Hava Durumu

#Sağlık Haberleri

Yeni Marmara Gazetesi - Sağlık Haberleri haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Sağlık Haberleri haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Alzheimer Hastalığının Belirtileri Nelerdir? Haber

Alzheimer Hastalığının Belirtileri Nelerdir?

Dr. Suat Günsel Girne Üniversitesi Hastanesi Uzman Klinik Psikoloğu Feriha Kaşifoğlu, Alzheimer hastalığının belirtileri ile teşhis ve bakım süreçleri hakkında önemli bilgiler verdi.   Modern tıbbın en karmaşık bulmacalarından biri olan Alzheimer, beyin hücrelerinin zamanla ölmesine neden olan ve genellikle yaşla birlikte ortaya çıkan bir nörodejeneratif hastalıktır. 1906’da Dr. Alois Alzheimer tarafından tanımlanan hastalık; hafif unutkanlıklarla başlıyor ancak zamanla günlük yaşam aktivitelerini zorlaştıracak seviyeye kadar ilerliyor.  İlk dönemlerinde, günlük aktivitelerde zorluk çekilmesine neden olan alzheimer; ilerledikçe karar verme, sosyal ve iş hayatından uzaklaşma, kişilik değişiklikleri gibi daha ciddi semptomlara yol açabiliyor. Kapsamlı bir tıbbi değerlendirme ile teşhis edilebilen hastalığın tedavi ve bakım süreçleri ise hasta ve yakınları için oldukça zorlu geçebiliyor. Bu yüzden erken bilgi edinme, destek alma ve düzenli bakım, bu süreci daha yönetilebilir kılıyor. Dr. Suat Günsel Girne Üniversitesi Hastanesi Uzman Klinik Psikoloğu Feriha Kaşifoğlu beynin sessiz düşmanı Alzheimer hastalığının belirtileri ile teşhis ve bakım süreçleri ile ilgili önemli bilgiler verdi.  Alzheimer hastası birine bakmanın zorlayıcı ve duygusal olarak yıpratıcı olduğunun altını çizen Uzm. Psk. Feriha Kaşifoğlu, “Hastalık hakkında bilgi sahibi olmak, nasıl başa çıkabileceğinizi anlamanıza da yardımcı olur. Aile üyelerinden, arkadaşlardan ve destek gruplarından yardım almak da çok önemlidir” ifadelerini kullandı.  Belirtileri yavaş gelişim süreci hızlı  Alzheimer hastalığının belirtilerinin genellikle yavaş başladığını ve zamanla kötüleştiğini belirten Uzm. Psk. Feriha Kaşifoğlu, “İlk işaretler genellikle hafıza kaybı ve yakın geçmişteki olayları hatırlama güçlüğü şeklindedir. Bireyler sık sık aynı soruları sorabilir, planlama ve problem çözme konusunda zorluklar yaşayabilirler. Günlük görevlerde ve hesaplamalarda sorunlar, zaman ve yer algısında karışıklıklar da sıklıkla görülür. Hastalar, bulundukları yerin neresi olduğunu veya günün hangi zamanında olduklarını unutabilirler” ifadelerini kullandı.  Görsel ve mekansal algı sorunları, okuma zorlukları ve mesafeleri tahmin etmekte güçlüklerin de belirtiler arasında yer aldığını belirten Uzm. Psk. Kaşifoğlu, “Konuşma ve yazmada zorluklar, kelimeleri bulmada güçlük ve iletişimde sorunlar da yaşanabilir. Eşyaları yanlış yerlere koyma ve sık sık kaybetme gibi durumlar da gözlemlenebilir” dedi. Hastalığın ilerleyen evrelerinde, karar verme kabiliyetinde zayıflama ve günlük yaşamda yapılan hataların daha belirgin hale geldiğinin altını çizen Uzm. Psk. Kaşifoğlu, “Hobilerden ve sosyal aktivitelerden uzaklaşma, kişilik ve davranış değişiklikleri, ruh hali değişimleri, depresyon, ilgisizlik, paranoya veya agresif davranışlar da ortaya çıkabilir” dedi.  Teşhis ve değerlendirmede kapsamlı bir yaklaşım şart  Teşhis için ayrıntılı ve kapsamlı bir tıbbi değerlendirmenin şart olduğunu belirten Dr. Suat Günsel Girne Üniversitesi Hastanesi’nden Uzm. Psk. Kaşifoğlu, “Bu süreç, hastanın tıbbi geçmişi, aile öyküsü ve belirtilerinin detaylı bir şekilde sorgulanmasını içerir. Ayrıca, fiziksel muayene, nörolojik testler ve nöropsikolojik testlerle bellek, problem çözme, dikkat, dil ve sayısal yetenekler değerlendirilir. Beyin görüntüleme testleri (MR veya BT) ise beyin yapısındaki değişiklikleri gözlemlemek için kullanılır” dedi.  Bakım sürecinde en önemli iki faktör: Sabır ve Destek  Alzheimer hastası birine bakımın fiziksel ve duygusal açıdan zorlu bir süreç olduğunu vurgulayan Uzm. Psk. Kaşifoğlu, “Aile üyeleri, arkadaşlar ve destek gruplarından yardım almak önemlidir” dedi. Evi güvenli hale getirerek, kesici ve delici aletleri kaldırmanın son derece önemli olduğunu belirten Uzm. Psk. Kaşifoğlu, “Tutarlı bir günlük rutin, hastanın kendini daha güvende ve rahat hissetmesini sağlar. Sabırlı olmak, hastanın davranışlarının hastalıktan kaynaklandığını hatırlamak da önemlidir” dedi.  “Ayrıca, kendi fiziksel ve duygusal sağlığınızı korumak, düzenli molalar vermek ve kendi hobilerinize zaman ayırmak, bakım verenlerin sağlığını korumak için gereklidir” ifadelerini kullanan Uzm. Psk. Kaşifoğlu, “Doğru bilgi ve destekle bu süreci daha sağlıklı bir şekilde yönetebilirsiniz. Hastalıkla ilgili bilgi sahibi olmak, destek almak ve gerektiğinde profesyonel yardım arayışına girmek, bu zorlu süreci daha katlanılabilir hale getirebilir” dedi. 

