Hava Durumu

#Karar

Yeni Marmara Gazetesi - Karar haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Karar haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

İş Mahkemesi'nden emsal karar! Haber

İş Mahkemesi'nden emsal karar!

Tam 13 sene boyunca döküm işçisi olarak çalıştığı fabrikadan performansı düşüklüğü sebebiyle işten çıkardı. İş Mahkemesi'nin yolunu tutan mağdur işçi, işveren tarafından iş sözleşmesinin İş Kanunu 17. Maddesine dayanılarak feshedildiğini, yapılan feshin usul yasaya yasa uygun olmadığını ileri sürerek, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini talep etti. Davalı şirket avukatı ise; davacının iş akdinin geçerli bir nedenle 4857 Sayılı İş Kanunu'nda öngörülen usul ve esaslara uygun şekilde feshedildiğini, davacının işlerini ifa ederken gerekli disiplin ve özveriyi göstermekten imtina ettiğini, kendisinden beklenen performans kriterlerini sağlayamadığını ve feshin geçerli nedenle yapıldığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etti. Mahkeme, davanın kabulüne hükmetti. Kararı davalı şirket avukatı istinafa götürdü. Emsal bir karara imza atan Bölge Adliye Mahkemesi (BAM) Hukuk Dairesi, savunma alınmadan işçinin çıkarılamayacağına hükmetti. Kararda şu ifadelere yer verildi: "Davacı davalı işyerinde 13 yılı aşkın süre ile çalışmış olup, davalı işyeri çalışan sayısı olarak iş güvencesi kapsamındadır. Feshin geçerliliğini ispat yükünün davalı işverende olduğu, fesih sebebi olarak performans düşüklüğünün gösterildiğini ancak performans düşüklüğü sebebi ile fesih yapılabilmesi için davacının savunması alınması gerektiği ortadadır. Savunma alındığına dair tensip tutanağı ile davalı tarafın özlük dosyasının tamamının onaylı bir örneğini ibraz etmesi talep edilerek duruşma günü bildirildiği halde dosyaya ibraz ettiği belgeler arasında davacının savunmasını alındığına dair herhangi bir kayıt ve belge mevcut olmadığı anlaşılmıştır. İbranameden söz edilmiş ise de bu davanın konusu olmamak ile birlikte dosya içerisinde buna ilişkin belgenin de mevcut olmadığı, davacı tarafından ibranamenin imzalanmış olmasından işe iade davası açılmasına engel teşkil etmediği ortadadır. Bilirkişi raporunu dosya kapsamı ve delillere uygun olarak hazırlanıp denetime imkan sağladığı yeni bilirkişiden rapor alınmasına gerek olmadığı yeni rapor alınmamasının eksiklik oluşturmadığı, ilk derece mahkemesi kararının objektif değerlendirmeye dayalı istinaf sebebin karşılar nitelikte olduğu kanaatine varılarak davalı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.

