Hava Durumu

#Osmanlı

Yeni Marmara Gazetesi - Osmanlı haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Osmanlı haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Yenişehir’de yapılan 725 yıllık tarihi bölgede Osmanlı gelenekleri yaşatılacak Haber

Yenişehir’de yapılan 725 yıllık tarihi bölgede Osmanlı gelenekleri yaşatılacak

Osmanlının kuruluşunda ilk Başşehir ilan ettiği Yenişehir’de yapılan 725 yıllık tarihi bölgede Osmanlı gelenekleri yaşatılacak. Orhan Bey tarafından 1300 yılında yapımına başlanan Pustinpuş Baba, zaviyesi Babasultan camiinin olduğu tarihi bölgeye Osmanlı kıl çadırları yapılarak Osmanlı gelenekleri, yemekleri yapılacak. Yapılan çalışmaları yerinde inceleyen Yenişehir Belediye Başkanı Ercan Özel, "Burada Osmanlı otağlarının, mesire alanlarının olacağı bir sosyal tesis kazandırmak için çalışmalara başladık. Bu alanda Osmanlı motifleriyle hazırlanmış özel Osmanlı kıl çadırları yer alacak. Aileler çocuklarıyla birlikte buraya gelerek hem o dönemim lezzetlerini hem de o döneme ait hazırlanmış tesislerde güzel vakit geçirecekler. Burada Osmanlı şerbetleri Osmanlı Yemekleri, Osmanlı kahvaltısı ve daha birçok önemli sürprizler burada olacak" dedi. Başkan Özel, "Bulunduğumuz tarihi mekana adı verilen ve onun adına yaptırılan Pustinpuş Baba, Osman Gazi ve oğlu Orhan Bey’in fetihlerine adamlarıyla birlikte katılmış manevî bir şahsiyettir. Bu zaviye onun adına Orhan Bey tarafından yaptırılmıştır. Halkımızın güvenliği için tesislerimizi kameralar ile donattık. Pustinpuş Baba, zaviyesi Babasultan camiinin olduğu bölgede herkesin bir anısı bulunuyor. Bu önemli mekanda ok atmadan tutun değişik lotolar yer alacak. Yenişehir Osmanlının ilk başşehri bizlerde bu tarihi mekanda Osmanlı dönemimize ait gelenek ve lezzetleri misafirlerimize sunmak istiyoruz" diye konuştu.