Uzmanından Meme Kanseri Uyarısı! Haber

Uzmanından Meme Kanseri Uyarısı!

Dünya genelinde kadınlarda en çok görülen kanser türü meme kanseridir. Mamografi taramalarını düzenli olarak yaptıran ülkelerde meme kanseri kaynaklı mortalite oranının azaldığı bilinmektedir. Meme kanserinin erken teşhisinde mamografi tetkiki çok önemli bir rolü olduğunu söyleyen Radyoloji Bölümü Uzm. Dr. Nesrin Atcı, kadınların 40 yaşından sonra hiçbir şikayeti olmasa bile yılda 1 kere mamografi filmi çektirmelerini önerdi.   İstatistiklere göre her yıl 2.1 milyon kadının meme kanserine yakalandığı, 627 bin kadının da bu kanserden dolayı hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir. Medicana Konya Hastanesi Radyoloji doktorlarından Uzm. Dr. Nesrin Atcı, kadınların 40 yaşından sonra düzenli olarak senede 1 kez mamografi çektirmesinin hayat kurtarıcı olduğuna, meme kanserinin erken teşhisinde, meme kanserine yenilmemek için “altın standart” tarama yönteminin olduğuna dikkat çekti.  “Basit bir tarama ile kısa sürede tedaviye başlanabilir”  Meme kanseri tedavisinde erken tanı, oldukça önemlidir. Meme kanseri gibi bazı kanser türlerinin tanısında da basit taramalarla teşhisin kısa sürede konularak tedaviye başlanabildiğini belirten Uzm. Dr. Nesrin Atcı, “Tarama mamografisi meme ile ilgili şikayeti olmayan sağlıklı kadınlara belirli aralıklarla uygulanan radyolojik tetkik olup meme kanserinin muhtemel en erken safhasında fark edilmesini sağlamaktadır. Ülkemizde 40-69 yaş arası kadınlara iki yılda bir tarama mamografisi yapılmaktadır. 40 yaş altında da ailede öyküsü bulunan yani anne tarafından 1. derece akrabalarında meme kanseri geçirmiş olan özel seçilmiş vakalarda da mamografi çekimi yapılabilmektedir. Mamografi tarama programının olmazsa olmazıdır” dedi.  Erken dönem meme kanserinde mamografinin değerinin çok önemli olduğunu vurgulayan Uzm. Dr. Nesrin Atcı, “Burada amaç kanser gelmeden önce önlem almaktır. Radyasyon açısından çekinip taramalara gelmeyen hastalar olabiliyor. Ama bu toplumda yayılan kirli bilgilerden sadece biridir. Çünkü mamografide çok düşük dozda X-ışını kullanılır. Özellikle yeni nesil cihazlar bir akciğer röntgeninden daha az radyasyon içermektedir. Çekim süresi yaklaşık 10-15 dakikadır. Hasta ayakta iken teknisyen tarafından çekim gerçekleştirilir. Her memeden ikişer görüntü alınır. Çekilen mamografi filmleri de radyoloji uzman doktorları tarafından değerlendirilir” şeklinde konuştu.  Toplum tarafından yanlış bilinen bilgilerden bir diğeri ise mamografinin çok ağrılı olduğudur. Bu yüzden de kadınların ağrıdan çekinip mamografi filmi çektirmediklerini söyleyen Uzm. Dr. Nesrin Atcı, “Eskiden belki ağrılı olabilirdi. Ama gelişen teknoloji ile birlikte mamografi filmi için kullanılan cihazlarda gelişmiştir. Mamografide iki plak arasında meme sıkıştırılarak bir nevi memenin röntgen filmi çekilir. Eski cihazlarda sıkıştırmaktan dolayı hastalar ağrı duyabilirdi. Fakat yeni nesil cihazlarda bu durum daha farklı. Günümüzde, her meme kalınlığına ve yoğunluğuna göre kompresyonu otomatik olarak ayarlayabilen cihazlar mevcuttur” diye konuştu.  Ağrıyı azaltan bir diğer faktör de mamografi filmi çektirme zamanı olup en ideal zaman adet kanaması bittikten sonraki ilk hafta olduğunu söyleyen Atcı, “Mamografi filmi çekileceği gün duş alıp koltuk altı deodorantı ya da losyonu gibi maddeler kullanılmamalıdır. Çünkü bu tarz kozmetik ürünler mamografi sonucunu yanıltabilir” ifadelerini kullandı.  “Her kadın kendi muayenesini yapabilir”  Kadınların öncelikle kendi kendilerinin doktoru olması gerektiğini söyleyen Uzm. Dr. Nesrin Atcı, “Kadınların düzenli aralıklarla kendilerini kontrol etmeleri gerekir. Memede şekil bozukluğu var mı? Ağrısız ele gelen bir kitle var mı diye kendilerini gözlemlemeleri çok önemlidir. Memesinde yeni bir şey fark eden, eline bir şişlik gelen hastalarımızın vakit kaybetmeden hastaneye başvurmaları gerekir. Şikayeti olup bize gelen hastalarımızı 40 yaş üzeri ise ve en son mamografisinin üzerinden 1 yıl geçmişse mamografi ve meme ultrasonu ile değerlendiririz. 40 yaş altı hastalarımız ise genellikle öncelikle ultrason muayenesi ile değerlendirilir. Ultrasonda ele gelen lezyonun karakterine bakılır. Kist mi? Yani içi sıvı dolu mu, yoksa katı bir lezyon mu? Önce bunun ayrımını yaparız. Kist ise zaten iyi huylu bir lezyondur ve takibe gerek kalmaz. Katı lezyonların bir takım özelliklerine bakarız. Konturlarına bakılır ve içinde küçük küçük kireçlenmeler var mı diye ayrıntılı incelenir. İyi görünümlü katı lezyonlar genelde en az iki yıl takip edilir. Ama yeni ele gelen lezyon iyi görünümlü de olsa biyopsi yaparız. Sonuç olarak, memede her lezyon kötü demek değildir. Hastalarımızın eski tetkikleriyle beraber ayrıntılı olarak değerlendirilmesi, meme lezyonlarının titizlikle incelenip doğru yönlendirilmeleri son derece önemlidir” dedi. 

