Ülkelerin gerçek varlığı ve zenginlik kaynağı insandır. Doğal kaynaklar madenler, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri gerçek zenginlik değildir. Gerçek zenginlik, nitelikli, ahlaklı, imanlı ve dürüst insanlara sahip olmaktır. Nice zengin servet sahibi topluluklar görüyoruz ki, varlık içinde darlık çekiyorlar. Bunun en canlı misalini günümüz Müslüman ülkelerinde ayan beyan görüyoruz. Irak, İran, Birleşik Arap emirlikleri, Kuveyt, S Arabistan, Libya vs. gibi İslam ülkeleri dünyanın en büyük serveti olan petrol ve doğalgaza sahip oldukları halde, nitelikli ve sağlam karakterli, hak ve hakikati tanımayan insanları olmadığı için, emperyal güçlerin baskısı ve kuşatması altında yaşamaya mahkum olmuş durumdalar. Şurası da bir gerçektir ki, serveti yerli yerinde kullanan kaliteli insanlar olmazsa, bu zenginlik ve servet bir yerde o toplumun felaketi de olabilir. Zira mal ve servet aynen bir silah gibidir. Kullananlara göre değişkenlik gösterir. Ehli İslam bir uzmanın eline geçtiğinde neşter olup insanları dertlerden kurtarır ve çare olur. Serveti amaç edinen birinin eline geçtiğinde ise haksız yere can alır, sahibini katil yapar.
Ülkemizin gelecekte bir dünya nizamının banisi olmasını istiyorsak, şahıs ve devlet olarak yapacağımız en hayırlı hizmet iyi ve kaliteli insan yetiştirmek çabaları olmalıdır. Aslında bugün devlet olarak bekamızı garanti altına almak istiyorsak, ne yapıp yapıp kınayanın kınamasına bakmadan, bazıları istemese de, bağırıp çağırsa da aklı hür, vicdanı hür, islam ahlakı ile ahlaklanmış, çağdaş bilimle donatılmış insanlar yetiştirmeliyiz. Nüfus dediğimiz insan sayısı ülkelerin büyüklükleri için önemli olsa da, nüfusun çokluğu önemli değildir. Nüfuzu olmayan nüfusun hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Kuru kalabalıklar tek başlarına bir işe yaramazlar. Onları yönlendirecek, toplumsal kaliteyi artıracak önder şahsiyetlere ihtiyaç vardır. Doğru istikametlendirilmeyen ve kalite kazandırılmayan kalabalıklar, daima problem üretir ve başkaları tarafından yönetilirler.
Tarihimiz ve inanç sistemimizin köklerine doğru gittiğimizde, ilim iman ve ahlak zemininde Ashabı kıram gibi dünyaya örnek olmuş, medeniyetler kuran bir kadroyu Hz. Peygamber (SAV) yetiştirdi.OrtaAsyanın aydınlık çağını,Buhara, Taşkent,Semerkantvs gibi bilim yuvalarında yetişerek,müsbet ilim ve onun pratiğini Anadoluyagetirerek,Osmanlının DÜNYA HAKİMİYETİNİ HAZIRLAYAN atalarımızdır.Bugün Balkanlar da,Anadolucoğrafyasında,hicret etmiş ceddimzin,manevi varlığının izlerini her ilimizde görmek mümkün. Bu güzellikler ve güzel insanların haleflerini de ceddimiz Selçuklu ve Osmanlı günümüze kadar intikal ettirdi. Bu değerlerin korunup gelecek nesillere aktarılması da yine kaliteli kadrolar eliyle olacaktır. Bize lazım olan ev dolusu altın mücevherat değil, ev dolusu ehil ve güvenilir nesillerdir. Altınla, dövizle dolu hazineler hırsızların ve eşkıyaların eline geçerse, eşkıyalığın, terörün, mafyanın güçlenmesine vesile olur. Mısır ın hazineleri Hz. Yusuf (AS) ın elinde değerlendiği gibi bugün Cenabı hakkın Müslümanlara bahşettiği en büyük değer olan petrol nimeti de emin ellerde olduğu zaman değer kazanır. Aksi takdirde bir silah olarak tekrar bize döndürülebilir. Nitekim günümüzde olduğu gibi, şer güçler hem Müslümanın elindeki bu zenginliğin bedava sahibi oluyor. Sonra da o para ile aldırdığı silahlarla kendi milletini dahi katlettiriyor.
