Hava Durumu

#Kanser

Yeni Marmara Gazetesi - Kanser haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Kanser haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Akciğer Kanserinde Erken Teşhisin Önemi Haber

Akciğer Kanserinde Erken Teşhisin Önemi

Kasım ayı boyunca uzmanlar tarafından, "Akciğer Kanseri Farkındalığı"nın önemine dikkat çekiliyor. Kartal Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahisi Uzmanı ve Başhekim Prof. Dr. Recep Demirhan da, erken teşhis ve doğru tedavi yöntemleriyle akciğer kanserinde hayat kurtarıcı sonuçlar elde edildiğini dile getirirken, "Akciğer kanserinde en büyük etken kesinlikle sigara içilmesi" dedi. Kasım ayı, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de 'Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı' olarak kabul ediliyor. Erken teşhis ve doğru tedavi yöntemleriyle akciğer kanserinde hayat kurtarıcı sonuçlar elde edilebilirken, kasım ayı boyunca hastaneler ve sağlık kuruluşları toplumda farkındalık oluşturmak amacıyla çeşitli etkinlikler düzenliyor. Bu noktada özellikle erken teşhis pek çok hasta için hayat kurtarıcı olurken, kansere karşı yaşam süresinin de önemli ölçülerde artmasına yardımcı oluyor. Kartal Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahisi Uzmanı ve Başhekim Prof. Dr. Recep Demirhan da erken teşhisin akciğer kanseri tedavisinde büyük bir yere sahip olduğunu belirtirken, özellikle öksürük gibi hastalara normal gelebilecek belirtilerin hafife alınmaması ve göz ardı edilmemesi konusunda önemli uyarılarda bulundu. "Uzun süre sigara içen kişilerde öksürüğün karakterinin değişmesi en önemli uyarı işareti" Başhekim Prof. Dr. Recep Demirhan, erken teşhis ile ilk evrelerde çok başarılı sonuçlar aldıklarının altını çizerek, açıklamasında şu ifadelere yer verdi: "Akciğer kanseri halk arasında tabir caizse ‘sinsi bir hastalık'. Sinir dokusu olmadığı için belirtiler geç ortaya çıkıyor. Özellikle uzun süre sigara içen kişilerde öksürüğün karakterinin değişmesi en önemli uyarı işaretlerinden biridir. 20 yılı aşkın sigara kullanımı olan ve 50 yaş üzerindeki kişiler mutlaka akciğer grafisi veya düşük doz BT ile kontrol olmalı. Erken teşhis ile birinci ve ikinci evrede çok başarılı sonuçlar alıyoruz. Günümüzde cerrahi, kemoterapi ve immünoterapi gibi tedavi seçenekleri mevcut. Akciğer kanserinin en büyük sebebi sigara içilmesi ancak sigara içmeyen kişilerde de hastalık görülebiliyor. Pasif içicilik, hava kirliliği, radon gazı ve kimyasal maddeler riski artırıyor. Son yıllarda da kadın ve gençlerde bu artışı gözlemliyoruz. "Erken teşhis sayesinde ameliyat oldum ve şu anda durumum gayet iyi" Erken teşhis sayesinde akciğer kanserini başarılı bir şekilde atlatan Sıddık Yığıldız, "Kan eksikliğim vardı ve doktorum bunun erkeklerde çok nadir görüldüğünü söyledi. Tetkikler sonrası akciğerimde 4 santimlik bir lezyon tespit edildi. Erken teşhis sayesinde ameliyat oldum ve şu anda durumum gayet iyi. Bu süreçte emeği geçen tüm doktor ve personele teşekkür ederim" dedi. Aynı hastanede akciğer kanseri tedavisi gören bir başka hasta Ahmet Teyfik Urul da süreci sağlıklı bir şekilde geçirdiğini aktararak, "Yapılan tetkikler sonucu bazı lezyonlar görüldü. Ameliyat olmam gerektiği söylendi ve ameliyat oldum. Doktorlarımız çok ilgili ve hastalara yakın davranıyorlar. Özellikle hemşirelerin, temizlik personelinin ve genel hijyen anlayışının beni çok etkilediğini belirtmek isterim. Tüm personele teşekkür ediyorum" şeklinde konuştu.

Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Abdullah Gül: Erken evrede tanı konulduğunda tedavi başarı oranı son derece yüksektir Haber

Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Abdullah Gül: Erken evrede tanı konulduğunda tedavi başarı oranı son derece yüksektir

Prostat kanserinin erken teşhis edildiğinde tedavi başarı oranının yüksek olduğunu vurgulayan Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görevli Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Abdullah Gül, 50 yaşından sonra düzenli olarak test yaptırmanın hayat kurtarıcı olduğunu belirtti. Dünya Prostat Kanseri Günü kapsamında açıklamalarda bulunan Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Gül, prostatın, erkeklerde mesanenin hemen altında yer alan ve idrar kanalını çevreleyen küçük bir bez olduğu bilgisini verdi. Meninin sıvı kısmını üretmek ve üreme sağlığını desteklemek gibi görevleri olan prostat bezinin yaş ilerledikçe büyüyebileceğine dikkat çeken Doç. Dr. Gül, "Bu büyüme bazı durumlarda kansere dönüşebilir. Prostat kanseri, erkeklerde en sık görülen kanserlerden biri olup özellikle erken dönemde belirti vermeden, sessizce ilerlemesiyle dikkat çeker" dedi. İleri yaş, sağlıksız yaşam alışkanlıkları, kilo fazlalığı ve genetik yatkınlık gibi risk faktörlerinin hastalığın ortaya çıkmasında önemli rol oynadığını dile getiren Gül, özellikle birinci derece akrabasında prostat kanseri öyküsü olan erkeklerde, riskin belirgin şekilde yükseldiğinin altını çizdi. Son yıllarda yapılan araştırmalara göre, tütün ürünleri kullanımının ve dengesiz beslenmenin de hastalığın daha agresif seyretmesine katkıda bulunabileceğini vurgulayan Gül, "Erken teşhis, prostat kanserinde hayat kurtarıcıdır. Çünkü erken evrede tanı konulduğunda tedavi başarı oranı son derece yüksektir. Bu nedenle 50 yaşından itibaren, aile öyküsü olan erkeklerde ise 45 yaşından sonra düzenli olarak PSA (Prostat Spesifik Antijen) testi yaptırmak ve üroloji muayenesine gitmek büyük önem taşır. Bu kontroller basit, hızlı ve hayat kurtarıcıdır" şeklinde konuştu. "Düzenli kontrollerinizi ihmal etmeyin" Prostat muayenesinden utanmanın ya da muayeneyi ertelemenin hastalığın ilerlemesine fırsat tanıdığına işaret eden Gül, "Sağlığınız sizin en değerli hazinenizdir. Bugün küçük bir adım atarak kendiniz ve sevdikleriniz için büyük bir fark oluşturabilirsiniz. Düzenli kontrollerinizi ihmal etmeyin, sağlıklı bir gelecek için harekete geçin" ifadelerini

Meme Kanserinde Erken Teşhisin Önemi Haber

Meme Kanserinde Erken Teşhisin Önemi

Medical Point Gaziantep Hastanesi Radyoloji Uzmanı Dr. Ebru Güzel, "Dünya genelinde kadınlar arasında en sık görülen kanser türlerinden biri olan meme kanseri, erken teşhis edildiğinde tedavi edilebilir bir hastalık olmaya devam ediyor," dedi. Dr. Ebru Güzel, "Sağlık Bakanlığı verilerine göre, her 8 kadından 1’i yaşamı boyunca meme kanseri riskiyle karşı karşıya kalıyor. Ancak erken evrede tespit edilen vakalarda tedavi başarısı yüzde 90’ın üzerine çıkıyor. Bu nedenle düzenli mamografi kontrolleri, özellikle 40 yaş üstü kadınlar için büyük önem taşıyor" dedi. "Belirtilere dikkat edilmeli" Dr. Ebru Güzel, "Meme kanserinde ele gelen kitle, meme başında çekilme, akıntı ya da ciltte değişiklik gibi belirtiler en sık karşılaşılan uyarılar arasında yer alıyor. Ancak birçok vakada hastalık belirti vermeden ilerlediği için, şikayet olmasa bile düzenli kontrollerin aksatılmaması gerekiyor" şeklinde konuştu. Erteleme, gecikme, unutma Meme sağlığı konusunda farkındalık çağrısında bulunan Uzm. Dr. Ebru Güzel, "Meme kanserinde erken tanı hayat kurtarır. Kadınların kendi bedenlerini tanımaları ve düzenli olarak kendilerini muayene etmeleri çok önemli. Ancak yalnızca elle muayene yeterli değil; taramalar, özellikle mamografi, hayati bir rol oynuyor" ifadelerini kullandı. Erkeklerde de görülüyor Dr. Ebru Güzel, "Her ne kadar kadınlara özgü bir hastalık gibi algılansa da meme kanseri erkeklerde de görülebiliyor. Toplam vakaların yaklaşık yüzde 1’ini erkek hastalar oluşturuyor. Bu nedenle erkeklerin de meme bölgesinde olağandışı değişiklikler fark etmeleri durumunda vakit kaybetmeden doktora başvurmaları gerekiyor" ifadelerine yer verdi.