Bakımsız Klimalar Hastalık Saçıyor! Haber

Bakımsız Klimalar Hastalık Saçıyor!

Temizliği iyi yapılmayan klimaların zatürreye yol açtığını söyleyen Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şebnem Yosunkaya, klimaların ortamdaki ısı ve nem dengesini ayarladığını, yakın mesafeden sürekli aynı bölgeye maruz kalındığında ise birçok hastalığa da davetiye çıkarttığı uyarısında bulundu.    Yazın sıcak günlerini kapalı ortamlarda rahat geçirebilmek için yoğun olarak klima kullanılıyor. Alışveriş merkezlerinden araçlara kadar her ortamda kullanılan klima, birçok rahatsızlığa da sebep olabiliyor. Uzmanlar halk arasında zatürre olarak bilinen 'pnömoni' hastalığına karşı uyarılarda bulunuyor.  Klima sistemlerinin hava, ısı ve nem dengesini ayarlayarak sıcak havalarda konfor sağladığını anlatan Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şebnem Yosunkaya, “İklim krizi ve aşırı sıcakların etkisiyle daha fazla klimalara ihtiyaç duyuyoruz. Klimalar aynı zamanda bir hava akımı oluşturarak iç ortamın havasının devridaim etmesini ve partiküllerden temizlenmesini sağlarlar ayrıca çok önemli kalıp küf oluşumunu engellerler. Ortam, iç ortamlarda engellerler aslında bu yönleriyle hava yolu hassas astımlı hastalarımız için de güzel, uygun cihazlardır kullanımları faydalıdır” dedi.  “Bakımları yapılmayan klimalar zararlı hale gelebilirler”  Klimaların filtre bakımları yapılmadığında içlerinde kendileri toz ve mikroorganizmalar barındırarak zararlı hale gelebildiklerinin altını çizen Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şebnem Yosunkaya, “Uygun temizlikleri yapılmazsa işte o filtreleri değiştirilmezse bu sefer içlerinde kendileri toz ve mikroorganizmalar barındırarak zararlı hale gelebilirler. Bu zararlar da iyi ortamı temizleyeceğine ortama mikroorganizma saçar hale gelirse toz ve mikroorganizma bu sefer hava yolu hassas bu astımlı hastalarımızda öksürük ve nefes darlığına yol açacaktır. Aynı zamanda bu ortamı soğutup, dış ortamla iç ortam arası ısı farkı yüksekliğine neden olduğu için yine hava yolu hassas astımlı hastalarımız böyle ani havadaki ısı değişimlerinden de etkilenirler. Yine böyle öksürük ve nefes darlığı başlayabilir bu hastalarımızda. İyi temizlenmezlerse bir takım mikroorganizmalar bu klimanın suyunda oluşur, yaşar ve kullandıklarında etrafa bu mikro organizmalar saçılır. Bu da akciğer hastalıklarına ve akciğerde zatürreye sebep olabilir. O ortamı kullananlarda salgın tarzında pnomonilere sebep olabilir” şeklinde konuştu.  “Vücudun tek bölgesine uzun müddet gelen soğuk hava kas spazmlarına ağrılara sebep olabilir”  Klimanın oluşturduğu soğuk havanın vücudun belli bir bölgesine uzun müddet gelmesi sonucu kas spazmlarının da olabileceğine değinen Prof. Dr. Yosunkaya, “O soğuk havanın böyle vücudun belli bir bölgesine uzun müddet gelmesi o bölgede kas spazmlarına ağrılara sebep olabilir. Aşırı bir kuruluk yani klimaların günün büyük bir kesiminde, iç ortamlarda çalıştırılması aşı bir kuruluk yaparak gözlerde üst hava yollarında yine akciğer enfeksiyonlarına eğilim oluşturabilir. Yine kötü tasarımlı klimalar, yüksek ses yaparak bir gürültü kirliliği oluştururlar. Bu da kişilerin uykusunu bozarak stres seviyelerinin artmasına sebep olabilir. Her konuda olduğu gibi klimalarda da dengeli davranalım, kullanımlarını abartmayalım. Temizliğine dikkat edelim” diye konuştu. 

Her takıntılı düşünce ya da davranış obsesif kompulsif bozukluk mudur? Haber

Her takıntılı düşünce ya da davranış obsesif kompulsif bozukluk mudur?

