Hava Durumu

#Ameliyat

Yeni Marmara Gazetesi - Ameliyat haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Ameliyat haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Kahramanmaraş Devlet Hastanesi'nde 100'üncü Açık Kalp Ameliyatı Başarıyla Tamamlandı Haber

Kahramanmaraş Devlet Hastanesi'nde 100'üncü Açık Kalp Ameliyatı Başarıyla Tamamlandı

Kahramanmaraş merkezli depremler sonrası sağlık yatırımları kapsamında bu sene hizmete alınan Kahramanmaraş Devlet Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi (KVC) Kliniği'nde 100'üncü açık kalp ameliyatı (bypass) başarıyla gerçekleştirildi. Şubat ayında hizmete başlayan Kahramanmaraş Devlet Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi (KVC) Kliniği'nin başarılı ameliyatlarına bir yenisi daha eklendi. Devlet Hastanesi KVC ekibinin gerçekleştirdiği 100'üncü açık kalp ameliyatı, Kahramanmaraş'ta deprem sonrası yeniden güçlenen sağlık altyapısının önemli bir kilometre taşı olarak değerlendirildi. Açık kalp ameliyatı sonrası hasta Muammer Haydaroğlu sağlığına kavuştu. Servise alınan Muammer Haydaroğlu, mutlu olduğunu ifade ederek, sağlık çalışanlarına teşekkür etti. Haydaroğlu, "Yıllardır kalp sıkıntımız vardı ve hastaneye başvurdum. İlk geldiğim günden bu yana ekip arkadaşlarımız büyük bir özveri gösterdi. Sağlığımıza yeniden kavuştuk. 100'üncü hastaymışız, o da ayrı bir mutluluk verdi" diye konuştu. Kalp ve Damar Cerrahi Uzmanı Dr. Ahmet Nasrioğlu, "Bu bir doktorun ya da bir sağlık çalışanının yaptığı bir başarı değil, bir ekibin çıkaracağı başarıdır. Ameliyat, yoğun bakım, servis ve biz doktorlarla birlikte 100'üncü hastamızı sağlığına kavuşturmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Kentimizin atlattığı bu büyük felaketten sonra ekip arkadaşlarımızla beraber böyle şifa dağıtıyor olmamız bizi mutlu ediyor" ifadelerini kullandı.

"Ameliyattan 6 saat sonra yürüdü" Haber

"Ameliyattan 6 saat sonra yürüdü"

Adana'da bel fıtığı nedeniyle yürüme kabiliyetini yitiren ve doktorların ‘Masada kalırsın' dediği 75 yaşındaki Zarife Satıcı, geçirdiği başırılı ameliyatla yeniden sağlığına kavuştu. Yaşlı kadın, "Bizlere ameliyat olamazsınız demesinler, yaşam çok güzel. Mutlu olmak bizim de hakkımız" dedi. Adana'da yaşayan 75 yaşındaki Zarife Satıcı, geçtiğimiz yıl bel fıtığı rahatsızlığı nedeniyle günden güne kötüleşerek yürüme kabiliyetini yitirdi. Birçok doktora giden yaşlı kadın, ameliyat olması durumunda ‘Masada kalırsın' denilerek evine gönderildi. 21 sene önce aynı hastalığı yaşayan Satıcı, o dönem ameliyat olduğu Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Orhan Şen'e ulaştı. Yapılan tetkikler sonucu yaşlı kadının ameliyatının riskli olduğu ancak oranların düşük olduğu belirtildi. 3 ay önce ameliyat olan ve mikroskop ile fıtığı çıkartılıp, belindeki sinirler rahatlatılan Satıcı, yeniden yürümeye ve gündelik işlerini halletmeye başladı. "Mutlu olmak bizim de hakkımız" İhlas Haber Ajansı'na konuşan Zarife Satıcı, "8-9 ay boyunca yürüyemedim. En sonunda karar verdim ve ameliyat oldum. Artık yürüyorum, bizlere ‘Siz 75 yaşındasınız, ameliyat olmazsınız' demesinler. Herkes şansını denesin, yaşam çok güzel. Mutlu olmak bizim de hakkımız" dedi. "Ameliyattan 6 saat sonra yürüdü" Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Orhan Şen ise özellikle yaşlı hastalarda kardiyoloji ve anestezi uzmanı görmeden karar verilmemesi gerektiğine dikkat çekti. Prof. Dr. Şen, "Ben 21 sene önce Zarife teyzemizin bel fıtığından ameliyatını yapmışım. Son 8-9 aydır sağ bacak ağrısı olmaya başlamış ve ayakta duramaz hale gelmiş. İlaç tedavisinden fayda görmemiş. Birçok doktora, hastaneye gitmiş ancak ‘Masada kalırsın' denilerek korkup ameliyattan vazgeçmiş. Bir hastayı anestezi uzmanı, kardiyoloji uzmanı görmeden bu riskleri söyleyemeyiz. Biz ilgili branşlara teyzemizi gösterdik ve ameliyata hazırladık. Ameliyattan 6 saat sonra yürüdü ve artık bütün işlerini kendisi halledebiliyor. Genç meslektaşlarıma önerim, yaşlı hastaları anestezi ve kardiyoloji uzmanına göstermeden olumsuz konuşmayalım. Bu insanların da kaliteli yaşamak hakları" diye konuştu.