Yargıtay'dan evi terk eden evli erkeğin harcamalarına kısıtlama Haber

Yargıtay'dan evi terk eden evli erkeğin harcamalarına kısıtlama

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının müşterek haneyi terk ettiğini ve şu anda başka bir kadınla birlikte yaşadığını, davalının taşınmazları satma girişiminde bulunduğunu, bu şekilde ailenin ekonomik varlığının tehlike altına girdiğini, bu nedenle davalının her iki taşınmazda bulunan tasarruf yetkisinin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 199'uncu maddesi uyarınca sınırlanmasına karar verilmesini dava ve talep etti. Davalı vekili cevap dilekçesinde; dava dilekçesinde ileri sürülen iddiaların doğru olmadığını, haksız ve şartları oluşmayan davanın reddine karar verilmesini talep etti. İlk Derece Mahkemesi, talebi kabul etti İlk Derece Mahkemesi, taşınmazlarda davalının tasarruf yetkisinin 4721 sayılı Kanun'un 199'uncu maddesi uyarınca sınırlanmasına, bu taşınmazlara yönelik tasarrufların ancak davacının rızası ile yapılabileceğine, bu hususun tapu kütüğüne şerh edilmesine, ilgili tapu müdürlüklerine şerh için yazı yazılmasına karar verdi. İlk Derece Mahkemesi'nin kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulundu. Bölge Adliye Mahkemesi, davanın reddine karar verdi Bölge Adliye Mahkemesi, tarafların ayrı yaşadıkları süreçte davalı erkeğin ailenin ekonomik birliğini tehlikeye düşürecek mahiyette herhangi bir tasarrufunun davacı tarafça ispat edilememesi hususu dikkate alındığında ailenin ekonomik varlığının korunması gereği veya evlilik birliğinden doğan mali bir yükümlülüğün yerine getirilmemesi gibi bir durum söz konusu olmadığından ispat edilemeyen davanın reddine karar verdi. Bölge Adliye Mahkemesinin kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulundu. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi: "Fiilen ayrı yaşayan eşlerden biri mal varlığının bir kısmını elden çıkarma yönünde girişimde bulunduğundan TMK 199 hükmünün şartları oluşmuştur" Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, bozma ilâmında şu ifadelere yer verdi: "Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, tarafların fiilen ayrı yaşadıkları, davalı erkeğin mal varlığının bir kısmını elden çıkarma yönünde girişimlerde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu hale göre, davalının tasarruf yetkisinin sınırlandırılmasında gereklilik bulunduğu gerçekleşmiş olup, 4721 sayılı Kanun'un 199'uncu maddesi şartları oluşmuştur. Buna göre; Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesinin davanın kabulü kararının doğru olduğu kabul edilerek davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir." Kararı değerlendiren İstanbul Barosu üyesi Avukat Fatih Karamercan ise şunları söyledi: "4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 199. maddesi hükmünün müşahhas olaylarda uygulanabilmesi için mâlik eşin mal varlığını elden çıkarma girişimlerinin olması gerekmektedir. Başka bir ifadeyle, Yargıtay uygulamasına göre, mâlik eşin başka birisiyle birliktelik yaşaması durumunda bu hüküm çerçevesinde tek başına tasarruf yetkisinin kısıtlanması talebi kabul edilemez. Zira, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 07 Aralık 2022 tarihli kararına göre, davalının başka kadınla beraber yaşıyor olması tek başına tasarruf yetkisinin sınırlanmasına sebep oluşturmaz."

DEPREM BÖLGESİNDEKİ 4 İL VE İLÇELERİNDE BAZI SINAVLARIN YAPILMAMASINA KARAR VERİLDİ Haber

DEPREM BÖLGESİNDEKİ 4 İL VE İLÇELERİNDE BAZI SINAVLARIN YAPILMAMASINA KARAR VERİLDİ

ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Bayram Ali Ersoy, 'Adıyaman, Hatay, Kahramanmaraş ve Malatya illerimiz ile bu illere bağlı ilçelerimizde MSÜ, YÖKDİL/1, YDS/1 ve TUS/1 sınavlarının yapılmamasına karar verdik' dedi.Deprem bölgesindeki illerde yerinde inceleme yapan ÖSYM Başkanlığı, Adıyaman, Hatay, Kahramanmaraş ve Malatya illerinde yapılan incelemeler sonucu MSÜ, YÖKDİL/1, YDS/1 ve TUS/1 sınavlarının bu illerde yapılamayacağına Yönetim Kurulu olarak karar verdi.Alınan karar ile ilgili açıklama yapan ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Bayram Ali Ersoy, 'Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen illerimizde incelemelerde bulunduk. Deprem Bölgesi il ve ilçelerindeki yetkililerle yaptığımız toplantılar ve bölgedeki yerinde incelemeler sonrasında Adıyaman, Hatay, Kahramanmaraş ve Malatya illerimiz ile bu illere bağlı ilçelerimizde MSÜ, YÖKDİL/1, YDS/1 ve TUS/1 sınavlarının yapılmamasına karar verdik' dedi.Ersoy, 'Adıyaman, Hatay, Kahramanmaraş ve Malatya sınav merkezlerinde sınava girmek için tercihte bulunan adaylarımız; MSÜ sınavı için 1-6 Mart 2023 tarihleri arasında, YÖKDİL/1 sınavı için 2-6 Mart 2023 tarihleri arasında, YDS/1 sınavı için 8-9 Mart 2023 tarihleri arasında, TUS/1 sınavı için 1-8 Mart 2023 tarihleri arasında geç başvuru yapabilecektir. Bu illerde sınavların yapılamaması nedeniyle; daha önce bu illeri sınav merkezi olarak seçen adaylarımız, sınav merkezlerini değiştirmek zorunda olup Türkiye’deki diğer merkezlerden istediklerini sınav merkezi olarak seçebilecekler' diye konuştu.Sağlıklı sınav uygulamaları yapmaya gayret ettiklerini kaydeden Ersoy, önceliklerinin sınav adayları ve görevlilerinin güvenliği olduğunu, bölgede yaşayanların mağduriyet yaşamaması için gayret gösterdiklerini ifade etti.Öte yandan bu 4 sınava başvuran adaylar, ÖSYM aday işlemleri sisteminden (https://ais.osym.gov.tr) ve mobil uygulamasından sınav merkezi tercihlerini yenileyebilecekler.Adaylar, sınavlarla ilgili değişiklik ve düzenlemeleri ÖSYM web sitesinden takip edebilecek.

