Son günlerde deprem konusu yine gündeme geldi. Daha önce tanıdığımız deprem uzmanları ve yer bilimcilere yenileri de katıldı. Onlardan biride, mevcut ve bilenen fay hatlarını incelemiş ve bu bilgileri kamuoyu ile paylaşmış.
Bir gazete haberine göre Prof.Dr Şenol Hakan Kutoğlu, milattan önce 222 yılına kadar geçmişe giden depremleri gösteren yer hareketlerini inceleme şansı bulmuş ve ülkemizin en riskli fay hatlarını açıklamış. “En büyük tehlikeyi Pamukova-Geyve çevresinde görüyorum.Marmara Denizi içerisinde de bir miktar gerginliği yüksek fay söz konusu.Güneyde Gemlik Körfezi’nden geçen fayımızın da gerginlik seviyesi yüksek. Bandırma hattında da gergin durumda bir fay var. En büyük tehlikeyi, Pamukova –Geyve hattında, Gemlik Körfezi’nde , Bandırma’da ve İzmir çevresinde görüyorum.”
Çok net ifadeler ve aynı oranda uyarıları içeriyor bu açıklama. Uzmanın saydığı bölgelerin hepsi Bursa’ya yakın sayılacak yerler bu biiir… İkincisi, bu bölgeler Türkiye’nin, sanayi ve tarımda katma değeri yüksek üretimi sağlıyor. Yanı sıra, eğitim ve sağlık açısından da çok önemli yerler. Yani, bizler gibi bu tehlikenin neredeyse içinde yaşayanların dışında, ülke yönetimini de en fazla ilgilendiren bölge olarak değerlendirilmesi gerekmez mi? Bu konuda bir açıklamaya rastlayan var mı ?. Yani sorun çok önemli ama, felaketin zamanını kestiremeyen ve bu neden ile, ilgili ilgisiz herkesin konuya sadece haber olarak bakan bir durumdayız ne yazık ki ! Böylesi yakın ve ülke çaplı bir felaket senaryosu varken, şu anda yapılan ise, muhalefetin önemli ölçüde elinde olan yerel yönetimler ile, onları zor durumda bırakarak, siyasi rant çıkarmaya çalışan ülke genel yönetimi var karşımızda. Yani siyaset ile felaket arasına sıkışmış durumdayız! Bu iki çok önemli güç, yani iktidar-muhalefet, ortak bir noktada buluşup, çareye yönelmez ise, elinden bir şey gelen halka ne yapmak düşer?
Bunu da, hemen her saat politika üretmeyi becerenler bulsun ve yaptırsın derim.
Bozbey de deprem diyor
Bir basın toplantısı ile konuyu gündeme getiren Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı, deneyimli belediyeci Mustafa Bozbey’in yaptığı açıklamaya bir göz attım. Önce benim gibi temennisini dile getirerek “Depreme, merkezi yönetimden sivil topluma kadar, kentin tüm paydaşlarıyla birlikte hazırlanmak çok önemli. Hep birlikte, güç birliği yaparak bu konuda gerekli adımları atmalı ve toplumsal dayanışmayı en üst seviyede tutmalıyız. Yerel yönetimler kendi kentleriyle ilgili sorumluluklarını yerine getirirken, ayni zamanda merkezi yönetim, sivil toplum kuruluşları ve kentin diğer tüm paydaşlarıyla birlikte depreme hazırlanmalıdır” demiş. İyi de benim dileklerime yakın bir açıklama…Farklı olarak, daha önce Nilüfer’de yaptıkları bazı pratik çalışmalardan örnekler vermiş ve devam etmiş. “Mahalle Afet Konteyneri, Mahalle Afet Gönüllüleri ve deprem öncü işaret izleme istasyonlarını tüm Bursa’ya yaymayı hedefliyoruz. 17 ilçe belediyemizi de projenin içine katarak afet konteynerlerini Bursa’mızın tamamına yayacağız. Bu çalışmaları deprem sonrası gereken insani ihtiyaçlara dair; portatif tuvalet, lavabo ve duş gibi gereksinimlerle destekleyeceğiz. “
Bu yapılanlara hiçbir sözüm yok, yerinde ve önemli. Ama geldiğimiz noktada ve zamanda, en azından bundan sonra kentimizde inşa edilecek, yapıların depreme uygunluğunu, yerlerinin saptanmasını ve geleceğe dair ön görüleri ve nüfusa dair bilgileri de içeren ve “Kent Anayasası “ diye de nitelenen, 2040 Çevre Düzeni Planı’na dair bir belirti göremedim, duyamadım. Önce anayasa, sonra icraat olması gerekmez mi? Kentin en önemli toprak parçalarına ipotek koymak ve zenginleşme kaygısında olanlara meydan vermeyecek önlemler henüz ortaya çıkamamış demek ki…Eleştiri olmadan, icraat da olmaz diyorum.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İSMAİL KEMANKAŞ
Gemlik en riskli dört bölgeden biri
Son günlerde deprem konusu yine gündeme geldi. Daha önce tanıdığımız deprem uzmanları ve yer bilimcilere yenileri de katıldı. Onlardan biride, mevcut ve bilenen fay hatlarını incelemiş ve bu bilgileri kamuoyu ile paylaşmış.