 Obsesif kompulsif bozukluğun(OKB) yaşam kalitesini düşüren bir hastalık olduğunu kaydeden Saygı Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Doktor Ayşe Tanyıldız, “Toplumda her 100 kişiden 3’ünde görüldüğü tespit edilmiştir” dedi.  Toplumda oldukça sık görülen ruhsal hastalık olan obsesif kompulsif bozukluğa ilişkin önemli açıklamalarda bulunan Saygı Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Doktor Ayşe Tanyıldız, “Obsesyon; kişinin zihnine girmesine engel olamadığı, zihninden uzaklaştıramadığı düşünce, fikir ve dürtülerdir. Kişinin isteği dışında gelirler, kişi tarafından mantıkdışı olarak değerlendirilirler ve yoğun sıkıntı ve huzursuzluğa neden olurlar. Kompulsiyon, obsesyonların neden olduğu yoğun sıkıntı ve huzursuzluğu azaltmak ya da ortadan kaldırmak üzere yapılan yineleyici davranış ve zihinsel eylemlerdir” dedi.  “Her 100 kişiden 3’ünde görülüyor”  “Obsesif kompulsif bozukluk (OKB); oldukça sık görülen bir ruhsal hastalık olup, toplumda her 100 kişiden 3’ünde görüldüğü tespit edilmiştir” diyen Tanyıldız, “Obsesyon ve kompulsiyonlar değişiklik gösterebilir. Ülkemizde ve tüm dünya toplumlarında en sık görülen obsesyon ve kompulsiyon türlerinin başında bulaşma obsesyonu ve temizlik kompulsiyonu gelir. Ayrıca şüphe obsesyonu ve kontrol kompulsiyonu, cinsel, dini içerikli obsesyonlar, simetri/düzen obsesyon ve kompulsiyonları, dokunma, sayma, biriktirme ve saklama kompulsiyonları polikliniğimize sık başvuru nedenleri arasındadır. Merdiven altından geçmemek, çocukların üstünden atlayıp geçmemek, evden sağ ayakla çıkmak, yatağın sol tarafından kalkmamak gibi batıl inançlar, uğurlu, uğursuz sayılar ve renklerde sık karşılaştığımız ve kişinin günlük hayatını oldukça fazla etkileyen içeriklerdir” ifadelerini kullandı.  Her takıntılı düşünce ya da davranış obsesif kompulsif bozukluk mudur  Psikiyatri Uzmanı Ayşe Tanyıldız, “Düşünceler aklımıza gün içerisinde herhangi bir zamanda gelebilir ancak günlük yaşam aktivitelerini engelleyecek ya da günlük işlevlerimizi kısıtlayacak kadar sık ve yoğun olduğunda hastalık olarak değerlendirilebilir. Dağınık olan bir yeri toplamak, düzenlemek, kapı veya pencerenin açık olup olmadığını kontrol etmek gibi davranışlar elbette günlük yaşamımızın bir parçası. Bir ev kadınının temiz ve düzenli olması doğal olarak hastalık sayılmaz ama hemen her gün, günün her saatinde temizlik yapıyor, her gün çamaşır yıkıyor ve bu davranışları nedeni ile de çocuklarına onları sağlıklı bir biçimde yetiştirebilmek için yeterli zamanı ayıramıyorsa hastalık olarak değerlendirilebilmelidir. Bir kişinin otomobilinin camlarının kapalı, kapılarının kilitli olduğundan emin olması güvenlik nedeni ile garip karşılanmayabilir ama evinden tekrar tekrar çıkarak ya da yolda geriye dönerek cam ve kapıları kontrol etmesi dikkat edilmesi gereken bir durumdur” dedi.  “OKB, yaşam kalitesini düşüren bir hastalık”  Obsesif kompulsif bozukluğun(OKB) günlük yaşam etkinliklerini ciddi olarak kısıtlayabilen, aile, meslek ve sosyal yaşamda önemli işlev kayıplarına yol açan, yaşam kalitesini düşüren bir hastalık olduğunu kaydeden Tanyıldız, “OKB nedenleri tam olarak bilinmeyen bir hastalıktır. Obsesif kompulsif bozukluğa sahip kişiler üzerinde araştırma yapan uzmanlar; hastalığın genetik aktarım, biyolojik nedenler ve yaşanılan travmatik olaylar sonucunda ortaya çıktığını düşünmektedir. Kronikleşme ihtimalinin yüksek olması tedavinin önemini arttırmaktadır. Uygun doz ve süre kullanılan ilaç tedavileri ve bilişsel davranışçı terapi OKB hastalığının tedavisinde oldukça etkindir” şeklinde konuştu.  