Hava Durumu

#Sağlık

Yeni Marmara Gazetesi - Sağlık haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Sağlık haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

"Kene vücutta ne kadar az tutunursa o kadar iyi"  Haber

"Kene vücutta ne kadar az tutunursa o kadar iyi" 

Kene vakalarının artması endişeye neden olurken Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Cengiz Uzun, kenenin fark edilir edilmez çıkarılması gerektiğini belirterek yöntemini anlattı. Uzun, kene vücutta kaldıkça hastalık riskinin de arttığını ifade etti. Yaz aylarının gelmesiyle kene kabusu yeniden ortaya çıktı. Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığına bağlı olarak Sivas'ta 8, Kayseri'de ise 4 kişinin hayatını kaybetmesi tedirginliğe neden olurken, uzmanlardan önemli uyarılar geldi. BHT Clinic İstanbul Tema Hastanesi'nden Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Cengiz Uzun, son yaşanan kene vakaları sonrası dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Her kene, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi'ne neden olmuyor Hyalomma türüne ait kenelerin KKKA'ya neden olduğunu belirten Dr. Öğretim Üyesi Cengiz Uzun, ölüm oranının dünyada ortalama yüzde 10'la 30 arası olduğunu, Türkiye'de ise bu oranının yüzde 5 olduğunu ifade etti. KKKA'nın yaklaşık 20 yıldır Türkiye'de de görüldüğünü söyleyen Uzun, ekolojik dengenin değişmesi, ormanlık alanların azalması ve kuş popülasyonunun azalmış olmasının kene vakalarında artışa neden olabileceğini ifade etti. "İstanbul'da vakalar arttı ama bulaş yok" İstanbul'da kene tutunması vakalarında artış olduğunu belirten Dr. Cengiz Uzun, "İstanbul'da son verilere göre 6-7 bin kişi kene tutunması şikayetiyle sağlık kuruluşlarına başvurdu. Şunu biliyoruz ki İstanbul'da KKKA yok. Şimdiye kadar İstanbul'daki kenelerden bulaşan bir hastalık yok. Bu hastalık özellikle Kelkit Vadisi, yani Amasya, Tokat, Samsun, Sivas, Yozgat o bölgede var olan bir hastalık. İstanbul'da da o tür keneler var ama bir bulaş şu ana kadar bildirilmiş değil" diye konuştu. Dünyada 500-600 civarında, Türkiye'de ise tespit edilmiş 50 civarında kene türü olduğunu belirten Uzun, "Tabi ki bunların hepsi bu virüsü taşıyıp yaymıyor. Hyalomma dediğimiz bir cins var, onunla bulaşan bir mikroorganizma" dedi. "Kene vücutta ne kadar az tutunursa o kadar iyi" Kene fark edilir edilmez çıkarılması gerektiğini belirten ancak kesinlikle çıplak elle dokunulmaması uyarısında bulunan Dr. Cengiz Uzun, "Böyle bir tutunma durumunda ‘Ellemeyin, sağlı kuruluşunda çıkarılsın' gibi bir tutum var. Ancak buradaki en önemli şey, kene vücutta ne kadar az kalırsa o kadar iyi. Kişi keneyi tespit ettiğinde sağlık kuruluşuna çok kısa sürede varamayacaksa o zaman kendisinin çıkarmasını istiyoruz. Keneyi tutunduğu yere yakın yerinden yakalayarak bir cımbızla veya bir peçeteyle yukarı doğru çekerek çıkartabilirler. Olabildiğince hoyrat davranmadan, yavaşça çıkartmak gerekiyor. İçeride parça kalmasının çok önemli olmadığını biliyoruz artık. Keneyi bir an önce çıkartmak, orayı su ve sabunla yıkayıp bir an önce sağlık kuruluşuna başvurmak gerekiyor" ifadelerini kullandı. "Belirti ortaya çıkarsa sağlık kuruluşuna tekrar başvurun" Sağlık kuruluşuna ilk başvuruda yapılan test sonuçlarının, 10 gün içerisinde herhangi bir belirti ortaya çıkması durumunda yapılacak test sonuçlarıyla karşılaştırıldığını söyleyen Uzun, sözlerini şöyle sürdürdü: "10 gün içerisinde herhangi bir ateş, halsizlik, gribal bir durum, karın ağrısı, ishal, diş etlerinde, cilt altında kanamalar gibi şikayetleri olursa, hemen hastaneye başvurmalarını istiyoruz. Kenenin ilk tutunduğu dönemde yapılan test sonuçlarıyla karşılaştırıyoruz." "Kene yeni tutunduysa daha kolay çıkar" "Bir yere pikniğe gittiğinizde sağlık kuruluşuna varmanız birkaç saat sürecekse kenenin o durumda kalmamasında fayda var" diyen Dr. Cengiz Uzun, "Eğer erken fark ederseniz kene zaten çok kolay çıkacaktır, çünkü henüz tam olarak beslenmemiştir, iyice büyümemiştir. Normalde kan emerek kendisinin 10 katına kadar çıkar. O kanı emmemiştir halihazırda. O yüzden çok daha rahat çıkar, tutunması fazla değildir" dedi. "Eve gittiğinizde vücudunuzu kontrol edin Kene tutunmasına karşı alınabilecek tedbirlere de değinen Dr. Cengiz Uzun, yeşil alanlarda olabildiğince kapalı giyinilmesi tavsiyesinde bulunarak, eve gidince tüm vücudun gözden geçirilmesi gerektiğini belirtti. Kenelerin özellikle bacaklara, kollara, kasık bölgesine ve koltuk altlarına tutunduğunu ifade eden Uzun, kene kovucu losyonların ise çok etkili olmadığını söyledi. Çocuklar ve kronik hastalığı olanlarda risk daha fazla Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığının kalp hastaları, şeker hastaları, kanser hastaları gibi kronik hastalığı olanlar ve çocuklar için daha riskli olduğunu belirten Dr. Cengiz Uzun, sözlerini şöyle noktaladı: "KKKA'nın şu an için bir aşısı ve belirgin bir tedavisi yok, sadece destek tedavi uygulanıyor. Vücuttaki pıhtılaşmayı sağlayan hücrelerde ve proteinlerde düşüşler oluyor. Destek tedavi ile onu yerine koymamız gerekiyor. Şu an için herhangi bir viral ilaç yok. Denenen ve verilip verilmemesi konusunda tartışmalar yaşanan ilaçlar var."