Sınırları aşan nakil: Aileler buluştu, iki hayat kurtuldu Haber

Sınırları aşan nakil: Aileler buluştu, iki hayat kurtuldu

Çapraz nakil yöntemi, farklı ülkelerde yaşayan iki aileye umut oldu. 8 bin 500 kilometre uzaktan gelen verici, 3 yıldır diyalize giren 27 yaşındaki Kerim Aksoy’a; baba Aksoy ise yabancı anneye böbreğini verdi. Birbirlerinden binlerce kilometre uzakta yaşayan ve yıllardır böbrek nakli bekleyen iki hasta, çapraz nakil yöntemi sayesinde hayat buldu. Zonguldak’ta yaşayan 27 yaşındaki Kerim Aksoy, polikistik böbrek hastalığı nedeniyle 3 buçuk yıldır diyalize giriyordu. Baba Durmuş Aksoy oğluna böbreğini vermek istedi ancak doku uyuşmazlığı nedeniyle bu nakil gerçekleştirilemedi. Kadavradan bağış için sıra bekleyen Kerim’e babası çapraz nakil listesine yazılmaları önerisinde bulundu. Bunun üzerine çapraz nakil sırasına giren baba-oğula, yıllardır bekledikleri nakil umudu yurt dışından geldi. Yapılan tetkikler sonucu çapraz naklin uygun bulunması üzerine böbrek nakli bekleyen 47 yaşındaki Nur Jahan Begum isimli kadına baba Aksoy böbreğini verirken Begum’un oğlu 24 yaşındaki Md Monaım Hosan, Kerim Aksoy’a böbreğini verdi. Operasyonu gerçekleştiren Medicana International Hastanesi’nden Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Amil Huseynov ve Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Murathan Uyar, iki hafta önce gerçekleşen ameliyatların ardından hem alıcıların hem de vericilerin sağlık durumunun gayet iyi olduğunu belirtti. Baba, uyuşmazlık nedeniyle oğluna böbreğini veremedi Genel Cerrahi Uzmanı ve Organ Nakli Merkezi Sorumlusu Dr. Öğr. Üyesi Amil Huseynov, "Alıcı adayı oğul ve verici adayı babada normalde kan grubu uyumsuzluğu yoktu ve daha önce yapılmış tetkiklerde herhangi bir sorun teşkil etmiyordu. Daha sonra bizim yaptığımız testlerde verici adayına karşı alıcıda çok yüksek düzeyde immünolojik risk faktörleri belirledik ve çapraz nakil planlamasını yaptık. Yıllardır diyaliz hastası olan oğlu ailede uygun kan grubu olmadığı için uzun süredir bekleme listesinde. Biz bu hastaya öncelik tanıdık. Babası yabancı hastaya böbrek verdi ve yabancı hastanın oğlu da bu çocuğumuza böbrek vermiş oldu. 1 haftalık takip sonrasında hastalarımızı taburcu ettik" dedi. "Türkiye’de 30 bine yakın böbrek bekleyen hasta var" "Yabancı hastamızı ülkesine göndereceğiz. Türk hastamız da çok iyi durumda. Şu an çok iyiler, sonuçlarımız da gayet iyi, böbrek normal çalışıyor. Hasta diyalize girmiyor artık, herhangi bir ek tedavi almıyor. Sadece nakil için verdiğimiz ilaçları kullanıyor" diyen Dr. Öğr. Üyesi Huseynov, "Hastanelerde bütün nakil merkezlerinde hastalarımız çapraz nakil listesine kayıt yaptırabilir, onlar için de bir umut olabilir. Şu an Türkiye’de ortalama 30 bine yakın böbrek nakli bekleyen hasta var. Kalp nakli, karaciğer nakli, bağırsak nakli, pankreas nakli bekleyen hasta sayımız da keza fazla. Elimizden geldiği kadar bu hastalarımıza şifa olmaya çalışıyoruz ama organ nakli bilincinde olmak için 80’lerden bu yana yapılan Organ Bağışı Haftası, bu farkındalığı artırmak için büyük önem teşkil etmekte" ifadelerini kullandı. "Nakiller son derece başarılı oldu" Prof. Dr. Murathan Uyar ise, "Baba ve oğul, alıcı ve verici olarak bize nakil olmak üzere başvurdular. Ancak yaptığımız testler sonucunda alıcının vücudunun bu böbreği kabul etmeyeceğini öngördük. Bunun üzerine çapraz nakil dediğimiz alıcıların vericilerin değiş tokuş yapıldığı yöntemi uygulamaya karar verdik. Kendi listelerimizi kontrol ettiğimizde bu çift için uygun olan ve başka listede bekleyen bir çifte ulaştık. Yaptığımız testler sonucunda her iki çift için de uyumlu geldi. Biz de bunun üzerine nakli gerçekleştirdik. Son derece başarılı bir nakil oldu. Her iki hastamızı da sorunsuz takip ediyoruz" diye konuştu. "Çapraz nakil hem risk, hem maliyet açısından avantaj sağlıyor" Çapraz naklin avantajlarına değinen Prof. Dr. Uyar, "Çapraz nakil tüm dünyada uygulanan bir yöntem. Böyle bir yöntem olmasa biz bu hastanın vücudunu nakle uygun hale getirebilmek için son derece pahalı, uzun soluklu ve yan etki riski yüksek tedaviler uygulamak zorunda kalacaktık. Buna rağmen yine de hastanın nakli reddetme riski devam ediyor olacaktı. Çapraz nakil yaparak düşük riskli, düşük maliyetli, hem hasta için hem maliyet açısından daha avantajlı bir yöntemi kullanmış olduk" dedi. "Şansın nereden çıkacağı belli olmuyor" Böbrek nakli sayesinde sağlığına kavuşan 27 yaşındaki Kerim Aksoy, yaşadığı mutluluğu şu sözlerle dile getirdi: "3 buçuk yıldır diyalize giriyorum. Buraya geldiğimizde karşı vericilerle tanışma fırsatımız olduk. 8 bin 500 kilometre uzaktan gelmişler. Şansın nereden çıkacağı belli olmuyor. Çok mutluyum bunun için. 3 buçuk yıldır bekliyordum. Benim kan grubum 0 negatif. Kendim kadavraya yazıldım bir buçuk yıl kadar bekledim. Sonra babam çapraz nakle yazılmayı teklif etti. Şans çapraz nakilden çıktı. Çok önemli olan bir durum. Herkese tavsiye ederim. Şansın nereden geleceği belli olmuyor, ister yakın ister uzak hiç fark etmiyor. Biz tanımadığımız, herhangi bir insandan aldık." "Herkes organ bağışı yapmalı" Diyalize girdiği döneme göre kendisini çok iyi hissettiğini ifade eden Aksoy, "Şu an gayet iyiyim. Yorulmuyorum, halsizlik olmuyor, iştahım açıldı. Bir problemim yok şu an" dedi. Organ bağışının önemine de vurgu yapan genç adam, "Sonuçta canlı ya da cansız fark etmiyor. Herhangi bir insanın hayatını kurtarmak çok güzel bir şey. Babamın sayesinde ben hayat buldum, çünkü onun sayesinde nakil oldum. Herkes organ bağışı yapmalı" diye konuştu. "Bağışçı olmanın hiçbir zorluğu yok" 53 yaşındaki baba Durmuş Aksoy ise, "Çok mutluyuz. Nakil için bizi aradıklarında çok mutlu olduk, hemen hastanemize geldik. Testlerimizi yaptılar, herhangi bir sıkıntı çıkmayınca işlemlere başladılar. Korkulacak hiçbir şey yok. Pazartesi ameliyat oldum, 2 gün sonra, çarşamba günü çıkışımı verdiler. Verici olanının hiçbir sıkıntısı yok. Herkes organ bağışçısı olabilir. Bu benim ikinci çocuğum. Diğeri kadavradan nakil oldu. 2014-19 arası diyalize bağlıydı. Herkesin organ bağışı yapması gerekiyor" ifadelerini kullandı.

