Hava Durumu

#Sınır

Yeni Marmara Gazetesi - Sınır haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Sınır haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Kronik ağrılarla mücadele: "Radyofrekans yöntemi" Haber

Kronik ağrılarla mücadele: "Radyofrekans yöntemi"

Beyin ve Sinir Cerrahı Doç. Dr. Mustafa Kılıç; trigeminal nevralji gibi kronik ve nöropatik ağrıların fiziksel sağlığı, psikolojik dayanıklılığı ve sosyal yaşamı olumsuz etkilediğini belirterek, hastaların yaşam kalitesini artıran cerrahi dışı etkili tedavi yöntemleri sunduklarını ifade etti. BHT CLINIC İstanbul Tema Hastanesi'nden Doç. Dr. Mustafa Kılıç, radyofrekans tedavisini şu şekilde tanımladı: "Bu yöntem, sinir dokularına yüksek frekanslı radyo dalgaları iletmek suretiyle hedef sinire kontrollü ısı uygulanarak, ağrı iletiminin kesilmesini sağlar. Bu sayede, ağrıya neden olan sinirin ağrı sinyali taşıma kapasitesi ya azaltılır ya da geçici olarak durdurulur. İşlem, genellikle lokal anestezi altında, özel bir iğne yardımıyla gerçekleştirilmekte olup herhangi bir cerrahi kesi ya da genel anestezi gerektirmemektedir." "Ameliyata uygun olmayan hastalarda yüksek başarı oranları sunuyor" Radyofrekans tedavisi, yalnızca trigeminal nevralji değil; bel ve boyun fıtığına bağlı sinir sıkışmaları, siyatik ağrısı, zona sonrası gelişen sinir ağrıları (postherpetik nevralji), kronik eklem ağrıları, faset sendromu ve çeşitli nöropatik ağrılarda etkili bir yöntem olarak öne çıkmaktadır. Doç. Dr. Mustafa Kılıç, bu yöntemin özellikle ilaç tedavilerinden fayda göremeyen ya da genel sağlık durumu nedeniyle ameliyata uygun olmayan hastalarda yüksek başarı oranları sunduğunu vurguladı. "Cerrahiye alternatif: Güvenli, hızlı ve etkili" Doç. Dr. Kılıç, radyofrekans tedavisinin cerrahiye göre çok daha az risk taşıdığını, işlem sonrası komplikasyonların minimal düzeyde olduğunu ve hastaların aynı gün evlerine dönebildiğini belirtti. "Tedavinin hastanede yatış gerektirmemesi, işlem süresinin kısa olması ve hastaların günlük yaşamlarına hızla dönebilmesi, bu yöntemin öne çıkan avantajları arasında yer alıyor. Ayrıca, uzun süreli ağrı kesici kullanımının yol açtığı yan etkilerin önüne geçilmesi açısından da hastalar için oldukça faydalı bir seçenektir" dedi. Kişiye özel değerlendirme ve uygulama Her hastanın ağrı düzeyi, öyküsü ve genel sağlık durumu farklılık gösterdiği için yönetimindeki ekip tarafından tüm hastaların bireysel olarak değerlendirdiklerini ve kişiye özel bir tedavi planı oluşturduklarını belirten Doç. Dr. Kılıç, "Bu plan doğrultusunda, radyofrekans uygulaması hedef sinirlere yönlendirilerek ağrının kaynağına doğrudan müdahale edilmektedir. Tedavide başarının anahtarı doğru hasta seçimi, doğru hedefleme ve teknolojik altyapıdır" dedi. Bu süreci titizlikle yönettiklerini ifade etti. "Radyofrekans tedavisi gören hastaların büyük çoğunluğunda, işlem sonrası ilk birkaç gün içinde ağrının belirgin biçimde azaldığı, hatta tamamen ortadan kalktığı gözlemlenmektedir" diyen Doç. Dr. Kılıç, tedavi sonrası dönemle ilgili olarak da hastalara özel bir takip süreci uyguladıklarını, gerekli durumlarda destekleyici fizik tedavi veya ilaç planlaması ile sürecin başarı oranının daha da artırıldığını belirtti. Ağrısız bir yaşam mümkün Doç. Dr. Kılıç, "Yaşam kalitesini olumsuz etkileyen ve zamanla psikolojik sorunlara da yol açabilen kronik ağrılarla mücadelede radyofrekans tedavisi, umut verici bir çözüm sunmaktadır. Cerrahiye gerek kalmadan yüksek başarı oranıyla uyguladığımız radyofrekans tedavisi ile hastalarımızı yeniden kaliteli bir yaşama kavuşturmayı amaçlıyoruz" diyerek konuşmasını sonlandırdı.

