Ey Bursalılar, Biz Dönem Değildik, Dönemin Kendisi Bizdik!
Yazının Giriş Tarihi: 01.11.2025 15:43
Yazının Güncellenme Tarihi: 03.11.2025 15:43
Geçenlerde televizyonda “2000’ler Dönem Dizisi” diye bir şey gördüm. Başta güldüm, sonra durdum… “Nasıl yani?” dedim, “O kadar da eski mi olduk biz?”
Demek ki olmuşuz. Dönem dizisi olmuş çocukluğumuz, gençliğimiz…
Olsun, madem öyle, hadi gelin hep birlikte o döneme, o sokaklara bir uğrayalım.
Setbaşı’ndan başlardık mesela. Elimizde tost, cebimizde jeton… Bir de varsa 1 milyonluk parayla sinemaya gitme planı. Şimdiki çocuklar bilmez, o dönemin bir sinema keyfi vardı, sinema kadar öncesi ve sonrası da olaydı.
Yokuş aşağı Altıparmak’a doğru salınırdık. Arabalar azdı ama muhabbet çoktu. Sokakta yürüyen tanıdıklara rastlamak garanti gibiydi. “Oğlum yukarı mı çıktın sen?”, “Lan ne zamandır yoksun” gibi seslenmeler eksik olmazdı.
O dönem Arap Şükrü sokağı sadece “rakı-balık” yeri değil, gerçek anlamda bir ruh taşıyan mekândı. Daracık kaldırımlar, yan yana masalar, bir masadan diğerine geçen türkü… Hangi mekânda oturduğunun önemi yoktu, çünkü o sokak tek bir masa gibiydi.
Ve Atatürk Stadyumu… Bursa'nın kalbi. Çocukken ilk maçımı orada izlemiştim. Tribüne adım attığım an o uğultu, o heyecan, yediğim ay çekirdeği bile daha lezzetliydi. Maçtan sonra stadyum önünde buluşmalar, “yarın okula anlatılacak” anılar… Şimdi orası da yok. Yerinde sessiz bir bahçe var. Belki güzel ama artık bizim çığlıklarımızı duymuyor.
O günler… Çay bahçesinde otururken yan masadaki konuşmaya dahil olabileceğin kadar samimi, minibüste para uzatırken “İki öğrenci abi” deyip bakmadan inebileceğin kadar güvenli, akşam ezanıyla evde olmanın hala geçerli bir kural olduğu kadar saf…
Bugün dönüp baktığımda şunu fark ediyorum: Biz sadece o dönemin çocukları değilmişiz. Biz, o dönemi yapanlarmışız.
Dizi değil, hayat yaşamışız. Oyuncu değil, başrolmüşüz.
Kim bilir… Belki bir gün bizim çocuklarımız da dönüp bakar da “Nerede o eski Bursa?” der. Ama biz biliriz: O eski Bursa, biraz da biziz zaten.
Ve anlıyorum ki, bazı şehirler değişmiyor aslında.
Biz büyüyünce, şehir susuyor.
Ama merak etmeyin…
Hâlâ biri Altıparmak’tan aşağı yürüyorsa,
Hâlâ biri Arap Şükrü’den geçerken eski bir şarkıyı söylüyorsa,
Ve hâlâ biri Atatürk Stadyumu’nu “stad” diye anıyorsa…
O eski Bursa, hâlâ bir yerlerde yaşıyor demektir.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
MELİH ÖNDER
Ey Bursalılar, Biz Dönem Değildik, Dönemin Kendisi Bizdik!
Geçenlerde televizyonda “2000’ler Dönem Dizisi” diye bir şey gördüm. Başta güldüm, sonra durdum… “Nasıl yani?” dedim, “O kadar da eski mi olduk biz?”
Demek ki olmuşuz. Dönem dizisi olmuş çocukluğumuz, gençliğimiz…
Olsun, madem öyle, hadi gelin hep birlikte o döneme, o sokaklara bir uğrayalım.
Setbaşı’ndan başlardık mesela. Elimizde tost, cebimizde jeton… Bir de varsa 1 milyonluk parayla sinemaya gitme planı. Şimdiki çocuklar bilmez, o dönemin bir sinema keyfi vardı, sinema kadar öncesi ve sonrası da olaydı.
Yokuş aşağı Altıparmak’a doğru salınırdık. Arabalar azdı ama muhabbet çoktu. Sokakta yürüyen tanıdıklara rastlamak garanti gibiydi. “Oğlum yukarı mı çıktın sen?”, “Lan ne zamandır yoksun” gibi seslenmeler eksik olmazdı.
O dönem Arap Şükrü sokağı sadece “rakı-balık” yeri değil, gerçek anlamda bir ruh taşıyan mekândı. Daracık kaldırımlar, yan yana masalar, bir masadan diğerine geçen türkü… Hangi mekânda oturduğunun önemi yoktu, çünkü o sokak tek bir masa gibiydi.
Ve Atatürk Stadyumu… Bursa'nın kalbi. Çocukken ilk maçımı orada izlemiştim. Tribüne adım attığım an o uğultu, o heyecan, yediğim ay çekirdeği bile daha lezzetliydi. Maçtan sonra stadyum önünde buluşmalar, “yarın okula anlatılacak” anılar… Şimdi orası da yok. Yerinde sessiz bir bahçe var. Belki güzel ama artık bizim çığlıklarımızı duymuyor.
O günler… Çay bahçesinde otururken yan masadaki konuşmaya dahil olabileceğin kadar samimi, minibüste para uzatırken “İki öğrenci abi” deyip bakmadan inebileceğin kadar güvenli, akşam ezanıyla evde olmanın hala geçerli bir kural olduğu kadar saf…
Bugün dönüp baktığımda şunu fark ediyorum: Biz sadece o dönemin çocukları değilmişiz. Biz, o dönemi yapanlarmışız.
Dizi değil, hayat yaşamışız. Oyuncu değil, başrolmüşüz.
Kim bilir… Belki bir gün bizim çocuklarımız da dönüp bakar da “Nerede o eski Bursa?” der. Ama biz biliriz: O eski Bursa, biraz da biziz zaten.
Ve anlıyorum ki, bazı şehirler değişmiyor aslında.
Biz büyüyünce, şehir susuyor.
Ama merak etmeyin…
Hâlâ biri Altıparmak’tan aşağı yürüyorsa,
Hâlâ biri Arap Şükrü’den geçerken eski bir şarkıyı söylüyorsa,
Ve hâlâ biri Atatürk Stadyumu’nu “stad” diye anıyorsa…
O eski Bursa, hâlâ bir yerlerde yaşıyor demektir.