Yarından sonra, 10 Kasım Pazar günü 101 yıldır demokrasiyle taçlandırmaya çabaladığımız Cumhuriyetimizin kurucusu M. Kemal Atatürk’ün yaşama veda edişinin 86. yıl dönümü...
Onu, saygıyla, şükranla ve rahmetle anıyoruz...
Ruhu şad olsun…
Evet, Pazar günü yine onunla ilgili söylevler çekilecek, şiirler okunacak…
Kimi belediyelerde, okullarda farklı slogan ve yaklaşımlarla anma toplantıları yapılacak...
Devletin resmi protokolleri de alışılmış rütiellerle onu anacak.
O’nu “özlüyoruz, çok özledik, onu özlemeyen var mı” gibi flamalar, bayraklar olacak yine kimi yerlerde, yine her zaman olduğu gibi.
Oysa bilinmeli ki 10 Kasım bir yas günü değil, bir anımsama, bilinç tazeleme günüdür...
Bizzat kendisinin “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır fakat Cumhuriyet ilelebet payidar kalacaktır” diyen Gazi Mustafa Kemal’i anma, fikirlerini ve eserlerini algılama ve anlama günüdür.
* * *
Biliyoruz ki, onur fikirlerinin özeti, bu gün 101 yaşında olan Cumhuriyetimizdir.
O’nun önderliğinde ve Aziz Milletimizin Mücadelesinin eseri olan Cumhuriyete hizmet etmek; büyüyen ve güçlenen Türkiye’yi daha iyi hedeflere taşımak için çalışıyoruz toplum olarak.
Devlet-millet el ele, 101. yılda Büyük Türkiye’nin mücadelesini veriyoruz...
Darbelere, terör saldırılarına ve işgal girişimlerine karşı milletçe kenetlenerek yolumuzu sürdürüyoruz.
* * *
Özlemek..!
Kuşkusuz çok insani bir duygu bu…
İnsan, çok sevdiği ve yeniden görebilme umudu olan insanları özler.
Yani yeniden kavuşma umudu olanları…
Özlemek, ortak zamanlar yaşamaya ve özellikle ortak insanî deneyimlere sahip olmaya bağlıdır.
Asıl olan O’nu, anlayarak, şükran ve minnetimizi göstermek daha doğru değil midir?
Bunu içselleştirerek yapamadığımızdan ne yazık ki, toplum olarak Atatürk’ün yerini bir türlü normalleştiremiyoruz kafalarımızda.
Bu yüzden, eleştiri adına kafalar Atatürk’ün kişisel yaşamının kamuyu ilgilendirmeyen kısımlarına, fiziksel özelliklerine takılıyor, anlamsız karalamalar yapılıyor.
Yahut O’na farklı anlamlar yükleyerek ‘İnsan olma’ özelliğini ‘es’ geçiyoruz...
* * *
Evet, asıl olan O’nu anarken, anlamamız gerekiyor...
İstismar etmeden ve karalamadan...
Bu günü dek kimileri ‘Atatürkçülükten geçindi’ kimileri de ‘Atatürkçü geçindi’!
Herkes işine geldiği gibi tanımladı...
Oysa O’nu anlamak gerekiyordu...
Anlamak O’nu yaşatmaktır... Özlemek değil!..
Atatürk'ü anlamak, bugünü doğru anlamaktır çünkü.
* * *
Atatürk, kurucu bir önder olarak bu toplum hafızasında önemli bir yer etmiş bir değerimizdir.
Kuşkusuz ona yaraşır ritüellerle anma programları yapacağız. Saygıyla anacağız, şükranla anacağız... Anlamak…
Bunu doğru-düzgün yapabilmeyi daha çok önemserim...
Eğer O yaşasaydı, tüm olan-bitenler hakkında ne düşünürdü bu gün acaba gibi?
‘Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.’ dememiş miydi O?
“Ben sizlere hiçbir dogma bırakmıyorum” diyen büyük önderi bu gün kimler nasıl anlıyor hala?
‘Bir zamanlar gelir, beni unutmak yahut unutturmak isteyen çabalar olabilir. Fikirlerimi yadsıyanlar ve beni yerenler çıkabilir. Hatta bunlar, benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir...’ diyen bir Önder insanı istismar edenlere ne yazık..!
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ORHAN KAPLAN
Atatürk’ü anmak ve anlamak...
