Hava Durumu

#Şeker

Yeni Marmara Gazetesi - Şeker haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Şeker haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Şeker Tüketimine Dikkat! Haber

Şeker Tüketimine Dikkat!

Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde görevli Dâhiliye Uzmanı Prof. Dr. Devrim Sinem Küçüksaraç Kıyıcı, özellikle çocukluk çağında edinilen yüksek şeker tüketim alışkanlıklarının, ilerleyen yıllarda ciddi sağlık problemlerinin temelini oluşturduğunu belirtti. 19-25 Eylül Dünya Şeker Tüketimine Dikkat Haftası kapsamında açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Kıyıcı, şekerin yalnızca çay ve kahveye katılan bir gıda olmadığını dile getirdi. Hazır gıdalarda, paketli ürünlerde, meşrubatlarda, tatlılarda hatta tuzlu atıştırmalıklarda bile yüksek miktarlarda gizli şeker bulunduğunu vurgulayan Kıyıcı, "Ne yazık ki bu da günlük ihtiyacımızın çok üzerinde şeker tüketimine sebep oluyor" dedi. Dünya Sağlık Örgütü’nün tüketilen günlük serbest şeker miktarının toplam kalori ihtiyacının yüzde 10’unu geçmemesine hatta mümkünse yüzde 5’in altına indirilmesini önerdiğinin altını çizen Kıyıcı, "Yani ortalama sağlıklı bir yetişkin için günlük tüketilebilecek şeker miktarı 50 gramın hatta daha iyisi 25 gramın altında olmalıdır. Bu miktarda yaklaşık 6 ile 12 çay kaşığı arasına tekabül ediyor. Ancak ülkemizde ve dünyada tüketim bu miktarın çok üzerindedir" şeklinde konuştu. Şeker tüketiminin kilo fazlalığı başta olmak üzere; insülin direnci, tip 2 diyabet, karaciğer yağlanması, kalp damar hastalıkları ve diş çürüklerine yol açtığı bilgisini veren Kıyıcı, "Üstelik çocukluk çağında edinilen yüksek şeker tüketim alışkanlıkları, ilerleyen yıllarda ciddi sağlık problemlerinin temelini oluşturuyor. Oysa sağlıklı beslenme alışkanlıklarıyla bu riski azaltmak elimizdedir. Şekerli içecekler yerine suyu tercih etmek, tatlı tüketimini özel günlerle sınırlamak, paketli yapımlar yerine ev yapımı doğal besinlere yönelmek sağlığımız için büyük yatırım olacaktır" diye konuştu. Şekerin tamamen yasaklanması değil, ölçülü ve bilinçli tüketilmesi gerektiğine işaret eden Kıyıcı son olarak, "Vücudumuzun ihtiyacı olan şekerin doğal besinlerden, meyvelerden karşılanması en doğrusudur. Bu hafta vesilesi ile herkesi şeker tüketimini gözden geçirmeye, kendisi ve sevdikleri için daha sağlıklı seçimler yapmaya davet ediyoruz. Sağlıklı gelecek, bilinçli tercihlerle başlar" ifadelerini kullandı.