Halep'te başlayan sabun üretimi Kilis'te 4. kuşakta devam ediyor Haber

Halep'te başlayan sabun üretimi Kilis'te 4. kuşakta devam ediyor

Osmanlı döneminden bu yana sürdürülen sabun üretimini 4. kuşak olarak devam ettiren 26 yaşındaki Abdulmecit Teksabuncu, Kilis'te ürettiği doğal sabunları dünyanın farklı ülkelerine gönderiyor. Kilis'te yaşayan 26 yaşındaki Abdulmecit Teksabuncu, babasının dedesinin başlattığı sabun üretimini 4. kuşak nesil olarak sürdürmeye devam ediyor. Halep'te 1920 yılında babasının dedesinin başlattığı sabun üretimini, dedesi ve babasının ardından 4. kuşak olarak kendisinin sürdürdüğünü söyleyen Teksabuncu, Kilis'te ürettikleri doğal sabunları Türkiye'nin dört bir yanına satarken, Orta Doğu, Avrupa, Asya ve Afrika ülkelerine de ihraç ediliyor. "Sabun üretimi Halep'te başlamış, biz bu işi bugün Kilis'te sürdürüyoruz'' Doğal sabun üretimini yıllardır aralıksız devam ettirdiklerini belirten Abdulmecit Teksabuncu, "Bu iş bizimle birlikte 4. kuşağa ulaştı. Babamın dedesine 'Halepli Mehmet Efendi' derlerdi. Sabun üretimi Halep'te başlamış, biz bu işi bugün Kilis'te sürdürüyoruz. Sabun üretimi el emeği isteyen bir iş. Formül oluşturma, üretim aşamaları ve kalite kontrol çok önemli. Bu yüzden sabır, dikkat ve titizlik şart. Ayrıca ekip çalışması da bu işin olmazsa olmazı" dedi. "Zeytinyağından ürettiğimiz doğal sıvı sabun üzerine denemeler yapıyoruz" Sıvı sabun üretimi üzerine Ar-Ge çalışmaları yaptıklarını da belirten Teksabuncu, "Sabun işi yapan sıvı sabun da yapabilir ama biz doğal olmayan hiçbir sürece sıcak bakmıyoruz. Zeytinyağından ürettiğimiz doğal sıvı sabun üzerine denemeler yapıyoruz. Henüz piyasaya sürmedik ancak çalışmalarımız devam ediyor" ifadelerini kullandı. "Çin ve Senegal gibi ülkelerde de sabunlarımız tercih ediliyor" Kilis'te üretilen sabunların yurt dışına da gönderildiğini ifade eden Teksabuncu, "Ürünlerimiz Orta Doğu'da özellikle Irak, İran ve Suriye'ye gidiyor. Avrupa'da ise İtalya, Hollanda ve Almanya'ya ihracatımız oldu. Çin ve Senegal gibi ülkelerde de sabunlarımız tercih ediliyor" dedi. "Sabun üretimi bir anlamda sanattır" Sabun üretiminin hem kimyasal hem de sanatsal bir yönü bulunduğunu belirten Teksabuncu, "Bu işi yapmak isteyenlere eğitim almalarını, araştırmaktan ve denemekten korkmamalarını tavsiye ederim. Kendi markasını kurmak isteyenler için pazarlama ve girişimcilik büyük avantaj sağlıyor. En önemlisi, yaptıkları işi severek yapmalarıdır. Çünkü sabun üretimi bir anlamda sanattır" diye konuştu.