Dr. Tanyıldız, bilişsel ve davranışçı terapilerin hem hastalığın tedavisinde hem de hastalığın tekrarlamasının önlenmesinde çok önemli bir yer tuttuğunun altını çizerek, “Tedavide bazen tek başlarına bazen de ilaç tedavileri ile birlikte kullanılabilmektedirler. Bilişsel davranışçı terapide amaç; obsesyon ve bunlara bağlı olarak gelişen kompulsif davranışlarının neden kaynaklandığını, hastalığı tetikleyen etkenlerin ne olduğunu anlayabilmek ve danışanların bu etkenlerden kaçınmasını değil bu etkenlerin üzerine giderek hastalığı yenmelerini sağlamaktır. Kişinin kendindeki bazı düşünce ve davranışların bir ruhsal hastalığın belirtileri olabileceğine karar vermesi çoğu kez güçtür. OKB’nin sizde olabileceğinden şüpheleniyorsanız bir psikiyatri uzmanına başvurarak profesyonel yardım talep edebilirsiniz” dedi. 

Tatil İshallerine Dikkat! Haber

Tatil İshallerine Dikkat!

Medical Park Karadeniz Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Tevfik Özlü, tatile çıkacak kronik hastalığı olanlara uyarılarda bulunarak ilaçlarını eksiksiz olarak yanlarında bulundurmaları tavsiyesinde bulundu.   Tatile çıkmadan hekimlere danışmanın önemine işaret eden Özlü, seyahat sırasında acil kullanımı ilaçların mutlaka seyahat sırasında yanlarında bulundurmaları gerektiğine dikkat çekerek, “Tatil sezonu başladı özellikle kronik hastalığı olanların tatil öncesinde stabil durumda olması lazım. Eğer hastalığı kontrol altında değil ise hekimlerine danışmalarında fayda var tatile gidebilir miyim? diye. Tatil onların tedavilerini normal olarak aksatabilir. Çünkü bazen uzun bir seyahat gerekebiliyor, iklim şartları değişebiliyor. Gece gündüz saatleri, yeme alışkanlıkları, istirahat, uyku zamanları değişebiliyor bu da onların dengelerini bozabilir. O açıdan tatile gitmeden önce stabil kontrol altında olduklarının anlaşılması lazım. Tatil süresince ilaçlarını yedekleyecek şekilde yanlarına almaları lazım. Eğer tıbbı bir cihaz kullanıyorlarsa tansiyon ölçeri, şeker ölçeri v.s. onları da mutlaka yanlarında götürmeleri lazım. Seyahat sırasında da acil kullanımı olan ilaçlarını yanlarında bulundurmaları lazım” dedi.  Tatil ishallerine dikkat  Tatil sırasında tatil ishallerine dikkat çeken Özlü, “Tatil sürecinde eğer bir sağlık sorunu yaşarsa nereden sağlık hizmeti alabileceğini önceden planlamış olması lazım. Beslenme çok önemli. Eğer bir diyeti varsa tatilde de diyetini bozmaması lazım. Özellikle sıcakta yeterli sıvı alınımı çok önemli. Güneş altında sıcakta çok kalmamaları gerekiyor. Özellikle tatil için sahil kenarlarına gidenler deniz alışkanlığı var. Gündüz saat 11, akşam 16-17 arasında güneş altında çok açıkta dolaşmamalarını tavsiye ederim. Ağır yemekler yememelerini, rahat kıyafetler giymelerini tavsiye ederim. Vücudun hava sirkülasyonuna izin veren pamuklu ya da ipekli kıyafetler giymelerinde yarar var. Beslenme önemli, özellikle tatil ishali dediğimiz bir olay var. Açıkta satılan gıdalar, hijyenik olmayan şartlarda gıda maddelerin tüketilirse o zaman maalesef ishal başlayabiliyor karın ağrısı, karında şişkinlik gaz v.s. gibi semptomlar olabiliyor. O açıdan mutlaka gıdaların uygun şartlarda saklanması, taşınması lazım. Bunlara dikkat edilmezse tatil sağlık açısından sorun olabilir. Özellikle yaşlı, kronik hastalığı olanlar bunlara dikkat etmelerinde fayda var” diye konuştu. 