Şeker Tüketimine Dikkat Haber

Şeker Tüketimine Dikkat

Aşırı şeker tüketimi, sağlığı olumsuz etkiliyor. Sağlıklı bir gelecek için şeker tüketiminin kontrol altına alınması gerekiyor. Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi Diyetisyeni Betül Karaöz, Dünya Şeker Tüketimine Dikkat Haftası sebebiyle aşırı şeker tüketiminin sağlık üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çekti. Obezite, diyabet, kalp damar hastalıkları ve diş sağlığı sorunları gibi insan sağlığını olumsuz etkileyen durumların birçoğunun fazla şeker tüketiminden kaynaklandığını belirten Karaöz, "Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), günlük alınan kalorinin en fazla yüzde 10’unun serbest şekerlerden gelmesini, ideal olarak ise yüzde 5’in altında tutulmasını tavsiye etmektedir. 2 yaşından küçük çocuklarda ise ilave şeker içeren besinlerin tüketimi önerilmemektedir. Araştırmalar, günlük tüketilen şeker miktarının önerilen miktarın neredeyse 2 katına çıktığını göstermektedir. Bu durum toplum sağlığı için ciddi bir risk oluşturmaktadır" dedi. Karaöz, sağlıklı yaşam için ş tavsiyelerde bulundu: "Renkli, doğal meyve tabakları ile tatlı ihtiyacını karşılamak. Gazlı içecekler yerine su, ayran veya taze sıkılmış meyve suları tercih etmek. Paketli gıdaların etiketlerini okumak ve şeker içeriği daha düşük olanları tercih etmek. Düzenli egzersiz ile kan şekerlerini dengede tutmak. Atıştırmalık olarak kuruyemiş, yoğurt veya kuru meyveler ile yapılmış sağlıklı tatlılar tüketmek". Karaöz, şeker tüketimindeki tercihlerin sağlığımız için büyük farklar oluşturduğunu kaydetti.

Fazla Şekere Dikkat! Haber

Fazla Şekere Dikkat!

Rafine ve işlenmiş şeker tüketiminin kısıtlanması gerektiğini vurgulayan Beslenme ve Diyet Uzmanı Veysel Ciğerli, "Günlük yapılan aktivelere devam edebilmek için kişilerin aldığı enerjinin bir kısmının karbonhidratlardan gelmesi gerektiği bilinmektedir. Fakat karbonhidrat kaynaklarının da basit ve kompleks karbonhidrat kaynakları olarak ayrılması ve en doğru seçimin, kişinin kendisinin seçerek hayat kalitesini yükseltmesi adına büyük önem taşımaktadır" dedi. Bağışıklık sistemimizin sağlığını korumak, genel iyilik halimiz için kritik bir öneme sahiptir. Ancak bazı günlük alışkanlıklar, bu sistemin zayıflamasına ve hastalıklara karşı savunmasız hale gelmemize yol açabilir. İşlenmiş gıdalardan ziyade vücudun işleyişi için asıl ihtiyaç duyulan karbonhidrat kaynaklarının meyve, tahıl grubu gıdalar ve kurubaklagiller olduğunu dile getiren Medicana Bursa Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Veysel Ciğerli, "Günümüzde hazır gıdaya olan eğilim hızlı artıyor. Vücuda alınan rafine şeker miktarı bu sebeple artmaktadır. Kek, pasta, şekerleme, şekerli içecekler, makarna, pilav, beyaz ekmek gibi basit şeker ve boş enerji kaynağını sıklıkla tüketen kişilerde, 4-6 saat aralığında vücudun bağışıklığından sorumlu olan akyuvar hücreleri tarafından kullanılabilen C vitamini oranının yüzde 50 oranında düşmektedir" ifadelerini kullandı. Akyuvar hücrelerinin virüs ve bakterileri etkisiz hale getirebilmek için, vücutta bulunan C vitamini miktarının önemli olduğunu vurgulayan Dyt. Ciğerli, "Bu sebeple şeker tüketimi ve kan şekerinin yükselmesi durumunda akyuvar hücreleri vücuda giren virüs ve bakterilerin yalnızca yüzde 75'ini etkisiz hale getirebiliyor. Yükselme eğiliminde olan şeker seviyeleri bağışıklık sisteminde rol oynayan reseptörleri bloke ederek vücudu bakteriyel enfeksiyonlara açık hale getirip savunmasız bırakıyor" şeklinde konuştu. Kişilerin günlük yaşamda hissettiği şeker ihtiyacı hakkında da bilgiler veren Diyetisyen Veysel Ciğerli, "Mesela tatlı ihtiyacımız olduğunda, tercihimizi taze meyveler, kuru meyveler, bal, pekmez, kompostolardan yana kullanmamız bizi koruyacaktır. Basit şeker ve basit şeker içeren besinlerden uzak durmalıyız" diye konuştu. Basit şekerlerin sindirilmeden direkt kana karıştığına dikkat çeken Diyetisyen Veysel Ciğerli, "Özellikle pasta, börek, meşrubatlar ve çeşitli şekerlemelere katılan basit şekerler kan şekerini hızlı bir şekilde yükseltmektedir. Yükselen kan şekeri, vücuda yerleşmeye çalışan virüs ve bakterileri tanıyan reseptörlerin hassasiyetini azaltarak bağışıklık sistemimizin zayıflamasına sebep olmaktadır. Bu sebeple, şeker tüketimine oldukça dikkat etmeliyiz" ifadelerini kullandı.

