Hava Durumu

OLACAK İŞ Mİ?

Yazının Giriş Tarihi: 27.05.2021 16:20
Yazının Güncellenme Tarihi: 27.05.2021 16:20

Doğduğumdan beri hayatımda varlığını hissettiğim en kurumsal yapı Türkiye Cumhuriyeti oldu.

Güçlü ve disiplinli ordusu, saygın eğitim sistemi, kibar politikacılarıyla; eşsiz, devasa, hepimizi koruyan ve kollayan bir yapı.

Kibar politikacılar enteresan gelmiş olabilir. Bahsettiğim kişiler; Bülent Ecevit, Erdal İnönü, Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller gibi kişiler.

Biz 90’larda çocukken, bu kişiler TV programlarında birbirleri ile son derece saygılı ve esprili yaklaşımlar içerisindeydiler.

*

Kendine göre sorunları olan yıllardı ama bu kişiler olaylara soğukkanlı ve devlet adabıyla yaklaşır; bağırtı çağırtı yerine, çözüm odaklı olurlardı.

Milli bayramlarımızı stadyumlarda, özenle hazırlanan kostümlerimizle kutlardık.

Ve kimse dini bayramları ve milli bayramları karşılaştırmazdı.

Çünkü bilirdik ki; hepsi bizim ruhumuzdu.

Tabi o zamanlarda bir yandan sansasyonel gelişmeler de oluyordu. Hiçbir şey güllük gülistanlık değildi.

Ama biz ülkemize, adaletimize ve savcılarımıza güveniyorduk.

Bir takım helal süt emmemişler olsa bile; diğer helal süt emmişler suçları gizlemeyi çalışanları araştırıyor, ortaya çıkarıyor ve yüreğimize su serpiyordu.

Dinsizin hakkından, imansız geliyordu.

Yoktu öyle halı altına süpürme…

*

Günümüzde insan ilişkilerinde ufak tefek kırılganlıkları, küsmeleri dahi halı altına süpürmememiz gerektiği bilinirken; koskoca devletimizin büyük meselelerinin bırakın halı altına süpürülmesini, bir de toprağa gömülüyor.

Yalancının mumu yatsıya kadar yanar...

*

Neye üzülelim ki?..

Kendi bakanlığına fahiş rakamlarla dezenfektan satan Bakan’a soruşturma açılmamasına mı?

Adı rüşvete bulaşmış bir ismin, Prag’da ülkemizi temsil etmesine mi?

Milletin yıllardır beklediği muhalefeti bir kişinin şu an Youtube üzerinden yapmasına mı?

Bunu da gırgıra vurup magazin öğesi yapmamıza ?

Devletimizin en önemli konumlarından birindeki kişiye, suç örgütü liderliğinden hüküm giymiş bir kişinin; “Senin boynuna tasma takıp, gezdireceğim.” demesini mi?

Bu kadar olay, bu kadar belge varken; hiç bir soruşturma açılmamış olmasına mı?

Ülkemizin en üst mevkilerinde bu kadar kirli çamaşır olmasına mı?

20 Mayıs tarihinde Cumhurbaşkanı kararına göre akaryakıt ürünlerinden alınan Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) %54, %78 ve % 189 oranlarında artırılırken; ÖTV miktarı 95 oktan benzinde litre başına 0.86 TL den 1.33 TL’ye, 98 oktan benzinde 1.03 TL’den 1.58 TL’ye çıkarıldı. ÖTV miktarı litre başına motorinde 0.72 TL’den 1.29 TL’ye çıkarılırken; bütan, propan ve motorlu taşıtlarda yakıt olarak kullanılan LPG de 0.28 TL’den 0.81 TL’ye yükseldi. Devletin vatandaşa kamyonetle yardım yapıp, TIR ile bu yardımları geri almasına mı üzülelim?

Esnaf bir bir iflas edip, işsiz ordumuz TSK’dan büyük hale gelirken; bir kişinin yayınlayacağı yeni videoyu beklememize mi?

Harika beyinlerimizin Linkedin de Avrupa ve Amerika’da iş bulup, beyin göçü vermesine mi?

Halkın İçişleri Bakanı’na inanmak yerine, Sedat Peker’e inanmasına mı?

Bu konu Dünya kamuoyuna düşmeye başladı farkında mısınız?

Ne kadar rezil oluyoruz ne kadar rencide oluyoruz...