Erken teşhis için erkekler de kendi kendilerini muayene etmeli Haber

Erken teşhis için erkekler de kendi kendilerini muayene etmeli

Prostat kanserinin 20-40 yaş arasında da sıklıkla görülebildiğini belirten Prof. Dr. Ahmet Tefekli, erken teşhis için erkeklerin kendi öz muayenelerini yapmalarının büyük önem taşıdığını söyledi. Testis kanseri (testiküler kanser), her ne kadar erkeklerin sadece yüzde 1’inde görülen, nadir sayılabilecek kanserlerden biri olsa da, 35 yaşın altındaki erkeklerde en sık görülen organ kanserlerinden biri. Yeni bir çalışmaya göre, pek çok erkek testis kanserinin yaşlı erkeklerin sorunu olduğunu düşünüyor. Ancak bu hastalık çoğunlukla 20-40 yaş aralığındaki erkekleri etkiliyor. Medicana Zincirlikuyu Hastanesi Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Tefekli, "Testis kanseri olan bir erkekte aile öyküsü önemlidir. Eğer ailede baba veya kardeşte daha önce kanser öyküsü görülmüşse daha dikkat edilmesi ve her sene gerekli testlerin ihmal edilmeden yaptırılması gereklidir. Çoğu testis kanseri cerrahi ve kemoterapi ile tedavi edilebilir ve genel olarak iyileşme oranları yüksektir. Testis kanserlerinin çoğu, sperm üretiminde kullanılan ve ‘germ hücreleri’ adı verilen hücrelerden meydana gelir" dedi. "Bebeklikte inmemiş testis varsa risk artar" Testis kanserinin genelde ağrıya neden olmadığını söyleyen Prof. Dr. Ahmet Tefekli, "Ancak hastaların yüzde 30 ila 40’ında ağrı meydana gelebilir. Herhangi bir testis sertliği durumunda en kısa sürede bir uzmana görünmek tavsiye edilmektedir. Genelde sırt ağrısı, boyun ağrısı, memelerde büyüme ve ağrı, istemsiz kilo verme, halsizlik bu kanserin belirtilerindendir. Testis kanserinin kesin nedeni bilinmemekle birlikte, bazı faktörler testis kanseri ile ilişkilidir. Doğuştan gelen yapısal bir bozukluk olan inmemiş testis hastalarında testis kanseri görülme 4 ila 8 kat ihtimali artar. Daha önceden testis kanseri geçirmiş kişilerde ikinci bir testis kanseri geçirme ihtimali böyle bir öyküsü olmayan kişilere göre daha yüksektir. Ailesinde Kleinefelter Sendromlu birey bulunan kişiler ile Down sendromu, androjen duyarsızlık sendromu gibi kimi genetik hastalıklarda testis kanseri riski yükselmektedir. Çoğu kanser, ergenlikten sonra ve 40 yaşından genç erkeklerde görülür, ancak 50 ila 60 yaş arasındaki ikinci bir erkek grubu da testis kanseri için risk altındadır. Birinci derece akrabalarında testis kanseri görülen kişilerde hastalığın görülme ihtimali artmaktadır" şeklinde konuştu. Belli aralıklarla kontrol önemli Testis kanseri için henüz herhangi bir tarama yöntemi geliştirilmediğini ifade eden Prof. Dr. Ahmet Tefekli, "Kişilerin belirli aralıklarla kendi kendilerine yapacakları muayenelerde testislerinde kitle, yumru, değişiklik, olağan dışı fark etmeleri durumunda hekime başvurmaları tavsiye edilmektedir. Tam teşhis için fiziki doktor muayenesi, görüntüleme yöntemleri, kan testleri yapılmaktadır" diye görüş verdi. Pek çok tedavi seçeneği mevcut Testis kanserinin hem tanı hem de tedavisinin testisin inguinal orşiektomi denilen, kasık üzerinden yapılacak cerrahi operasyonla çıkarılmasını gerektireceğine değinen Prof. Dr. Ahmet Tefekli, "İleri evrede veya yüksek riskli durumlarda, retroperitoneal lenf nodülü diseksiyonu (abdominal lenf nodlarını çıkarmak için cerrahi prosedür) önerilebilir. Testis dışına yayılmış kanserli hücreleri tedavi etmek için kemoterapi ilaçları uygulanabilir. Bunun yanı sıra, kimi hastalarda ameliyat sonrasında ek tedavi olarak da kemoterapi uygulanabilir. Bazı testis kanserli hastalarda radyoterapi kemoterapi veya cerrahi operasyonların beraberinde kullanılabilecek bir tedavi yöntemi olarak gündeme gelebilmektedir. Ayrıca, metastazları bulunan veya cerrahi için uygun olmayan kimi hastalarda da radyoterapi kemoterapi ile kullanılabilir" ifadelerini kullandı.