Acılı aile ihmal iddiasını yineledi, küçük Hüseyin'in yatağa bağımlı içler acısı hali yürekleri dağladı Haber

Acılı aile ihmal iddiasını yineledi, küçük Hüseyin'in yatağa bağımlı içler acısı hali yürekleri dağladı

Gaziantep'te 4 yaşındayken geçirdiği bademcik ameliyatı sonrası gelişen komplikasyonla engelli kalan Hüseyin Beyaz'ın acılı anne ve babası ilk kez konuştu. "Değil 109 milyon, dünyaları da verseler oğlumuzun sağlığı yerine gelmeyecek" diyen acılı aile ihmal iddiasında bulunurken küçük Hüseyin'in yatağa bağımlı içler acısı hali yürekleri dağladı. Olay, 2018 yılında Gaziantep'te özel bir hastanede meydana geldi. İddiaya göre, 4 yaşındaki Hüseyin Beyaz, yapılan bademcik ameliyatının ardından gelişen komplikasyonla yaşanan kanama sonucu solunum yolunun tıkanması nedeniyle beyni oksijensiz kalarak engelli kaldı. Yaklaşık 7 yıl önce yaşanan olay sonrası yargı süreci başladı. Hastanın ailesi ihmal iddiasıyla davacı oldu, mahkeme rekor tazminata hükmetti Küçük çocuğun ailesi, ihmali olduğu ve tıbbi yanlış uygulama yapıldığı iddiasıyla hastane ve hekim H.B.'den şikayetçi olarak tazminat davası açtı. Hastane ve hekim ise kanamanın ameliyatın komplikasyonlarından kaynaklandığını savunarak iddiaları reddetti. Tarafların savunmaları, adli tıp raporları ve bilirkişi raporlarının ardından görülen duruşma sonrası mahkeme heyeti ameliyatı gerçekleştiren hekimi sorumlu tutarak yasal faizleriyle birlikte yaklaşık 109 milyon TL'yi bulan rekor bir tazminat ödemesine hükmetti. Bademcik ameliyatı sonrası engelli kalan küçük Hüseyin'in ailesi ilk kez konuştu Küçük çocuğun babası Ömer ve annesi Kübra Beyaz, 7 yıllık sürede yaşadıkları zorlu süreci ilk kez anlattı. Geçen zamanda ameliyat öncesi hiçbir sıkıntısı olmayan çocuklarının ameliyat sonrası yatağa bağımlı kaldığını belirten acılı anne-baba, gündem olan tazminat miktarına yönelik tepkilere cevap verdi. Acılı aile, "Değil 109 milyon, dünyaları da verseler oğlumuzun sağlığı yerine gelmeyecek" derken yatağa bağımlı küçük Hüseyin'in içler acısı hali ise yürekleri dağladı. "Kanama sonrası oğlumun her şeyini kaybettik" Yaşanan süreci anlatan baba Ömer Beyaz, "7 yıl önce Gaziantep'te oğlumu bademcik ameliyatı için özel bir hastaneye götürdüm. Sonrasında ameliyat oldu ve 3 gün sonra şikayetlerle çocuk hastalıkları bizi servise yatırdı. 7. günün sonunda da Hüseyin'de çok ciddi anlamda bir kanama meydana geldi. Yani kanama o kadar şiddetliydi ki hemşireyi çağırdıktan sonra hemşire bile hiçbir şey yapamadı ve bize Hüseyin'i çok hızlı bir şekilde acil servise indirmemizi söyledi. Ben de Hüseyin'i hemşirenin yönlendirmesi sonucu çok hızlı bir şekilde acil servise indirdim. Kanamadan sonra yaklaşık 20 dakika kadar oğlumun kalbi durdu, kalp masajı yapıldı ve sonrasında da 60 gün kadar bir Adana Balcalı'ya sevk ettikten sonra yoğun bakımda kaldı. Bu süreçte biz oğlumun her şeyini kaybettik" dedi. "Oğlumdan geriye elimizde sadece zaman zaman bize gösterdiği bir gülümsemesi kaldı" Olay sonrası oğlunun tamamen yatağa bağımlı hale geldiğini ve sadece çok nadiren gösterebildiği gülümsemesiyle avunduklarını söyleyen acılı baba Beyaz, "Artık oğlum göz teması kuramıyor, görme duygusunu kaybetti. Ağızdan 7 yıldır hiç besleyemedik oğlumu. Hiç hareket edemedi, hareket kabiliyetini de kaybetti, konuşmayı da kaybetti. Yani bir çocuğun yapması gereken her şeyi, bir insanın, sağlıklı bir insanın yapması gereken her şeyi kaybetti. Elimizde sadece bir gülümseme kaldı zaman zaman bize verdiği. Ağlama duygusunu bile kaybetti" dedi. "Keşke biz bu rakamı almasak da oğlum gelip benden sadece 1 TL harçlık isteyebilse" Olayı yargıya taşıdıklarını ve dava sürecinin 7 yıl devam ettiğini de belirten baba Ömer Beyaz, özellikle tazminat miktarının çok konuşulmasına tepki gösterdi. Oğlunun tüm insani fonksiyonlarını kaybettiğini ve bunun maddi hiçbir değerle kıyaslanamayacağını belirten baba, "Yaşanan olayda biz tabi davacı olduk süreçte. Ve olay 2 defa adli tıpa, 1 kere de heyete gitti. Ve sonuçta da tüm bu değerlendirmeler sonucunda 7 yıl süren bir adalet arayışımızın sonucunda haklılığımız kanıtlandı. Hem hastane hem doktor ağır kusurlu bulundu. Mahkeme 37 milyon TL'lik bir tazminata hükmetti, yani kazandığımız rakam 37 milyon TL. Bu tazminat bedelinin aslında oğlumun, bu zamana kadar ve bundan sonra bakıcı giderleri ve sağlık