"7. Karadeniz Dermatolojide Yenilikler Sempozyumu" başladı Haber

"7. Karadeniz Dermatolojide Yenilikler Sempozyumu" başladı

Karadeniz Bölgesi'nin en kapsamlı bilimsel etkinliklerinden biri olan "7. Karadeniz Dermatolojide Yenilikler Sempozyumu", Samsun’da başladı. Sempozyumda konuşan Prof. Dr. Müge Güler Özden, sedef ve egzama gibi yaygın cilt hastalıklarının tedavisinde devrim niteliğinde yöntemlerin geliştirildiğini belirterek, "Hastaların artık ömür boyu rahat edebileceği tedaviler var" dedi. Samsun'da özel bir otelde düzenlenen '7. Karadeniz Dermatolojide Yenilikler Sempozyumu'nda dermatoloji biliminde son yıllarda yaşanan gelişmeler masaya yatırıldı. Sempozyum ve cildiye hastalıklarının tedavisi ile ilgili önemli bilgiler veren sempozyum başkanı Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Müge Güler Özden, "Bu sempozyum, Karadeniz Bölgesi’nin en büyük, en kapsamlı toplantısındır. Dermatoloji bilimindeki gelişmelerin tamamını kapsayan oldukça önemli bir bilimsel toplantıdır. Hem dermatoloji camiası açısından hem de şehrimizin tanıtılması açısından çok değerli bir toplantı. Dermatoloji alanındaki yenilikleri konuşuyoruz. Dermatoloji biliminde son yıllarda çok büyük gelişmeler oldu. Özellikle sedef hastalığı ve egzamanın tedavisinde çığır açıldı. Biyolojik olarak adlandırılan ya da bir başlık adı altında akıllı ilaç olarak bilinen son derece gelişmiş ve güvenli, hastaların ömür boyunca yaşam kalitelerini düzeltmesini sağlayan çok değerli tedavileri bu toplantıda konuşuyoruz. Biz Ondokuz Mayıs Üniversitesi Dermatoloji Anabilim Dalı olarak çok büyük bir bölgeye hizmet veriyoruz. Bu coğrafya da en sık görülen hastalıklardan bir tanesi sedef hastalığıdır. Sedef hastalığının tedavisindeki gelişmelerini takip edip uyguluyoruz. Egzama da bölgemize sık görülen bir hastalıktır. Onunda tedavisindeki en sık gelişmeler üniversitemizde uygulanmaktadır" diye konuştu. Çığır açan tedaviler Hastaların artık ömür boyu rahat edebileceği tedavilerin olduğunu belirten Prof. Dr. Müge Güler Özden, "Sedef hastalığı tedavisinde çığır açıldı. Son yıllarda hastalarımızın bilmesini çok arzu ettiğimiz konu aslında sedef hastalığının tedavisinin olmadığını sanan insanlara ulaşmak ve onların tedavinin var olduğunu bilmelerini sağlamaktır. Hastaların artık ömür boyu rahat edebileceği tedaviler var. Alerjik egzamada da aynı benzer gelişmeler var. Çocukluk çağında sadece kaşınıyor diyerek geçiştirdiğimiz bir hastalık ama o çocukların yaşam kalitesinin bozulması demek, okul başarılarının düşmesi demek. Uyku kalitelerinin bozulması demek. Büyüme gelişmelerinin aksaması demek. Bunlar çok kapsamlı tedavi gerektiren hastalıklardır. Sadece basit kremlerle halledemeyeceğimiz şiddetli hastalarda o çığır açan tedavileri kullanmalıyız, kullanıyoruz" şeklinde konuştu. "Güneş yanığı cilt kanseri riskini artırıyor" Prof. Dr. Müge Güler Özden ayrıca şunları söyledi: "İnsanlar güneş yanığından kaçınmalıdır. Güneş yanığı bir kez geçiren genç bir insanın cilt kanseri olma ihtimali kat kat artıyor. Özellikle çocuklar ve gençlerimizi saat 10.00 ile 16.00 arasında güneşten korumamız çok kıymetlidir. Güneş yanığı olmamak çok değerlidir. Cilt kanseri riski açısında bu konuda dikkatli olmak gerekiyor." 7. Karadeniz Dermatolojide Yenilikler Sempozyumu, 22 Haziran Pazar günü sona erecek.

