Hava Durumu

KANAL İSTANBUL VE NORMALLEŞME SÜRECİ (4)

Yazının Giriş Tarihi: 16.05.2021 17:05
Yazının Güncellenme Tarihi: 16.05.2021 17:05

Bu kanalı faaliyete geçirmeye çalışmak, şimdilerde ve ileri de Türkiye açısından büyük riskler taşımaktadır. Dünyanın gidişatına ve çevremizde cereyan eden olaylara komşu ülkelerdeki istikrarsızlığa ve en önemlisi vatandaşın ekonomik durumuna bakarsak, önceliğimiz bu kanal olmamalıdır. Bütün bu sorunları çözemeyen, iktidarın inatla Kanal İstanbul’u yürürlüğe koyma projesini anlamak mümkün değildir. Halbuki daha önce de Sayın Cumhurbaşkanımızın düşünüp taşınmadan ölçüp biçmeden giriştiği bir çok konuda,  ülkemiz çok büyük yaralar aldı. Eskiden yapılan hataların ceremesini halen çekmeye devam ediyoruz. PKK ve PYD ile mücadeledeki hatalar, Suriye konusundaki izlenen yanlış politikalar, bunların alnı secdedir, zarar gelmez düşüncesi ile FETÖ’ye verilen taviz ve imtiyazın bugün nelere sebep olduğunu görüyoruz. Hükümetin ülke sorunlarının çözümünde gösterdiği en büyük hataları, her işi yarım bırakmasıdır. PKK sorununu çözebildik mi? Başlangıç da üç beş bin soysuz denilen bu teşkilat, zamanla beş binlere on binlere ulaştı yetmedi. Irak’ın kuzeyinde devletlerini kurar hale geldi, o da yetmedi, Suriye’nin güneyine ve Suriye’deki petrol kuyularına çöktüğü gibi, ABD sayesinde 30-40 bin kişilik ordu kuracak hale geldiler. Ama kırk yıldan beri her hükümet bu sorunu çözmek için mücadele ettiğini söyledi. Her gün ve halen bombalar yağdırıyoruz ama hala kesin sonuç yok. Fırat’ın doğusunu PKK’dan temizleyeceğiz diyerek yıllarca ekranlarda arzı endam edenler, dikkat ederseniz, şimdiler de sus pus olup mücadeleyi yarım bıraktı, PYD’de artık iyice yerleşti. İdlip sorunu çözüldü dendi, ama bugünlerde yeni bir göç dalgası sınırlarımızı zorlar hale geldi.

Suriyeli göçmenlerin tekrar ülkelerine dönerek rehabilite edilmeleri hususu Birleşmiş Milletler dahil her platformda dillendirildi ama bizler bu dünyadan göçeceğiz, onlar hala buradalar. İşin garibi çoğu da kök saldılar. Hükümetimiz bu işleri halletmiş olacak ki şimdiler de Libya’ya el atmaya başladı. Bizde Mehmetçik çok olduğu için Libya’ya askerimizi göndererek kendimizi meçhule hapsettik. Doğu Akdeniz’de baş gösteren sorunlar düşmanlarımızı aynı safta birleştirdi. Ülke meselelerinin çözümü hususunda hükümetin şuandaki pozisyonu, züccaciye dükkânına girmiş fil misali gibi. Her mesele kırılıp dökülmüş yarım bırakılmış, sonradan da toparlamaya çalışıyor. Ama nafile kırılan eşyayı eski haline getirmek mümkün değildir.

Bugüne kadar deniz nakliyatı İstanbul Boğazı’ndan serbestçe yapıldığı için, şimdilerde dillendirilen Montrö Boğazlar Sözleşmesi pek gündeme gelmedi. Ara sıra boğazdan geçen gemiler yalılara çarptıkça hatırlandı. Kanal İstanbul tartışmaları başlayınca, oturumlarda çokça dillendirilmeye başlandı. Hatta TC’nin ikinci adamı konumun da olan meclis başkanımız bile tartışmaları alevlendirmek için “Cumhurbaşkanın, Montrö’yü iptal edebileceğini bile ifade etti. Eh Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni iptal edecek bir yetkisi olduğuna kabul ettiğimize göre, dünya liderimiz bir gece yarısı kararnamesi ile padişahlar da bile olmayan bir yetki ile Türkiye’nin taraf olduğu diğer bütün milletlerarası sözleşmeleri de kaldırma yetkisi var demektir. Bizi yönetenler öyle bir akıl tutulması yaşıyorlar ki, sanki ayakları yerden kesilmiş, ruhani varlıklar gibi hayal aleminde geziniyor gibiler. Böyle bir anlayışla devlet yönetilebilir mi? Bugüne kadar cereyan eden olayları akıllıca değerlendirecek olsak, Türkiye dış politikada bir türlü kendi rotasını tespit edemedi. Kıblesini bazen ABD’ ye bazen AB’ye ara sıra da Rusya’ya çevirmek suretiyle, bu üç güç arasında arasında zikzaklar çizdi. Kendi ülke ve milli menfaatlerini bir kenara bırakıp dış güçlerin güdümünde onların gölgesinden ayrılmayanların bu ülkeye verecekleri bir şey de olmaz. Bu sözleşme en fazla Türkiye’yi ilgilendirir. Zira Türkiye’nin ata yadigârı olan İstanbul ve Çanakkale boğazları üzerindeki hükümranlık haklarımızı kısıtlayan bir anlaşmadır. Boğazlar konusunda Lozan’ın şartları veba hastalığı gibi gösterilmiş, Montrö’de ise Türkiye sıtmaya razı olmak zorunda kalmıştır. Kanal İstanbul yapılsın yaygaraları ile ortaya çıkanlar acaba Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni okuyup,  Kanal İstanbul’un yapımı halinde artılarını ve eksileri ile ileride Türkiye’nin başına ne dertler açacağını hiç düşündüler mi? Pek zannetmiyorum. Bu zatlar anlaşmanın maddelerini dahi düşünerek ve analiz ederek okumamışlardır. Nereden okuyacaklardır ki? Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin orijinal metni Türkiye’nin elinde değil, Fransız arşivindedir.

Büyüklükleri ile öğünen sayın büyüklerimize anlaşmanın asıl metnini gösterin desen, göstermezler. Anlaşmalarla borç ve yükümlülük altına giren benim, ancak sözleşme bana verilmiyor. Ne garip değil mi?

Devam edecek…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.