Çocuklarda klima zatürresi alarmı! Haber

Çocuklarda klima zatürresi alarmı!

 Yaz aylarının gelmesiyle birlikte klima kullanımının artması, çocuklarda 'lejyoner hastalığı' olarak bilinen Legionella pneumophila bakterisi kaynaklı zatürre vakalarında da artışa neden oldu. Özellikle otel ve tatil köylerinde klima maruziyetine bağlı hastalıkların arttığını söyleyen Prof. Dr. Şevket Özkaya, çocuklarda COVID-19'a oranla daha fazla zatürreye neden olduğunu ve bu durumun şaşırtıcı ve endişe verici olduğunu ifade etti.   Sıcakların artması ve yaz sezonu ile tatile çıkanların klima kullanımı artarken, bronşit ve zatürre vakaları da hızla yükseliyor. Altınbaş Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şevket Özkaya, özellikle otel ve tatil köylerinde klima maruziyetine bağlı hastalıkların arttığını ve en çok etkilenenlerin çocuklar olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Özkaya, "Legionella" bakterisinin klimalardan üremesi sonucu ortaya çıkan "Lejyoner hastalığı"nın, çocuklarda COVID-19'a oranla daha fazla zatürreye neden olduğunu ve bu durumun şaşırtıcı ve endişe verici olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Özkaya, vatandaşların klima kullanımında dikkatli olmaları gerektiğini ve özellikle kronik hastalığı olan kişilerin bu konuda daha duyarlı olması gerektiğini belirtti.  “Ciddi sayıda, daha önce görülmemiş derecede bir artış söz konusu”  Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Şevket Özkaya, özellikle otel ve tatil köylerinde konaklayan kişiler arasında “beni klima çarptı” diyen neredeyse her iki kişiden birinde bu hastalıkların saptandığını belirtti. Prof. Dr. Özkaya, bu durumdan en çok etkilenenlerin ise çocuk yaş grubu olduğunu vurgulayarak, “Ciddi sayıda, daha önce görülmemiş derecede çocuk bronşiti ve zatürresi vakaları görmeye başladık. Hatta COVID-19 salgınında, çocuk yaş grubunda COVID-19 virüsüne bağlı bu kadar çok zatürre görmüyorduk. Son günlerde; ‘Legionella’ bakterisinin, çocuk yaş grubunda COVID-19’a oranla çok daha fazla zatürreye neden olduğunu görüyoruz” diye konuştu.  “Kronik rahatsızlığı olanlarda ölümcül olabilir”  Legionella pneumophila isimli bakterinin klimalardan üremesi sonucunda hastalığın ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Özkaya, bu hastalığın kronik rahatsızlığı olanlarda ölümcül olabileceğini ve yaşlı, kronik hastalığı olan vatandaşların dikkatli olmaları gerektiğini hatırlattı.  “Sauna, hamam veya kaplıca havuzuna dikkat”  Prof. Dr. Özkaya bakterinin genellikle ılık sularda kolaylıkla çoğalabileceğini söyleyerek, “Genellikle bir binanın kirlenmiş su dağıtım sistemi yoluyla yayılır. Hastalık havada asılı duran su damlacıklarının solunması yoluyla insanlara bulaşır. Bakteri o kadar küçüktür ki, su buharı gibi küçük su damlacıklarının içine yerleşerek havaya karışabilir. Kontamine suların bulunduğu sauna, hamam veya kaplıca havuzu gibi sıcak sulardan çıkan buhar damlacıklarının solunması ile bakteri akciğerlere ulaşır. Kişiden kişiye yayılım söz konusu değildir” açıklamasında bulundu.  Özellikle klimaların iyi temizlenmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Özkaya, klima zatürresinde şikayetlerin daha az olduğu için grip gibi eklem ağrıları, ateş, halsizlik, ishal gibi hafif soğuk algınlığı belirtileriyle seyrettiği için çok fazla anlaşılmayabileceğini söyledi. Kronik hastalığı olanlarda hayati sonuçlar da doğurabileceğini belirten Özkaya, “Pandeminin bitmesiyle beraber ani ısı değişikliklerine, soğuktan sıcağa geçişlere ve klimalara maruz kalmak, grip ile karıştırılabilir ve önemsenmeyebilir. Çocuklar ise ne hissettiklerini anlatamadıkları için uzamış öksürük ve ateş şikayeti ile doktora başvurduklarında ciddi zatürre vakaları ile karşı karşıya kalırlar” dedi.  Klimalar 22 derecenin altına düşmemeli  Prof. Dr. Özkaya son olarak tatile çıkan veya çıkacak vatandaşların, özellikle çocukları başta olmak üzere, araç ile seyahat ederken açtıkları klimaların temizliğine ve maruziyetine dikkat etmeleri gerektiğini belirterek, “Özellikle kapalı yerlerde kendilerine dikkat etmeliler, klima ayarlarını ise 22 derecenin altına düşürmemelerini ve çok fazla ısı değişimine maruz kalmamalarını tavsiye ediyorum” dedi.  Lejyoner hastalığı nedir?  Lejyoner hastalığı, 1976 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nin Philadelphia kentinde gerçekleşen bir Legionella salgınına atfen bu ismi almıştır. Bu salgın, Amerikan Lejyonerler adı verilen bir askeri organizasyonun bir toplantısında çok sayıda insanın hastalanması ve ölmesine neden olmuştur. Hastalığın bu organizasyonda salgın yapmasının ardından "Lejyoner Hastalığı" terimi kullanılmaya başlanmıştır. Legionella genellikle göller, nehirler ve akarsular dahil tatlı su ortamlarında bulunur. Legionella ayrıca toprakta da yaşayabilir, fakat çoğu insan topraktan bakteri kapmaz. Lejyoner hastalığını ev tesisat sistemleri yoluyla kapmak mümkün olsa da çoğu salgın otel gibi toplu yaşama dahil büyük binalarda meydana gelir. Çünkü karmaşık dağıtım sistemleri bakterilerin daha kolay çoğalıp yayılmasına izin verir. 