Şeker Hastalığına Dikkat! Haber

Şeker Hastalığına Dikkat!

Ülkemizde 0-18 yaş grubundaki her 100 bin çocuktan yaklaşık 10-20’sinde Tip 1 diyabet görülüyor. Hastalığın görülme yaşı giderek düştüğünü, okul öncesi dönemde, hatta 1 yaşından küçük bebeklerde bile tanı konulabildiğini belirten Uzm. Dr. Jalilova, "Bu durum, ebeveynlerin ve sağlık çalışanlarının çocuklarda diyabet belirtilerini erken fark etmesinin önemini artırmaktadır" dedi. Aileler çocuklarında şeker hastalığından şüphelenmediği için doktora farklı sorunlarla başvuruyor. Sık idrara çıkma, özellikle geceleri alt ıslatma, aşırı susama, iştah açık olmasına karşı kilo kaybı, halsizlik, yorgunluk en sık görülen belirtiler. Acıbadem Kent Hastanesi Çocuk Endokrinoloji Uzmanı Dr. Arzu Jalilova kan şekerini düzenleyen insülin hormonunun eksikliğinin, yetersizliğinin Tip 1 diyabete neden olduğunu hatırlattı. Jalilova, çocukluk çağında en sık görülen diyabet türünün Tip 1 diyabet olduğunu ve son yıllarda tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sıklığında artış gözlendiğini kaydetti. Tip 1 diyabetin genellikle ani başlangıçlı olduğunu ve belirgin belirtilerle kendini gösterdiğini belirten Uzm. Dr. Jalilova, "Sık idrara çıkma (özellikle geceleri alt ıslatma), aşırı susama, iştah açık olmasına karşı kilo kaybı, halsizlik, yorgunluk en sık görülen belirtilerdir. Bu belirtiler hızla ilerleyebilir ve tedavi edilmezse ‘diyabetik ketoasidoz’ adı verilen, hayatı tehdit eden bir tabloya yol açabilir" diye konuştu. Anne babalar diyabetten ne zaman şüphelenmeli Genelde ailelerin çocuklarında şeker hastalığından şüphelenmediğini, bu yüzden de doktora farklı sorunlarla başvurduklarını belirten Uzm. Dr. Jalilova, anne babaları tanıda geç kalmamaları konusunda uyardı; "Çocuklarında bu belirtileri gören anne babalar zaman kaybetmeden bir endokrinoloji uzmanına başvurmalıdır. Özellikle aniden gelişen kilo kaybı, susuzluk ve sık idrara çıkma belirtileri alarm verici olmalıdır. Basit bir parmak ucu kan şekeri ölçümü ile tanıya ulaşmak mümkündür" dedi. Tedavide büyük ilerlemeler var Çocuklarda Tip 1 diyabet tedavisinde büyük ilerlemeler kaydedildiğini belirten Uzm. Dr. Arzu Jalilova bu konuda şu bilgileri verdi: "Bu tedavi yöntemlerinden biri kısaca SGM denilen Sürekli Glukoz İzleme Sistemleridir. Parmak delmeden, deri altından kan şekeri düzeyini sürekli ölçen sensör sistemleri çocukların yaşam kalitesini artırmaktadır. Bir diğeri ise Hibrit Kapalı Döngü Sistemleri ya da diğer adıyla yapay pankreas teknolojileridir. Hem insülin pompası hem de SGM kullanan sistemler, daha iyi glisemik kontrol sağlamaktadır." Anne babalara öneriler Araştırmalar, ülkemizde 0-18 yaş grubundaki her 100 bin çocuktan yaklaşık 10-20’sinde Tip 1 diyabet görüldüğünü göstermektedir diyen Uzm. Dr. Jalilova tanıdan sonra ilk günlerin zorlayıcı olabildiğini, ancak doğru eğitim ve destekle bu süreç yönetilebileceğini söyledi. Tedavi sürecine çocuğun da aktif şekilde dahil edilmesi gerektiğini belirten Jalilova, sözlerini şöyle sürdürdü: "Yaşına uygun şekilde çocuğa hastalığı anlatmak ve onu yönetim sürecine dahil etmek uzun vadede olumlu sonuç verir. Eğitim öğretim dönemlerinde okulda öğretmen ve yöneticilere bilgi verilerek çocuğun diyabet yönetimi güvence altına alınmalıdır. Düzenli kan şekeri takibi, insülin kullanımı ve dengeli beslenme en önemli üçlüdür. Endokrinoloji uzmanı ile yapılan rutin kontroller, hem tedaviye yön verir hem de komplikasyonları önler. Diyabetli çocuklar spor yapabilir, sosyal aktivitelere katılabilir; önemli olan planlı ve bilinçli olmaktır."