Sanal Kumara Dikkat Haber

Sanal Kumara Dikkat

Dikkat çeken bir davranışsal sağlık sorunu olarak öne çıkan ‘sanal kumar bağımlılığının', özellikle genç bireylerde psikiyatrik sorunlara kapı araladığını belirten Psikiyatri Uzmanı Dr. Burçin Nuri Akal, "Klinik gözlemler ve bilimsel veriler, bu bağımlılık türünün yalnızca davranışsal değil; aynı zamanda duygusal, bilişsel ve sosyal alanlarda da derin etkiler bıraktığını ortaya koyuyor" dedi. VM Medical Park Samsun Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Burçin Nuri Akal, sanal kumar bağımlılığı hakkında bilgilendirmede bulundu. Kumar bağımlılığının tütün veya alkol bağımlılığına benzer şekilde, beyindeki dopamin ödül sistemiyle ilişkili davranışsal bir bağımlılık türü olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Akal, "Bu bozuklukta birey, kazanma heyecanıyla tekrar tekrar kumar oynama eğilimindedir ve sıklıkla kontrolünü yitirir. Süreç içerisinde dikkat dağınıklığı, gerçekçi olmayan inançlar, dürtüsellik ve risk almaya yönelik artan bir eğilim gözlemlenir" şeklinde konuştu. "Bağımlılığın temeli erken yaşta atılıyor" Ergenlik döneminden itibaren başlayan sanal kumar alışkanlığının ilerleyen yaşlarda gelişebilecek psikiyatrik sorunlar için risk oluşturan bir zemin hazırladığını belirten Uzm. Dr. Akal, "Özellikle genç erişkinlerde yalnızlık hissi, düşük benlik saygısı ve zayıf psikolojik dayanıklılık gibi faktörler, sanal kumar bağımlılığına yatkınlığı artırıyor. Savunmasız kişilik yapısına sahip bireylerde bu tür davranışsal bağımlılıkların gelişme riski çok daha yüksek" dedi. Ruh sağlığı üzerindeki yansımaları Sanal kumar bağımlılığının genellikle anksiyete, depresyon, sosyal izolasyon ve dürtüsellik gibi psikolojik belirtilerle birlikte görüldüğünü söyleyen Uzm. Dr. Akal, "Bu durum, bilişsel işlevlerde bozulma, duygudurum dalgalanmaları ve intihar riskinde artışla ilişkilendirilmiştir. Bağımlı bireylerde kendini suçlu ve değersiz hissetme yaygın olup, bu olumsuz duyguların tekrar kumara yönelimi tetikleyebildiği bilinmektedir" diye konuştu. Tanı ve tedavi yöntemleri Sanal kumar bağımlılığının etkin tedavisi için öncelikle doğru tanının konulmasının gerektiğini vurgulayan Uzm. Dr. Akal, "Klinik değerlendirme sürecinde bireyin davranışları, düşünce kalıpları ve bağımlılığın günlük yaşam üzerindeki etkileri detaylı şekilde incelenir. Tedavi sürecinde ise çeşitli psikoterapi yöntemleri, destek grupları ve gerektiğinde ilaç tedavisi kullanılır" dedi. Bilişsel Davranışçı Terapinin (BDT), zararlı düşünce kalıplarını tanıtarak, yeniden yapılandırma, tetikleyici faktörlerle başa çıkma stratejileri geliştirdiğini belirten Uzm. Dr. Akal, "Aile terapisi ve grup desteği, sosyal destek aracılığıyla yalnızlık ve suçluluk duygusunu azaltır. İlaç tedavisi, antidepresanlar, ruh halini düzeltebilir; opioid antagonistleri ise dürtü kontrolüne katkı sağlayabilir. İnternet temelli terapi uygulamaları, online BDT destekli metotlar, erişimi kolaylaştırarak terapinin sürdürülebilirliğini destekler" ifadelerine yer verdi. "Tedavi gecikirse etkisi büyüyor" Bir davranışsal bağımlılık olarak sanal kumarın bireyin sosyal bağlarını zayıflattığını, finansal sorunları tetiklediğini ve ruh sağlığını olumsuz etkilediğini söyleyen Uzm. Dr. Akal, "Erken teşhis edilmeyen olgular zamanla hem kişinin psikiyatrik desteğe ihtiyacına yol açar hem de toplumda çevresel ve ekonomik yük oluşturur" dedi.