Padişahları cihada teşvik eden alimin mezarının hâli, görenleri üzüyor Haber

Padişahları cihada teşvik eden alimin mezarının hâli, görenleri üzüyor

Osmanlı döneminin önemli alimlerinden Molla Arap Hazretleri'nin Bursa Yıldırım'daki kabrinin hâli, görenleri üzüyor. Bursa'nın Yıldırım ilçesinde bulunan Molla Arap Mahallesi'ne ismini veren ve Osmanlı ilim dünyasında derin izler bırakan Molla Arap Hazretleri'nin kabri yalnızlığa terk edilmiş durumda. Daha önce Molla Arap Camii bahçesinde olan kabir, 1855 yılında yaşanan büyük depremin ardından cami küçültülünce yolun karşısında kalmıştı. Antakya doğumlu olan ve Halep üzerinden Bursa'ya gelen Molla Arap'a bu ismin verilme sebebi, iyi derecede Arapça bilmesiydi. Asıl ismi Vaiz Muhammed bin Ömer olan Molla Arap, hem zahiri ilimlerde hem de tasavvufta derin bir alim olarak tanınıyordu. Molla Arap Hazretleri'nin Yıldırım'daki mezarının bulunduğu alan türbe haline getirilmediği gibi, çevresi de oldukça bakımsız. Bursa'nın kültürel ve manevi mirasını yaşatma konusunda önemli adımlar atan Yıldırım Belediyesi'ne bu konuda da büyük görev düştüğünü söyleyen vatandaşlar, geçtiğimiz dönemde Aşık Yunus Hazretleri'nin kabrini ortaya çıkaran belediyeden, Molla Arap için de benzer bir sahiplenme bekleniyor. Bursalıların bu manevi mirasa sahip çıkması gerektiği vurgulanıyor. "Padişahlar Molla Arap'ı yanından ayırmadı" Osmanlı padişahlarının Molla Arap Hazretleri'nin hayatı boyunca sohbetlerine katıldığını, kendisinden dersler aldığını kaydeden Tarih Arşivi Genel Yayın Yönetmeni Cüneyt Günay, "Bursa'da Yıldırım ilçesinde Molla Arap Mahallesi'ne ismini veren Molla Arap Hazretleri'nin şu an kabrinin başındayız. Molla Arap Hazretleri Osmanlı için çok önemli bir şahsiyet. Maalesef yeteri kadar günümüzde tanınmıyor. Bursa'da yaşadığı zaman Molla Arap ismini Bursalılar vermiş. Çünkü kendisi Antakya'da doğmuş, Halep tarafından Bursa'ya gelmiş ve çok iyi Arapça bildiği için Bursalılar onu Molla Arap diye tanımışlar. Asıl ismi Vaiz Muhammed bin Ömer. Dedeleri Antakya'ya Mâverâünnehir'den gelmişler. Mısır sultanlarından Kayıtbay Molla Arap'ı çok seviyor. Onun derslerine katılıyor ve o kadar çok seviyor ki Molla Arap Hazretleri bir ara Mısır'ı terk etmek istiyor Kayıtbay ona izin vermiyor. Ancak Kayıtbay vefat ettikten sonra Molla Arap Hazretleri Bursa'ya geliyor. Burada halka bir müddet vaaz veriyor. Daha sonra Bursa'dan İstanbul'a geçiyor ve İstanbul'da devrin padişahı Sultan II. Beyazıt, Molla Arap Hazretleri'ni duyuyor. O da onun derslerine katılıyor, sohbetlerine katılıyor ve aralarında çok büyük bir dostluk, bir muhabbet başlıyor. Molla Arap Hazretleri, Sultan II. Beyazıt'ı cihada teşvik ediyor. Modon Seferi'nde Molla Arap Hazretlerini şehre ve kaleye ilk giren mücahitler arasında görüyoruz. II. Beyazıt vefat ediyor. Daha sonra Yavuz Sultan Selim tahta geçiyor. Biz Molla Arap Hazretleri'ni yine Yavuz Sultan Selim Han'ın yanında görüyoruz. Molla Arap Yavuz Sultan Selim Han'ın Çaldıran Savaşını yapmasında da etkili olmuştur. Çünkü onu şiirlerle sefere teşvik etmiştir. Kitap yazmıştır bununla ilgili ve Çaldıran Savaşı'nda Osmanlı ordusuna coşturucu vaazlar yapıyor. Yavuz Sultan Selim Han ona dua ettiriyor. Molla Arap Hazretleri orada dua ediyor. Yavuz Sultan Selim Han amin diyor. Böyle müthiş bir sahne var düşünün. Yavuz Sultan Selim Han vefat ediyor. Yerine Kanuni Sultan Süleyman geçiyor. Kanuni Sultan Süleyman zamanında da yine Molla Arap Hazretleri'ni görüyoruz. Macaristan Savaşı'nın kazanılmasında da katkısı var" diye konuştu. "Dönemin önemli ilim insanlarındandı" Yaşadığı dönemde birçok ilimde ön plana çıkan Molla Arap Hazretleri'nin günümüzdeki kabrinin, şahsına yakışmadığını söyleyen Günay, "Bunun haricinde Molla Arap Hazretleri'nin bir de ilmi bir tarafı var. Mesela kimya ilminde çok ileri derecede ön planda ve kitapları var. Arapça lisanını da aynı şekilde iyi biliyor. Hadis ilminde çok ön planda. Kendisi çok yönlü bir şahsiyet. Balkanlar'da bulunuyor. Üsküp'te orada mescit yaptırıyor, camiler yaptırıyor. Bursa'mızda metfun ama maalesef çok tanınmıyor. Tanıtılmamış, bilinmemiş. Bu anlamda büyük bir eksiklik ve bulunmuş olduğu kabre baktığımız zaman. Hiç hak etmediği bir tablo var burada. Çünkü bakınız burada hayatını anlatan bir yazı var. O bile çok kötü bir vaziyette. Bunun haricinde mezar aynı şekilde. Burada Molla Arap Hazretleri'nin şanına yakışır bir türbe tarzında artık nasıl uygunsa böyle bir şey yapılmalı ve Molla Arap Hazretleri daha çok tanıtılmalı. Bursalılara öncelikle büyük iş düşüyor. Yıldırım Belediyesi'ne büyük iş düşüyor. Yıldırım Belediyesi'nin de böyle tarihi ve kültürel anlamda birçok hizmetleri var. Yakın zamanda Aşık Yunus Hazretleri'nin kabrini ortaya çıkarttılar. Burada da aynı öncülüğü Yıldırım Belediyesi'nden bekliyoruz" ifadelerini kullandı.