Bir gazete haberine göre Prof.Dr Şenol Hakan Kutoğlu, milattan önce 222 yılına kadar geçmişe giden depremleri gösteren yer hareketlerini inceleme şansı bulmuş ve ülkemizin en riskli fay hatlarını açıklamış. “En büyük tehlikeyi Pamukova-Geyve çevresinde görüyorum.Marmara Denizi içerisinde de bir miktar gerginliği yüksek fay söz konusu.Güneyde Gemlik Körfezi’nden geçen fayımızın da gerginlik seviyesi yüksek. Bandırma hattında da gergin durumda bir fay var. En büyük tehlikeyi, Pamukova –Geyve hattında, Gemlik Körfezi’nde , Bandırma’da ve İzmir çevresinde görüyorum.”
Çok net ifadeler ve aynı oranda uyarıları içeriyor bu açıklama. Uzmanın saydığı bölgelerin hepsi Bursa’ya yakın sayılacak yerler bu biiir… İkincisi, bu bölgeler Türkiye’nin, sanayi ve tarımda katma değeri yüksek üretimi sağlıyor. Yanı sıra, eğitim ve sağlık açısından da çok önemli yerler. Yani, bizler gibi bu tehlikenin neredeyse içinde yaşayanların dışında, ülke yönetimini de en fazla ilgilendiren bölge olarak değerlendirilmesi gerekmez mi? Bu konuda bir açıklamaya rastlayan var mı ?. Yani sorun çok önemli ama, felaketin zamanını kestiremeyen ve bu neden ile, ilgili ilgisiz herkesin konuya sadece haber olarak bakan bir durumdayız ne yazık ki ! Böylesi yakın ve ülke çaplı bir felaket senaryosu varken, şu anda yapılan ise, muhalefetin önemli ölçüde elinde olan yerel yönetimler ile, onları zor durumda bırakarak, siyasi rant çıkarmaya çalışan ülke genel yönetimi var karşımızda. Yani siyaset ile felaket arasına sıkışmış durumdayız! Bu iki çok önemli güç, yani iktidar-muhalefet, ortak bir noktada buluşup, çareye yönelmez ise, elinden bir şey gelen halka ne yapmak düşer?
Bunu da, hemen her saat politika üretmeyi becerenler bulsun ve yaptırsın derim.
Bozbey de deprem diyor
Bir basın toplantısı ile konuyu gündeme getiren Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı, deneyimli belediyeci Mustafa Bozbey’in yaptığı açıklamaya bir göz attım. Önce benim gibi temennisini dile getirerek “Depreme, merkezi yönetimden sivil topluma kadar, kentin tüm paydaşlarıyla birlikte hazırlanmak çok önemli. Hep birlikte, güç birliği yaparak bu konuda gerekli adımları atmalı ve toplumsal dayanışmayı en üst seviyede tutmalıyız. Yerel yönetimler kendi kentleriyle ilgili sorumluluklarını yerine getirirken, ayni zamanda merkezi yönetim, sivil toplum kuruluşları ve kentin diğer tüm paydaşlarıyla birlikte depreme hazırlanmalıdır” demiş. İyi de benim dileklerime yakın bir açıklama…Farklı olarak, daha önce Nilüfer’de yaptıkları bazı pratik çalışmalardan örnekler vermiş ve devam etmiş. “Mahalle Afet Konteyneri, Mahalle Afet Gönüllüleri ve deprem öncü işaret izleme istasyonlarını tüm Bursa’ya yaymayı hedefliyoruz. 17 ilçe belediyemizi de projenin içine katarak afet konteynerlerini Bursa’mızın tamamına yayacağız. Bu çalışmaları deprem sonrası gereken insani ihtiyaçlara dair; portatif tuvalet, lavabo ve duş gibi gereksinimlerle destekleyeceğiz. “
Bu yapılanlara hiçbir sözüm yok, yerinde ve önemli. Ama geldiğimiz noktada ve zamanda, en azından bundan sonra kentimizde inşa edilecek, yapıların depreme uygunluğunu, yerlerinin saptanmasını ve geleceğe dair ön görüleri ve nüfusa dair bilgileri de içeren ve “Kent Anayasası “ diye de nitelenen, 2040 Çevre Düzeni Planı’na dair bir belirti göremedim, duyamadım. Önce anayasa, sonra icraat olması gerekmez mi? Kentin en önemli toprak parçalarına ipotek koymak ve zenginleşme kaygısında olanlara meydan vermeyecek önlemler henüz ortaya çıkamamış demek ki…Eleştiri olmadan, icraat da olmaz diyorum.