giderleriyle ilgili bir rakam olduğunu söyleyebilirim. Son zamanlarda bu rakam çok farklı lanse ediliyor. Toplum barışını etkileyecek şekilde sanki bir meslek grubuna yöneltilmişçesine bir algı oluşturulmaya çalışıyor ama ben öncelikle şunu söylemek isterim. Ben işini layıkıyla yapan doktorlardan her zaman 'Allah razı olsun' diyorum ve demeye de devam edeceğim. Ama ortada çok büyük hata var. Yani Adli Tıp Kurumu'nun gönderdiği raporda 10'a yakın bariz hata var ve bir doktorun yapmaması gereken hatalar var. Bu rakam bizim için gerçekten hiçbir anlam ifade etmiyor. Şunu söyleyeyim. Keşke biz bu rakamı almasak da oğlum gelip benden sadece 1 TL harçlık isteyebilecek pozisyonda olsa. Bu insanı gerçekten çok üzüyor. Yani bizim 7 yıldır yaşadıklarımızı bir kenara bırakıp sadece tazminatı konuşmak, sadece bu süreci anlatmak, sanki burada hatalı biz de mağdur karşı tarafmış gibi bir algı oluşturmak gerçekten insanlıktan, insani değerlerden çok uzak olduğunu düşünüyorum. Dediğim gibi oğlum her şeyini kaybetti. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak bizim için. Gelinen noktada maalesef sanki hatalı bizmişiz gibi, bir çocuğun hayatı mahvolmamış gibi, bir anne babanın, bir kardeşin, bir ailenin hayatı yok olmamış gibi sadece tazminatın konuşulması gerçekten beni çok üzüyor" ifadelerini kullandı. "Tazminat miktarının yasal faiziyle 100 milyon TL'nin üzerine geçeceği söyleniyor" Mahkeme heyetinin verdiği 37 milyon TL'lik tazminat kararının detaylarını açıklayan ve yasal faizlerle paranın 100 milyon TL'yi aştığını vurgulayan Ömer Beyaz, "37 milyon TL'ye tazminat cezası verdi Gaziantep Tüketici Mahkemesi Hüseyin'in bakıcı giderleri için. Fakat dava 7 yıldır devam ediyor. O nedenle bu rakamın yasal faiziyle 100 milyon TL'nin üzerine geçeceği söyleniyor. Benim de aslında elimde net bir rakam yok, ben de bilmiyorum. Ama tabii sosyal medyada birçok rakam dolaşıyor. 100 milyon üzeri faiziyle beraber geçecektir. Ama ana para 37 milyon TL. Ya ben aslında şunu söylemek istiyorum. Yani karşı taraf o kadar canımızı yaktı ki sadece oğlumuzu bizden almadı bu süreçte. Oğlumuzun tedavi giderlerini kısabilmek için bu tarz çocukların 10 yıl yaşayacağını ve bakıcı giderlerinin 10 yıl üzerinden hesaplanmasının gerektiğini bile söylediler. Yani bir anne-babanın herhalde hayatında yaşayacağı en zor olaylardan bir tanesiydi. Biz engelli bireyler anne babası olarak hayatta hiçbir zaman sıralı ölüm isteyemeyiz. Çünkü biz evladımızla aynı anda Allah bizi alsın deriz. Çünkü benim oğlum bana muhtaç, benim kucağıma muhtaç, benim sesime muhtaç, benim elime muhtaç. Bunun karşılığını hiçbir şey ödeyemez. Ama onlar 'bu tarz çocuklar 10 yıl yaşar' diyecek kadar da vicdani boyutlarını kaybetmişler Bugün yine çıkıp Türkiye'de ameliyatların yüksek rakamlara ulaşması istenmiyorsa işte bu tazminatların bu rakamlara ulaşmaması gerektiği söyleniyor. Yani resmen aba altından sopa göstererek toplumun barışına, toplumun düşmanlığa iten açıklamalar yapılıyor. Ortada bir hata var. Bu hatanın da bir bedeli var. Bu bedeli konuşmak yerine bence yapılan hatalardan ders çıkarmak, bu hataları konuşmak ve bir daha hiçbir ailenin canını yakmamak çok önemli" şeklinde konuştu. "Bazı şeyler ne yazık ki geri gelmeyecek, oğlumun her şeyini çok özledim" Acılı anne Kübra Beyaz ise 7 yıldır yaşadıklarını anlatırken zor anlar yaşadı Anne Beyaz, "Bizim hayatımız bir gecede değişti. Yani 7 yılın bizim için bir tarifi yok. Hangi cümleleri kurarsak kuralım bunu tarif edemeyiz. Yani süreçle alakalı inanın sosyal medyada dolaşan ve sadece rakamın gündeme gelmesi bizi inanılmaz yıprattı ve üzdü. Yani bunun bir maddi karşılığı yok. Yani bu davanın zaten kaybedeni biziz. Bazı şeyler ne yazık ki geri gelmeyecek. Her şeyini özledim çünkü yani üç buçuk yaşında kadar sağlıklı iken bir anne evlatla neler yaşayabilir? İnanın birçok şeyi yaşadım. Yani beni kucağına yatırıp saçımı okşayan evladımdı. Gece yatarken bile uyurken bile ben hani sesimi çıkartmasam bile dönüp dönüp öperdi beni. Şimdi biz onu bol bol öpüyoruz ama onun da içinden böyle bir şey hissiyatını verdiğini aldığını biliyoruz. Yani çok şey kaybolduğu için hani hangi birini anlatabilirim bilemiyorum, bazı şeyler gelmeyeceği için ne yazık ki tarifi yok yani. İnanın söylenecek çok şey var ama kadarcık zamana bunlar zaten sığdırılamaz" diye konuştu.