Dışarıdan Yemek Yerken Dikkat Haber

Dışarıdan Yemek Yerken Dikkat

Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Çocuk Acil Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Ramazan Cahit Temizkan, çocuklarda kusma ve ishalin yaygın nedenleri hakkında bilgilendirmede bulundu. İshal ve kusma vakalarının özellikle yaz aylarında artış gösterdiğine dikkat çeken Dr. Temizkan, "İshal çocuğun gaita sayısının normalde yaptığından daha fazla sayıda ve sulu yapmasıdır. İshal esas olarak vücudun kendini savunmasıdır. Vücut kendisi için zararlı olduğu şeyleri kusma ve ishal olarak dışarı atar ve temizler. Çocuk için tehlikeli olan su ve tuz kaybıdır. Çocuğa yeterli su ve tuz verilirse ishal 3-7 gün içerisinde kendiliğinden düzelir" dedi. İshalin ekseriya virüsler olmakla birlikte, bakteri, mantar, parazit, bakteri toksinleri, alışık olunmayan gıda, fazla besleme, hijyenik şartlara uygun olmayan gıda alımı, hasta kişilerle temas sonucu meydana geldiğini vurgulayan Temizkan, "Hastalık etkenleri ağız yoluyla alınır. Bu yüzden gıda hijyeni ve el hijyenine dikkat etmek gerekir. İshalin yaz aylarında yiyecek ve hijyen zinciri bozulması, çiğ sebze ve meyvelerin yıkanmadan yenmesi, gıdaların çabuk bozulması, çocukların tatil nedeni ile farklı bölgelere giderek alışık olmadığı gıda ve çevre şartları ile karşılaşması, toplu ikramlarda gıdanın dışarıda fazla beklemesi, uygun olmayan şartlarda bekletilmiş gıdaların tüketilmesi, deniz ve havuza gitmeleri ishalin yaygın olarak görülmesine neden olur" şeklinde konuştu. "Çok iyi bakımlı havuzlarda bile ishal riski devam eder" Havuzların hacminin denizle karşılaştırıldığında daha küçük olduğunu belirten Dr. Temizkan, "Havuza girenlerin atıkları ile su kirlenir. Hastalık yapan etkenler havuzda birkaç saatten birkaç güne kadar canlılığını korur. Bazı hastalık yapıcı etkenler klora da dayanıklı olabilir. Dezenfeksiyon sistemleri mükemmel olan, çok iyi bakımlı havuzlarda bile ishal riski devam eder. Denize girerken kanalizasyona karışan alanlara yakın bölgelerde ve şiddetli yağmurlar sonrasında, durgun ve kirli sularda, yüzeyi köpüklü ve yeşil görünümde olan denizde yüzülmemesine dikkat edilmelidir" ifadelerini kullandı. "Kaybedilen su ve tuz yerine konmalıdır" Kusma ve ishal durumunda evde uygulanabilecek ilk yardım yöntemleri hakkında bilgi veren Temizkan, "İshal ve kusma olduğunda öncelikle kaybettiği su ve tuz yerine konmalıdır. Ağızdan besleme kesilmemelidir. Evde çocuk normal gıdası ile beslemeye devam etmelidir. Bağırsaklarda rahatsızlık olduğu için gıdaları ret edebilir. Israrcı olmamalı aralıklı olarak denenmelidir. Esas olan su ve tuz kaybıdır. Suyunu kesmemek gerekir. Sıvı gıda verirken suyun yanında ayran, süt teklif edilebilir. Bağırsak hassasiyeti nedeni ile gıdaları az az ve sık olarak vermek gerekir. Bir defasında 20-30 ml'den fazla vermemeli ve 20-30 dakika ara ile verilmelidir. Fazla verilen gıda kusmaya yol açar. Antibiyotik ekseriya gereksizdir. Kesinlikle kusma giderici ve ishal kesici ilaç verilmemelidir. Vücudun kendini temizlemesini engeller ve hastalığın daha uzun ve tehlikeli olmasına yol açar. Gıda olarak normal beslendiği gıdalar verilebilir. Havuç suyu, muz, yoğurt çorbası, pirinç suyu, ekmek, kraker, süt, yoğurt verilmelidir. Anne sütü alan bebekler emzirmeye devam edilmelidir. Kek, çok tatlı gıdalar, hazır meyve suyu, gazlı içecekler, kola, çikolata, çok yağlı yiyecekler verilmemelidir" dedi. "Dışarıdan yemek yerken dikkatli olunmalı" Yaz aylarında çocuklarda kusma ve ishal riskini azaltmak için alınabilecek önlemleri aktaran Temizkan, "Kolaylıkla bozulacağı için dışarıdan yemek yerken dikkatli olunmalı, görüntüsü ve tadı bozuk gıda tüketilmemeli, farklı bölgelere gidildiğinde alışık olunmayan gıda almaktan sakınmalı. Havuza girerken seçici olmalı, ayakların antiseptik solüsyonlar ile yıkandığı, havuza girmeden duş almanın ve bone kullanmanın zorunlu olduğu, düzenli dezenfeksiyon yapılan havuzlar tercih edilmeli. Buna rağmen bazı ishal yapıcı etkenlerin klora dayanıklılığı olduğu da akıldan çıkarılmamalıdır. Denize girerken sağlık kuruluşlarının uyarılarına dikkat edilmeli. Denize girilmesi önerilmeyen yerlere ve önerilmeyen zamanlara dikkat edilmeli, kanalizasyon karışan alanlara yakın bölgelerde ve şiddetli yağmurlar sonrasında, durgun ve kirli sularda, yüzeyi köpüklü ve yeşil görünümde olan denizde yüzülmemelidir. Çocuğun yüzerken su yutmaması söylenmelidir. Havuz suyu ile kıyaslandığında deniz suyu daha temizdir ancak mikroorganizmalar tuzlu suda hemen yok olmaz. Belli bir toplulukta birden yaygın ishal olduğunda etken nörovirus olabilir, köy ya da mahallenin su deposu incelenmelidir. Zorunlu hallerde suyun uygunluğundan kuşku duyuluyorsa en az 10 dakika kaynattıktan sonra kullanılabilir" şeklinde konuştu. "İshal etkenleri ağız yoluyla bulaştığı için hijyene dikkat edilmelidir" Hijyen ve beslenme alışkanlıkları konusunda ailelere tavsiyelerde bulunan Dr. Temizkan, "İshal etkenleri ağız yoluyla bulaştığı için hijyene dikkat edilmelidir. Hijyende en önemli yapılması gereken el yıkamadır. Eller bol sabunlu su ile yıkanmalıdır. Özellikle yemek yemeden önce eller mutlaka yıkanmalı. Çiğ sebze ve meyveler bol su ile yıkanmalı. Bozulduğundan şüphelenilen hiçbir gıda tüketilmemeli. Hijyenik olmayan şartlarda hazırlanmış veya saklanmış yiyecekler tüketilmemeli. Kirli sularda yakalanmış balık ve deniz ürünleri de ishal etkeni olabilirler. Alışılmış yeme alışkanlığında meydana gelen ani değişiklikler özellikle toplu ikramlar için hazırlanan yemeklerin uygun ortamda saklanmamış yiyecekler ishale yol açabilir. Enfeksiyon etkeni içeren gaita ile temas eden yiyecek ve içeceklerin tüketilmesiyle veya etkenle temas etmiş kirli ellerin ağıza temasıyla ya da bu ellerle hazırlanan yiyeceklerle bulaşabilir. Sulardan yakalanmış balık ve deniz ürünleri de ishale yol açar" ifadelerini kullandı. Bu durumlar varsa doktora başvurun İshalin esas olarak kendiliğinden geçebilecek bir hastalık olduğunu belirten Öğretim Üyesi Temizkan, evdeki ilk müdahaleye rağmen düzelmeyen hastalarda su ve tuz kaybı ilerlemeden erken dönemde sağlık kuruluşuna müracaat etmenin hayati önemi sahip olduğunu vurguladı. İshal kanlı ve sümüklü ise, 5-10 kereden fazla kusma varsa, ishal 5 günden uzun sürmüşse, ateş 39 derecenin üzerinde ve 2 günden uzun sürmüşse, su kaybı fazla veya ileri derecede olmuşsa mutlaka bir uzmana başvurulması gerektiğini de sözlerine ekledi. Su kaybının fazla olabileceğinin belirtileri sıralayan Temizkan, "Uykuya meyil, gözyaşında azalma, göz kürelerinde çökme, ağızda kuruma, bebeklerin bıngıldağında çökme, nabızda hızlanma, el ve ayaklarda soğukluk, derin veya hızlı solunum, idrar miktarında azalma (bebekler için günde altıdan az idrar)" şeklinde örnekler verdi. Dalgınlık, kan basıncında düşme, hiç idrar çıkaramama, şok ve bilinç kaybının ileri derecede su kaybının belirtileri olduğunu ifade eden Temizkan, su kaybının hayati tehlike oluşabileceğinden en hızlı şekilde sağlık kuruluşuna müracaat edilmesi gerektiğinin altını çizdi. "Korunma tedaviden daha ucuz ve zararsızdır" Hastalık geçiren çocukların iyileşme sürecini desteklemek için yapılması gerekenler hakkında bilgi paylaşan Temizkan, "İshal genellikle 3-7 günde geçer. 1 hafta sonra bağırsaklar eski haline döner. İshal sırasında çocukta hafif kilo kaybı olabilir. Ancak daha sonra çocuk eksik olanı kısa sürede tekrar alarak büyümesine devam eder. Vitamin veya özel bir diyet vermenin ispatlanmış yararı yoktur. Çinko ve probiyotik doktorunuz önermişse kullanılabilir. Rotavirus gibi aşısı olan durumlarda 3-6 aylarda 2 kez yaptırmak uygundur. Esas ağırlık verilmesi gereken korumadır. Korunma tedaviden daha ucuz ve zararsızdır" şeklinde açıklamasını tamamladı.