Yargıtay’dan çocuklu boşanmış eşleri ilgilendiren karar Haber

Yargıtay’dan çocuklu boşanmış eşleri ilgilendiren karar

İHA muhabirinin İçtihat Bülteni’nden edindiği bilgiye göre, “Davacı vekili: dava dilekçesinde davalı S.Ş. ile müvekkili C.S.S’nin 2012 yılının Haziran ayında boşandığını, müşterek çocuğun velâyetinin davalı anneye bırakıldığını, aylık bin TL iştirak nafakası ödeyeceğine karar verilen müvekkili hakkında Kasım 2012-Nisan 2014 tarihleri arasında ödenmeyen iştirak nafakası bulunduğundan icra takibi başlatıldığını açıkladı. Ancak müvekkilinin karşı tarafın sözlü talebi üzerine çocuğun özel okula başlaması nedeniyle okul ve servis masraflarını iştirak nafakasına karşılık olmak üzere ödediğini, takip dönemi içerisinde bu suretle toplam 25 bin 925 TL ödeyen müvekkilinin takipte istenilen miktardan çok daha fazlasını ödediğini ileri sürerek takip nedeniyle borçlu olunmadığının tespitine karar verilmesini” talep etti. Mahkeme davayı kabul etti Mahkeme, “İcra takibinin 23.12.2013 tarihinde başlatıldığı, velâyeti kendisine verilen annenin çocuğunu özel okula göndermeye devam ettiği ve boşanma tarihinden sonra yaklaşık bir buçuk yıl nafaka talebinde bulunmadığı, özel okul ve servis ödemelerinin nafaka borcuna mahsuben yapılmasına muvafakat ettiğinin kabul edilmesi gerektiği, bu durumun aksinin davalı tarafından ispatlanamadığı, davacının takip tarihi itibariyle nafaka borcunun çok daha üzerinde ödeme yaptığı, ödemelerin nafaka borcuna ilişkin olduğuna dair bir açıklama olmasa bile ödenen miktar nisbetinde nafaka borcundan kurtulacağının kabul edilmesi gerektiği, zira işleyen nafaka borcu bulunan bir borçlunun yaptığı ödemelerin bu borç dışında, ahlakî bir ödeme olduğunu kabul etmenin hak kaybına neden olacağı, yine zorunlu olsa dahi, nafaka borcunun da nitelik itibarıyla temelde ahlaki bir ödeme olduğu” gerekçesiyle davanın kabulüne karar verdi. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi kararı bozdu Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, "Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlak bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır." Mahkemece, bu husus göz ardı edilerek, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 19.02.2010 tarih, 2009/22641 E. 2010/3781 K. sayılı ilamının yanlış yorumlanarak, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir” gerekçesi ile kararı bozdu. Yerel mahkeme direndi Yerel mahkeme 15.05.2018 tarihli kararı ile önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verdi ve direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edildi. Dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu gündemine geldi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da son kararı vererek, okul masraflarının nafaka borcundan düşülemeyeceğine hükmetti. Genel kurul kararında şöyle denildi: “Davalı icra dosyasıyla, birikmiş on dört aylık nafaka bedelinin davacıdan tahsil edilmesini istemiş; davacı ise, takibe konu edilen dönemde çocuğunun özel okulda okuyabilmesi ve davalının bu yöndeki talebi üzerine, iştirak nafakası borcundan çok daha fazlasını nafaka borcuna mahsuben ödediğini ileri sürmüştür. Davalı, bu ödemelerin nafaka borcuna mahsuben gerçekleştirileceği konusunda aralarında bir anlaşma olduğu iddiasını kabul etmemiştir. Bu hâlde ispat yükü davacı üzerine olup davacının ilama bağlanan anlaşmayla belirlenen nafaka borcu yönünden, bu anlaşmayla aynı güçte bir delil ile iddiasını ispatlaması gerekir. Ne var ki delil olarak yalnızca dava dışı okul ve servis yetkililerine yapılan, iştirak nafakası borcuyla ilgili herhangi bir açıklama içermeyen dekontlara ve tanık beyanlarına dayanılmıştır. Bu deliller somut olayda ispata elverişli olmadığından Mahkemece davacının dosya geneli itibariyle borçsuzluk iddiasını ispatlayamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekir”.

