Eğer huzur satın alınabilen bir nesne olsa, günümüz Türkiye’sinde en pahalı değer olurdu. Çünkü, hemen her yaş grubunun huzura ulaşması neredeyse, imkansız görünüyor, tek çare şanslı olabilmek. Çok ağır oldu bu giriş, farkındayım. Ama hemen açacağım konuyu…Delem istediğim şu; yeni doğan bir bebek masrafı, emeği ile geçinen bir ailenin belini bükecek seviyede…Çocuk bezinden, süte ve arada bir hekime gidebilmenin bedeli, asgari ücretle çalışan bir evli çiftin bile altından kalkacağı gibi değil. Bebek biraz büyüdüğünde, özellikle anne de çalışıyor ve ona bakacak evde bir büyük yoksa, karşınıza hemen “kreş sorunu” baraj kuruveriyor. Gelelim öğrenim çağındaki genç kuşağa…Okulda sosyal açıdan bir kolaylık yok. Beslenme hak getire…Eğitimin kalitesi zar zor ayakta kalmaya çalışıyor…Ve onları daha da ağır koşullarda ve huzur kaçıracak yüksek öğrenim bekliyor. Bu öğrenim çağındakiler de, ya okulunu bırakıyor, ya da başka bir ilde ise, beslenme ve barınma sorunu ile adeta boğuşuyor. Pes etmez ise, diplomaya kavuşuyor, o diploma da bir işe yaramıyor. Yani bu grubun da geleceği loş-karanlık arası…
En önemlisine gelelim şimdi de…İyi bir öğreniminiz vardı ve buna uygun güzel bir görevde çalıştınız. Sonra da emekli oldunuz. Bir de baktınız ki, eşiniz ölmüş evde yalnız kalmışsınız. Evi çevirecek gücünüz de bitmiş, o zaman tek çare “Huzur evi” yaşamına geçmek. İşte orada duralım. Maaşınızın tamamı, bir aylık süre için bile yetersiz. Çünkü emekliye zam, emekliye, emekliye geliyor cebinize! Adı huzur evi olan mekânlar mı ? Yerel yönetimlerin ise, emekli maaşınız ile kalabilirsiniz. Ama sağlık hizmeti biraz zor. Galiba yaşlılıktaki sağlık sorunları için “geriatri” isminde bir bilim dalı da var galiba…Ama henüz ülkemize varamadı ve yaşlılık hastalıkları, psikolojisi gibi destekleri henüz ülkemize ulaştıramadı. Gelip, gelemeyeceği de belirsiz. Gelelim özel huzur evlerine…Örneğin şehrimiz Bursa’da, bir özel BAKIMEVİ (Artık huzur evi denmiyor) fiyatını, aylık 25 bin liraya kadar yükseltmiş. Parası olana pahalı gelmeyebilir. Zaten öyle bir olanağı olan kendi evinde bakıcı bularak yaşar gider…Aylık geliri hiç olmayan veya emekli maaşı sadece öldürmeyecek kadar yeme-içmeye yeten biri bu olanaktan yararlanabilir mi ? Bunu geçtim, yerel yönetimlerin bu anlamdaki hizmetlerinin bedeli de çoğu yerde , 10 (on) bin lirayı aşmış.Bu konuda bence, direksiyona yeni geçen CHP belediyeleri, güçleri kadar bir adım atmalı. Bu ihmal edilen çok önemli bir konu çünkü…Her genç, dinamik ve başarılı birey bir gün yaşlanacak, bundan dolayı ortaya çıkacak rahatsızlıkları tadacak ve bu konuda hizmet almak isteyecek. İşte bu gerekçeler ışığında şunu söyleyebilirim. Yeni doğan bebekler ile, artık eli ayağı tutamayan veya zihinsel anlamda rahatsızlığı olan yaşlılar, kamunun önemli işlevleri arasında yerini almalı…Kalkınmış ülkelerin seviyesinden en azından yaklaşabilmenin önemli adımlarından biri de, doğumdan-ölümü kadar vatandaşına, hukuk çerçevesinde, eşit koşullarda, ölünceye kadar yaşama olanağı sağlamak olacaktır.