Kanserde Erken Teşhisin Önemi Haber

Kanserde Erken Teşhisin Önemi

Uterin kanserin erken teşhisinin hayati önem taşıdığını ifade eden Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. M. Burak Akselim, Uterin kanser, özellikle menopoz sonrası dönemde görülen anormal vajinal kanamalarla kendini gösterebileceğini söyledi. Ne yazık ki bu belirtiler çoğu zaman göz ardı edildiğini ifade eden Medicana Bursa Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. M. Burak Akselim, "Oysa erken evrede yakalanan uterin kanserin tedavi başarısı oldukça yüksektir. Kadınlarımızın bu konuda bilinçli olması büyük önem taşıyor. Bazı kadınlar uterin kanser açısından daha yüksek risk taşımaktadır. Menopoz sonrası kadınlar, obezite problemi olanlar, uzun süre östrojen maruziyeti yaşayanlar, polikistik over sendromu bulunanlar ve doğum yapmamış kadınlar risk grubunda yer alır. Bu kişilerin düzenli jinekolojik kontrolleri kesinlikle ihmal etmemesi gerekir" dedi. Doç. Dr. Akselim, rahim kanserinin en yaygın belirtisinin menopoz sonrası vajinal kanama olduğunu hatırlatarak şunları ekledi; "Menopoz öncesinde ise düzensiz, uzun süren ya da ara kanamalar; cinsel ilişki sonrası kanama; pelvik bölgede ağrı ve açıklanamayan kilo kaybı dikkatle değerlendirilmelidir. Bu tür belirtiler görüldüğünde zaman kaybetmeden bir kadın doğum uzmanına başvurulmalıdır. Uterin kanseri tamamen önlemek her zaman mümkün olmasa da, risk faktörlerini azaltmak ve düzenli jinekolojik muayenelerle erken teşhis koymak mümkündür. Kadınlarımızdan isteğimiz, vücutlarındaki sinyalleri ciddiye almaları ve yılda en az bir kez kadın doğum muayenesi yaptırmalarıdır."

"Erkek bebeklerde inmemiş testis tehlikesi: Erken tedavi şart" Haber

"Erkek bebeklerde inmemiş testis tehlikesi: Erken tedavi şart"

"Yeni doğmuş erkek bebeklerde sıkça görülen inmemiş testis, ailelerin çoğu zaman fark etmediği ancak gelecekte ciddi sağlık sorunlarına yol açabilen kritik bir durumdur" diyen Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Yavuz Onur Danacıoğlu; tedavideki gecikmenin çocuğun doğurganlığını olumsuz etkileyebileceğini ve kanser riskini artırabileceğinin altını çizdi. Yeni doğmuş erkek bebeklerde sıkça görülen inmemiş testis, farkında bile olmayabileceğiniz ancak ileride ciddi sağlık sorunlarına yol açabilecek kritik bir durumdur. "Erkek çocuklarda en sık karşılaşılan ürolojik problemlerden biri olan bu durum, anne karnındaki gelişim sürecinde testislerin olması gereken yere, yani torbalara (skrotum) inmemesiyle ortaya çıkar" diyen Medipol Mega Üniversite Hastanesi Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Yavuz Onur Danacıoğlu, inmemiş testisin göz ardı edilmemesi gerektiğini vurguladı. "Tedavideki gecikme, çocuğunuzun ilerideki doğurganlığını olumsuz etkileyebileceği gibi, ne yazık ki kanser riskini de artırabilir" uyarısında bulundu. "Tedavi için en uygun dönem 6-18 ay" İnmemiş testis vakalarında ilk 6 ay içinde testisin kendiliğinden torbaya inebileceğini, ancak 1 yaşını geçen bebeklerde mutlaka tedaviye başlanması gerektiğini vurgulayan Doç. Dr. Danacıoğlu, "En geç 18''inci aya kadar bekliyoruz. Bu süreç içinde tedavi edilirse hem ileride sperm üretimi hem de testis kanseri riski açısından çok daha olumlu sonuçlar alıyoruz. İnmemiş testis tedavisinde günümüzde ilk tercih edilen yöntem cerrahi oluyor. Orşiopeksi adı verilen bu ameliyatta, kasık bölgesinden küçük bir kesiyle testis bulunarak skrotuma indiriliyor ve sabitleniyor. Önceki yıllarda uygulanan hormon tedavileri ise artık bilimsel veriler ışığında önerilmiyor" dedi. Geç kalınırsa testis alınabiliyor Tedavide gecikilmesinin ciddi riskler doğurabileceğine dikkat çeken Doç. Dr. Danacıoğlu, "Özellikle iki taraflı inmemiş testis vakalarında kısırlık riski yüzde 40’a kadar çıkabiliyor. Ayrıca bu hastalarda testis kanseri riski 4 ila 10 kat daha fazla. Ergenlik sonrasında gelen vakalarda testisi torbaya indirmek yerine almak zorunda kalabiliyoruz" ifadelerini kullandı. Tanıda ilk adım fizik muayene Tanı sürecinde ilk olarak fizik muayenenin uygulandığını belirten Doç. Dr. Danacıoğlu, testisin elle hissedilmemesi durumunda ultrasonografi ve gerekirse MR görüntüleme yöntemlerinin kullanıldığını ifade etti. Testisin bulunamaması durumunda ise tanısal laparoskopi ile cerrahi keşif yapıldığını belirtti. Ailelere önemli uyarılarda bulunan Doç. Dr. Danacıoğlu, "Eğer ebeveynler çocuklarında testislerden birinin torbada olmadığını fark ederse, zaman kaybetmeden bir üroloji uzmanına başvurmaları büyük önem taşıyor" şeklinde konuştu.