Aşırı Şekere Dikkat! Haber

Aşırı Şekere Dikkat!

Rafine şekerlerin insülin direncini, obeziteyi ve iltihabı artırarak kanser gelişimini kolaylaştırabileceğine dikkat çeken İç Hastalıkları ve Yetişkin Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Soner Solmaz "İşlenmiş ve şekerli gıdalar yerine taze meyve ve sebzeler, tam tahıllar, sağlıklı yağlar ve yağsız proteinler tüketilmelidir" dedi. Acıbadem Adana Hastanesi İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Soner Solmaz aşırı şeker tüketiminin yalnızca genel sağlığı değil, aynı zamanda kanserin gelişimi ve tedavi sürecini de olumsuz etkilediğini ifade ederek kanser ve şekerli gıdalar hakkında önemli bilgiler verdi. Solmaz, özellikle rafine şekerlerin aşırı tüketiminin obezite, insülin direnci ve kronik enflamasyon gibi kanserle ilişkilendirilen sağlık sorunlarına yol açabileceğini belirterek "Şeker, bir karbonhidrat olarak vücuda glikoz formunda enerji sağlar. Vücudun normal işlevi için glikoza ihtiyaç vardır, ancak aşırı alımı hastalığın ilerlemesini destekleyebilecek metabolik ortamı oluşturur" diye konuştu. "Şekerin tetiklediği mekanizmalar kansere zemin hazırlar" Aşırı şeker tüketiminin özellikle meme, kolorektal ve pankreas kanserleri gibi birçok kanser türüyle ilişkilendirilen obeziteye katkıda bulunduğunu vurgulayan Solmaz, "Obezite, kanser hücrelerinin büyümesini teşvik edebilen insülin ve insülin benzeri büyüme faktörlerinin (IGF’ler) seviyelerinin artmasına neden olur. Ayrıca, yağ dokusu iltihaplı sitokinler üreterek kanser gelişimine elverişli bir ortam oluşturabilir" dedi. Yüksek şekerli diyetlerin, vücudun hücrelerinin insüline karşı duyarsız hale geldiği insülin direncine yol açabileceğini belirten Solmaz, bu durumun yalnızca tip 2 diyabetin öncüsü olmadığını, aynı zamanda kan dolaşımında sürekli yüksek insülin ve glikoz seviyelerinin dolaşmasına neden olduğunu söyleyerek bunun özellikle karaciğer, kolon ve pankreas kanserlerinde, kanser hücrelerinin büyümesini destekleyebileceği uyarısında bulundu. Şekerin yol açtığı bir diğer önemli riskin sistemik enflamasyon olduğunu anlatan Solmaz, "Rafine şeker açısından zengin bir diyet, bağışıklık sisteminin doğal yanıtı olan iltihabı kronikleştirerek sağlıklı hücrelere zarar verir, DNA onarımını bozar ve tümör hücrelerinin gelişebileceği bir ortam oluşturur" dedi. "Tedavi sürecinde şekerli gıdalara yönelim riski artırabilir" Kanser tedavisi sırasında hastaların iştah, tat ve sindirim sorunları yaşayabildiğini, bu nedenle bazı hastaların hızlı enerji sağlamak için şekerli yiyeceklere yönelebildiğini aktaran Solmaz şöyle devam etti: "Bu tercih uzun vadede faydalı olmayabilir. Şeker, geçici olarak enerji sağlar ama sürdürülebilir değildir. Özellikle iştahsızlık yaşayan hastalar, yüksek şekerli gıdalara