Gençler ve çocukların sosyal medya kullanım süresi, küresel ortalamanın üzerinde Haber

Gençler ve çocukların sosyal medya kullanım süresi, küresel ortalamanın üzerinde

Yapılan araştırmaya göre gençler ve çocuklar sosyal medyada küresel ortalamanın üstünde vakit geçiriyor. Bunun FOMO (Fear of Missing Out) ve özgüven krizi oranlarını artırdığını belirten Psikolog Aslı Orman, "Gelişmeleri kaçırma korkusu (FOMO), öğrencilerde çevrim içi olamadıkları dönemde ciddi derecede kaygıya sebep olabiliyor. Aileler bu konuda dikkat ederek çocuğunun okuluyla ortak hareket etmeli" uyarısında bulundu.   Datareportal Global Digital Owerview 2025 araştırmasının verilerine göre küresel ortamda sosyal medya kullanımı 2 saat 24 dakika. Ancak gençler ve çocuklar bu ortalamanın üzerinde sosyal medya kullanıyor. Bu süre; ABD'de 13-18 yaş grubu için 4,8-8,39 saatken Türkiye'de 18-24 yaş grubu için 3 saatin üzerinde. Sosyal medyanın olumlu tarafları olduğu gibi olumsuz getirilerinin de olduğunun altını çizen Uğur Okullarında PDR Müdürü Aslı Orman, bu konuyla ilgili alınabilecek önlemleri tek tek anlattı.  "Fiziki ortamda sosyalleşme problemi yaşayabiliyorlar"  Orman, "Gençler sosyal medyada, sosyal ağlar üzerinden hobileri ve alışkanlıkları üzerine birçok platformda ilgili kişilerle etkileşime geçip verimli bir süreç geçirebiliyorlar. Fakat tabii ki bunun olumsuz yansımaları var. Öğrencilerimiz bunları yaparken dijital dünyaya çok fazla alışıp fiziki ortamda sosyalleşme problemi yaşayabiliyorlar" dedi.  "Sürekli çevrimiçi olarak kontrol ediyor"  "Sosyal medyayı sıklıkla kullanan öğrencilerimizin yaşadığı belirli fobiler var" diyen Orman, "Mesela öğrenciler, arkadaşları tarafından davet edilmediği bir ortamı sosyal medya üzerinden gördüklerinde sürekli çevrim içi olarak onları kontrol ediyor. ‘Acaba ben yokken neler yapıyorlar, ne durumla karşılaşıyorlar' diye merak ediyorlar. Dolayısıyla fiziki ortamda dışlanma oluyor. Bu da öğrencilerimizin kaygı bozukluğuna, özgüven gelişimlerinde zedelenmeye neden olabiliyor" şeklinde konuştu.  Orman, "18 yaş altında çocukların ailelerin gözetimi, bilgisi ve onayı olmadığı sürece kesinlikle sosyal medya kullanılmaması, canlı yayınlar açılmaması gerekiyor. Çünkü karşı taraftan; onları izleyen, takip eden kişilerin gerçekte hangi yaş grubuna ait olduğunu ve onları nasıl yönlendirip nasıl zararlar verebileceğiyle ilgili henüz gerçekten bir kontrol mekanizması mevcut değil" uyarısında da bulundu.  "Yasak değil, sınır getirin"  Velilere uyarıda bulunan Orman, "Dijital dünyada yaşıyoruz. Bu yüzden teknoloji kullanımını yasaklayın diyemem. Ancak belirli sınırlamalar getirebilirler. Bunu da sadece çocuğa kural koyarak gerçekleştirmek mümkün değil. Ortak kurallar içinde gerçekleştirmemiz gerekir. Örneğin, ailenin yemek esnasında telefondan uzak kalması gibi. Akşamları ekransız bir saat geçirip aile aktiviteleri yapılabilir. Bu aktivitelerde, ortak görüş bildirecekleri, herkesin katılabileceği kutu oyunları, kitap okuma ya da bir film izleyip film üzerine yorum yapmak gibi belirli etkinlikler yapabilirler" dedi.  "İndirilen uygulamalarda yaş sınırına dikkat"  Orman, "Telefonlara indirilen uygulamaların da yaş sınırları mevcut. Ailelerin mutlaka kontrollü olmalı ve çocuğun yaş grubuna göre uygulamaları kısıtlamalıdır. Küçük yaş grubundan itibaren sosyal mecra kullanım süresi 20 dakika ile başlayıp maksimum 1 saate kadar gidebiliyor. Artık dijitalleşme sadece sosyal medyada vakit geçirmek değil. Öğrenciler, akademik süreçte dijital eğitim platformlarından destek de alabiliyorlar. Bununla ilgili öğrencilerin kullanım süreçlerinde yaş grubu büyüdükçe kullanım süresi artabiliyor" dedi.  "Özgüvenlerini geliştirebilecekleri şekilde de kullanabilirler"  Sosyal medyanın olumlu tarafları olduğuna da değinen Orman, "Öğrenciler; aynı platformda, aynı hobiye, ilgi alanına sahip kişilerle bir araya gelme fırsatı bulabiliyor. Bu vesileyle kendilerini o konuda geliştirip özgüven sahibi olabiliyorlar. Ama tam tersi beğendikleri, takip ettikleri kişiler tarafından olumsuz yorum aldıklarında özgüven zedelenmesi de yaşayabiliyorlar. Çünkü olumsuz etkiler oluşturup öğrencilerimizin, gençlerimizin farklı davranışlarına neden olabiliyor" açıklaması yaptı.  "Okullarımızda sene başında ‘teknoloji sözleşmesi' yapıyoruz"  "Sosyal medya kullanımında aile ile okul iş birliğinde bulunmalı" diyen Orman, "Bu birlikte ilerlemesi gereken süreçtir. Biz eğitim kurumlarımızda, özellikle öğrencilerin teknoloji kullanımıyla ilgili ‘teknoloji sözleşmesi' dediğimiz belgeleri sene başından ibaren aile ve çocuklara uyguluyoruz. Öğrencinin kendi oto kontrolünü sağlayabilmesi için böyle bir uygulama geliştirdik" dedi.  "Son dönemde gelişmeleri kaçırma korkusu adıyla bilinen bir kavram var" diyen Orman sözlerini şöyle sürdürdü:  "Bu kavram, öğrencilerin sosyal medyada olanları kaçırmamak için sürekli çevrim içi kalmak istemeleriyle ilgilidir. Bu da öğrencilerimizde çevrim içi olamadıkları dönemde ciddi derecede kaygıya sebep olabiliyor. Bu kaygı süreci de arkadaş ilişkilerinin zedelenmesine ve toplum içerisindeki var olmalarında özgüven problemine sebep olabiliyor. Bunun için sosyal medya kullanımında özellikle sağlıklı sınırlar koyabilmek, ailenin ve okulun iş birliğiyle gerçekleşebilecek sorumluluk haline geliyor." 