Kanser tedavisi gördüğü hastaneye hasta rehberi oldu Haber

Kanser tedavisi gördüğü hastaneye hasta rehberi oldu

Güzellik ürünleri firmasında satış temsilciliği yapan Neslihan Ergin, pandemi döneminde önce kansere yakalandı, sonra da işinden oldu. Zor günler geçiren 1 çocuk annesi kadın, tedavi gördüğü hastanede hem şifa buldu hem yeniden iş sahibi oldu. Bir çocuk annesi Neslihan Ergin (43) Şubat 2020'de bir folklor çalışmasının ardından memesinde bir sertlik hissedip soluğu doktorda aldı. Yapılan tetkikler sonucunda meme kanseri tanısı alan Neslihan Ergin, İzmir Acıbadem Kent Hastanesi'nde Nisan 2020'de ameliyat oldu. Meme ucunda da tümör olduğu için sağ memesi alınıp protez takıldı. Pandemi korkusunun yaşandığı, sokağa çıkma yasaklarının sürdüğü günlerde Neslihan Ergin, Acıbadem Kent Hastanesi Onkoloji Merkezi'nde Medikal Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Gürbüz Gürümlü'nün takibine girdi ve kemoterapi seansları almaya başladı. Ardından akıllı ilaç ve hormon tedavileri gören, bu süreci atlattıktan sonra tekrar halk oyunları oynamaya başlayan Neslihan Ergin, pandemi nedeniyle işi sekteye uğrayınca tedavi gördüğü hastaneye iş başvurusunda bulundu. Üniversite mezunu Neslihan Ergin geçtiğimiz aralık ayında tedavi gördüğü hastanede iş başı yaptı. Danışmada başlayan görevini kendi isteğiyle onkoloji bölümünde sürdüren Neslihan Ergin, kanser geçirmiş tecrübeli bir hasta olarak hastalara bu yolculukta neler yaşayacakları konusunda rehberlik etmeye başladı. "Benim başıma hiç gelmez diye düşünmüştüm" 5 yıl önce memesinde hissettiği bir kitle sebebiyle genel cerrahiye başvurup ardından ultrason çektirdiğini söyleyen Neslihan Ergin, "Sonrasında meme MR'ı ve mamografi şeklinde kontrollerim devam etti. En sonunda biyopsi yapıldı ve sonucunda kanser olduğumu öğrendim. Ardından doktorum ameliyatımı yaptı. Sonrasında kemoterapi sürecimiz başladı. İlk hissettiğimde 'bu benim başıma gelmez' diye düşünmüştüm. Çünkü çok hayat dolu, neşeli ve eğlenceli bir insanım. Ardından onkoloji süreci başladı. Kemoterapilerimi aldım, bitirdim, kontrollerime devam ettim. Bu yıl yeniden bir nüks yaşadım. Burada en önemli şey, kontrolleri hiç elden bırakmamak. Başınıza geldiğinde hissettiğiniz ilk şey, 'acaba ben ne yapacağım? Nasıl bir şey olacak' düşüncesi oluyor. Çünkü kemoterapi ne demek, bilmiyordum. En çok zorlayan şey, bilinmezlik. Çünkü ne yaşayacağınızı bilmiyorsunuz. Kemoterapi size ne hissettirecek, nasıl bir süreç olacak, bunu bilmiyorsunuz. Kontrol aşaması çok önemli. Çünkü bir nüks ya da farklı bir durum olduğunda bu kontroller bize inanılmaz yol gösteriyor. Bu yüzden asla atlamamak gerekiyor. Ve herhangi bir kitle hissettiğimizde, vücudumuzda herhangi bir değişiklik fark ettiğimizde hiç vakit kaybetmeden hemen doktora, bir genel cerraha ya da ilgili bölüme başvuralım. Çünkü erken teşhis hayat kurtarıyor. Benimki de erken teşhisti. Belki gitmeseydim çok daha farklı boyutlarda olacaktı. İyi ki gitmişim, iyi ki erkenden tanı konmuş ve tedavilerim bitmiş" dedi. "Onkoloji tedavisi bir ekip işi" Onkoloji tedavisinin tek başına yürütülebilecek bir süreç olmadığını, bunun bir ekip işi olduğunu; hem tıbbi anlamda hem de evde aile desteğinin