Safra kesesi hastalıkları belirti vermeden ilerleyebiliyor Haber

Safra kesesi hastalıkları belirti vermeden ilerleyebiliyor

Safra kesesi hastalıklarının çoğu kez belirti vermeden ilerlediğini belirten Prof. Dr. Yavuz Selim Sarı, özellikle taşların küçük olması halinde ameliyatın gerekli olabildiğini vurguladı. Prof. Dr. Sarı, ameliyat sonrası yaşanan sorunlara da değindi. BHT Clinic İstanbul Tema Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Yavuz Selim Sarı, safra kesesinde taş ve iltihabın çoğunlukla bir arada meydana geldiğini belirterek, "Hasta başka bir sebeple doktora gittiğinde doktorun yaptığı muayenede tesadüfen taş bulunabiliyor" dedi. "Safra kesesinde eğer taş varsa burada ameliyat artık gerekiyor" diyen Prof. Dr. Sarı, ameliyat kararının hastanın durumuna göre alındığını belirterek şu ifadeleri kullandı: "Hastalıklar her bireyde farklı şekilde seyredebiliyor. Bu yüzden safra kesesi taşı olan kişileri de ayrı ayrı değerlendirmemiz lazım. Hasta gençse ve beklenen yaşam süresi ileri derecede uzunsa bu durumda ameliyat gerekiyor. Ancak hastada yandaş hastalıklar varsa, anestezi almasına engel olacak durumlar varsa, hastanın ileri derecede kan hastalıkları ya da başka hastalığı varsa bu durumda mutlaka ameliyat etmek gerekmiyor. Kimin ameliyat olup, kimin olmayacağını bireylere özel değerlendirmek gerekiyor." İleri derecede sirozu, hematolojik hastalığı, ileri derecede kalp yetmezliği, kronik böbrek yetmezliği, kronik akciğer hastalıkları olan hastalarda ameliyatın riskli olduğunu belirten Sarı, "Hastada ne gibi şikayetler var, safra kesesini almak zorunda mıyız, almasak da bu hasta yaşamını devam ettirebilir mi, hastaya ne tür zararlar verebilir, öncelikle bunun muhasebesini yapıyoruz. Eğer safra kesesinde taş kalırsa ve daha fazla zarar veriyorsa riskleri anlatıp, her türlü tedbiri alıp ameliyat ediyoruz" dedi. "Küçük boyuttaki taşlar safra kanalına düşebilir" Safra kesesinde küçük boyuttaki taşların daha tehlikeli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Yavuz Selim Sarı, "Küçük boyuttaki taşlar daha riskli. Çünkü ana safra kanalına düşme riski ve orayı tıkama, pankreasta iltihap yapma riski var. Böyle bir tablo gelişirse birtakım invaziv müdahalelerle ağızdan girilen bir endoskopla safranın on iki parmak bağırsağından açıldığı yere gidip, bulup, orayı genişletmek ve buradaki taşı çıkartmak gerekiyor. Bu da hasta için ilave bir risk taşıyor. Yani safra kesesinde çok sayıda küçük taşların olması, büyükçe tek bir taşın olmasından daha riskli bir durum" ifadelerini kullandı. Ameliyat sonrası sürece de değinen Prof. Dr. Sarı, "Ameliyat sonrası safra sürekli bağırsağa akıyor. Buna bağlı olarak bazı hastalarımızda şişkinlik, hazımsızlık gibi birtakım sindirim bozuklukları olabiliyor ama çok önemli şikayetler değil. Çok özel tedaviler uygulamak gerekmiyor. Basit bazı ilaçlarla bunları düzeltiyoruz ve hasta rahat yaşamına devam ediyor. Safra kesesinin alınmış olması hastaya ilave bir zorluk getirmiyor" dedi.