Ve şunu da farkettim ki; bugün hükümete muhaliflik yapanlar, hükümetin içerisinden olan ya da zamanında hükümetle yakın olan kişiler. En sert muhalefeti sosyal medyanın her mecrasında Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, (Kabul etmemiz gerekir ki) Sedat Peker ve bir zamanlar hükümetle gayet samimi olan FETÖ bileşenleri yapıyor.

*

Şunu söylemek istiyorum; bu yapının içerisinde küslükler olmasa, AKP hükümeti Türkiye’yi uzay çağına kadar yönetebilirdi.

Bugün hükümet oturduğu yerde pisliklerin akmasını izliyor ve ara ara yangını körüklüyor.

19 senedir muhalefet olan tarafın da bu ülkedeki en büyük denetim mekanizması olması lazımdı.

Bu millet sizlere TBMM’de boy gösterin, çevre yapın ve özgüveninizi yükseltin diye oy vermiyor. Bunu yapamayacaksanız; bu mevkilere adaylığınızı koyup, yer işgal etmeyin.

TBMM yan gelip yatma yeri değildir.

Hükümetin içindeki küskünlüklerden yararlanmak sizin için bir başarı olmamalıdır.

Neyse millet ona da razı oldu.

*

Diyorum ya, saçma olan birçok şeyi de normalleştirdik.

*

Buna da üzülmemiz lazım.

Evet 85 milyonluk ülkemizde bugünleri maalesef gri geçiriyoruz.

90’ları özler olduk. Halbuki o günler de karanlıktı ama biz özler olduk.

Gençler tertemiz bir memleket istiyor! Paslı, kirli meselelerle uğraşmak ve bunları takip etmek istemiyorlar.

Artık birilerinin çıkıp da sorumluluk bendeydi, benim yüzümden oldu demesini istiyoruz.

Ama kimse sorumluluk almıyor. Böyle bişey olabilir mi? Soruyorum size. Herkes birbirini suçluyor. Biliyorsunuz, en basit bahane; “Dış mihraklar” var!!!

Topu at ABD’ye, gitsin.

İçişleri Bakanımız pazartesi akşamı Habertürk kanalında katıldığı programda, “ABD bize 15 Temmuz’da darbe girişiminde bulundu” dedi. 

Bunu resmi makamda olan biri net bir şekilde söyledi. Tabi bildiğimiz bir şey bu ama resmi söylem bambaşka.

Yahu bu adamlar bizim ülkemizde bu şerefsizliği yapacak kadar cüret buluyorsa, neden Washington çağırdığında Cumhurbaşkanımız koşa koşa gidiyor? Gerçekten anlaşılabilir gibi değil.

“Olacak iş mi?” diye bunlara soruyorum.

Dış mihraklar çıkarı yokken neden Türkiye lehine çalışsın ki.

Politikada ilişkiler tamamen çıkar, menfaat üzerine kuruludur.

Devletin de kuruluş amacı zaten dış mihrakların bizi ezmemesi.

E senin görevin de bu yani açıkçası. Topu bu kişilere atmak; “Ben yapamıyorum, rakibim çok güçlü” demektir Türkçe olarak.

Türk Milleti yapabilecek basirette kişileri görmek istiyor.

Ve bu 85 milyonun içinde bunu yapabilecek on binlerce vatan evladı mevcut.

Açın gençlerin önünü!

*

*

Durdurulamaz Beyin Göçü

Ülkede iş güç kalmadı. İşi gücü olan esnaf bile kepenk indiriyor. Bununla birlikte iş sahibi olan beyaz yakalılar ve mavi yakalılar da işten çıkarılıyor. 

Bu durum için yapılan aktif bir çalışma ben gündemde görmedim; çünkü gündem herkesin şahsi çıkarlarını korunması ile meşgul.

Neyse şunu söylemek istiyorum; bu ülkenin en güzide kurumlarında eğitim almış ve yine güzide kurumlarında çalışıp, ortalamadan üst bir yaşam süren arkadaşlarım Avrupa’ya gidiyor.

Hem de sürekli…

İçim acıyor… 

İnstagram ve linkedin sayesinde takip ediyorum. Sonrasında konuşuyorum kendileriyle.

Dedikleri; yeni iş yerlerinden teklif edilen daha yüksek maaştan ziyade, ülkedeki stresten uzaklaşma isteği. Burası çok önemli. Sorun, Türkiye’de gelecek göremiyor olmaları.

Çocukların, gençlerin hayali yurtdışında okumak ve yaşamak oldu.