çok önemli olduğuna dikkat çeken Neslihan Ergin, "Bu dönemlerde ailenin desteği çok kıymetli. Kızım olduğu için, en çok düşündüğüm şey ona bu durumu nasıl anlatacağım oldu. Hemen bir pedagogdan yardım aldık. Pedagogla birlikte nasıl yaklaşmamız gerektiğini, nasıl anlatmamız gerektiğini konuştuk. Onun desteği bize çok iyi geldi" şeklinde konuştu. "Hayatın içinden kopmamamız gerekiyor" Her zaman bir dernekte ya da sağlık alanında gönüllü çalışmak istediğini belirten Neslihan Ergin, "2020 yılında ilk tanı konduğunda bu hastanenin hastasıydım. Sonrasında hep destek alarak ilerledim. Zaten yardım etmeyi çok seven bir insanım. Onkoloji hastalarının beni görmesi onlara iyi gelir diye düşündüm. Aralık ayından beri buradayım. İyi ki buradayım. Seviyorum çalıştığım bölümü. Onkoloji demek kötü bir şey değil. Tedavi olmak güzel bir şey. İnsan kendini yalnız hissetmemeli. Ben şu an danışma masasındayım. Geçtiğimiz hafta çarşamba günü radyoterapi sürecimi tamamladım. Işınlanıp yukarıdan aşağı iniyordum, sonra tekrar burada çalışmaya devam ediyordum. Çünkü çalışmak bana iyi geliyor. Ayrıca hastalar beni gördüklerinde, enerjileri yükseliyor. Neden mi? Çünkü toplumda şöyle bir algı var: 2Kanser hastası artık hayatına devam edemez.' Hayır, öyle değil. Hayat devam ediyor. Hayatın içinden kopmamamız gerekiyor. Onların beni burada, ayakta görmeleri, yaşadıklarını benim de yaşadığımı bilmeleri, birlikte paylaşmamız onlara çok iyi geliyor" diye konuştu. Aynı hastanede kemoterapi tedavisi gören ve hastaneye ziyareti esnasında Neslihan Ergin ile tanıştıklarını söyleyen Aybike Tonguç ise, "Süreçte en kötü kısım, ne yaşayacağınızı bilmemek. O bilinmezlikte, bunu yaşayan birisinden duymak çok daha anlamlıydı. Bir doktordan, hemşireden ya da okuduğunuz kaynaklardan değil de gerçekten bu süreci yaşamış birinden dinlemek, benim için daha kıymetliydi. Bu noktada, bu yolu daha önce yürümüş biriyle beraber ilerlemek insana iyi geliyor. Tedavimi burada alırken sağ olsun, her kemoterapi aldığım gün mutlaka yanıma gelir, nasıl olduğumu sorar. Sadece bana değil, anneme ve kızıma da aynı şekilde destek olur" ifadelerini kullandı. "Hastanın moral ve motivasyonu önemli" Neslihan Ergin'in kendilerine ileri evre meme kanseri ile başvurduğunu; ancak tedaviden sonra çok iyi bir yanıt elde ettiklerini dile getiren Medikal Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Gürbüz Gürümlü, "Şu an için herhangi bir hastalık durumu bulunmuyor. Tedavi sürecinin tamamlanmasının ardından hastanemizde çalışmaya başladı. Daha önce hastamızken, şimdi çalışanımız oldu. Üstelik özellikle onkoloji bölümünü tercih etti. Yaklaşık 6 aydır bizimle birlikte çalışmaya devam ediyor. Onun burada bulunmasının, onkoloji hastalarıyla kurduğumuz iletişim açısından oldukça faydalı olduğunu düşünüyorum. Hastaların moral ve motivasyonlarının artmasına, sürece alışmalarına ciddi katkılar sağladı. Kanser teşhisi; psikolojik, duygusal, ruhsal ve bedensel anlamda birçok travmayı aynı anda yaşatan bir durum. Bu süreçte hastaların tedaviyi sürdürürken moral ve motivasyonlarının yüksek olması, tedaviye uyumu artıran ve tedavi başarısını ciddi oranda iyileştiren önemli bir faktördür" ifadelerine yer verdi.