200 yıllık ‘Deliler' gece vakti köyü bastı Haber

200 yıllık ‘Deliler' gece vakti köyü bastı

Osmanlı'nın efsanevi süvarileri Deliler'in izinden giden gençler, 200 yıllık Alabaş geleneğiyle bayram akşamlarını korku ve eğlenceye dönüştürüyor. Bursa'nın Mustafakemalpaşa ilçesine bağlı Şehriman Mahallesi'nde iki asırlık gelenek, Kurban Bayramı coşkusuna tarihi bir dokunuş katıyor. Osmanlı döneminde cesaretleri ve sıra dışı görünümleriyle tanınan ‘Deliler' adlı süvari birliğini yaşatmak amacıyla yaklaşık 200 yıldır sürdürülen ‘Alabaş' geleneği, hem korkutuyor hem de eğlendiriyor. Mahalle sakinleri, Kurban Bayramı'nda kestikleri hayvanlardan çıkan deri, kelle, kuyruk, boynuz ve kemikleri kullanarak kostümler hazırlıyor. Bu dikkat çekici kostümleri giyen gençler, akşam saatlerinde mahalle sokaklarında ve meydanında aniden karşılarına çıktıkları insanlara çeşitli sesler çıkararak korku dolu anlar yaşatıyor. Geçmişin savaşçı ruhunu yaşatan bu gelenek, yalnızca mahalle halkının değil, bayram ziyaretine gelen misafirlerin ve farklı yerlerden gelen meraklı ziyaretçilerin de ilgisini çekiyor. Katılımcılar, ‘Alabaş' geleneği sayesinde hem tarihi bir yolculuğa çıkıyor hem de unutulmaz bir eğlence deneyimi yaşıyor. Osmanlı kara ordusunun en cesur birliklerinden olan Deliler'in anısını yaşatmaya devam eden Şehriman sakinleri, bu gelenekle kültürel miraslarını gelecek nesillere aktarmayı hedefliyor. Kesilen kurbanların derileri kostüm oluyor Mahallede kesilen kurbanların derileri toplanarak Alabaş geleneği için hazırlandığını kaydeden mahalle sakini Salih Demirci, "İnsanlarımızı korkutuyoruz, onlar da bundan tabii ki eğleniyor. Köy meydanında yapıyoruz, araçların genellikle geçtiği yerler. Yoldan geçen arabalara da bu zevki tattırıyoruz. Bu etkinlik yıl boyunca sadece bugün yapılıyor. Kurban Bayramı'nda hayvanlar kesildikten sonra başlıyor. Çünkü bu deriler başka bir yerde hazır olarak bulunmuyor ya da satılsa bile kuru deri oluyor. Kuru deri ise vücuda zarar veriyor, canımızı acıtıyor. Oysa bu deriler taze ve içi ıslak olduğu için vücuda zarar vermiyor. Bu yüzden her yıl bu zamanı bekliyoruz. Kurban kesildikten sonra derileri alıyoruz. Herkes kendi bedenine uygun olanı seçiyor. Sonra güzel bir yerde yıkıyoruz. Yıkadıktan sonra tuzluyoruz. Tuzladıktan sonra bir yere asıp kurumasını bekliyoruz. Kuruduktan sonra üzerindeki tuzu temizlemek için tekrar yıkıyoruz. Ardından kesim aşamasına geçiyoruz, kol kısımları ve boyun bölgesi