Prof. Dr. Namık Şahin: "Protez cerrahisinin geciktirilmesi eklem ve kas kaybına yol açıyor" Haber

Prof. Dr. Namık Şahin: "Protez cerrahisinin geciktirilmesi eklem ve kas kaybına yol açıyor"

Şiddetli deformitesi, kemik kaybı veya nörapatik eklemi olan hastalarda protez ameliyatlarının geciktirilmemesi gerektiği uyarısında bulunan Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Namık Şahin, "Ameliyatın geciktirilmesi hastanın daha çok işlev kaybına neden olur. Daha çok eklem, hareket kaybı ve kas gücü kaybına yol açar. Bu durumda ameliyat sonrası rehabilitasyonu güçleşir" dedi. Acıbadem Bursa Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Namık Şahin diz ve kalça protezi hakkında bilinmesi gerekenlerle ilgili önemli bilgiler paylaştı. Diz ve kalça protezi ameliyatlarının, yıpranan, hasar gören diz ve kalça eklemlerine metal, plastik veya seramik malzemeden yapılan implantlar konulması olarak açıklayan Prof. Dr. Şahin bu ameliyatlara "Total Diz Protezi" veya "Total Kalça Protezi" denildiğini belirtti. Genellikle kireçlenme (artroz), romatizmal artrit veya kırık gibi durumlarda gerçekleştirildiğini anlattı. Bu eklem protezleri ameliyatıyla ağrıyı gidermek, hareketliliği artırmak ve hastaların günlük yaşam aktivitelerini daha rahat yapabilmelerini sağlamanın hedeflendiğini dile getirdi. Tıp literatüründeki güncel gelişmeleri aktaran Prof. Dr. Şahin yeni kılavuzlara göre "orta veya şiddetli derecede diz ya da kalça kireçlenmesi olan ve protez cerrahisi gereken hastalarda, bir veya daha fazla ameliyatsız tedavi yeteri kadar fayda sağlayamayan hastalara" cerrahi tedavi uygulandığını söyledi. Ameliyat tercihinin doktor ve hasta arasında ortak bir karar olması gerektiğinin altını çizdi. "Hangi hallerde ameliyat kararı ertelenmez?" Eklem protez cerrahisinin zamanında yapılması gerektiğine işaret eden Prof. Dr. Şahin, "Birçok hasta ameliyatsız tedaviyi tamamladıktan sonra, orta ila şiddetli ağrıya ve işlev kaybına rağmen çeşitli gerekçelerle ameliyatı ertelemektedir. Oysa hem doktor hem de hasta tarafından ortak bir karar verildiyse cerrahi tedavi geciktirilmemelidir" uyarısında bulundu. Şahin, özellikle şiddetli deformitesi, kemik kaybı veya nöropatik eklemi olan hastalarda eklem protezinin ihmal edilmemesi gerektiğini ifade etti. Şiddetli deformitesi, kemik kaybı veya nöropatik eklemi olan hastalarda eklem protezi ameliyatının geciktirilmemesi gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Şahin, "Ameliyatın geciktirilmesi hastanın daha çok işlev kaybına neden olur, daha çok eklem hareket kaybı ve kas gücü kaybına yol açar. Bu durumda ameliyat sonrası rehabilitasyonu güçleşir" dedi. Ameliyatın genelde aşırı sigara kullanımı, obezite veya düzensiz diyabet nedeniyle geciktirildiğine değinen Prof. Dr. Şahin, "Obezite tek başına eklem protezini geciktirmek için bir neden değildir. Kesin bir değer olmasa da, vücut kitle indeksi 40 üzeri olan hastaların ameliyatın yan etki riskinin arttığı konusunda bilgilendirilmeleri gerekir. Bunun yanında obezite cerrahisi geçiren hastalarda da protez cerrahisi yan etkileri olabilmektedir. Bu hastaların ameliyat öncesi kilo vermeleri teşvik edilmelidir" diye konuştu. "Ameliyat sonrası fizik tedavi çok önemli" Eklem protez ameliyatlarının genel veya epidural anestezi altında yapıldığını, yaklaşık 1-2 saat sürdüğünü belirten Prof. Dr. Şahin, hastaların genellikle 2 gün hastanede kaldıklarını ve yürüteç yardımıyla ameliyat sonrası aynı gün ya da ertesi sabah yürümeye başladıklarını söyledi. Tam iyileşme sürecinin kişiden kişiye değişmekle birlikte genellikle birkaç ay aldığını; bu dönemde yürüme, merdiven inip çıkma, oturma ve kalkma gibi aktivitelerde dikkatli olunması gerektiğini ifade etti. Fizik tedavi ve rehabilitasyonun, iyileşme sürecinin önemli bir parçası olduğunun altını çizen Şahin "Hasta ve hekim arasında iyi bir iletişim ve iş birliği olmalı; hasta ameliyat öncesi ve sonrası doktorun önerilerine uymalıdır" dedi. Sigara içmenin iyileşme sürecini olumsuz etkileyebileceğini; bu nedenle ameliyat öncesinde sigarayı bırakmanın faydalı olacağına işaret eden Prof. Dr. Şahin, "Ayrıca enfeksiyon riskini azaltmak için hijyen kurallarına özen gösterilmelidir" diye konuştu.