Bugünün iktidarı, ne yazık ki, iyi insan yetiştirmenin önemini kavramış değildir. Halbuki insan eğitiminin paradan daha önemli olduğunu Hz. Peygamber ne güzel belirtmiştir. “Bir baba, çocuğuna güzel bir terbiyeden daha güzel miras bırakmamıştır.” Buyurur. Selahaddin Eyyubi ye son zamanlarında çocuklarına neden miras bırakmadığını sorduklarında, verdiği cevap manidardır. “Şayet onlara iyi bir terbiye vermişsem onlar hakkıyla çalışır ve servet edinirler. Ama iyi bir terbiye vermemişsem bıraktığım serveti de batırırlar. Der”
Belki bugün insanların rahatı için havalimanları, köprüler, bölünmüş yollar, metrolar, barajlar vs. yapıyoruz. Ama bu müesseseleri yaşatacak nesiller yetiştirmiyoruz. Hep insanın maddi ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik yatırımlara önem veriyoruz ama, ruh dediğimiz manevi varlığımızı tatmin edecek yatırımların hayata geçirildiğini hiç göremiyoruz. Üstelik bu ihmalin nelere mal olduğunu 15 Temmuz da gördük. FETÖ dediğimiz yapı, yıllardır yemedi, içmedi, düzenli bir şekilde insan gücü yetiştirdi. Yetiştirdiği bu robot tipli belki sayıları yüzbin kişiyi geçmeyen bir kalifiye insan gücü ile nerdeyse seksen milyonluk bir devlet yapısını ele geçirecekti. Bu olumsuzlukları gördükleri halde iktidarın hala milli eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı ve Diyanet işleri başkanlığı gibi, insan denilen varlığın ruhuna şekil veren kurumlarda olumlu hamleler yaptığını hiç göremiyoruz. Aksine eskiden kötü de olsa ağır aksak yürüyen bir milli eğitimi, şuursuzca hareket ederek, bozdu ki bugün o okullarımız insan değil, her şeyini tarihini, kültürünü, inancını inkar eden bir nesil imal eden fabrikaya dönüştü. Bu kurumların başında ve içinde çalışan dostlarımız hiç alınmasınlar, zira bu temel kurumların içi boş, zihinleri boş, aklı fikri yalan yanlış bilgilerle dolu. Müfredatlar insan yerine amacı sadece madde olan robotlar yetiştiriyor. Osmanlı-Selçuklu arşivleri hala kendilerini inceleyecek beyinleri bekliyor. Görevi sadece cami de namaz kıldırmakla sınırlandırılmış, camiler de inancının özünü kavrayamamış imamlarla dolmuş. Ümmet de dinini, din aşkına menkıbe anlatıp ağlayan ekran hocalarından öğrenmeye çalışıyor. Ak parti döneminde eğitim, kültür ve din alanlarında büyük bir hamle yapıldığını hatırlamıyoruz. Oysa ki şimdiye kadar 23 senede, devletin bu iç kurumu yeniden yapılandırılıp sapasağlam hale getirilmeliydi.