Televizyon karşısında bir milli bayramda izlediğimiz küçük bir kardeşimizin hayalinin, “Alman pasaportu elde etmek” olduğunu hepimiz hatırlıyoruzdur…

Geçenlerde bir arkadaşımla konuşuyordum. Dil okulu bahanesiyle, sürpriz bir şekilde Kanada’ya gittiğini söyledi. Birkaç ay sonra geri dönecek, kalıcı da değil. TL ile gittiği için ne kadar kıt kanaat geçindiğini anlattı. Bu gençler buna rağmen gidiyorlar.

Biraz kafa dinlemek biraz temiz hava almak için!

Ben şimdi soruyorum. Bu çocukların vebalini nasıl taşıyorsunuz ülkeyi yöneten değerli büyüklerimiz?

Yukarıda bahsettiğim okullar; Boğaziçi, Bilkent, ODTÜ ve Koç gibi saygın okullar.

Lakin benim arkadaşlarıma da eleştirim var. Her sıkıntıda, problemde ülke terk edilecekse; işimiz var.

Gülü seven, dikenine katlanır.

Demek ki Allah korusun bir savaş durumu olsa, parası olan herkes kaçacak ülkeden…

Bu kadar pragmatist bir yaklaşımı kabul etmek mümkün değil! Özellikle bizim gibi ataları olan bir milletin çocukları için.

O zaman Mustafa Kemal savaşmak yerine Fransa’ya veya batıya kaçsaydı. Terk etseydi ülkeyi. Ne için mücadele verdi?

Eğitimliydi. Kaçma imkânı da vardı.

İki tane düşmanı vardı! Tek de değil.

Birisi malum emperyalist sevr zihniyeti, diğeri ise kendi hükümeti. 

Bulunduğu yerde idam edilmesi için ferman yayınlandı.

Bu şartlar altında bile göç etmiyor! Ama ülkede huzursuz olan, yıllarca bu devletin okullarında eğitim görmüş ve kendini geliştirmiş arkadaşlarımız ilk fırsatta gidiyor.

Mustafa Kemal Atatürk akla gelen ilk ve sadece bir örnek… Tarihimizde bu örneklerden bolca var.

Maalesef bu konuda ülkeyi yönetenler de, göçenler de suçlu benim gözümde.

*

*

Mahrum Olmaya Devam

Hollanda-Rotterdam’da düzenlenen 75. Eurovision şarkı yarışmasında zafer, İtalya temsilcisi Maneskin rock grubunun oldu. 

Kanaatimce ilk üç içerisinde olan Fransa ve İsviçre’nin şarkıları çok başarılıydı.

Ukrayna folk ezgileriyle bezeli ve diğerlerinden farklı bir şarkıyla katıldı. Epey dikkat çekiciydi.

Tabi biz küs olduğumuz için bu sene yine yoktuk...

Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış...

Bir eğlencemiz vardı.

Yıllardır gitmiyoruz. Efendim oylama siyasi oluyormuş... Ne kadar iyi bir aday ile gidersek gidelim, başarılı olmamız imkânsızmış...

Bir şarkı yarışmasından bahsediyoruz.

Kazanmasak ne olacak?

Ülkemizi çok seviyoruz ve bayrağımızı bu yarışma da görmek istiyoruz. Türkiye anonsunu duyup, onurlanmak istiyoruz.

*

Yarışmada ilk oylama kısmı jüri tarafından yapılsa da, jüri bile siyasi oy kullandı.

Yunanistan, Güney Kıbrıs’a; Güney Kıbrıs, Yunanistan’a tam puan verdi. Al gülüm, ver gülüm...

Brexit’in kahramanı Birleşik Krallık sıfır çekti.

Karabağ operasyonu zaferini elde eden Azerbaycan, gayet başarılı bir çalışma ile katılmasına rağmen, tarihinin en kötü derecesini aldı. 

Azerbaycan favorilerim arasındaydı. Bu sonuca şaşırdım ve üzüldüm. Politika işin içinde olmasaydı, yarışma bu şekilde sonuçlanmazdı.

*

Ama her ne olursa olsun, her sene farklı bir ülke kazanıyor ve dersini iyi çalışmış olan yarışmacılar her ülkeden oy almayı başarabiliyor.

İnadı bırakın! Ülkemizin adını bu organizasyon ve hatta her organizasyonda görmek istiyoruz!

TEŞEKKÜRLER

Devletimizin pandemiyi bitirmek ve Türkiye’yi aşıya boğmak için BionTech-Pfizer ile yapmış olduğu anlaşmaya katkılarından dolayı Uğur Şahin’e ve emeği geçenlere teşekkürler.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.