yönelse de bunu uzun vadeli enerji sağlayan, besin açısından yoğun gıdalarla dengelemeleri gerekir. Kompleks karbonhidratlar, sağlıklı yağlar ve protein içeren dengeli beslenme hem daha istikrarlı enerji sağlar hem de bağışıklığı destekler. Yüksek şekerli gıdalar yerine kompleks besinlerle beslenmek, tedavi sürecinde vücudun toparlanmasını hızlandırır." "Kan şekeri dalgalanması tedaviyi olumsuz etkileyebilir" Kanser tedavisi gören bazı hastalarda diyabet veya insülin direnci gibi mevcut sağlık sorunlarının da bulunduğunu hatırlatan Solmaz, "Bu hastalarda şeker tüketimi dikkatli şekilde planlanmalı. Kontrolsüz kan şekeri dalgalanmaları, bağışıklık sistemini zayıflatabilir ve tedaviye yanıtı olumsuz etkileyebilir. Şeker tüketimi tüm kanser hastaları için sıfıra indirilmesi gerekmese de ölçülü tüketim esas olmalı. Önemli olan dengeli bir diyetle fazla şekerin oluşturabileceği zararları önlemektir. Şekerin vücutta yol açabileceği riskleri kontrol altına almak mümkündür" diye konuştu. "Tam ve doğal besinlere öncelik verilmeli" Kanser tedavisi sürecinde hastaların işlenmemiş ve besin değeri yüksek gıdalar tüketmesinin büyük önem taşıdığını ifade eden Solmaz, "İşlenmiş ve şekerli gıdalar yerine taze meyve ve sebzeler, tam tahıllar, sağlıklı yağlar ve yağsız proteinler tüketilmelidir. Bu gıdalar antioksidan, lif, vitamin ve mineral açısından zengindir, vücudu destekler ve iyileşmeye katkı sağlar" dedi. Doğal olarak meyvelerde ve süt ürünlerinde bulunan şekerin ölçülü tüketilmesinde bir sakınca olmadığını dile getiren Solmaz, "Ancak meşrubat, kek, kurabiye, şekerleme gibi ürünlerdeki eklenmiş şeker tüketimi sınırlandırılmalıdır. Amerikan Kanser Derneği de eklenen şekerlerin tüketimini, obezite ve metabolik hastalık riskine karşı azaltmayı önermektedir" ifadelerini kullandı. "Kompleks karbonhidratlar daha dengeli enerji sağlar" Basit şekerlerin ani kan şekeri yükselmelerine neden olabileceğini söyleyen Solmaz, bu nedenle nişastalı sebzeler, tam tahıllar ve baklagiller gibi kompleks karbonhidratlara ağırlık verilmesini önererek "Kompleks karbonhidratlar sabit enerji sağlar ve özellikle halsizlik yaşayan hastalarda daha stabil bir beslenme profili sunar" dedi. Kanser tedavisinde şeker tüketiminin dikkatli yönetilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Solmaz, sözlerini şöyle tamamladı: "Şeker tamamen zararlı değildir ancak miktarı, türü ve tüketim şekli çok önemlidir. Rafine şekerin fazlası, bağışıklık sistemini baskılayabilir, iltihabı artırabilir ve tedavinin etkinliğini azaltabilir. Bu nedenle, kanser hastaları beslenme konusunda mutlaka profesyonel destek almalı ve kişiye özel planlarla ilerlemelidir. Şeker alımının bilinçli bir şekilde yönetilmesi, yaşam kalitesini yükseltmenin yanı sıra tedavi başarısını da artırır."