6 Aydır Farkındaydı Ama Doktora Söylemedi Haber

6 Aydır Farkındaydı Ama Doktora Söylemedi

Kahramanmaraş'ta bir hasta, idrar şikâyetiyle başvurduğu hastanede yapılan muayene sonucu testisinde 20 santimetrelik tümörle karşılaştı. Tümör, yapılan ameliyat ile hastadan alındı. Uzmanlar, geç kalınan bu tür vakaların önlenmesi için erkeklerin kendilerini düzenli olarak muayene etmeleri ve utanmadan doktora başvurmaları gerektiğini söylüyor. Kahramanmaraş'ta yaşayan 66 yaşındaki bir hastanın testisinde 20 santimetre çapında tümör tespit edildi. Karın bölgesine kadar yayılan kitlenin geç fark edilmesi nedeniyle hastanın tedavi süreci zorlaştı. Özel Sular Akademi Hastanesi Üroloji ve Androloji Uzmanı Dr. Mustafa Yeter, benzer durumların önüne geçmek için erkeklerin tıpkı meme kanserinde olduğu gibi kendilerini düzenli olarak muayene etmeleri gerektiğini söyledi. "Hasta şikâyetini gizlemiş, kitle karna yayılmıştı" Dr. Yeter, hastanın yaklaşık 6 aydır testisindeki kitleyi fark ettiğini ancak durumu gizlediğini belirterek, "Bize geldiğinde sadece idrar şikâyeti vardı. Genel muayene yaptığımızda sol testiste yaklaşık 20 santimetreye ulaşan bir kitle fark ettik. Bu kitlenin karın boşluğuna ve diğer organlara yayılmış olduğu da yapılan tetkiklerde ortaya çıktı" dedi. "Kendinizi muayene edin, çekinmeden hekime başvurun" Hastanın daha önce farklı sağlık merkezlerine gittiğini ancak şikâyetini açıkça dile getirmediğini aktaran Dr. Yeter, "Erken dönemde yapılacak basit bir muayene bu süreci çok daha kolay hale getirebilirdi. Ne yazık ki, hastamız ancak hastalık yaygınlaştıktan sonra detaylı değerlendirmeye alınabildi" dedi. Erkeklerde testis tümörlerinin genellikle ağrısız kitle şeklinde ortaya çıktığını ve fark edilmesinin zor olmadığını vurgulayan Dr. Yeter, "Aynı meme kanserlerinde olduğu gibi erkekler de kendilerini periyodik olarak muayene etmeli. Şüpheli bir kitle fark edildiğinde, utanmadan ve ertelemeden mutlaka bir hekime başvurulmalı. Ayrıca klinisyen meslektaşlarımız da genel fizik muayeneyi atlamamalı. Birçok hastalık, sadece dikkatli bir muayene ile erkenden fark edilebilir. Bu sayede hem teşhis süreci hızlanır hem de tedavi daha kolay hale gelir" dedi. Ameliyatla çıkarılan tümörün patolojik incelemeye gönderildiğini aktaran Dr. Yeter, sonucun ardından hastaya uygun onkolojik tedavinin başlanacağını sözlerine ekledi.

"Günde 30 dakika akşam yürüyüşü, bağırsak kanseri riskini azaltıyor" Haber

"Günde 30 dakika akşam yürüyüşü, bağırsak kanseri riskini azaltıyor"

Uzm. Dr. Ali Vardar, yemekten sonra yapılan akşam yürüyüşünün bağırsak kanseri riskini azaltıp, diyabet riskini düşürdüğünü aktardı. Almanya'daki Regensburg Üniversitesi'nden araştırmacılar, İngiltere'de 86 binden fazla kişiden alınan verileri inceleyerek, sabah 8 ile akşam 6 civarında yürüyüş gibi aktivitelerde bulunmanın bağırsak kanseri riskini yüzde 10 oranında azalttığını buldu. Yapılan araştırmada, fiziksel aktivitelerin rahatlatıcı özelliği sayesinde stresle ilişkili iltihabı azalttığı da aktarıldı. Araştırmanın detaylarında akşam yürüyüşü ve genel olarak egzersizin bağışıklık sistemimizdeki anti-tümör hücrelerini harekete geçirdiği ve hücre ölümünün doğal sürecini güçlendirdiği de aktarıldı. Böylece "kanser olma potansiyeli olan hücrelerin kötü olma şansı olmadan önce temizlenmesi daha muhtemel" olarak gözler önüne serildi. Yapılan araştırmaları değerlendiren Biruni Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi İç Hastalıkları Bölümü'nden Uzm. Dr. Ali Vardar, "Yemekten sonra yürüyüş sindirimi iyileştirir, kan şekerini düzenler, kan basıncını düşürür ve kilo vermeye yardımcı olur" ifadelerini kullandı. 30 dakika tempolu yürüyüş önerisi Akşam yemeğinden sonra yürüyüşün bir öğünden sonra oluşan kan şekeri artışını azaltmanın harika bir yolu olduğunu da aktaran Uzm. Dr. Ali Vardar, günde sadece birkaç dakika ekstra yürüyüş yapmanın sağlığınızı iyileştirmede büyük rol oynadığını söyledi. Kilo vermek için, 30 dakikalık tempolu bir yürüyüşün iyi bir başlangıç olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Vardar, yürüyüş üzerine yapılan araştırmaları da değindi: "Kalp sağlığını iyileştirmek için yapılan bir araştırmada, her 500 adımda (Yaklaşık beş dakikalık yürüyüş), kardiyovasküler hastalıktan ölme riskinin yüzde 7 azaldığı bulundu. Yapılan başka bir araştırma da ise 60 yaş üstü kişilerin günlük yaşamlarına 10 dakikalık tempolu yürüyüş eklemelerinin, kadınlarda yaşam beklentilerini yaklaşık 11 ay, erkeklerde ise 17 ay uzattığını ortaya koydu."

"Normal bir ameliyatı kaldıramazdı"  Haber

"Normal bir ameliyatı kaldıramazdı" 