Havaların ısınması ve Haziran ayı itibariyle ortaya çıkan kenelere karşı uzmanlar uyarıyor Haber

Havaların ısınması ve Haziran ayı itibariyle ortaya çıkan kenelere karşı uzmanlar uyarıyor

Havaların ısınması ve Haziran ayı itibariyle ortaya çıkan kenelere karşı uzmanlar uyarıyor. İlkbahar ve yaz mevsimlerinin gelmesi ile birlikte kene vakalarında artış yaşanıyor. Özellikle son yıllarda kene ısırmaları sonucu meydana gelen "Kırım Kongo Kanamalı Hastalığı" ülke genelinde insan sağlığını ciddi boyutlarda tehdit ediyor. Özellikle Haziran ve Ağustos aylarına dikkat çeken Erzincan Mengücek Gazi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Klinik Mikrobiyoloji Bilim Dalı Başkanı ve Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları (KLİMİK) Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Faruk Karakeçili, "18 pozitif hastamız var, hala 6 tane sonucu çıkmayan vakamız bulunuyor. Bu sene için ölen hastamız yok. Çevre illerden ölüm vakalı hastalarımız oluyor. Şuan hastanemizde 6 şüpheli hastamız yatıyor. Bunların biri kesin pozitif diğerlerinin de sonuçları bekleniyor" dedi. Son üç yılda yüksek rakamlara çıkıldığını söyleyen Prof. Dr. Faruk Karakeçili, "Bunu bekliyoruz zaten. Şu an Haziran ayındayız, Haziran 15 ve Temmuz ayları yüksek seyir beklediğimiz aylar. Bu sene kene popülasyonu çok fazla. Keneye maruz kalan vatandaşlarımız yakın mesafede ise hemen kenenin çıkartılması için bir hastaneye başvurmalı. Eğer hastaneye çok uzak, ulaşamıyorsa keneyi hızlı bir şekilde, ancak çıplak elle değil eldiven veya eldiven olmadığında bir poşet eline geçirerek bir cımbız ile çıkarmasını öneriyoruz" diye konuştu. Kırsal alanda mutlaka kaplı giysilerin tercih edilmesinin altını çizen Faruk Karakeçili, "Kapalı ayakkabı giyin ve paçaları çorapların içerisine koyun. Çünkü keneler yerden gelerek üzerimize yerleşiyor. Ayrıca vücudumuzun sıklıkla kontrolünü yapmak gerekiyor kene vücudumuza yapışmış mı diye. Bunlar gerçekten önemli tedbirler. Kırsal kesime gidiyor veya orada bulunuyorsak keneye karşı eczanelerden pantolonlara sıkılan ve kullanılan ilaçlar alınabilir" dedi. Karakeçili, özellikle kekliklere vurgu yaparak, "Keklikler çok önemli. Keklikler kene için en büyük düşman gibi. Keklikler ağırlıklı olarak kenelerden besleniyorlar, keklik avlanmasının aslında yasaklanması lazım. Özellikle son yıllarda kene popülasyonu çok arttı" ifadelerine yer verdi. Karakeçili kene ile karşılaşan vatandaşlar için şu önerilerde bulundu; "Kene ile karşılaşan vatandaş çok fazla panik yapmayacak. Uzak bir yerde ise kenenin erken çıkarılması gerektiği için bir cımbız ile uygun bir şekilde çıkarması gerekiyor. Çıplak el ile kesinlikle çıkarma işlemi yapılmasını istemiyoruz. Kene ile ilgili Sağlık Bakanlığı’mız farklı afişler ile duyurusunu yapıyor. Sosyal medyalarda da paylaşımlar yapılıyor. Keneler sekiz bacağı olan kafa yapısı sert olan bir canlı. Vatandaşlar keneyi bu şekli ile ayırt edebilir edemeyenlerin en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalarını öneriyoruz"

 Dünya Sağlık Örgütü İş Toplantısı ve Teknik Konferansı, Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin ev sahipliğinde gerçekleştirildi Haber

 Dünya Sağlık Örgütü İş Toplantısı ve Teknik Konferansı, Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin ev sahipliğinde gerçekleştirildi

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Avrupa Sağlıklı Şehirler Ağı'nın 2025 yılı İş Toplantısı ve Teknik Konferansı, Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin ev sahipliğinde gerçekleştirildi. "Dirençli Sağlıklı Şehirler, Herkes İçin Sürdürülebilir Kentsel Gelecekler" temasıyla düzenlenen konferans kapsamında yapılan Politik Kurul Toplantısı'nda, kentlerin ortak değer ve hedeflerini yansıtan "Bursa Taahhüdü" kamuoyuna duyuruldu. Toplantının sonunda açıklanan Bursa Taahhüdü, şehirlerin huzurunu ve sürdürülebilirliğini önceleyen güçlü bir yol haritası ortaya koyarken; insan odaklı, doğaya saygılı, adil ve katılımcı yönetim anlayışına bağlı kalınacağını vurguluyor. Belge, kapsayıcı, dirençli ve sürdürülebilir kentsel çevrelerin oluşturulmasını hedeflerken; refahın yalnızca ekonomik büyüme ile değil, sağlık, fırsat eşitliği ve insan onuru ile tanımlanmasını esas alıyor. Taahhütte, barış ve sosyal uyumun desteklenmesi, kapsayıcı toplumların güçlendirilmesi, çevre koruma politikalarının uygulanması ve iklim değişikliğiyle mücadele gibi başlıklar da öne çıkıyor. Ayrıca krizlere karşı dirençli ve hazırlıklı şehir sistemlerinin kurulması hedefleniyor. Toplantıya katılan yerel yönetim temsilcileri de kendi kentlerine dair proje ve iyi niyet mesajlarını "Bursa Taahhüt Duvarı"na yapıştırarak ortak amaç ve sorumluluklara dikkat çekti. Bozbey: Ortak değerlerin güncellenmiş ifadesi Toplantıda konuşan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, şehirlerin son beş yılda pandemi, iklim krizi ve depremler gibi ciddi sınavlardan geçtiğini hatırlatarak, bu süreçte kentlerin sadece sorunları taşıyan değil, aynı zamanda çözümün de merkezinde yer aldığını söyledi. Küresel ve çok katmanlı bir dayanışmanın kaçınılmaz hale geldiğini vurgulayan Bozbey, "Dünya Sağlık Örgütü'nün çözümün yereldeki taşıyıcıları olan bizlerle birlikte yol alması, hepimizin hayalini kurduğu sağlıklı ve adil bir geleceğe daha güvenle ulaşmamızı sağlayacaktır" dedi. Bursa Taahhüdü'nün, ortak değerlerin güncellenmiş bir ifadesi olduğuna dikkat çeken Başkan Bozbey, "Bu çağrı; eşitlikten, sağlıktan, adaletten, barıştan ve doğaya duyulan saygıdan yana bir iradenin ifadesidir" ifadelerini kullandı.