Kazakistanlı genç 1 milyonda 1 görülen hastalığı Türkiye'de yendi Haber

Kazakistanlı genç 1 milyonda 1 görülen hastalığı Türkiye'de yendi

Kazakistan'da akut lösemi tanısıyla İstanbul'a gelen 21 yaşındaki Azamat Iltyzyr, yapılan tetkikler sonucu 1 milyonda 1 görülen nadir bir lenfoma türüne sahip olduğunu öğrendi. Uygulanan tedavi ve öz kardeşinden yapılan kök hücre nakli sayesinde sağlığına kavuşan genç hasta, bugün spor yapıyor, çalışıyor ve hayatına kaldığı yerden devam ediyor. 21 yaşındaki Azamat Iltyzyr için hayat, Kazakistan'dan gelen Akut lösemi tanısıyla altüst oldu. Kazakistan'daki lösemi teşhisinin ardından umut arayışıyla Medipol Mega Üniversite Hastanesi'ne başvuran Azamat, burada hayatını değiştiren bir gerçekle yüzleşti. Yapılan detaylı tetkikler sonucunda, genç adamın aslında çok nadir görülen bir lenfoma türüne sahip olduğu ortaya çıktı. Doğru teşhis, Azamat için yeni bir umut kapısı araladı. Yoğun kemoterapi süreci ve en büyük kahramanı olan 7 yaşındaki öz kardeşinden yapılan kök hücre nakli sayesinde, genç Azamat sağlığına kavuştu. Tedaviye hızlı yanıt alındı Medipol Mega Üniversite Hastanesi Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Leylagül Kaynar, bu şaşırtıcı durumu şöyle açıkladı: "Azamat bize geldiğinde genel durumu kötüydü, yüksek ateşi vardı. Dalak ve karaciğeri oldukça büyüktü. Kazakistan'da akut lösemi tanısı konmuştu ancak değerlendirmemiz sonucunda hastamızın çok nadir görülen bir lenfoma türüne sahip olduğunu saptadık. Bu hastalığın seyri ve tedavisi lösemiden tamamen farklıydı. Toplamda 4 kür immunoterapieşliğinde hastaya özel kemoterapi tedavisi uyguladık ve bu tedaviyle hastalık tamamen kontrol altına alındı. Ancak hastalığın nüksetmemesi için bir sonraki adım kök hücre nakliydi. Hastamızın büyük kardeşleri uyumlu çıkmadı ama 7 yaşındaki küçük kardeşi tam uyumlu çıktı. Ailenin ve çocuğun onayları alındıktan sonra nakil işlemini gerçekleştirdik. Bugün naklin üzerinden 29 ay geçti ve hastamız sağlıklı bir şekilde hayatına devam ediyor." "Tedaviden sonra hayatım normale döndü" Kazakistanlı Azamat Iltyzyr, hastalık sürecini ve iyileşme yolculuğunu şu sözlerle anlattı: "İlk olarak Almatı'da 39 - 40 derece ateşim bir hafta boyunca düşmedi. Sonra Astana'ya geçtim, orada hastaneye yattım ama ateşim yine düşmedi. Tanı konulduktan sonra Türkiye'ye geldim. Medipol Mega Üniversite Hastanesi'ne geldiğimde üç-dört gün içinde ateşim düştü. 1 milyonda 1 görülen nadir bir lenfoma türüne sahip olduğunu öğrendim. Tedavi başladı ve 4 kür kemoterapi aldım. Ardından öz kardeşim bana donör oldu. O zaman 7 yaşındaydı. Şimdi hiçbir şikâyetim yok, yavaş yavaş spor yapmaya başladım, çalışıyorum. Beni kendi evladı gibi gördüler, herkese teşekkür ederim."

Aşırı Şekere Dikkat! Haber

Aşırı Şekere Dikkat!