"Ani hareket ve ağır ev işleri fıtığa yol açıyor" Haber

"Ani hareket ve ağır ev işleri fıtığa yol açıyor"

 Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Orhan Şen, çocukların telefon, tablet, televizyon ile vakit geçirmektense küçük yaşlarda mutlaka bir sporla ilgilenmeleri gerektiği bu sayede eklemler ve kasların gelişerek sağlıklı bir omurgaya sahip olacaklarını kaydetti. Tablet, bilgisayar ve akıllı telefonlar nedeniyle çocuklarda boyun ve bel rahatsızlıkları başta olmak üzere çok sayıda rahatsızlığın ciddi biçimde artış gösterdiği belirtiliyor. Bu aletler, yoğun biçimde kullanım nedeniyle gelişme çağındaki çocukların omurgalarında ciddi hasara yol açıyor. Konuyla ilgili Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Orhan Şen, İhlas Haber Ajansı’na açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Şen, "Omurga pozisyonunu korumanın yolları çocukluktan başlıyor. Bunun da asıl rolü ebeveynlerde. Çocukları mutlaka ebeveynler küçük yaştan itibaren spora yönlendirmeliler. Çocuklar maalesef hep masa başındalar. Bilgisayar, cep telefonu ve tabletle zamanlarını geçiriyorlar. Kısacası sıfır hareket ediyorlar. Ebeveynler ısrarla çocuklarını mutlaka yüzme veya farkı branşlara yönlendirmeliler" dedi. "Uzun süreli oturmalardan kaçının" Spor yapmanın sağlıklı bir yaşamın temelini oluşturduğunu belirten Prof. Dr. Orhan Şen, "Çocuklar genç yaşa vardıklarında bu sporları ne kadar devam ettirirlerse kas güçleri o kadar gelişmiş olur. İnsanların mutlaka uzun süreli oturmalardan kaçınmaları gerekiyor. Okullarda dahi 45 dakikaya bir ara verirler, insanlarda mutlaka 2 saate bir boyun ve bel hareketi yapmalılar. Bunları yaptıktan sonra sağlığınızı hem bedensel hem de zihinsel anlamda korumuş olursunuz" diye konuştu. "Ani hareketlerden kaçınmak lazım Gündelik yapılan işlerde de ani ve ağır hareketlerden kaçınılması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Şen, daha sonra şunları söyledi: "İnsanların uyku pozisyonları ve yattıkları yer çok önemli. Ortopedik sert yataklar en doğrusu. Çok sert ve çok yumuşak yataklarda yatılmamalı. Yataktan fırlayarak kalkmak doğru bir davranış değil. Ev temizliği yapan kadınlar da bazı hususlara dikkat etmeli. Eğilip yerden ağır bir şey almasınlar. Teknolojinin bu kadar gelişmesine rağmen bazı kadınlar dizlerinin üzerine çöküp temizlik yapıyor. Bunlar yanlış, kollu süpürge veya silme aletiyle temizlik yapın. Ani hareketlerden kaçınmak lazım. Bu dediklerimi yapmazlarsa diz problemi, boyun ve bel fıtığı rahatsızlıklarıyla karşı karşıya kalabilirler."

Yatağa bağımlı halde geldi, mikrocerrahi yöntemle yapılan ameliyatla sağlığına kavuştu Haber

Yatağa bağımlı halde geldi, mikrocerrahi yöntemle yapılan ameliyatla sağlığına kavuştu