"Bazı kişilerde ‘sessiz kalp krizi’ görülebilir"  Haber

"Bazı kişilerde ‘sessiz kalp krizi’ görülebilir" 

Acıbadem Ankara Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Müjgan Tek, aşırı sıcaklık ve nem artışıyla birlikte vücudun terleme yoluyla sıvı kaybına uğradığını; bunun da kanın yoğunlaşması, kalbin yükünün artması ve kalp krizine yol açabildiğini söyledi. Acıbadem Ankara Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Müjgan Tek, dünyada ve Türkiye’de önde gelen ölüm nedenlerinden biri olan kalp krizi hakkında önemli bilgiler verdi. Kalp krizinin kalbe kan taşıyan damarların tıkanması sonucu meydana geldiğini belirten Doç. Dr. Tek "Birçok kalp krizi, zamanında müdahale ile önlenebilir ya da hayati riskler azaltılabilir. Bu nedenle halkımızın hem kalp krizi risklerinin arttığı durumlar hem de kalp krizi belirtileri konusunda bilinçli olması hayati önem taşımaktadır" dedi. Kalp krizinin temel nedeninin damar sertliği (ateroskleroz) olarak bilinen damar içi yağ birikimleri olduğunu hatırlatan Tek, bu süreci hızlandıran başlıca risk faktörlerini "Yüksek tansiyon, şeker hastalığı, sigara kullanımı, yüksek kolesterol ve trigliserit düzeyleri, ailede erken yaşta kalp hastalığı öyküsü, obezite ve sağlıksız beslenme alışkanlıkları, hareketsiz yaşam tarzı ve stres" olarak sıraladı. Özellikle yaz aylarında sıcak havanın da kalp sağlığını olumsuz etkilediğinin altını çizen Doç. Dr. Tek "Sıcak hava vücudun ısı düzenleme mekanizmalarını zorlayıp kalp atışlarını hızlandırabilir. Kan damarları vücut sıcaklığını dengelemek için genişler, böylece kalp daha fazla kan pompalamaya başlar. Bu durum, özellikle sıcak çarpması veya dehidrasyon gibi faktörlerle birleştiğinde kalp çarpıntısına yol açabilir" dedi. Aşırı sıcaklık ve nem artışıyla birlikte vücudun terleme yoluyla sıvı kaybına uğradığını; bunun da kanın yoğunlaşması, kalbin yükünün artması ve kalp krizine yol açabildiğini sözlerine ekledi. "Bazı kişilerde ‘sessiz kalp krizi’ görülebilir" Kalp krizinin belirtilerinin kişiden kişiye değiştiğine dikkat çeken Doç. Dr. Tek, bazı kişilerde ‘sessiz kalp krizi’ görülebileceğini; özellikle kadın ve yaşlılarda farklı semptomların da gözlemlenebileceğini ifade etti. Bununla birlikte en yaygın belirtilerin göğüs ortasında baskı, sıkışma, sol kola, boyuna, çeneye veya sırta yayılan ağrı, nefes darlığı, soğuk terleme, mide bulantısı ile baygınlık hissi olduğunu söyledi. Bu belirtilerden bir ya da birkaçını yaşayan kişilerin zaman kaybetmeden 112 Acil Servis’i aramaları konusunda uyarıda bulunan Doç. Dr. Tek, "Kalp krizinde erken müdahale, kalp kasının zarar görmesini azaltır ve hayat kurtarır. Kendi imkanlarınızla hastaneye gitmek zaman kaybına ve daha kötü sonuçlara neden olabilir" diye konuştu. "Düzenli doktor kontrollerini ihmal etmeyin" Bazı bireylerde kalp krizi önceden hiçbir belirti vermediği için sağlıklı görünen bireylerin bile risk altında olabileceğini vurgulayan Doç. Dr. Tek, bu nedenle de düzenli doktor kontrollerini ihmal etmemek gerektiğini dile getirdi. Tansiyon, şeker ve kolesterol düzeylerinin takip edilmesini, sağlıklı bir yaşam tarzının benimsenmesini tavsiye etti. Sigaranın kalp krizi riskini 2-4 kat arttırdığına işaret eden Tek, sigaranın mutlaka bırakılması gerektiğini söyledi Tek, sözlerine şöyle devam etti: "Az tuzlu, az yağlı, bol sebze meyve içeren diyetler ile sağlıklı beslenilmeli. Düzenli fiziksel aktivite alışkanlığı kazanmak, örneğin haftada en az 150 dk egzersiz yapmak, alkol kullanımını sınırlamak gerekir. Meditasyon ve nefes egzersizleri gibi stres yönetimi tekniklerini uygulamak iyi olabilir. Ayrıca kalp krizi belirtilerinin öğrenilip çevreyle paylaşılması da fayda sağlar" dedi.

''Dünyada yılda binlerce insan yılan ısırığından ölüyor''  Haber

''Dünyada yılda binlerce insan yılan ısırığından ölüyor'' 