İktidar, belki de düşünen sorgulayan, aklını çalıştıran bir insan tipi istemiyor. Onun isteği, gözleri ve zihinleri dış dünyaya kapalı biat eden bir topluluk hayal ediyor ve uygulamasını da yapıyor. Ülkeyi geleceğe hazırlamak yerine geçmişin safsataları ile oyalıyor. Bu bakış acısı ise toplumu felakete adım adım yaklaştırıyor. (SON)
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
RECEP ACAR
ÖĞRENİYORMUYUZ YOKSA EĞİTİYORMUYUZ? (4)
Ülkelerin gerçek varlığı ve zenginlik kaynağı insandır. Doğal kaynaklar madenler, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri gerçek zenginlik değildir. Gerçek zenginlik, nitelikli, ahlaklı, imanlı ve dürüst insanlara sahip olmaktır. Nice zengin servet sahibi topluluklar görüyoruz ki, varlık içinde darlık çekiyorlar. Bunun en canlı misalini günümüz Müslüman ülkelerinde ayan beyan görüyoruz. Irak, İran, Birleşik Arap emirlikleri, Kuveyt, S Arabistan, Libya vs. gibi İslam ülkeleri dünyanın en büyük serveti olan petrol ve doğalgaza sahip oldukları halde, nitelikli ve sağlam karakterli, hak ve hakikati tanımayan insanları olmadığı için, emperyal güçlerin baskısı ve kuşatması altında yaşamaya mahkum olmuş durumdalar. Şurası da bir gerçektir ki, serveti yerli yerinde kullanan kaliteli insanlar olmazsa, bu zenginlik ve servet bir yerde o toplumun felaketi de olabilir. Zira mal ve servet aynen bir silah gibidir. Kullananlara göre değişkenlik gösterir. Ehli İslam bir uzmanın eline geçtiğinde neşter olup insanları dertlerden kurtarır ve çare olur. Serveti amaç edinen birinin eline geçtiğinde ise haksız yere can alır, sahibini katil yapar.
Ülkemizin gelecekte bir dünya nizamının banisi olmasını istiyorsak, şahıs ve devlet olarak yapacağımız en hayırlı hizmet iyi ve kaliteli insan yetiştirmek çabaları olmalıdır. Aslında bugün devlet olarak bekamızı garanti altına almak istiyorsak, ne yapıp yapıp kınayanın kınamasına bakmadan, bazıları istemese de, bağırıp çağırsa da aklı hür, vicdanı hür, islam ahlakı ile ahlaklanmış, çağdaş bilimle donatılmış insanlar yetiştirmeliyiz. Nüfus dediğimiz insan sayısı ülkelerin büyüklükleri için önemli olsa da, nüfusun çokluğu önemli değildir. Nüfuzu olmayan nüfusun hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Kuru kalabalıklar tek başlarına bir işe yaramazlar. Onları yönlendirecek, toplumsal kaliteyi artıracak önder şahsiyetlere ihtiyaç vardır. Doğru istikametlendirilmeyen ve kalite kazandırılmayan kalabalıklar, daima problem üretir ve başkaları tarafından yönetilirler.
Tarihimiz ve inanç sistemimizin köklerine doğru gittiğimizde, ilim iman ve ahlak zemininde Ashabı kıram gibi dünyaya örnek olmuş, medeniyetler kuran bir kadroyu Hz. Peygamber (SAV) yetiştirdi.OrtaAsyanın aydınlık çağını,Buhara, Taşkent,Semerkantvs gibi bilim yuvalarında yetişerek,müsbet ilim ve onun pratiğini Anadoluyagetirerek,Osmanlının DÜNYA HAKİMİYETİNİ HAZIRLAYAN atalarımızdır.Bugün Balkanlar da,Anadolucoğrafyasında,hicret etmiş ceddimzin,manevi varlığının izlerini her ilimizde görmek mümkün. Bu güzellikler ve güzel insanların haleflerini de ceddimiz Selçuklu ve Osmanlı günümüze kadar intikal ettirdi. Bu değerlerin korunup gelecek nesillere aktarılması da yine kaliteli kadrolar eliyle olacaktır. Bize lazım olan ev dolusu altın mücevherat değil, ev dolusu ehil ve güvenilir nesillerdir. Altınla, dövizle dolu hazineler hırsızların ve eşkıyaların eline geçerse, eşkıyalığın, terörün, mafyanın güçlenmesine vesile olur. Mısır ın hazineleri Hz. Yusuf (AS) ın elinde değerlendiği gibi bugün Cenabı hakkın Müslümanlara bahşettiği en büyük değer olan petrol nimeti de emin ellerde olduğu zaman değer kazanır. Aksi takdirde bir silah olarak tekrar bize döndürülebilir. Nitekim günümüzde olduğu gibi, şer güçler hem Müslümanın elindeki bu zenginliğin bedava sahibi oluyor. Sonra da o para ile aldırdığı silahlarla kendi milletini dahi katlettiriyor.