Adana'da sinirlerindeki sıkışmadan dolayı yürüyemeyen ve şiddetli ağrılar çeken 74 yaşındaki yaşlı kadın mikrocerrahi yöntemle yapılan ameliyatla sağlığına kavuştu. Oğlunun kucağında doktora gelen yaşlı kadın, “Şimdi yürüyerek çıkıyorum. Rahatladım. Tatlı bir uykuya kavuştum” dedi.   Adana'da yaşayan skolyoz hastası 74 yaşındaki Gülşen Güler, her iki bacağına vuran şiddetli ağrılar nedeniyle bacaklarını kullanamaz hale geldi. Düşme sonucu kaburga kemiği de kırılan yaşlı kadın için oğlu, Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Orhan Şen'e ulaşarak annesinin durumunu iletti. Doktorların yüksek riskli görüp ameliyat önermediği Güler, Prof. Dr. Şen'in tetkikleri inceleyerek riskleri anlatmasının ardından ameliyat olmaya karar verdi. 2 saatlik ameliyatta omurga darlığındaki sinire baskı yapan kemik alınarak baskı ortadan kaldırıldı. Başarılı geçen ameliyat sonrası Gülşah Güler artık yürüyebiliyor, geceleri ağrısız uyuyabiliyor.  Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Orhan Şen, hastasına belde dar kanal nedeniyle mikrocerrahi yolla ameliyat yaptıklarını belirterek, “Hastanın ameliyattan önce sağ kalçadan bacağa vuran ağrı fazla olmak üzere her iki kalçadan da bacağa vuran ağrı, geceleri uyutmuyordu. Yürüyemiyordu. Ayakta dahi duramıyordu. Rotoskolyoz ve dar kanalı vardı. Bir müddet önce de bir düşme öyküsü vardı. Düşme rotoskolyoz dar kanalı olanlarda sinirde sıkışmayı arttırıyor. Buna bağlı olarak ağrı ve kuvvet kaybı gelişiyor. Felçlik gelişiyor. Kendisini gezdirmişler haklı olarak meslektaşlarımız da yüksek risk vermişler. 'Masada kalır' demişler. Ama bunun oranlarını iyi anlatmak gerekiyor” diye konuştu.  “Riski anlatıp, riski almak gerekiyor”  Aile ile her türlü riskleri uygun bir dille konuştuktan sonra cerrahi tedavi yapmayı uygun gördüğünü söyleyen Şen, “Aileler bu konularda çaresiz. Hiçbirimizin hiç kimseyi yatalak bırakmaya hakkı yok. Riski anlatıp, riski almak gerekiyor yaptığımız şey bu. Uygun bir dille anlattık. Bütün ilgili branşlara da gösterdik. Ve ameliyatını da mikrocerrahi yoluyla yapıp herhangi bir titanyum vidaları koymadan ayağa kaldırdık. Oğlunun kucağında ihtiyaçlarını karşılarken, dahi tekerlekli sandalye ile getirilip götürülüyordu. Kendisinin ifadesi 'çok şükür uyuyorum, ayaktayım, yürüyorum' diyor dua ediyor. Biz de mesleğimizi aşkla yapmanın onurunu, mutluluğunu yaşıyoruz” şeklinde konuştu.  “'Masada mı kalırım acaba' diyordum ama şimdi iyiyim”  74 yaşındaki Gülşen Güler de doktorunun sayesinde ayağa kalktığını söyleyerek, “Bir türlü yatamıyordum, ayakta duramıyordum. Hele sağ ayağım felçti resmen. Ayaklarıma iğne dürtüyorlardı yine hissetmiyordum. Şimdi çok iyiyim. Rahatım Allah'ıma binlerce şükürler olsun. Şimdi yürüyerek çıkıyorum. Rahatladım. Tatlı bir uykuya kavuştum. Korkuyordum ameliyat olmaktan 'ne olur ne olmaz' diye. 'Masada mı kalırım acaba' diyordum ama şimdi iyiyim Allah'ıma binlerce şükürler olsun” dedi. 