Yarından sonra, 10 Kasım Pazar günü 101 yıldır demokrasiyle taçlandırmaya çabaladığımız Cumhuriyetimizin kurucusu M. Kemal Atatürk’ün yaşama veda edişinin 86. yıl dönümü...
Onu, saygıyla, şükranla ve rahmetle anıyoruz...
Ruhu şad olsun…
Evet, Pazar günü yine onunla ilgili söylevler çekilecek, şiirler okunacak…
Kimi belediyelerde, okullarda farklı slogan ve yaklaşımlarla anma toplantıları yapılacak...
Devletin resmi protokolleri de alışılmış rütiellerle onu anacak.
O’nu “özlüyoruz, çok özledik, onu özlemeyen var mı” gibi flamalar, bayraklar olacak yine kimi yerlerde, yine her zaman olduğu gibi.
Oysa bilinmeli ki 10 Kasım bir yas günü değil, bir anımsama, bilinç tazeleme günüdür...
Bizzat kendisinin “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır fakat Cumhuriyet ilelebet payidar kalacaktır” diyen Gazi Mustafa Kemal’i anma, fikirlerini ve eserlerini algılama ve anlama günüdür.
* * *
Biliyoruz ki, onur fikirlerinin özeti, bu gün 101 yaşında olan Cumhuriyetimizdir.
O’nun önderliğinde ve Aziz Milletimizin Mücadelesinin eseri olan Cumhuriyete hizmet etmek; büyüyen ve güçlenen Türkiye’yi daha iyi hedeflere taşımak için çalışıyoruz toplum olarak.
Devlet-millet el ele, 101. yılda Büyük Türkiye’nin mücadelesini veriyoruz...
Darbelere, terör saldırılarına ve işgal girişimlerine karşı milletçe kenetlenerek yolumuzu sürdürüyoruz.
* * *
Özlemek..!
Kuşkusuz çok insani bir duygu bu…
İnsan, çok sevdiği ve yeniden görebilme umudu olan insanları özler.
Yani yeniden kavuşma umudu olanları…
Özlemek, ortak zamanlar yaşamaya ve özellikle ortak insanî deneyimlere sahip olmaya bağlıdır.
Asıl olan O’nu, anlayarak, şükran ve minnetimizi göstermek daha doğru değil midir?
Bunu içselleştirerek yapamadığımızdan ne yazık ki, toplum olarak Atatürk’ün yerini bir türlü normalleştiremiyoruz kafalarımızda.
Bu yüzden, eleştiri adına kafalar Atatürk’ün kişisel yaşamının kamuyu ilgilendirmeyen kısımlarına, fiziksel özelliklerine takılıyor, anlamsız karalamalar yapılıyor.
Yahut O’na farklı anlamlar yükleyerek ‘İnsan olma’ özelliğini ‘es’ geçiyoruz...
* * *
Evet, asıl olan O’nu anarken, anlamamız gerekiyor...
İstismar etmeden ve karalamadan...
Bu günü dek kimileri ‘Atatürkçülükten geçindi’ kimileri de ‘Atatürkçü geçindi’!
Herkes işine geldiği gibi tanımladı...
Oysa O’nu anlamak gerekiyordu...
Anlamak O’nu yaşatmaktır...
Özlemek değil!..
Atatürk'ü anlamak, bugünü doğru anlamaktır çünkü.
* * *
Atatürk, kurucu bir önder olarak bu toplum hafızasında önemli bir yer etmiş bir değerimizdir.
Kuşkusuz ona yaraşır ritüellerle anma programları yapacağız.
Saygıyla anacağız, şükranla anacağız...
Anlamak…
Bunu doğru-düzgün yapabilmeyi daha çok önemserim...
Eğer O yaşasaydı, tüm olan-bitenler hakkında ne düşünürdü bu gün acaba gibi?
‘Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.’ dememiş miydi O?
“Ben sizlere hiçbir dogma bırakmıyorum” diyen büyük önderi bu gün kimler nasıl anlıyor hala?
‘Bir zamanlar gelir, beni unutmak yahut unutturmak isteyen çabalar olabilir. Fikirlerimi yadsıyanlar ve beni yerenler çıkabilir. Hatta bunlar, benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir...’ diyen bir Önder insanı istismar edenlere ne yazık..!