Yargıtay'dan milyonlarca tüketiciyi ilgilendiren karar Haber

Yargıtay'dan milyonlarca tüketiciyi ilgilendiren karar

Çektiği tüketici kredisi sonrası bankanın tahsil etmek istediği masrafları ödemeyen tüketici, icra takibine maruz kaldı. Tüketici icra takibinin iptali için mahkemeye başvurdu. Mahkeme, takibe yapılan itirazı redetti. Karar vaktinde temyiz edilmeyince kesinleşti; ancak devreye Adalet Bakanlığı girdi. Bakanlık, kanun yararına bozma talebinde bulununca dosya Yargıtay 3. Hukuk dairesi'nin gündemine geldi. Emal nitelikteki kararda, bankaların keyfi masraf tahsilinde bulunamayacağına vurgu yapıldı. Kararda şöyle denildi: "Dava, davalı bankaca tahsil edilen dava konusu edilen masrafların iadesi için başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine yöneliktir. Uyuşmazlık, iadesi talep edilen masrafın yasal olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Dosya incelenmesinde, davalının cevap dilekçesini sunmadığı ve müzekkrelere cevabında da sözleşme örneğini göndermediği anlaşılmaktadır. Davacı ile arasında kurulan kredi sözleşmesinden kaynaklı olarak kesintinin yapıldığı, davacının rızasının olduğu yazılı usul kuralları çerçevesinde davalı tarafından ispat edilmelidir. Mahkemece, davalının sözleşme çerçevesinde alınan masrafın hukuka uygun masraf olduğunu değerlendirip karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır. Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma talebinin kabulü ile kararın kanun yararına bozulmasına oy birliği ile karar verilmiştir."

Yargıtay'dan dersaneler için flaş karar Haber

Yargıtay'dan dersaneler için flaş karar

8. sınıfa giden iki çocuğunu iyi bir lise kazanmaları için özel bir etüd merkezi (dersane) ile anlaşan veli, verilen hizmeti beğenmedi. Çocuklarının kaydını sildiren veli, ödediği aidatların iadesini talep etti. Tüm teşebbüslerine rağmen parasını alamayan veli, Tüketici Mahkemesi'nin kapısını çaldı. Hizmet bedeli olarak nakit 4 bin 200 TL ödendiğini, ancak davalı dershanenin üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmediğini öne sürdü. Davalının ayıplı hizmeti nedeniyle çocuklarının akranlarından geri kaldığını ve sınavda başarısız olacağına dair ümitsizliğe kapıldığını, böylece manen de zarar gördüklerini ileri sürerek ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere bin TL manevi tazminat, 3 bin TL bakiye hizmet bedeli olmak üzere toplam 4 bin TL'nin yasal faiziyle davalıdan tahsilini istedi. Davalı kurs merkezi, soyut gerekçe ile kayıt iptalinin mümkün olmadığını savunarak davanın reddini diledi. Mahkeme davanın reddine hükmetti. Davacı kararı temyiz edince devreye Yargıtay 3. Hukuk Dairesi girdi. Daire, emsal nitelikte bir karara imza attı. Kurs merkeziyle imzalanan sözleşme tarihinde yürürlükte olan yönetmeliklere dikkat çekilen kararda; "Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği'nin 'ücretlerin iadesi' başlıklı 56. maddesinin 2. bendindeki sayılı koşullar somut olayda gerçekleşmemiş olmakla beraber, aynı maddenin 3. fıkrasına göre değerlendirme yapılması gerekmektedir. Söz konusu maddenin 3. fıkrasının (a) bendi uyarınca, öğrenim ücretini yıllık olarak belirleyen okul öncesi eğitim kurumu, ilkokul, ortaokul, özel eğitim okulu, ortaöğretim okullarında ve öğrenci etüt eğitim merkezlerinde öğretim yılı başlamadan ayrılanlara yıllık ücretin yüzde onu dışındaki kısmı iade edilir. Öğretim yılı başladıktan sonra ayrılanlara yıllık ücretin yüzde onu ile öğrenim gördüğü günlere göre hesaplanan miktarın dışındaki kısmı iade edilir. (b) bendi uyarınca öğrenim ücretini ders saati ücreti olarak belirleyen kurumlarda dönem başlamadan ayrılanlara öğrenim ücretinin yüzde onu dışındaki kısmı iade edilir. Dönem başladıktan sonra ayrılanlara öğrenim ücretinin yüzde onu ile öğrenim gördüğü ders saati sayısına göre hesaplanan miktarın dışındaki kısmı iade edilir. Mahkemece, söz konusu Yönetmelik hükmü değerlendirilmemiştir. O halde Mahkemece, anılan Yönetmeliğin 56/3. fıkrasına göre değerlendirme yapılarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. Mahkeme kararının oy birliği bozulmasına hükmedilmiştir." denildi.