Tunceli'de bayramda kabir ziyaretinde koca engerek yılanı tarafından bacağından ısırılan kadının tedavisi sürüyor. Kadına ilk müdahaleyi yapan acil tıp uzmanı Dr. Zeki Doğan hastaya yapılan müdahaleyi, yılan ısırması durumunda yapılması ve yapılmaması gerekenler konusunda önemli bilgiler verdi. Tunceli merkezde yaşayan 76 yaşındaki Emine Gündüz, bayramda Kutudere'deki aile mezarlığına ziyarete gitti. Bu esnada koca engerek yılanı tarafından ısırılan kadın, yanında bulunan oğlu tarafından hastaneye götürülmek üzere yola çıkarıldı. 112 ekiplerine haber verilmesi üzerine hastayı yolda karşılayan ekipteki acil tıp uzmanı Dr. Zeki Doğan, kadının engerek tarafından ısırıldığı söylemesi üzerine hemen yılan serumu yaptı. Tunceli Devlet Hastanesine kaldırılan kadının tedavisine dahiliye servisinde devam ediliyor. Yaşadığı talihsiz olayı anlatan Emine Gündüz, "Bayramda mezar ziyaretine gittim, mum yaktım. Su getirip mezara dökecektim. Yılanı ne hissettim ne de sesini duydum. Sadece bir anda sanki bacağıma kurşun sıkıldı. Pantolonumu tutup çekince bacağımdan kocaman bir yılan düştü. Yere düştü. Bağırıp oğlumu çağırdım. Yılan oğluma da saldırmaya çalıştı. Kafasına su şişesi attı yine durmadı sonra taş vurdu yılana. Beni oğlum son sürat Kutudere'ye kadar getirdi. Bir yandan da 112 ile konuşuyordu. Oradaki doktor hızlıca gelmesini söyledi. Ben bilemedim oğlumun son sürat gelmesine mi dayanayım yoksa acıma mı dayanayım. Yolda ambulans bizi aldı. Yılanın ısırdığı yeri yıkayıp ambulansta ilk müdahaleyi yaptılar" dedi. ''Dünyada yılda binlerce insan yılan ısırığından ölüyor'' Tunceli Devlet Hastanesi Acil Servis Sorumlusu acil tıp uzmanı Dr. Zeki Doğan, yılandan kaynaklı ölümler hakkında bilgi vererek, "Literatürde 3 bin civarında yılan olduğu belirtilmektedir. Bunların bazı kaynaklarda yüzde 15 bazı kaynaklarda yüzde 25 oranında zehirli olduğu yönünde yayınlar mevcut. Dünya Sağlık Örgütünün yapmış olduğu yayınlarda yıllık yaklaşık 4 buçuk milyon ile 5 milyon 400 bin arasında değişen yılan ısırığı vakası var. Ve bu vakaların 81 bin ile 138 bin arasında ölümle sonuçlanıyor. Dolayısıyla önemli. Yaz dönemlerinde bu vakalar görülüyor. Yaz dönemiyle birlikte üreme, yavruların çıkmasıyla birlikte popülasyon artıyor. Türkiye'de yılan popülasyonu genelde en çok güney bölgesi ile Güneydoğu Anadolu bölgesi. Fakat iklim değişikliğiyle birlikte bana göre kuzeye doğru bu popülasyon gittikçe artacak" diye konuştu. Türkiye'de 59 yılın türü bulunduğunu, bunlardan 17'sinin zehirli, zehirli olan 17 türden 14'ünün ise engerek kategorisinde bulunduğunu kaydeden Dr. Doğan, "Vakamız geldiği zaman sol ayak bileğinin yaklaşık on santim kadar üst kısmında iki diş izi vardı. Hastamız hayvanı tanıyordu ve engerek yılanı olduğunu söyledi. Bu aslında tanımlama açısından önemli. Çoğunlukla bu hasta grubu panik atak ve anksiyoz tarzı bir tabloyla acil servise başvuruyor. Dolayısıyla hangi hayvanın ısırdığı yılanın türü muğlak olarak kalmakta. Genelde eskiden yılan ısırdığı zaman turnike bağlamak, veya yara yerini kesmek, ısırılan yeri emerek tükürmek gibi yöntemler artık önerilmiyor. Bunun bazı nedenleri var. Yılan ısırığının içinde bir çok enzim, proteinleri parçalayarak hastalık tablosunu veya zehirlenme tablosunu oluşturuyor. Hastamız geldiğinde ayak bileğinde lezyon giriş izi vardı, ağrı ön plandaydı. Şişlik geldiği ilk dönemde klinik olarak yansımadı. Özellikle bu tür ısırıklarda yüzde 80-90 oranında bacaklarda ısırık izi oluyor. En tehlikeli grup başında ve gövdesinde olan ısırıklar. Bunların ölümle sonlanma ihtimali biraz daha yüksek oluyor" diye konuştu. ''Isırıklar evre evre tanımlanıyor'' Isırıkların evreleri hakkında bilgi veren Uzm. Dr. Zeki Doğan, "Bazı ısırıklar evre sıfır olarak tanımlanan kuru ısırık olan geçen, ısırma olan, zehrin vücuda naklinin olmadığı evredir. Bunlar genelde acil servislerde 8 saatlik bir gözlemin ardından taburcu edilir. Evre birde ise ağrı ve kızarıklık ile kılcal damarların çatlaması, kısmen kanama dolayısıyla morluklar oluşur. Onun dışında herhangi bir bulgusu olmayan hastalar genelde 12 saatlik gözlemden sonra taburcu edilir. Evre iki ve üçte ise, kalp, böbrek, beyin fonksiyonları etkilenebiliyor. Mide, bağırsak sisteminde kanamalar olabiliyor. Dolayısıyla hastane yatırılması gerekiyor. Hastamızın evresi bir. Normalde sıfır ve birde yılan serumu verilmez. Fakat hastamızın tabiri engerek olduğu için biz direkt başladık. Takiplerinde herhangi bir problem, patoloji yoktu. Fakat uzayan süreçlerde lenf ödem tablosu ortaya çıkabiliyor. Çünkü ısırılan yerin lokalizasyonu, kanamasına bağlı olarak bazen toksinler kan vasıtasıyla bazen de lenf kanalları vasıtasıyla yayılır. Kan yoluyla yayılan vakalarda ölüm ihtimali çok daha yüksek. Bizim vakamızda ise daha sonraki süreçte lenf ödem tarzı bir klinik ortaya çıkıyor. Zehirli yılan ısırıklarında bazen el ve ayak kesilmesine kadar gidebilen patolojiler ortaya çıkabiliyor. Tehlikeli evre üç ve dördü bulan vakalarda genelde yoğun bakımda bazen yılan serumunun tekrar tekrar verilmesi gerekebilir. İlk bize başvurduğunda tansiyonu, çarpıntıları olan bir hastaydı; stabildi. Ağrı ön plandaydı. Ağrı biraz süreç gerektiren bir yapı. Bacaklarda ödem artması, morarmanın artması yani donanım bozukluğu ortaya çıkması halinde hastaneye tekrar başvurması önerisiyle hasta gönderilir. Takiplerinde bir patoloji yoktu. Ciddi bir problem yok fakat bazen damar tıkanıklığına neden olan bilmekte bu tür hastalarda. Aynı zamanda bazı hasta gruplarında şeker hastalığı veya damar hastalıkları gibi yaşa bağlı olarak damarlarda daralma olan hastalarda bu yılan ısırıkları daha patolojik bir sonuç getiriyor. Beslenmeyi sağlayan damarlarda bozulma ön planda olduğu için o hasta grubunda daha dikkat etmek gerekiyor. Tedaviyi aslında hastaya göre seçmek gerekiyor. Dolayısıyla dikkatli bir bilgi alışverişi açısından bu önemli" şeklinde konuştu. Sahada alınması gereken önlemler Sahada alınması gereken önlemlere ilişkin konuşan acil tıp uzmanı Dr. Zeki Doğan, "Sahada çizme giyilmesi, eldiven takılması, sopa taşımak, biraz gürültü yürümek hayvanın kaçmasına yardımcı olacak. Kendi doğası içinde çok zararlı olduğunu düşündüğüm bir varlık değil. Sonuçta kemirgenleri tüketerek kendi yaşamını sürdüren bir canlı türü. Belki bizler onun yaşam alanlarına müdahale ettiğimiz için bunlarla sık karşılaşmaya başlıyoruz. Onun da yaşam alanına saygı göstererek bir biçimde yaklaşım sergilemek, önleyici olarak yaklaşmak gerekiyor. Bu tür ısırıklarda her hastanın engerek deme şansı olmayabilir. Üçgen kafa, göz bebeğinin horizontal görüntüsünün dikey seyretmesi ayırıcı tanılar içerisinde. Yine dişlerin ön tarafta ve kesin olması. Zehirsizlerin dişleri küçük ve geride oluyor. Böyle bir olayla karşılaşan bir insanın bunu tanımlaması biraz düşük olabiliyor. Acil servislere başvuran hastalara zehirli yılan ısırdı protokolü üzerinden müdahale etmek daha mantıklı geliyor bana. Evre sıfır ve birde yılan serumu yapılmıyor fakat bekleme süreci çok uzadığı zaman klinik artabiliyor. Zehir aktive olacak, etkinliği çok daha fazla olacak. Evre sıfır ve bir kitabi bir bilgidir. Kronik hastalıkları da düşünecek olursak verilmesi gerekir diye düşünüyorum" ifadelerini kullandı. Uzm. Dr. Doğan, bu tür vakalarda turnike yapılmaması, kesilmemesi, emilmemesi gerektiğinin altını çizerek, "Sadece yılanın ısırmış olduğu yerin temiz suyla yıkanması sahada yeterli bir yaklaşım tarzı olur. Ondan sonra 112 aracılığıyla direkt acile başvurmak gerekiyor" dedi.

