Hava Durumu

TÜRKİYE’DEKİ SESSİZLİK

Yazının Giriş Tarihi: 13.11.2020 16:39
Yazının Güncellenme Tarihi: 13.11.2020 16:39

Kıbrıs Barış Harekâtı ile alakalı neşrettiğim 'Milli Görüş Zaviyesinden 1974 Barış Harekatı' adlı kitabımın 271. Sahifesindeki yukarıda yazımıza manşet olan ifade, merhum Güven Erkaya ile Taner Boytok diyoloğundaki okuyanı son derece mutmain kılan yazı ile Can Dündar'ın yazısı arasındaki fark adeta Kuzey ve Güney Buz denizlerinin arasındaki mesafe kadar farklı olduğunu göstermekte değil mi?

Hele yazının son satırlarındaki : “Hükümet acı gerçeği o gün akşamüstü öğrendi ancak artık çok geçti. Ecevit bunun ordunun bir iç meselesi olduğuna hükmetti ve konuyu kapattı”' ibaresi zaman, İngilizler ile Falkland savaşı esnasında yazarın Bergrano olayını anlatışında yazarın ifadesine göre İngiltere ve Türkiye devlet üslubunun farklı İngilizlerin şeffafiyetini işaret etmeye yönelik olduğunu görüyoruz.
Türkiye’ye gelince... İngiltere’de kopan Ponting fırtınasının aksine, Türkiye’de Kocatepe olayı yaprak bile kımıldatmadı. Hükümet, bunu “ordunun iç işi” saydığından müdahale etmedi. Genel Kurmay, ilk günkü yanlış açıklamasını düzeltme gereği bile duymadı. Hükümetin o akşam öğrendiği skandalı, kamuoyu olaydan tam bir yıl sonra öğrenebildi.
İşin asıl ilginç yanı, gazeteciler de işin aslını hemen ertesi gün
öğrenmişler, ancak uluslararası haber ajanslarının bütün dünyaya duyurduğu bu korkunç hatayı, resmî bir yasaklama olmamasına rağmen kendi gazetelerinde yazmamışlardı. O dönem TRT’de danışman olarak görev yapan Muammer Yaşar Bostancı, bu araştırmayı yaparken görüştüğümde bana bu tavrın nedenini şöyle anlatacaktı:
“Konuya ilişkin bir tahkikat vardı, dolayısıyla gizli tutulmalıydı.
Ama bunun da ötesinde, basının bu tavrın da, askerî konuları daima gizli kabul etme alışkanlığı da rol oynamıştır.”
O dönem Milliyet’te görev yapan Mehmet Ali Birand ise “Gazetelerde öyle bir zafer havası vardı ki, bu olayı görmezden gelmeyi tercih ettiler” diyor.
Kıbrıs savaşı sırasında Türkiye’de, Falkland savaşı sırasında
İngiltere’de görev yapan ve dolayısıyla bu iki olayı da yakından
gözleme şansı bulan Nuri Çolakoğlu ise Türkiye’deki basının suskunluğunda “kökleri derinde yatan tabuların” rol oynadığına inanıyor. Nedeni ne olursa olsun, sonuçta hükümet, ordu ve basın arasındaki bu dayanışma sayesinde Kocatepe olayı bir yıl kamuoyundan gizlendi.
Konu, Kıbrıs Harekâtı’nın birinci yıldönümünde Mehmet Ali Birand’ın, Milliyet’te hazırladığı “30 Sıcak Gün” başlıklı yazı dizisiyle kamuya mal oldu.
Birand, yazı dizisinin hazırlıkları sırasında “Kocatepe’ye ilişkin
bilgilerin yayımlanmasının ordunun iki kuvvetini birbirine düşürmeye dönük düşmanca bir yaklaşım sayılabileceği ve dolayısıyla tehlikeli olabileceği” konusunda uyarıldı. Bazı askerî yetkililer vazgeçirmeye çalıştılar. Bu uyarılar öylesine inandırıcıydı ki, Birand yazı dizisinin yayımlanacağı gün, “Belli olmaz” diye, elinde Avrupa’ya bir uçak biletiyle havaalanında bekliyordu. Ancak yayımdan sonra gazeteden
şu notu ilettiler:
“Hiçbir tepki almadık, ama senin durumunu garanti edemeyiz!”
Aslında yazı dizisi son derece dikkatli bir üslûpla kaleme alınmıştı.
Birand “Bu olayın gizlilik perdesinden faydalanılarak istismar
edilmesini önlemeyi amaçladığını” söylüyor, kazayı “her savaş ta her ordunun başına gelebilecek türden bir talihsizlik” olarak niteliyor ve ekliyordu:

“Genelkurmayın gizlilik dolu tutumundan vazgeçmesi ve
sonuçları değerlendirmesi orduya güç katacaktır.”
Yayımdan sonra Hükümet ve ordudaki sessizlik, basında da sürdü. Hiçbir gazete konuyu gündemine almadı. Milliyet bile yazı dizisinden sonra konunun üzerine gitme gereği duymadı. Belki bu yazı dizisinin etkisiyle, olaydan yaklaşık 1.5 yıl sonra, Aralık 1975’te Genelkurmay’da 2. Başkan Kenan Evren’in talimatıyla konuya ilişkin bir soruşturma açıldı. Bir aylık bu soruşturmanın sonun da hazırlanan raporda olayın “deniz ve hava kuvvetleri arasındaki iletişim sorunundan” kaynaklandığı, dolayısıyla kimsenin sorumlu tutulamayacağı bildirildi. Dünyadan benzer hatalara da yer veren
raporun sonunda gelecekteki soruşturmaları engellemeye dönük bir ifade yer alıyordu:
“Başarıyla sonuçlanan askerî operasyonların bürokratik incelemeye tâbi tutulması gelecek komutanlara kötü örnek olmakta ve onların bu psikolojik baskı altında inisiyatif almalarını engellemektedir.”
Rapor, ilgili birimlerce okundu, yargılamaya gerek olmadığına kanaat getirilerek “dosyasına” kondu.
Kocatepe’nin batırılmasından tam 13 yıl sonra, 1987 yılında Milliyet, Hürriyet ve Sabah gazeteleri sözleşmişcesine olayı araştırmaya koyuldular. Kocatepe’nin batarken çekilmiş fotoğrafları, gemideki görevlilerin izlenimleri, komutanların anıları birbiri peşi sıra yayımlandı. Sorumluların ortaya çıkması talebi dillendirildi. Ancak yine hiçbir yerden ses çıkmadı:
Yayınlar bittikten sonra Hürriyet’e demeç veren bir komutan, şunları söyledi:

“13 yıl önceki bir olayı bugün tartışmayı lüzumsuz buluyorum. Aslında 13 yıl değil, yüz yılda geçse bu konuda konuşmayacağım. Bu türden tartışmaların bir yararı olmaz, tersine tartışma alt rütbedekilere inerse kötü sonuçta verebilir.” Konu, böylece kapandı. İngiltere’nin tersine Türkiye’de kamuoyu susmuş, askerler konuşmuştu.

Muhterem okurlarım, bilindiği gibi 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı
Cumhuriyet dönemimizin biricik savaş harekâtıdır ve Muhterem Türk Milleti’nin birlik ve beraberliğinin en başarılı bir toplum olarak müstesna bir millet olduğunu Cihanın siyasal havasına ben de varım diyebilmiş olmanın mükemmelliğini yakalamış olmanın bahtiyarlığını sürdürebilmekte milletçe hak etmiş bulunmak tadır. Gelecek yazımızın başlığı: Üç çetin engel olacaktır.

Fiemanillah

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.