Yunan sınırında kilometrelerce kuyruk Haber

Yunan sınırında kilometrelerce kuyruk

Yıllık izinlerini Türkiye'de geçirdikten sonra dönüş için Edirne'den Yunanistan'a açılan Pazarkule Sınır Kapısı'na giden gurbetçilerin saatler süren işlem sırası sebebiyle bekleyişler çileye dönüşüyor.   Edirne Pazarkule Sınır Kapısı'nda gurbetçilerin dönüşü çileye dönüştü. Yıllık izinlerini Türkiye'de geçirdikten sonra dönüş için Pazarkule Sınır Kapısı'na giden gurbetçiler, Yunanistan ve diğer ülkelerin gümrük kapılarında saatler süren işlem kuyruğu sebebiyle yorgun düşerek, yol kenarlarında beklemek zorunda kaldı. Binlerce gurbetçinin saatlerce beklediği gümrükte yorgun düşenler, yetkililere uzun bekleyiş süresine çözüm bulması çağrısında bulundu.  Ayrıca, Edirne'ye, İstanbul'a ve çevre illere gezi ve alışveriş için gelen yabancı turistlerde saatlerce beklemekten dolayı adeta isyan etti.  Vatandaşlar ve turistler gündüz 40 dereceyi bulan sıcağın altında beklediklerini gece ise sivrisinek ısırıklarında korunmaya çalıştıklarını ifade etti.  “Çok yorulduk, bunaldık”  Avusturya'da yaşayan gurbetçilerden Mine Yılmaz, “Biz şu an dönüş yolundayız üç, üç buçuk saattir bekliyoruz ama daha ne kadar bekleyeceğimizin de garantisi yok. Küçük çocuklarımız var, yaşlılarımız var gerçekten yorucu bir yolculuk gerçekten çok yorulduk, bunaldık. Bu gerçekten bize yapılan büyük bir haksızlık diye düşünüyorum. Kendi memleketimizde, kendi vatanımızda, kendi topraklarımızda bu bize yapılan büyük bir haksızlık bence. Kendi memleketimizde büyük haksızlık yapılıyor, diğer memleketlerde zaten yabancıyız. Ama kendi memleketimizde bu muameleyi görmek gerçekten bizi çok üzüyor. Yaklaşık 40 derece falan var sıcaklık, gerçekten çok zor şartlar altındayız şu anda burada bekliyoruz ve sinekler öyle böyle saldırmıyor ben çok zor konuşuyorum şu anda. Gerçekten çok zor bir durumdayız söylenecek çok fazla bir şey yok bence zor durumdayız yani. Artık buna bir çözüm bulunması gerekiyor. Bu bizim çilemize artık bir son verilmesi gerekiyor, bizim sesimize biraz kulak verilmesi gerekiyor. Biz kendimiz konuşup kendimiz duymak istemiyoruz. Artık sesimizin duyulmasını istiyoruz” dedi.  “Herkes mağdur”  Gurbetçi vatandaşlardan Cihan Şimşek, “Üç buçuk saat oldu ama bunun dışında gördüğüm kadarıyla yaşlı insanlar var, yaşlı bayanlar var. Biz belli bir yaşta olduğumuz için kaldırabiliyoruz ama 40 derecenin altında bu insanların bu kadar mağdur olması, bu kuyrukta bu kadar insanın perişan olması yetkililerden kimseyi rahatsız etmiyor. Yeni bina yapıldı, yeni yol yapıldı, yeni bir ortam yapıldı ama bunun yanında bir lavabodur bir ihtiyaçtır bu tarz şeyleri getirmeleri gerekiyor