"Erkek bebeklerde inmemiş testis tehlikesi: Erken tedavi şart" Haber

"Erkek bebeklerde inmemiş testis tehlikesi: Erken tedavi şart"

"Yeni doğmuş erkek bebeklerde sıkça görülen inmemiş testis, ailelerin çoğu zaman fark etmediği ancak gelecekte ciddi sağlık sorunlarına yol açabilen kritik bir durumdur" diyen Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Yavuz Onur Danacıoğlu; tedavideki gecikmenin çocuğun doğurganlığını olumsuz etkileyebileceğini ve kanser riskini artırabileceğinin altını çizdi. Yeni doğmuş erkek bebeklerde sıkça görülen inmemiş testis, farkında bile olmayabileceğiniz ancak ileride ciddi sağlık sorunlarına yol açabilecek kritik bir durumdur. "Erkek çocuklarda en sık karşılaşılan ürolojik problemlerden biri olan bu durum, anne karnındaki gelişim sürecinde testislerin olması gereken yere, yani torbalara (skrotum) inmemesiyle ortaya çıkar" diyen Medipol Mega Üniversite Hastanesi Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Yavuz Onur Danacıoğlu, inmemiş testisin göz ardı edilmemesi gerektiğini vurguladı. "Tedavideki gecikme, çocuğunuzun ilerideki doğurganlığını olumsuz etkileyebileceği gibi, ne yazık ki kanser riskini de artırabilir" uyarısında bulundu. "Tedavi için en uygun dönem 6-18 ay" İnmemiş testis vakalarında ilk 6 ay içinde testisin kendiliğinden torbaya inebileceğini, ancak 1 yaşını geçen bebeklerde mutlaka tedaviye başlanması gerektiğini vurgulayan Doç. Dr. Danacıoğlu, "En geç 18''inci aya kadar bekliyoruz. Bu süreç içinde tedavi edilirse hem ileride sperm üretimi hem de testis kanseri riski açısından çok daha olumlu sonuçlar alıyoruz. İnmemiş testis tedavisinde günümüzde ilk tercih edilen yöntem cerrahi oluyor. Orşiopeksi adı verilen bu ameliyatta, kasık bölgesinden küçük bir kesiyle testis bulunarak skrotuma indiriliyor ve sabitleniyor. Önceki yıllarda uygulanan hormon tedavileri ise artık bilimsel veriler ışığında önerilmiyor" dedi. Geç kalınırsa testis alınabiliyor Tedavide gecikilmesinin ciddi riskler doğurabileceğine dikkat çeken Doç. Dr. Danacıoğlu, "Özellikle iki taraflı inmemiş testis vakalarında kısırlık riski yüzde 40’a kadar çıkabiliyor. Ayrıca bu hastalarda testis kanseri riski 4 ila 10 kat daha fazla. Ergenlik sonrasında gelen vakalarda testisi torbaya indirmek yerine almak zorunda kalabiliyoruz" ifadelerini kullandı. Tanıda ilk adım fizik muayene Tanı sürecinde ilk olarak fizik muayenenin uygulandığını belirten Doç. Dr. Danacıoğlu, testisin elle hissedilmemesi durumunda ultrasonografi ve gerekirse MR görüntüleme yöntemlerinin kullanıldığını ifade etti. Testisin bulunamaması durumunda ise tanısal laparoskopi ile cerrahi keşif yapıldığını belirtti. Ailelere önemli uyarılarda bulunan Doç. Dr. Danacıoğlu, "Eğer ebeveynler çocuklarında testislerden birinin torbada olmadığını fark ederse, zaman kaybetmeden bir üroloji uzmanına başvurmaları büyük önem taşıyor" şeklinde konuştu.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.