İnsülin Direncine Dikkat Haber

İnsülin Direncine Dikkat

İnsülin direncinin zamanla kan şekeri yüksekliğine ve tip 2 diyabete neden olabileceğini belirten İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Yavuz Akıncıoğlu, halsizlik, tatlı isteği ve göbek çevresi yağlanması gibi belirtilere dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.   BHT CLINIC İstanbul Tema Hastanesi'nden İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Yavuz Akıncıoğlu, insülin direncinin yemeklerden sonra kandaki insülin hormonuna karşı hücrelerin yanıtının azalması ve buna bağlı olarak kanda glukozun birikmeye başlamasıyla ortaya çıkan bir metabolik bozukluk olduğunu belirtti. Akıncıoğlu, bu durumun zamanla kan şekeri yüksekliğine ve tip 2 diyabet başta olmak üzere, hipertansiyon ve kardiyovasküler hastalıklar gibi birçok soruna yol açabileceği uyarısında bulundu.  Stres ve uyku, insülin direncini geliştirebilir  İnsülin direncinin gelişiminde hareketsiz yaşam tarzı, kilo fazlası (özellikle karın bölgesinde biriken yağ), genetik yatkınlık, karbonhidratların ve şeker oranı yüksek besinlerin aşırı tüketilmesi gibi etkenlerin rol oynadığını dile getiren Dr. Akıncıoğlu, stres ve uyku bozukluklarının da tabloyu ağırlaştırabileceğini ifade etti.  "Belirtiler önemsenmeli"  Yemek sonrası yorgunluk ve uyku hali, aşırı tatlı isteği, erken acıkma, terleme, göbek çevresinde yağlanma ve kilo vermekte zorlanmanın insülin direncine işaret edebileceğini belirten Dr. Akıncıoğlu, kadınlarda polikistik over sendromu ve adet düzensizliklerinin de bu durumla ilişkili olabileceğini söyledi.  Kan trigliserit düzeyi ile insülin direnci arasında güçlü bir ilişki olduğunu, kanda yağ asitlerinin insülin direncini yükselttiğini ifade eden Dr. Akıncıoğlu, açlık insülin değeri ve kan şekeri düzeyinin değerlendirilmesiyle, HOMA-IR, Trigliserit/HDL oranı gibi hesaplamalarla insülin direncinin tespit edilebildiğini belirtti.  Yaşam tarzı değişikliği şart  İnsülin direnciyle mücadelede en etkili yöntemin yaşam tarzı değişiklikleri olduğunu, fazla kilolardan kurtulmanın, düzenli fiziksel aktivitenin önemini vurgulayan Dr. Akıncıoğlu, düşük glisemik indeksli besinlerin tercih edilmesi gerektiğini belirterek, şekerli ve işlenmiş gıdalardan uzak durulması gerektiğini ifade etti. Dr. Akıncıoğlu, karbonhidratların mutlaka proteinle birlikte alınmasının önemine de dikkat çekti.  "Gerekirse ilaç desteği alınabilir"  İnsülin moleküler bozulmasına dayalı yeni araştırmalarla insülin direncine yönelik farklı tedavi yöntemlerinin gelişebileceğini belirten Dr. Akıncıoğlu, bazı durumlarda ilaç desteğine başvurulabileceğini, özellikle metformin gibi ilaçların doktor kontrolünde kullanılabileceğini sözlerine ekledi.  Erken tanının önemine dikkat çeken Dr. Akıncıoğlu, insülin direncinin zamanında müdahale ile kontrol altına alınabileceğini, bu sayede tip 2 diyabet, hipertansiyon ve kalp-damar hastalıkları gibi ciddi sağlık sorunlarının önüne geçilebileceğini vurguladı. Dr. Akıncıoğlu, şüpheli belirtiler varsa mutlaka bir endokrinoloji ya da iç hastalıkları uzmanına başvurulmasını önerdi. 