sonuçta kendi memleketimiz. Biz kendi memleketimizde mağdur olursak dışarıda başka memlekete gittiğimizde ağlamamamız lazım. Lavabo gibi ihtiyaçların burada giderilmesi, konteyner olur başka bir şey olur o tarz bir şey giderilmesi. İkinci bir ihtiyaç tabii ki polislerimize gelip bizi 24 saat burada bekleyin, bizi sıraya koyun diyemeyiz. En azından böyle bir yoğunluk olduğu zaman polis görevlilerimiz ya da buradaki jandarma, gümrük memurluğunda çalışan memurlarımız gelip burada kısa vadede olursa müdahale edebilirler o da iç açıcı bir şey olur. Ama şu an hiç kimse yok herkes mağdur, herkes sinirli baktığımız zaman herkes mağdur. Niye memleketimizde mağdur olalım? Hasretten geliyoruz 3 bin kilometre yoldan geliyoruz. Onun da giderilmesi illaki önemli ama tabii ki senelerdir bu böyleyse bundan sonra da değişir mi değişmez mi artık devlet büyüklerinin bileceği bir şey” şeklinde konuştu.  “Tuvaletimiz yok”  Hollanda'da yaşayan Gurbetçi Mustafa Ak, “Tüm kapılar dolu, arkadaşlarla irtibata geçtik en uygun olarak burayı söylediler bize ve buraya geldik. Saat iki buçuktan beri buradayız. Saat ikiden beri bekliyorum ben niye bekleyeyim ya? Neden bekliyorum ben burada, sebebi ne? Benim her şeyim var. Pasaportum, vizem var oturumum var ben niye burada bekliyorum sebebi ne? Benim günahım ne? Ya tuvaletimiz bile yok. Şurada bayanlar mısır tarlasına gitti ya. Ablaya dedim ki, Abla genelde oraya gidiyorlar dedim. Çocuğunu aldı oraya gitti kadın. Tuvaletimiz yok ya. Şurada su içsen tuvalete gidecek yer yok. Bu ne rezillik ya? Tamam yolu yapmışlar sağ olsunlar ama hepsi karşılanmıyor ki” ifadelerini kullandı.  “İnsanlara eziyettir bu”  Atina'ya giden Belgin Zorlutuna, “Ya böyle bir şey olmaz. İnsanlara eziyettir bu ya. Niye bunun çözümü yok? İçeride tek bir kapı var Yunan tarafı için söylüyorum burada üç tane gişe olsa ne olur? İçeride tek kapı var niye insanları buraya yönlendiriyorlar? Ya bu kapıların yoğunluklarını an ve an niye açıklamıyorlar ki? Yazık değil mi bu insanlara? Hepimiz için öyle. Bu kuyruk on saatte geçer çünkü biz 15 Temmuzda da aynı yoğunluğu yaşadık. O zaman beş saatte geçmiştik. Ya buna bir çözüm üretmeleri gerekmiyor mu ? Bizim olduğumuz yerden 3-4 kilometre falan var biz yürüyerek geldik şimdi kapıya gidiyoruz. Oradaki duruma bakacağız olmadı İpsala tarafına yönleneceğiz. Ya beklemektense çözüm arıyoruz. Lavaboyu kullanmak istiyoruz. O yolda yok, gördüğünüz gibi yok öyle bir şey” dedi.  Diğer gurbetçilerde kilometrelerce uzayan kuyrukta saatlerce beklemekten dolayı yorgun düştüklerini belirterek sitem etti.  Türkiye'ye alışveriş için gelen yabancı turistlerde yaşanan durumdan şikayetçi olduklarını belirtti. 