Bakanların sucuk fotoğrafı yeni gündemimiz
Konu, yaşam maliyetinin yüksekliğini, doğumdan ölüme günümüz Türkiyesinde her bireyin, paraya her zamankinden fazla ihtiyacı olduğunu biliyoruz.
Ama buna erişmek aynı oranda da zorlaştı. Sofra düzeni bile bunun için değişti veya bozuldu. İşti ülke bunları konuşurken İktidar’ın mevcut bir bakanı, bir eski bakan ve ünlü bir milletvekili ile, yerel yöneticiler Kayseri’de güzel bir fotoğraf vermiş ! Açık havada sucuk pişiriyorlar. Ülkenin ruh haline uygun biçimde büyük bir tepki ile karşılaştılar. Sonradan yapılan bir açıklama ile, pişirdiklerine yemeden olay mahallinden ayrılmış beyler…Yani en azından yememişler halkın gözü önünde. O zaman ne yapmışlar? Böyle gösteriş, pardon gösteri olur mu? Onu da geçtim, neden bu görüntüler devreye sokulmuş. Özellikle emeklilerin kendi şehirlerinde kent lokantası arayıp, askıda öğle yemeği yemek için çabaladığı, öğrencilerin aç-biilaç okula gittiği bir dönemde, bu fotoğraf benim yorumuma göre tam olarak günümüz Türkiyesinin aynası…
Yorum bitti, şimdi sıra Tanzimat Dönemi’nin çok ünlü bir şiirinde…
Bu sofracık, efendiler, ki -iltikama muntazır
Huzurunuzda titriyor- şu milletin hayatıdır;
Şu milletin ki muztarib, şu milletin ki muhtazır,
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun, hapır hapır.
Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı iştiha sizin;
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İSMAİL KEMANKAŞ
Huzurumuz bitti kalmadı efendim
Eğer huzur satın alınabilen bir nesne olsa, günümüz Türkiye’sinde en pahalı değer olurdu. Çünkü, hemen her yaş grubunun huzura ulaşması neredeyse, imkansız görünüyor, tek çare şanslı olabilmek. Çok ağır oldu bu giriş, farkındayım. Ama hemen açacağım konuyu…Delem istediğim şu; yeni doğan bir bebek masrafı, emeği ile geçinen bir ailenin belini bükecek seviyede…Çocuk bezinden, süte ve arada bir hekime gidebilmenin bedeli, asgari ücretle çalışan bir evli çiftin bile altından kalkacağı gibi değil. Bebek biraz büyüdüğünde, özellikle anne de çalışıyor ve ona bakacak evde bir büyük yoksa, karşınıza hemen “kreş sorunu” baraj kuruveriyor. Gelelim öğrenim çağındaki genç kuşağa…Okulda sosyal açıdan bir kolaylık yok. Beslenme hak getire…Eğitimin kalitesi zar zor ayakta kalmaya çalışıyor…Ve onları daha da ağır koşullarda ve huzur kaçıracak yüksek öğrenim bekliyor. Bu öğrenim çağındakiler de, ya okulunu bırakıyor, ya da başka bir ilde ise, beslenme ve barınma sorunu ile adeta boğuşuyor. Pes etmez ise, diplomaya kavuşuyor, o diploma da bir işe yaramıyor. Yani bu grubun da geleceği loş-karanlık arası…