Bursa'da gördüğü kanser tedavileri sebebiyle zor günler yaşayan 59 yaşındaki Sevginar Mutlu, takılan stentle ömür boyu idrar torbasıyla gezmekten kurtuldu. Hayat kalitesi artan Mutlu, emeği geçen doktorlara teşekkür etti. Bursa'da 2019 yılından bugüne kadar rahim kanseri, lenf bezlerinin büyümesi ve çeşitli sebeplerle kemoterapi ve radyoterapi tedavisi gören 59 yaşındaki Sevginar Mutlu, idrar kaçağı sebebiyle de birçok doktorun kapısını çaldı. Ancak, gördüğü tedaviler ve yaşadığı sağlık sorunları sebebiyle hayati tehlikesi olduğu için ameliyat olamadı. Araştırmaları sonucunda Medicana Bursa Hastanesi Üroloji Bölümü'nden Doç. Dr. Alkan Çubuk'a muayene olan Mutlu, duyduğu güzel haberle yeniden hayata bağlandı. Doç. Dr. Alkan Çubuk ve ekibi Mutlu'yu hayatının geri kalanında yanında gezdirmek zorunda kalacağı idrar torbasından kurtardı. "Hiç kimse ameliyat etmek istemedi" Tedavi sonrası yaşadığı mutluluğu paylaşan Sevginar Mutlu, "2019 yılında rahim kanseri, 2024 yılında nodüllerden ameliyat oldum. O arada da idrar kaçağı sebebiyle böbreklerimden ameliyat oldum. 2 sene önce doktorum Alkan Çubuk ile tanıştım. Allah ondan bin kere razı olsun. Ben ömür boyu idrar torbasıyla yaşamayı istemedim. Alkan hocam sağ olsun sorumluluğu aldı. Beni ömür boyu taşıyacağım idrar torbası ile gezmekten kurtardı" dedi. "Normal bir ameliyatı kaldıramazdı" Yapılan operasyondan bahseden Doç. Dr. Alkan Çubuk ise, "2019 yılında endometrium yani rahim kanseri sebebiyle geçirilmiş cerrahisi var. Ameliyat sonrasında hastalığı gereği aldığı bir radyoterapi var. Devamında yine bir radyoterapi öyküsü var. Daha sonra, lenf nodüllerinde bir hastalık ortaya çıkmış. Bunun için genişletilmiş lenf adenoidektomisi yapılmış. Karnında boydan boya yapılan bir kesiyle karnını içindeki bütün lenf nodülleri temizlenmiş durumda. Sonrasında yine kemoterapi ve radyoterapi uygulanmış. Çoğu karın içi kanser gibi hikaye bir yerde ürolojik komplikasyonlara sebep olmakta. İdrar kanalı, böbrekten mesaneye giden üreter dediğimiz kanallar geçirdiği ameliyatlar ve radyoterapilere bağlı olarak olması gereken gibi değil, iç kısma doğru dönüp daralmış ve idrar kaçağı ortaya çıkmış" dedi. "Ömür boyu idrar torbası ile gezmekten kurtuldu" İdrar kaçağı hem böbrek fonksiyonlarını tehdit ederken, hem de hayat kalitesini bozduğunu belirten Doç. Dr. Çubuk, "Biz ilk defa üç yıl önce Kırklareli'ndeyken karşılaşmıştık. Böbrekleri genişlemişti. Böbreklerini korumak için o dönemde bir nefrostomi katateri takıldı. İdrar sırtından iki tane tüpten dışarıya doğru alınıyordu. Böbrekten mesaneye giden kanala katater taktık. Bunu rağmen böbrek fonksiyonları yeterli düzeyde düzelmediği için kalıcı stent taktık. Devamında aldığı radyoterapinin etkisine bağlı olarak bir yıl sonra sol üreterde büyüme mevcuttu. İdrar yolu devamlılığını yitirmiş durumdaydı. Bu aşamada belki bir onarıcı ameliyattı. İdrar kanalını alıp mesaneyi yerine bağlamak ya da idrar kanalını kapatıp dışarıdan bir nefrostomi takmaktı. Ancak bu hasta ve bizler için oldukça zor. Belki de imkansıza yakın bir durumda olacaktı. Çünkü geçirilmiş cerrahiler ve radyoterapilere bağlı olarak o dokuya ulaşmak neredeyse imkansız gibiydi. Biz hastaya yine uzun süreli stent takma kararına vardık. Bu işlem de basit gibi görülse de çok basit olmayan bir işlemdir. Çünkü idrar yolunun bütünlüğü bozulmuş durumdaydı. 2 üroloji uzmanı arkadaş ameliyatı birlikte yaptık. Oldukça zorlu geçti bizim açımızdan. Ama sonuçta umduğumuz şeyi başardık. Açık ameliyata dönmeden idrar kanalının bütünlüğünü sağlamış bulunduk. Şu an hastanın idrar kaçırması yok. Büyük bir cerrahiden korunmuş durumda. Böbrek fonksiyonlarını korumak adına da idrar drenajını sağlayabilmiş durumdayız" diye konuştu. "Stentle, hayat kalitesi arttı" Stentlerin üroloji pratiğinde çok yaygın kullanıldığını ifade eden Doç. Dr. Çubuk, "Hepimizin gündelik pratikten çok kullandığı klasik double c stent dediğimiz yaklaşık 2 milimetre çapında idrarın kısmını stentin içinden, geri kalan kısmında stendin etrafından akışına imkan sağlıyor. Ancak bu tarz komplike durumlarda, büyük fistürlerde, çok şiddetli darlıklarda hatta kopmuş üreterlerde bu klasik double c stentler işimize yaramamaktadır. Daha uzun süre kalabilecek, daha geniş çaplı ve tamamen su sızdırmaz özellikli yani böbrekteki idrarı, etrafından hiç sızdırmadan mesaneye taşıyabilecek özellikte stentler kullanmayı tercih ediyoruz. Sevginar Hanım'da da kullandığımız bu özel stentlerden bir tanesidir. Bu stentlerin bize sağladığı en temel fayda idrar da su sızdırmazlık özelliği ve daha metalik bir özelliğe sahip olduğu için etrafta radyoterapi ya da cerrahi baskılara karşı direnebilmektedir. Böbreği koruyucu olarak katkı sağlamaktadır" şeklinde konuştu. "Doktordan meslektaşına övgü" Ameliyata giren doktorlardan Medicana Bursa Hastanesi Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Şahan ise, "Bir doktor gözüyle, bir cerrah gözüyle baktığımız zaman, işlemden önce biz Alkan hocamla konuşurken ya bunun hiç dokunmasa mı? diye bende düşündüm. Çünkü hastayı ameliyata alsak, hem cerrahi başarı oranımız çok düşük, hem de hastaya bir faydamız olacak mı? Olmayacak mı? Şüpheliydim. Ama işlemi gördükten sonra fikrim değişti. Orada kocaman bir açıklık olmasına rağmen, bir saatlik işlemle hastanın hayat kalitesini son derece düzelten, idrar kaçırmasını düzelten ve büyük bir cerrahiden kurtaran bir işlem. Görmemiş olsam böyle bir şeyin olduğuna inanmazdım. Ama Alkan hocamın eline sağlık. Bir doktor olarak gurur duydum" diye konuştu.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.