kesiliyor. Sonrasında da giyiyoruz. Bu gelenek yaklaşık 200 yıldır devam ediyor. Bizim bildiğimiz bu kadar, belki daha da eskidir" dedi. Cadılar Bayramı ile karıştırılıyor ama 200 yıllık Türk geleneği 200 yıllık Alabaş geleneğinin Cadılar Bayramı ile karıştırılmasından dolayı rahatsızlık duyduklarını belirten Şehriman Eğitim, Kültür ve Yardımlaşma Derneği Gençlik Başkanı Burak Özdemir, "Bu kültürümüz çok eskiye dayanıyor. Bildiğimiz kadarıyla 200 yıldan da eski ama tam tarihi net olarak bilinmiyor. Ancak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, bu geleneğin kökeni tarihi belgelere dayanıyor. Osmanlı döneminde, öncü birliklerimiz vardı. Bu birliklerin başında Lala Şahin Paşa bulunuyordu. Deliler Ocağı da bu dönemde kurulmuş ve o dönemden bu yana bu kültür halk arasında yaşatılarak günümüze kadar gelmiş. Deliler Ocağı bir süre sonra kapatıldıktan sonra, bizim milletimiz bu kültürü yaşatmaya devam etti. Eskiden bu kıyafetler daha çok vahşi hayvanların derilerinden yapılıyormuş. Ancak günümüzde şartlar değiştiği için bu gelenek hem günümüze uyarlandı hem de biraz daha eğlence amacı taşıyan bir hal aldı. Yine de temel amacımız bu geleneği sürdürmek ve yaşatmak. Şimdi, günümüzde daha ulaşılabilir malzemelerle örneğin koyun veya koç derisi gibi kostümler hazırlanıyor. Her Kurban Bayramı'nın ikinci günü bu gelenek canlandırılıyor. Bu sayede de kültürümüz yaşamaya devam ediyor. Burada özellikle belirtmek istediğimiz bir konu var. Bu gelenek bazen yanlış anlaşılıyor, Cadılar Bayramı gibi yabancı kutlamalarla karıştırılıyor. Ancak bunun bu tarz geleneklerle hiçbir alakası yok. Evet, zamanla bazı eğlence amaçlı unsurlar ve farklı karakterler eklendi ama bu gelenek tamamen bize, bizim kültürümüze ait. Şamanizm gibi başka inanç sistemlerine dayandığını iddia edenler de oldu; fakat bu da doğru değil. Bu, Türk kültürüne ait, özgün bir gelenektir. Herhangi bir başka kültürden alınmış ya da dış etkilerle şekillenmiş bir uygulama değildir. Bizim asıl amacımız, Osmanlı'dan bu yana gelen Deliler Ocağı kültürünü yaşatmak, tanıtmak ve gelecek nesillere aktarmaktır. Etkinliklerde genelde aniden ortaya çıkarak halkı korkutuyoruz ama bu tamamen eğlence amaçlı yapılıyor. Kimseye zarar verme niyeti yok. Bu sayede halk bir araya geliyor, birlikte vakit geçiriyor ve geleneğin ruhu yaşatılıyor. İnsanlar bu etkinliği gördüklerinde merak ediyor, sorular soruyorlar. Biz de bu vesileyle geleneğimizi anlatma imkânı buluyoruz" ifadelerini kullandı.

