini, BOİ anlaşmazlığı üzerine, Bursa’ya taşıdı. Birkaç yıl sonra da, yine ilk örnek olarak “Beş kulübün birleşmesi” yöntemi ile Bursaspor doğdu ve profesyonel 2.Lig’e alınıverdi. Bu da yöntemde ülkemiz için bir ilkti. Sözün özü, nesiller değişse de, bu kadim şehre göç edenler nereden gelirlerse gelsinler, bu büyük kalabalık içinde hep ilk olmayı kaçınılmaz saydı ve bunda da başarılı oldu. Pazar akşamı yaşananlar da tüm bunların özetiydi. Şu anda yarıştığı ligi bırakın, daha üst ligler ve Süper Lig dahil olmak üzere, birkaç eski kulüp dışında, bu kadar futbol izleyicisini aynı potada buluşturup takımını destek olmayı hiç bir kulüp beceremezdi. Ülkemizin Türkiye Ligi Şampiyonu olarak tanıyıp bildiği İstanbul’un üç büyükleri ile Trabzonspor’dan sonra, bu kapıyı açan yine Bursaspor’du. Ama maksat sadece futbol izlemek değildi. Gerçek amaç, bir açıdan en yükseğe erişmekti Bursalı için…Üstelik bu haslet, kuşaktan kuşağa da geçiyor ve stadyumdaki o kulakları sağır edecek tezahüratlar hiç bitmiyordu.Bu kez, çok can alıcı ve de bir minik yavruyu yaşamadan koparmamak yarışında iyene birinci sırayı aldı Bursa ve Bursaspor taraftarı.Bence, sezonun en büyük şampiyonu Bursaspor taraftarıdır.Ama yine de unutmayalım, futbol bazen örnek davranışların sahibi, arada sırada da, bireysel hırsların esiri olabilir. Çünkü; FUTBOL ASLA FUTBOL DEĞİLDİR.