"Ayağım o kadar etmez, ampute edin" Haber

"Ayağım o kadar etmez, ampute edin"

Yıllardır şeker hastalığı nedeniyle ayağındaki kronik yara kapanmayan 59 yaşındaki bir hasta, uygulanan larva tedavisiyle yeniden yürüdü.  Ayağında kronik kapanmayan yara olan Aydın Akat umutsuzlukla başladığı tedavi arayışında kızıyla birlikte İstanbul'daki birçok sağlık kuruluşuna başvurdu. Yüksek maliyet talepleri ve "iyileşmez" yanıtları karşısında "Ayağım o kadar etmez, ampute edin" sözleriyle çaresizliğini dile getiren hasta, son çare olarak Büyük Anadolu Hastanesi'ne yönlendirildi. Burada Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Şahin'in yakından takip ettiği süreçte uygulanan larva tedavisi, doğal bir biyoterapi yöntemi olarak yalnızca ölü dokuları hedef aldı. Enfeksiyon riski azalırken yara hızla iyileşmeye başladı ve hasta, yeniden yürüyebilmenin sevincini yaşadı.  "Yalnızca çürümüş bölgeyi temizliyor"  Prof. Dr. Mustafa Şahin, "Larvalar, canlı dokuya asla müdahale etmeden yalnızca çürümüş bölgeyi temizliyor. Bu sayede hem enfeksiyon kontrol altında tutuluyor hem de iyileşme süreci hızlanıyor. Aydın Bey'in ve ailesinin süreç boyunca gösterdiği sabır ve inanç; ekibimizin titiz çalışmasıyla birleşince bu başarı ortaya çıktı" dedi. Tedavi sürecinde yakından ilgilenen hastanın kızı ise, "Hiç vazgeçmedik, sabırla her öneriyi uyguladık. Mustafa Hocamız ve ekibinin emeğiyle aşamayacağımız hiçbir şey yoktu. Babam yeniden adım atabildi" diye konuştu. Hastanın iyileşme hikâyesi, larva tedavisinin Türkiye'de diyabetik yaralarla mücadelede ne kadar etkili ve doğal bir alternatif olduğunu bir kez daha gösterdi. "Ayağım o kadar etmez, ampute edin" diyerek başladığı bu yolculuk, doğru yöntem ve inançla Büyük Anadolu Hastanesi'nde gerçek bir başarı hikâyesine dönüştü. 

Şeker Hastaları Dikkat! Haber

Şeker Hastaları Dikkat!

Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Habib Bilen, Türkiye'de şeker hastalığının (diyabet) oldukça kötü olduğunu, her 100 kişinden 14’nde şeker hastalığının görüldüğünü belirterek, "Bunun iki nedeni var. Hem beslenme alışkanlığı hem de spor yapılmıyor. Ülkemizde birinci sarada yer alan kalp hastalıkları ölümlerinin altında da ‘şeker hastalığı’ var " diye söyledi.   Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Habib Bilen, "Türkiye'de diyabet hastalığı toplumun %14.5 inde görülmektedir. Bu oran dünya genelinde %10.5 ve Avrupa kıtasında ise %9 civarındadır. Ülkemizde daha sık görülmesi birçok faktör ile ilişkilendirilmektedir. Bunlar arasında; beslenme alışkanlıkları, şişmanlık (obezite sıklığı), hareketsiz yaşam tarzı, hızlı kentleşme ve genetik yatkınlık gibi bazı nedenler sayılabilir. Neden ne olursa olsun gelecekte de ülkemizde diyabet hastalığının sık görülen bir hastalık olacağı tahmin edilmektedir. Buna ilave olarak hastaların yaklaşık %50 si diyabet hastası olduğunun farkında değildir" şeklinde söyledi.  "Kalp hastalıklarına davetiye çıkarıyor"  Şeker hastalığının kalp ve damar hastalıklarına davetine çıkardığını vurgulayan Prof. Dr. Habib Bilen, " Dünya genelinde önde gelen en önemli ölüm nedeni kalp damar hastalıklardır. Diyabetli hastalarda kalp hastalığı görülme sıklığı 4 kat daha fazladır. Bütün nedenlere bağlı kalp ölümlerinin 1/3 ü diyabete bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Diyabetik hastalarda görülen kalp hastalıkları; Koroner Arter Hastalığı (KAH) ve Kalp Krizi (Miyokard Enfarktüsü), kalp yetmezliği (yapısal bozukluk), Serebrovasküler Hastalıklar (İnme), Periferik Arter Hastalığı ( kalp dışı birçok damarda ve özellikle bacak damarlarında kanlanma bozukluğu) gibi hastalıklardır. Bu durumlara sürekli ve kontrolsüz kan şekeri yüksekliğine maruz kalma, insülin direnci, hipertansiyon, obezite, kan yağlarındaki bozukluklar, sinir sistemi bozuklukları ve böbrek hasarı katkıda bulunmaktadır. Ayrıca diyabet hastalığı diyalize neden olan kalıcı böbrek hastalığı, görme kayıpları, ayak yaraları ve uzuv kaybı, sinir sistemi hastalıkları, enfeksiyonlar için de önemli bir risk faktörüdür."  "Spor yapın haraketli yaşamınız olsun"  " Avrupa’da en sık diyabet görülen ülke olan Türkiye’de eğer gerekli önlemler alınmaz ise 2045 yılında ülkemiz nüfusunun beşte birinin diyabetli olabileceğine dair tahminler yapılmaktadır" diyen Prof. Dr. Habib Bilen, " Bu nedenle diyabete bağlı kalp hastalığı nedenli ölüm riski ve ilişkili diğer hastalıklar nedeni ile ekonomik maliyetler de önemli derecede artış gösterecektir. Toplum temelli ulusal eylem planları ( düzenli spor, hareketli yaşam tarzı ve sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazandırılması), gıda endüstrisi ile ilgili düzenlemeler, erken tanı ve uygun tedavi uygulamaları ile bu durumdan kaçınmak mümkün olabilecektir. Bunun dünyada başarılı uygulamaları mevcuttur. Örneğin Finlandiya’ da yapılan ulusal diyabet önleme programı ile 10 yıl içeresinde riskli bireylerde diyabet gelişim riski %58 oranında azaltılmıştır" diye anlattı.  "Atatürk Üniversitesi’nde her türlü tedavi mevcut"  Erzurum Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesinde, diyabet hastalarının tedavilerin başarılı bir şekilde yapıldığını hatırlatan Prof. Dr. Habib Bilen, Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kliniği kuruluşundan bu yana Erzurum ili ve çevresindeki yaklaşık 11 vilayete referans klinik olarak hizmet vermekte olduğunu ve Erzurum’un yanı sıra Bayburt, Kars, Ağrı, Iğdır, Muş, Bingöl, Erzincan, Ardahan ve diğer illerden de gelen hastaların tedavi ve takiplerinin yapıldığını belirtti.  Prof. Dr. Habib Bilen , " Endokrinoloji bilim dalı temel olarak hormon ve metabolizma hastalıkları ile ilgili bir kliniktir. Bu kapsamda genel olarak; diyabet ve metabolik hastalıklar, tiroid bezi hastalıkları, endokrin hipertansiyon ve böbrek üstü bezi hastalıkları, kemik ve mineral metabolizması bozuklukları, üreme endokrinolojisi gibi birçok hastalığın tanı, tedavi ve izlemleri yapılmaktadır. Kliniğimizde; Dinamik hormon testleri, Endokrin görüntülemeler (ileri radyolojik ve nükleer Tıp Teknikleri), Metabolik cerrahi öncesi ve sonrası endokrinolojik değerlendirme, Tip 1 Diyabetli hastalarda karbonhidrat sayımı ve pompa tedavisi hazırlık uygulamaları da yapılmaktadır" bilgisini verdi. 

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.