Yazın Hamilelik Nasıl Rahat Geçirilir? Haber

Yazın Hamilelik Nasıl Rahat Geçirilir?

Sıcakların yükselmesi nedeniyle anne adaylarının serin, rahat ve güvenli kalma konusunda bilinçli olmaları gerektiğine değinen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Nigar Allahverdiyeva, “Susuz kalmak kabızlık, halsizlik, erken kasılmalar, baş dönmesi ve hatta erken doğum gibi bir takım sorunlara yol açabilir. Günde 10-12 bardak su içmeyi hedefleyin” dedi.  Liv Hospital Samsun Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Nigar Allahverdiyeva, yaz mevsiminde gebeliği rahat geçirme konusunda önerilerde bulundu.  “Yeterli miktarda sıvı tüketin”  Hamilelik sırasında susuz kalmamak her zaman önemli olduğunu ifade eden Opr. Dr. Nigar Allahverdiyeva, "Susuz kalmak kabızlık, halsizlik, erken kasılmalar, baş dönmesi ve hatta erken doğum aşağıdakiler gibi bir takım sorunlara yol açabilir. Günde 10-12 bardak su içmeyi hedefleyin. Taze sıkılmış meyve suyu iyi bir vitamin ve mineral kaynağıdır ancak ilave şekerlere karşı dikkatli olmak gerekir. Taze sıkılmış meyve sularını tercih edin. Havuç, salatalık ve pancar gibi taze sebze suları, sıvı alımının yanı sıra gerekli vitamin ve mineral alımını da sağlar. Soda, kahve ve çay gibi kafeinli ve şekerli içeceklerden kaçının veya sınırlandırın. Özellikle egzersiz yaparken veya hareket halindeyken yanınızda daima bir su şişesi bulundurun" diye konuştu.  “Hafif ve hava geçiren giysiler seçin, rahat ayakkabılar giyin"  Dr. Nigar Allahverdiyeva şunları söyledi: " Hamile kadınlar, en sıcak yaz aylarında rahat kalabilmek için bol, hava geçiren giysiler giymelidir. Pamuklu ve keten kumaşlar serin kalmak için idealdir. Açık renkler ayrıca güneş ışığını yansıtmaya yardımcı olur ve koyu renklere göre sizi daha serin tutar. Büyüyen karnınıza uyum sağlamak için ayarlanabilir askılı veya bel bantlı hamile kıyafetlerini tercih edin. Dar giysilerden veya hareketinizi kısıtlayabilecek veya rahatsızlığa neden olabilecek herhangi bir şeyden kaçının. Son olarak hafif bir eşarp, görünümünüze şık bir dokunuş katarken güneş ışınlarına karşı ekstra koruma sağlayacaktır. Hamilelik sırasında rahat ayakkabılar her mevsim için, özellikle de sıcaktan dolayı şişliğin ve rahatsızlığın daha yaygın olduğu yaz aylarında önemlidir. Ayrıca, uygun ayakkabılar hamilelik sırasında tehlikeli olabilecek düşme ve diğer yaralanmaların önlenmesine de yardımcı olacaktır.” Ayak bileklerinde şişkinliği azaltmak için bacaklarınızı yükseltin. Ayaklarda ve ayak bileklerinde şişme, mevsim ne olursa olsun, özellikle sıcaklığın yüksek olduğu yaz aylarında hamilelik sırasında sık görülür. Ayaklarınızı kaldırmak şişliği ve rahatsızlığı azaltmanın kolay bir yoludur. Otururken veya uzanırken yastık veya tabureden destel