Kira Zamlarında Yüzde 25 Sınırı Kalktı, Yüzde 60'a Kadar Zam Mümkün Haber

Kira Zamlarında Yüzde 25 Sınırı Kalktı, Yüzde 60'a Kadar Zam Mümkün

2022 yılından bu yana uygulanan kira zamlarına yüzde 25 zam uygulamasının 1 Temmuz itibariyle sona ermesinin ardından, kiralara yapılacak zamlar TEFE-TÜFE ortalamasına göre yapılacak. Haziran ayında bu oranın yüzde 60'larda olması nedeniyle açıklamalarda bulunan Kayseri Emlakçılar Odası Başkanı Selim Atasoy; mülk sahipleri ve kiracıların sıkıntı yaşamaması için orta yolu bulması gerektiğini söyledi. Kira zamlarında yüzde 25 sınırının Temmuz ayı itibariyle sona erdiğini, bundan sonra yapılacak zamların TEFE - TÜFE oranına göre yapılacağını kaydetti. Bu oranın geçtiğimiz ay yüzde 60 civarında olduğunu aktaran Emlakçılar Odası Başkanı Selim Atasoy; "Kayseri Emlakçılar Odası Başkanı Selim Atasoy, "2022 yılı Temmuz ayı itibariyle kiralarda yüzde 25'lik bir sınır getirilmişti. 2024 1 Temmuz itibariyle bu sınırlama bitti. Bundan sonraki yeni sistemde geçmişteki gibi TEFE-TÜFE oranının yıllık bazda ortalaması alınarak devam edecek. Şuanda Haziran ayı itibariyle baktığımız zaman bu oran yüzde 60 civarında kira artışları uygulamaya geçecek" dedi. "Umarız taraflar orta yolu bulmaya çalışır" Mülk sahipleri ve kiracıların sorun yaşamaması için orta yolu bulmalarını tavsiye eden Başkan Atasoy; "Aslında geçmiş dönemden gelen sıkıntılardı. Rusya - Ukrayna Savaşı, pandemi süreci, deprem derken kira oranları hat safhada yükseldi. Devletimiz de buna düzenleme yaparak yüzde 25 sınırı getirdi. Bu da eski kiracı, yeni kiracı arasında ve mülk sahipleri arasında bir sıkıntı oluşturdu. Geçmişten oturan kiracılarda fazla artış olmayınca mülk sahipleri buna rıza göstermedi. Yeni kiraya tutanlar arasında da fiyat farkı olunca vatandaşlar arasında sıkıntılar oluştu. Bu da ister istemez dava dosyalarını kabartarak gitti. Hem mülk sahiplerini hem de kiracıları sıkıntıya soktu. Bundan sonraki dönemde zaten geçmiş dönemde de TEFE - TÜFE ortalaması alınıyordu, vatandaşta bir alışmışlık vardı. Bir şekilde orta yol buluyorlardı. Bundan sonrasında da böyle bir anlaşma yoluna gidecekler. Bir sıkıntı yaşanacağı kanaatinde değiliz. İnşallah mülk sahipleri kira oranlarını fazla yükseltmemeye, kiracılar da orta yolu bulmaya çalışır" diye konuştu.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.