Bursa'nın Fethinin 699. Yıl Dönümü Kutlamaları Çoşkuyla Devam Ediyor Haber

Bursa'nın Fethinin 699. Yıl Dönümü Kutlamaları Çoşkuyla Devam Ediyor

 Bursa'nın fethinin 699. yıl dönümü kutlamaları coşkusu, Bursa Valiliğinin etkinliğiyle devam ediyor. Osmanlı askerlerinin şehre giriş yaptığı Pınarbaşı'ndaki Fetih Kapı önündeki tören, Fetih sâlasının okunmasıyla başlarken, Osman Gazi ve Orhan Gazi türbelerinin ziyareti ile Balabanbey Kalesi önündeki gösterilerle devam etti.   Bursa'nın 699 yıl önce Orhan Gazi tarafından fethinin yıl dönümü törenlerle kutlandı. Fetih Kapı'da yapılan törenlere Bursa Valisi Erol Ayyıldız, Bursa milletvekilleri, belediye başkanları, muhtarlar, mülki ve askeri erkân ile vatandaşlar katıldı. Mehter takımı ve kılıç kalkan ekiplerinin Fetih Kapı surlarında yerini almasının ardından törenler, İstiklal Marşı ve fetih salasının okunmasıyla başladı. Uludağ Üniversitesi Tarih Bölümü Yakın Çağ Tarih Anabilim Dalı Dr. Öğretim Üyesi Zeynep Akan Yetişir, fetih sürecinde yaşananlar ve kentin gelişim sürecini anlattı.  Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Mustafa Orkun Gazioğlu ise, "Bursa'nın fethi, yalnızca Bursa için değil, tüm Osmanlı ve Türk tarihi için bir dönüm noktası olmuştur. Bursa Osmanlı'nın ilk göz ağrısı, ilk başkentidir. Bursa bir Ulu Çınar'ın kök saldığı yerdir. İşte o köklerdir bizi biz yapan. O kökler bu kentin camilerine, medreselerine, hanlarına ve kervansaraylarına işlemiştir. Bu anlamda kentimiz, Osmanlı mimarisinin de doğduğu yer olarak anılmaktadır. Yüzyıllarca bu topraklarda farklı inanç ve kültürden insanlar barış içinde yaşamıştır. Bizler de bugün bu kutlu mirasın varisleri olarak, tarihi doku da kültürel değerlerimize, atalarımızın bizlere bıraktığı emanetlere sahip çıkıyoruz" dedi.  Protokol üyeleri, daha sonra Tophane'deki Osman Gazi ve Orhan Gazi türbeleri önünde saygı nöbeti değişimini izledi. Yapılan duanın ardından, Osman Gazi ve Orhan Gazi türbeleri ziyaret edildi. Fetih törenleri, Balabanbey Kalesi'ndeki etkinliklerle sona erdi. 

Bursa'nın Fethi'nin 700. Yılı Ecdada Yakışır Şekilde Kutlanmalı Haber

Bursa'nın Fethi'nin 700. Yılı Ecdada Yakışır Şekilde Kutlanmalı

600 yıl hüküm süren Osmanlı Devletine başkentlik yapmış Bursa; fethin 699. yılını kutlamaya hazırlanırken, İmparatorluğun kurucusu Osmangazi Han'ı anma etkinliklerinin de babası ve babaannesinde olduğu gibi devlet töreni kapsamına alınması talep edildi.   MHP'de 2 dönem Osmangazi Belediye Meclis Üyeliği yapan Cemil Aydın, "Babası Ertuğrul Bey'e babaannesi Hayma Ana'ya uygulanan devlet töreni Osmangazi Han'dan esirgenmemelidir" dedi.  Nisan ayında kutlanacak olan Bursa'nın Fethi ve Osmangazi Han'ı anma etkinliklerine Balkanlardan Orta Asya'ya tüm soydaşların davet edilmesi gerektiğini belirten Aydın, "Büyük buluşma imkanı oluşturmalıdır. Osmangazi Belediye Başkanlığı'nın gönül coğrafyamıza gerekli davet ve çağrıyı yapması beklenti dahilindedir" diye konuştu.  Osmangazi Han'ı anma etkinliklerinin devlet töreni kapsamına alınması teklifinde ısrarlı olduklarını kaydeden Aydın, "Osmangazi Han'ı anma etkinliklerin devlet töreni kapsamına alınma zamanı gelmiş ve de geçmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti himayesinde tüm Türk Dünyası temsilcilerinin, gönül coğrafyamızdan gelecek soydaş ve kardeşlerimizin Bursa'da buluşması şehrimize ve tanıtımına ayrı bir değer katacaktır" diye konuştu.  Bursa Kent Konseyi Tarihi Kültürel Miras ve Çevre Grubu Üyesi Ali Turan da 1998 yılında yapılan kutlamalarda olduğu gibi komitelerin kurulup anma etkinlikleri için çalışmalara biran önce başlanılması gerekildiğini belirtti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Kültür Turizm Bakanlığı'na da çağrıda bulunan Turan, 6 Nisan 2025'te yapılacak 699. yıl ve bir sene sonraki 700. yıl kutlamalarının devlet töreni kapsamına dahil edilmesi için valiliğe imzalı dilekçe sundu. 