Rafine şekerlerin insülin direncini, obeziteyi ve iltihabı artırarak kanser gelişimini kolaylaştırabileceğine dikkat çeken İç Hastalıkları ve Yetişkin Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Soner Solmaz "İşlenmiş ve şekerli gıdalar yerine taze meyve ve sebzeler, tam tahıllar, sağlıklı yağlar ve yağsız proteinler tüketilmelidir" dedi. Acıbadem Adana Hastanesi İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Soner Solmaz aşırı şeker tüketiminin yalnızca genel sağlığı değil, aynı zamanda kanserin gelişimi ve tedavi sürecini de olumsuz etkilediğini ifade ederek kanser ve şekerli gıdalar hakkında önemli bilgiler verdi. Solmaz, özellikle rafine şekerlerin aşırı tüketiminin obezite, insülin direnci ve kronik enflamasyon gibi kanserle ilişkilendirilen sağlık sorunlarına yol açabileceğini belirterek "Şeker, bir karbonhidrat olarak vücuda glikoz formunda enerji sağlar. Vücudun normal işlevi için glikoza ihtiyaç vardır, ancak aşırı alımı hastalığın ilerlemesini destekleyebilecek metabolik ortamı oluşturur" diye konuştu. "Şekerin tetiklediği mekanizmalar kansere zemin hazırlar" Aşırı şeker tüketiminin özellikle meme, kolorektal ve pankreas kanserleri gibi birçok kanser türüyle ilişkilendirilen obeziteye katkıda bulunduğunu vurgulayan Solmaz, "Obezite, kanser hücrelerinin büyümesini teşvik edebilen insülin ve insülin benzeri büyüme faktörlerinin (IGF’ler) seviyelerinin artmasına neden olur. Ayrıca, yağ dokusu iltihaplı sitokinler üreterek kanser gelişimine elverişli bir ortam oluşturabilir" dedi. Yüksek şekerli diyetlerin, vücudun hücrelerinin insüline karşı duyarsız hale geldiği insülin direncine yol açabileceğini belirten Solmaz, bu durumun yalnızca tip 2 diyabetin öncüsü olmadığını, aynı zamanda kan dolaşımında sürekli yüksek insülin ve glikoz seviyelerinin dolaşmasına neden olduğunu söyleyerek bunun özellikle karaciğer, kolon ve pankreas kanserlerinde, kanser hücrelerinin büyümesini destekleyebileceği uyarısında bulundu. Şekerin yol açtığı bir diğer önemli riskin sistemik enflamasyon olduğunu anlatan Solmaz, "Rafine şeker açısından zengin bir diyet, bağışıklık sisteminin doğal yanıtı olan iltihabı kronikleştirerek sağlıklı hücrelere zarar verir, DNA onarımını bozar ve tümör hücrelerinin gelişebileceği bir ortam oluşturur" dedi. "Tedavi sürecinde şekerli gıdalara yönelim riski artırabilir" Kanser tedavisi sırasında hastaların iştah, tat ve sindirim sorunları yaşayabildiğini, bu nedenle bazı hastaların hızlı enerji sağlamak için şekerli yiyeceklere yönelebildiğini aktaran Solmaz şöyle devam etti: "Bu tercih uzun vadede faydalı olmayabilir. Şeker, geçici olarak enerji sağlar ama sürdürülebilir değildir. Özellikle iştahsızlık yaşayan hastalar, yüksek şekerli gıdalara yönelse de bunu uzun vadeli enerji sağlayan, besin açısından yoğun gıdalarla dengelemeleri gerekir. Kompleks karbonhidratlar, sağlıklı yağlar ve protein içeren dengeli beslenme hem daha istikrarlı enerji sağlar hem de bağışıklığı destekler. Yüksek şekerli gıdalar yerine kompleks besinlerle beslenmek, tedavi sürecinde vücudun toparlanmasını hızlandırır." "Kan şekeri dalgalanması tedaviyi olumsuz etkileyebilir" Kanser tedavisi gören bazı hastalarda diyabet veya insülin direnci gibi mevcut sağlık sorunlarının da bulunduğunu hatırlatan Solmaz, "Bu hastalarda şeker tüketimi dikkatli şekilde planlanmalı. Kontrolsüz kan şekeri dalgalanmaları, bağışıklık sistemini zayıflatabilir ve tedaviye yanıtı olumsuz etkileyebilir. Şeker tüketimi tüm kanser hastaları için sıfıra indirilmesi gerekmese de ölçülü tüketim esas olmalı. Önemli olan dengeli bir diyetle fazla şekerin oluşturabileceği zararları önlemektir. Şekerin vücutta yol açabileceği riskleri kontrol altına almak mümkündür" diye konuştu. "Tam ve doğal besinlere öncelik verilmeli" Kanser tedavisi sürecinde hastaların işlenmemiş ve besin değeri yüksek gıdalar tüketmesinin büyük önem taşıdığını ifade eden Solmaz, "İşlenmiş ve şekerli gıdalar yerine taze meyve ve sebzeler, tam tahıllar, sağlıklı yağlar ve yağsız proteinler tüketilmelidir. Bu gıdalar antioksidan, lif, vitamin ve mineral açısından zengindir, vücudu destekler ve iyileşmeye katkı sağlar" dedi. Doğal olarak meyvelerde ve süt ürünlerinde bulunan şekerin ölçülü tüketilmesinde bir sakınca olmadığını dile getiren Solmaz, "Ancak meşrubat, kek, kurabiye, şekerleme gibi ürünlerdeki eklenmiş şeker tüketimi sınırlandırılmalıdır. Amerikan Kanser Derneği de eklenen şekerlerin tüketimini, obezite ve metabolik hastalık riskine karşı azaltmayı önermektedir" ifadelerini kullandı. "Kompleks karbonhidratlar daha dengeli enerji sağlar" Basit şekerlerin ani kan şekeri yükselmelerine neden olabileceğini söyleyen Solmaz, bu nedenle nişastalı sebzeler, tam tahıllar ve baklagiller gibi kompleks karbonhidratlara ağırlık verilmesini önererek "Kompleks karbonhidratlar sabit enerji sağlar ve özellikle halsizlik yaşayan hastalarda daha stabil bir beslenme profili sunar" dedi. Kanser tedavisinde şeker tüketiminin dikkatli yönetilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Solmaz, sözlerini şöyle tamamladı: "Şeker tamamen zararlı değildir ancak miktarı, türü ve tüketim şekli çok önemlidir. Rafine şekerin fazlası, bağışıklık sistemini baskılayabilir, iltihabı artırabilir ve tedavinin etkinliğini azaltabilir. Bu nedenle, kanser hastaları beslenme konusunda mutlaka profesyonel destek almalı ve kişiye özel planlarla ilerlemelidir. Şeker alımının bilinçli bir şekilde yönetilmesi, yaşam kalitesini yükseltmenin yanı sıra tedavi başarısını da artırır."

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.