Hava Durumu

#Yargitay

Yeni Marmara Gazetesi - Yargitay haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Yargitay haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

'Suratsız doktor' davası! Yargıtay o kararı bozdu Haber

'Suratsız doktor' davası! Yargıtay o kararı bozdu

Yüksek Mahkeme kararında; sanığın, doktora söylediği 'İlla yüzüne mi hapşırmam lazım, suratsız doktor, bu ne biçim doktor'' biçimindeki sözlerin hakaret suçunu oluşturmayacağına vurgu yapıldı. Ayağındaki rahatsızlık sebebiyle aile hekimine giden B.L., iddiaya göre, doktordan grip için de ilaç yazmasını istedi. Bunun üzerine aile hekimi, muayene etmeden ilaç yazamayınca olanlar oldu. Öfkelenen hasta B.L., "İlla yüzüne mi hapşırmam lazım, suratsız doktor." dedi. Sinirlerine hakim olamayan hasta, koridora çıkarak "Bu ne biçim doktor.’" şeklinde sözler sarf etti. Doktorun şikayeti üzerine B.L. hakkında Asliye Ceza Mahkemesi'nde 'Hakaret' suçlamasıyla dava açıldı. Mahkeme; sanık hakkında hakaret suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125 inci maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendi, anılan maddenin dördüncü fıkrası, 62 nci maddesi, 50 nci ve 52 nci maddeleri uyarınca 7 bin TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verdi. Kararı sanık avukatı temyiz edince devreye Yargıtay 4. Ceza Dairesi girdi. Oy birliği ile alınan kararda; sanığın 'suratsız doktor' ifadesinin hakaret olmadığı vurgulandı. Kararda şu ifadelere yer verildi: "Sanığın katılan doktora ayağındaki rahatsızlık nedeniyle muayene olduğu muayene sonucunda katılanın kendisine reçetesini yazdığı ortadadır. Ancak sanığın daha sonradan doktordan grip ilaçlarını yazmasını da istediği, bunun üzerine doktorun kendisini muayene etmesi gerektiğini söylemesine rağmen 'İlla yüzüne mi hapşırmam lazım, suratsız doktor.' dediği ardından da koridora çıkarak 'Bu ne biçim doktor.' şeklinde sözlerine devam ettiği böylece üzerine atılı suçu işlediği mahkemece kabul edilmiştir. Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kamu görevlileri veya sivil vatandaşa yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref, ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövme fiilini oluşturması gerekmektedir. Olay günü sanığın, katılana söylediği kabul edilen sözlerinin, muhatabın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, rahatsız edici, kaba ve nezaket dışı hitap tarzı niteliğinde olduğu ve dolayısıyla hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, yasal olmayan ve yerinde görülmeyen gerekçeyle mahkumiyet kararı verilmesi, hukuka aykırıdır."

Yargıtay, Akıncı üssü davasında verilen cezaları onadı Haber

Yargıtay, Akıncı üssü davasında verilen cezaları onadı

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) Akıncı Üssü’ndeki eylemlere ilişkin örgütün sözde sivil imamları ile darbeyi yöneten askerlere verilen 77’şer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarını onadı. Buna göre, FETÖ’nün sözde sivil imamları Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç ve Harun Biniş ile dönemin İncirlik 10. Tanker Üs Komutanı eski tuğgeneral Bekir Ercan Van, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanlığı Lojistik Başkanlığı Sistemler Daire Başkanı eski tuğgeneral Recep Sami Özatak, dönemin Hava Kuvvetleri İstihbarat Başkanı eski tuğgeneral Aydemir Taşçı, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanlığı Genel Sekreteri eski albay Veysel Kavak, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanlığı Genel Sekreter Yardımcısı eski kurmay albay Ali Durmuş, dönemin 141. Filo Komutanı eski yarbay Hakan Karakuş, dönemin 143. Filo Komutanı eski binbaşı Mustafa Azimetli, TBMM’yi bombalayan eski pilot yarbay Hasan Hüsnü Balıkçı, üssün Harekat Plan Subayı eski binbaşı Murat Bicil, darbe girişiminde Ankara’da F-16 ile ilk uçuşu gerçekleştiren eski binbaşı Mehmet Fatih Çavur, dönemin 143. Filo Harekat Subayı eski binbaşı Ali Karabulut; TBMM, TÜRKSAT ve Polis Özel Harekat Dairesini bombalayan eski pilot yüzbaşı Hüseyin Türk ve F-16’lara bombalama talimatlarını ileten eski yüzbaşılar Mustafa Mete Kaygusuz ile Ahmet Tosun’a "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs", "Cumhurbaşkanı’na suikasta teşebbüs" ve 75 kişiye yönelik "nitelikli kasten öldürme" suçlarından verilen toplam 77’şer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları onandı. Bu sanıklara ayrıca "kasten öldürmeye teşebbüs" ve "kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" suçlarından verilen 3 bin 865 yıl 6’şar ay hapis cezaları da hukuka uygun bulundu. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince sanıklar Mustafa Altunay ve Fatih Arslan hakkındaki kamu davalarının reddine ilişkin kararları onadı. Ankara Emniyet Müdürlüğünü bombalayarak 2 kişiyi şehit eden eski pilotlar yüzbaşı İlhami Aygül ile eski üsteğmenler Mehmet Yurdakul ve Mustafa Özkan’a verilen 3’er kez "ağırlaştırılmış müebbet" ve "kasten öldürmeye teşebbüs" suçundan verilen 600 yılı aşkın süreli hapis cezaları onandı. Emniyet Genel Müdürlüğü Havacılık Dairesi Başkanlığında 7 polisi şehit eden eski pilotlar yüzbaşı Ertan Koral ve üsteğmen Mehmet Çetin Kaplan’a da "kasten öldürme" ve "anayasal düzeni ihlale teşebbüs" suçlarından verilen 8’er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına onay verildi. Başkanlığı, bombalanması için lazer poduyla işaretlediği belirlenen sanık eski pilot kurmay yüzbaşı Ekrem Aydoğdu hakkındaki 8 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis de onandı. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi Kavşağı’nı bombalayarak 15 kişiyi şehit eden eski pilot üsteğmen Müslim Macit’e verilen 16 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının da onanması kararlaştırıldı. 77 kez ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilen darbeci eski pilot Hüseyin Türk ile aynı uçakla Polis Özel Harekat Başkanlığını bombalayan eski pilot yüzbaşı Uğur Uzunoğlu’na verilen 45 kez ağırlaştırılmış müebbet ve sanıklar Oğuz Alper Emrah ve İlker Hazinedar’a verilen 2’şer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları da onandı.