alarak bacaklarınızı destekleyebilirsiniz. Ayrıca, varis çorapları da bacaklara hafif bir baskı sağlayarak venöz dönüşe yardımcı olarak şişliğin giderilmesine iyi gelecektir. Hamilelik, en sevdiğiniz egzersiz rutininizden vazgeçmeniz gerektiği anlamına gelmez! Sadece bunu güvenli bir şekilde yaptığınızdan emin olun. Yüzme hamile kadınlar için mükemmel bir egzersiz şeklidir. Su vücut ağırlığınızı destekler ve yaz sıcağında serin kalmanıza yardımcı olur. Açık havada yürümek, temiz hava ve güneş ışığı almanın harika bir yolu olabilir. Güneş kremi ve su tüketmeyi unutmayın. Hamilelik için güneş kremi seçerken, UVA ve UVB ışınlarına karşı geniş spektrumlu koruma sağlayan, en az 30 SPF'li (güneş koruma faktörü) bir ürün seçin. Taze yiyeceklerle beslenin. Yazın en güzel yanlarından biri de mevsiminde olan birbirinden lezzetli meyve ve sebzelerdir. Kavun, karpuz, domates, biber, yeşillikler gibi meyve ve sebzeler mükemmel vitamin ve mineral kaynaklarıdır. Güzelce, temiz yıkandıklarından emin olun. Yaz, anne adaylarının açık havanın tadını çıkarması için harika bir zamandır, ancak sağlıklı ve güvenli bir hamilelik için önlem almak önemlidir.” 

Bronşektazi Uyarısı: Belirtileri Göz Ardı Etmeyin! Haber

Bronşektazi Uyarısı: Belirtileri Göz Ardı Etmeyin!

Bronşektazi Belirtilerine Dikkat! Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi ve Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Tevfik Özlü, akciğerlere hava taşıyan bronşların iltihap ve enfeksiyon nedeniyle genişlediği kronik bir akciğer rahatsızlığı olan bronşektazi hakkında bilgi verdi. Özlü, "Bronşektazi belirtileri pek çok hastalıkla karıştırılabiliyor. Hastalar uzun yıllar doğru tanı alamıyorlar ve bu da tedaviyi geciktiriyor" dedi. Yanlış Tanılar ve Geciken Tedavi: Bronşektazi hastalarının sıklıkla astım, KOAH veya zatürre gibi farklı hastalıklarla tedavi edildiğini belirten Özlü, "Bu hastalıktaki belirtiler pek çok akciğer hastalığıyla karışabiliyor. Yanlış tanılar ve geciken tedavi, hastaların durumunu daha da kötüleştirebilir. Erken teşhis ve doğru tedavi hayati önem taşıyor" diye konuştu. Erken Teşhis ve Tedavi Hayati Önem Taşıyor:   Bronşektazi belirtileri gösteren hastaların bir an önce uzman bir doktora başvurması gerektiğini vurgulayan Özlü, "Tedavinin gecikmesi, hastaların yaşam kalitesini düşürebilir ve hastalığın ilerlemesine neden olabilir. Bu yüzden bronşektazi belirtileri olan kişilerin vakit kaybetmeden tıbbi yardım alması çok önemli" dedi. Prof. Dr. Tevfik Özlü'nün bu önemli uyarıları, bronşektazi hastalığına dikkat çekmek ve erken teşhisin önemini vurgulamak adına büyük bir öneme sahip. Eğer siz de benzer belirtiler yaşıyorsanız, bir uzmana danışmayı ihmal etmeyin.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.