Osmanlı'nın Dış Dünyaya Açılan Kapısı Hariciye Nazırı Haber

Osmanlı'nın Dış Dünyaya Açılan Kapısı Hariciye Nazırı

Osmanlı İmparatorluğu, yüzyıllar boyunca geniş coğrafyalara yayılmış, farklı kültürleri bir araya getiren büyük bir devlet olmuştur. Bu kadar geniş bir coğrafyada yönetim işlerini yürütmek ve diğer devletlerle ilişkileri düzenlemek oldukça karmaşık bir işti. İşte bu noktada, Hariciye Nazırı adı verilen önemli bir devlet adamı devreye girerdi. Hariciye Nazırı Kimdi? Hariciye Nazırı, günümüzdeki Dışişleri Bakanı'na denk düşen bir makamdı. Yani, Osmanlı Devleti'nin dış ilişkilerinden sorumlu olan en önemli devlet adamlarından biriydi. Diğer devletlerle ilişkilerin geliştirilmesi, anlaşmaların yapılması, elçiliklerin yönetilmesi gibi birçok konuda yetkiliydi. Neden Hariciye Nazırı? Hariciye: Arapça kökenli bir kelime olan "hariciye", "dış" anlamına gelir. Yani, Hariciye Nazırı, devletin dış işleriyle uğraşan kişi demektir. Nazır: "Gözetleyen", "denetleyen" anlamlarına gelir. Bu da Hariciye Nazırı'nın, devletin dış ilişkilerini yakından takip edip denetlediğini gösterir. Hariciye Nazırının Görevleri Nelerdi? Elçiliklerin Yönetimi: Diğer devletlerdeki Osmanlı elçiliklerinin yönetimi, yeni elçiliklerin açılması ve elçilerin görevlendirilmesi gibi konular Hariciye Nazırı'nın sorumluluğundaydı. Örneğin, Fransa'da, İngiltere'de veya Rusya'da bulunan Osmanlı elçiliklerinin faaliyetlerinin koordine edilmesi ve bu elçilikler aracılığıyla diğer devletlerle iletişim kurulması Hariciye Nazırı'nın başlıca görevleri arasındaydı. Antlaşma Hazırlama ve İmzalama: Diğer devletlerle yapılan ittifak, ticaret veya sınır anlaşmaları gibi önemli antlaşmaların hazırlanması ve imzalanması sürecinde Hariciye Nazırı aktif rol oynardı. Örneğin, Kutsal İttifak gibi büyük ittifaklara katılmak veya ticaret yollarını güvence altına almak için yapılan anlaşmaların müzakereleri ve imzalanması Hariciye Nazırı'nın sorumluluğundaydı. Diplomatik İlişkilerin Geliştirilmesi: Osmanlı Devleti'nin diğer devletlerle olan ilişkilerinin geliştirilmesi, sorunların diplomatik yollarla çözülmesi ve iyi niyet ilişkilerinin kurulması Hariciye Nazırı'nın başlıca hedeflerinden biriydi. Örneğin, Avrupalı devletlerle ilişkilerin güçlendirilmesi, Osmanlı'nın uluslararası arenadaki konumunu güçlendirmesi açısından oldukça önemliydi. Ticaret İlişkilerinin Düzenlenmesi: Osmanlı Devleti'nin ekonomik olarak güçlü olması için diğer devletlerle ticaret ilişkilerinin düzenlenmesi gerekiyordu. Gümrük vergileri, ticaret yolları, ticaret anlaşmaları gibi konular Hariciye Nazırı'nın ilgi alanına girerdi. Örneğin, İpek Yolu üzerindeki ticaretin canlandırılması veya Batı Avrupa ile yapılan ticaretin artırılması için çeşitli tedbirler alınırdı. Hariciye Nazırının Önemi: Hariciye Nazırı, Osmanlı Devleti'nin dış dünyayla olan ilişkilerinde çok önemli bir role sahipti. İmparatorluğun çıkarlarını korumak, diğer devletlerle iyi ilişkiler kurmak ve savaşları önlemek gibi önemli görevleri vardı. Aynı zamanda, Osmanlı Devleti'nin uluslararası arenadaki imajını da şekillendiren kişiydi. Örneğin, bir Hariciye Nazırı'nın yetkinliği ve diplomatik becerileri, Osmanlı Devleti'nin diğer devletler nezdinde saygınlığını artırabilir veya azaltabilirdi. Tarihte Unutulmayan Hariciye Nazırları Tarih boyunca birçok önemli devlet adamı Hariciye Nazırlığı görevini üstlenmiştir. Bu kişiler, sadece diplomatik ilişkilerle değil, aynı zamanda Osmanlı Devleti'nin modernleşme sürecinde de önemli rol oynamışlardır. Örneğin, Tanzimat Dönemi'nde görev yapan bazı Hariciye Nazırları, Batılı devletlerle ilişkileri güçlendirmek ve Osmanlı Devleti'ni modern bir devlet haline getirmek için önemli reformlar yapmışlardır.