Pandemideki ücretsiz izin süreleri için flaş karar Haber

Pandemideki ücretsiz izin süreleri için flaş karar

Pandemi sebebiyle ücretsiz izne çıkarılan milyonlarca işçi, mecburiyetten dolayı çalışılmayan sürenin kıdem tazminatı hesabına eklenip eklenmeyeceği tartışmalarını yakından takip ediyor. Ücretsiz izin konusunda 4857 sayılı İş Kanunu'nun 55'inci maddesinin 'j' bendinde yer alan "işverenler tarafından verilen diğer izinler" ifadesinin pandemi ücretsiz izni de kapsayacağı konuşuluyordu. Bazı uzmanlar, ücretsiz iznin mevcut yasal düzenlemeler çerçevesinde kıdem süresine dâhil olmadığını ifade ederken; karşıt görüştekiler de pandemide geçen ücretsiz izin sürelerinin yıllık izne hak kazanmak için gerekli kıdemin hesabında dikkate alınacağını dile getiriyordu. Konuyla alakalı Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi, emsal nitelikte bir karara imza attı. Oy birliği ile alınan kararda şöyle denildi: "Yargıtay 9. ve 22. Hukuk dairelerinin yerleşik kararlarına göre işçinin ücretsiz izinde bulunduğu sürelerde iş akdi askıdadır. İşçinin 6 aylık kıdem hesabına deneme ve askıda kalan sürelerde dahil edilir. Başka bir anlatımla bu hesapta fiili çalışma süreleri mutlak olarak aranmaz. Bu kararlar da dikkate alındığında 7244 sayılı kanun ile 4857 sayılı kanuna eklenen geçici 10.madde çerçevesinde tek taraflı izin uygulaması sonucunda kullandırılan ücretsiz izin süreleri 6 aylık kıdem süresi hesabında dikkate alınması gerektiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle İş Mahkemesi'nce yargılamaya devam edilerek davanın esası hakkında hüküm kurulması gerekirken dava şartı yokluğundan davanın reddine dair karar verilmesi hatalıdır."

Danıştay'dan milyonları ilgilendiren karar Haber

Danıştay'dan milyonları ilgilendiren karar

Babasının ölümünden sonra yetim maaşı alan genç, vergi borcunu ödeyemeyince hakkında icra takibi başlatıldı. Haczin hukuksuz olduğunu öne süren genç, İdare Mahkemesi'ne müracaat etti. Mahkeme; davacının muhtelif vergi borçları nedeniyle yetim maaşı hesabına uygulanan haczin kaldırılması ve haczedilen tutarın iadesini yasaya uygun buldu. Vergi Dairesi karara itiraz edince devreye giren Bölge İdare Mahkemesi kararı yerinde buldu. Vergi Dairesi Başkanlığı bu kararı da temyiz edince devreye Danıştay 3. Dairesi girdi. 2022 yılında emsal nitelikte bir karara imza atan Danıştay, yetim maaşının vergi borcundan ötürü kesilemeyeceğine hükmetti. Kararda şöyle denildi: "Davacının bir kısım vergi borçlarının tahsili amacıyla 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olarak çalışmakta olan babasının vefat etmesi nedeniyle 01/07/1993 tarihinden itibaren almış olduğu ölüm aylığının 1/3'ünün 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulu Hakkında Kanunun 71. maddesi uyarınca haczedildiği anlaşılmıştır. 5434 sayılı Kanun çerçevesinde ölüm aylığı alanların ödemelerine devam edileceği belirtildikten sonra işlemlerin nasıl yapılacağının sayma usulü ile belirlenmiş olduğu ve bu sayılan hükümler içerisinde hacizle ilgili herhangi bir düzenleme yer almadığı ortadadır. 5510 sayılı Kanun çerçevesinde değinilen aylık ve gelirlerin haczedilebilmesi borçlunun muvafakatine bağlandığı halde davacının bu yönde bir muvafakatinin bulunmadığı anlaşıldığından uygulanan hacizde hukuka uygunluk görülmediği gerekçesiyle dava konusu haciz kaldırılmış, yapılan kesintinin iadesine karar verilmiştir. Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir. Temyize konu Vergi Dava Dairesi kararının onanmasına hükmedilmiştir."

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.