Bugünün iktidarı, ne yazık ki, iyi insan yetiştirmenin önemini kavramış değildir. Halbuki insan eğitiminin paradan daha önemli olduğunu Hz. Peygamber ne güzel belirtmiştir. “Bir baba, çocuğuna güzel bir terbiyeden daha güzel miras bırakmamıştır.” Buyurur. Selahaddin Eyyubi ye son zamanlarında çocuklarına neden miras bırakmadığını sorduklarında, verdiği cevap manidardır. “Şayet onlara iyi bir terbiye vermişsem onlar hakkıyla çalışır ve servet edinirler. Ama iyi bir terbiye vermemişsem bıraktığım serveti de batırırlar. Der”
Belki bugün insanların rahatı için havalimanları, köprüler, bölünmüş yollar, metrolar, barajlar vs. yapıyoruz. Ama bu müesseseleri yaşatacak nesiller yetiştirmiyoruz. Hep insanın maddi ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik yatırımlara önem veriyoruz ama, ruh dediğimiz manevi varlığımızı tatmin edecek yatırımların hayata geçirildiğini hiç göremiyoruz. Üstelik bu ihmalin nelere mal olduğunu 15 Temmuz da gördük. FETÖ dediğimiz yapı, yıllardır yemedi, içmedi, düzenli bir şekilde insan gücü yetiştirdi. Yetiştirdiği bu robot tipli belki sayıları yüzbin kişiyi geçmeyen bir kalifiye insan gücü ile nerdeyse seksen milyonluk bir devlet yapısını ele geçirecekti. Bu olumsuzlukları gördükleri halde iktidarın hala milli eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı ve Diyanet işleri başkanlığı gibi, insan denilen varlığın ruhuna şekil veren kurumlarda olumlu hamleler yaptığını hiç göremiyoruz. Aksine eskiden kötü de olsa ağır aksak yürüyen bir milli eğitimi, şuursuzca hareket ederek, bozdu ki bugün o okullarımız insan değil, her şeyini tarihini, kültürünü, inancını inkar eden bir nesil imal eden fabrikaya dönüştü. Bu kurumların başında ve içinde çalışan dostlarımız hiç alınmasınlar, zira bu temel kurumların içi boş, zihinleri boş, aklı fikri yalan yanlış bilgilerle dolu. Müfredatlar insan yerine amacı sadece madde olan robotlar yetiştiriyor. Osmanlı-Selçuklu arşivleri hala kendilerini inceleyecek beyinleri bekliyor. Görevi sadece cami de namaz kıldırmakla sınırlandırılmış, camiler de inancının özünü kavrayamamış imamlarla dolmuş. Ümmet de dinini, din aşkına menkıbe anlatıp ağlayan ekran hocalarından öğrenmeye çalışıyor. Ak parti döneminde eğitim, kültür ve din alanlarında büyük bir hamle yapıldığını hatırlamıyoruz. Oysa ki şimdiye kadar 23 senede, devletin bu iç kurumu yeniden yapılandırılıp sapasağlam hale getirilmeliydi.
İktidar, belki de düşünen sorgulayan, aklını çalıştıran bir insan tipi istemiyor. Onun isteği, gözleri ve zihinleri dış dünyaya kapalı biat eden bir topluluk hayal ediyor ve uygulamasını da yapıyor. Ülkeyi geleceğe hazırlamak yerine geçmişin safsataları ile oyalıyor. Bu bakış acısı ise toplumu felakete adım adım yaklaştırıyor. (SON)