İttihat ve Terakki'nin Gözü Kara Subayı: Yakup Cemil! Haber

İttihat ve Terakki'nin Gözü Kara Subayı: Yakup Cemil!

 1870 yılında doğan Yakup Cemil, cesareti ve gözü pekliği ile tanınan bir subaydı. İstanbul'da doğup büyüyen Yakup Cemil, genç yaşta askeri kariyerine adım attı ve kısa sürede dikkatleri üzerine çekti. İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Bağlantısı Yakup Cemil, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin aktif üyelerinden biri olarak, cemiyetin birçok önemli operasyonunda görev aldı. II. Meşrutiyet'in ilanı sürecinde ve sonrasında önemli roller üstlendi. Cemiyetin en radikal kanadında yer alarak, devrimci faaliyetlerde bulundu ve lider kadroların güvenini kazandı. II. Meşrutiyet Dönemi 1908 yılında II. Meşrutiyet'in ilan edilmesinde büyük rol oynayan Yakup Cemil, cemiyetin silahlı kanadında etkin bir şekilde görev aldı. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin hükümeti ele geçirme çabalarında önemli bir figür haline geldi. Özellikle Sultan II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesi sürecinde aktif rol oynadı. 1913 Bab-ı Ali Baskını Yakup Cemil'in adını tarihe yazdıran en önemli olaylardan biri, 23 Ocak 1913 tarihinde gerçekleşen Bab-ı Ali Baskını'dır. Bu baskın, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin hükümeti ele geçirme operasyonlarından biridir. Yakup Cemil, baskında cemiyetin lider kadrosuyla birlikte hareket etmiş ve başarılı bir şekilde hükümeti devirmiştir. I. Dünya Savaşı ve Sonrası I. Dünya Savaşı sırasında Yakup Cemil, çeşitli askeri görevlerde bulunmuştur. Ancak, savaşın sonlarına doğru İttihat ve Terakki Cemiyeti içindeki hizipler arasında çıkan anlaşmazlıklar, Yakup Cemil'in cemiyet içindeki konumunu zayıflattı. Savaşın Osmanlı Devleti için olumsuz sonuçlanması, Yakup Cemil ve birçok İttihatçı için de zor günlerin habercisi oldu. Yakup Cemil, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin lider kadrosuna yönelik bir darbe girişiminde bulunduğu gerekçesiyle yargılandı. 11 Eylül 1916 tarihinde, Divan-ı Harp tarafından idama mahkûm edildi ve infaz edildi. Cesur ve gözü pek kişiliği ile tanınan Yakup Cemil, idam edildikten sonra bile Osmanlı tarihinin en tartışmalı ve ilginç figürlerinden biri olarak anılmaya devam etti.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.