En önemlisine gelelim şimdi de…İyi bir öğreniminiz vardı ve buna uygun güzel bir görevde çalıştınız. Sonra da emekli oldunuz. Bir de baktınız ki, eşiniz ölmüş evde yalnız kalmışsınız. Evi çevirecek gücünüz de bitmiş, o zaman tek çare “Huzur evi” yaşamına geçmek. İşte orada duralım. Maaşınızın tamamı, bir aylık süre için bile yetersiz. Çünkü emekliye zam, emekliye, emekliye geliyor cebinize! Adı huzur evi olan mekânlar mı ? Yerel yönetimlerin ise, emekli maaşınız ile kalabilirsiniz. Ama sağlık hizmeti biraz zor. Galiba yaşlılıktaki sağlık sorunları için “geriatri” isminde bir bilim dalı da var galiba…Ama henüz ülkemize varamadı ve yaşlılık hastalıkları, psikolojisi gibi destekleri henüz ülkemize ulaştıramadı. Gelip, gelemeyeceği de belirsiz. Gelelim özel huzur evlerine…Örneğin şehrimiz Bursa’da, bir özel BAKIMEVİ (Artık huzur evi denmiyor) fiyatını, aylık 25 bin liraya kadar yükseltmiş. Parası olana pahalı gelmeyebilir. Zaten öyle bir olanağı olan kendi evinde bakıcı bularak yaşar gider…Aylık geliri hiç olmayan veya emekli maaşı sadece öldürmeyecek kadar yeme-içmeye yeten biri bu olanaktan yararlanabilir mi ? Bunu geçtim, yerel yönetimlerin bu anlamdaki hizmetlerinin bedeli de çoğu yerde , 10 (on) bin lirayı aşmış.Bu konuda bence, direksiyona yeni geçen CHP belediyeleri, güçleri kadar bir adım atmalı. Bu ihmal edilen çok önemli bir konu çünkü…Her genç, dinamik ve başarılı birey bir gün yaşlanacak, bundan dolayı ortaya çıkacak rahatsızlıkları tadacak ve bu konuda hizmet almak isteyecek. İşte bu gerekçeler ışığında şunu söyleyebilirim. Yeni doğan bebekler ile, artık eli ayağı tutamayan veya zihinsel anlamda rahatsızlığı olan yaşlılar, kamunun önemli işlevleri arasında yerini almalı…Kalkınmış ülkelerin seviyesinden en azından yaklaşabilmenin önemli adımlarından biri de, doğumdan-ölümü kadar vatandaşına, hukuk çerçevesinde, eşit koşullarda, ölünceye kadar yaşama olanağı sağlamak olacaktır.
Bakanların sucuk fotoğrafı yeni gündemimiz
Konu, yaşam maliyetinin yüksekliğini, doğumdan ölüme günümüz Türkiyesinde her bireyin, paraya her zamankinden fazla ihtiyacı olduğunu biliyoruz.
Ama buna erişmek aynı oranda da zorlaştı. Sofra düzeni bile bunun için değişti veya bozuldu. İşti ülke bunları konuşurken İktidar’ın mevcut bir bakanı, bir eski bakan ve ünlü bir milletvekili ile, yerel yöneticiler Kayseri’de güzel bir fotoğraf vermiş ! Açık havada sucuk pişiriyorlar. Ülkenin ruh haline uygun biçimde büyük bir tepki ile karşılaştılar. Sonradan yapılan bir açıklama ile, pişirdiklerine yemeden olay mahallinden ayrılmış beyler…Yani en azından yememişler halkın gözü önünde. O zaman ne yapmışlar? Böyle gösteriş, pardon gösteri olur mu? Onu da geçtim, neden bu görüntüler devreye sokulmuş. Özellikle emeklilerin kendi şehirlerinde kent lokantası arayıp, askıda öğle yemeği yemek için çabaladığı, öğrencilerin aç-biilaç okula gittiği bir dönemde, bu fotoğraf benim yorumuma göre tam olarak günümüz Türkiyesinin aynası…
Yorum bitti, şimdi sıra Tanzimat Dönemi’nin çok ünlü bir şiirinde…
Bu sofracık, efendiler, ki -iltikama muntazır
Huzurunuzda titriyor- şu milletin hayatıdır;
Şu milletin ki muztarib, şu milletin ki muhtazır,
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun, hapır hapır.
Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı iştiha sizin;
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!