Yargıtay kararı, Seçil Erzan dosyasına ışık tutacak Haber

Yargıtay kararı, Seçil Erzan dosyasına ışık tutacak

Daha önce de benzer bir olay yaşandığını söyleyen Bursa Barosu avukatlarındanCüneyt Fidan, o davada verilen Yargıtay kararında bankanın da sorumlu tutulduğunu söyledi. Yüksek getirisi bulunan güvenilir bir fon olduğunu ve Fatih Terim gibi isimlerin de bu fona dahil olduğunu ifade ederek aralarında tanınmış futbolcular Arda Turan, Fernando Muslera, Emre Belözoğlu ve Selçuk İnan’ın da bulunduğu 19 kişiyi yaklaşık 25 milyon dolar ile 7 milyon 384 bin lira dolandırdığı iddia edilen banka eski müdürü Seçil Erzan’ın davası sürüyor. Bursa Barosu avukatlarından Cüneyt Fidan, geçmiş yıllarda da benzer bir dava görüldüğünü söyleyerek o davada verilen Yargıtay kararında bankanın da sorumu tutulduğunu hatırlattı. Yargıtay kararının emsal teşkil ettiğini belirten Fidan, bu kararın Seçil Erzan dosyasına ışık tutacağını ifade etti. "İlk derece mahkemesi bankayı sorumlu tutmadı, dava Yargıtay’a taşındı" İlk derece mahkemesinde görülen benzer davadaki kararda bankanın sorumlu tutulmadığı ve konunun Yargıtay’a taşındığını hatırlatan Fidan, "Bildiğiniz üzere son günlerde gündemi oldukça meşgul eden bir konu var. Bir banka müdürü bankanın ismini kullanarak birden fazla kişiyi dolandırması konuşuluyor. Bugün bu konuya değil ancak bu konuya çok benzer daha önceki Yargıtay kararına değineceğim. Yargıtay kararına konu olayda davacılar kuyumcu ve bir banka ile geniş hacimli bir işlem yapmaktalar. Fakat bir süredir ödemeleri elden banka şubesinde yapmaktalar. Çünkü banka müdürü bu yönde talimat vermiş. Davacılar bir süre sonra paralarını geri istediklerinde bir kısmı parasını alabiliyor, bir kısmı yaptığı ödemeden çok daha fazlasını alırken bir kısmı ise alamıyor. Daha sonra bankaya yapılan bütün ödemeler için dava açılıyor. İlk derece mahkemesi vermiş olduğu kararda bankanın sorumlu olmadığını öne sürüyor. Çünkü yapılan işlemlerin banka müşteri işlemleri olmadığı, davacıların kendi hesaplarına para yatırmadığı ve bunu kanıtlayamadıklarını öne sürüyor. Aynı zamanda da bazı davacıların yapmış oldukları ödemeleri kat ve kat fazlasıyla geri aldıklarından bahsediyor, bu nedenle de ilk derece mahkemesi davayı reddediyor. Ayrıca ilk derece mahkemesi vermiş olduğu kararda davacıların söz konusu paraları Türk Lirası olarak verdiklerini ve döviz kurunun altında daha uygun fiyatla döviz almak için verdiklerini belirtmiştir. Nitekim bu davanın her iki tarafının da kabulündedir, bu sebepler de davayı reddetmiştir" şeklinde konuştu. "Yargıtay kararında bankanın sorumlu olduğuna hükmediliyor" Geçmişte Yargıtay’a taşınan konuda, Yargıtay’ın ilk derece mahkemesinin kararını bozduğunu ve bankayı da yaşanan olaydan sorumlu tuttuğunu ifade eden Fidan, "İtiraz üzerine konu Yargıtay’a taşınıyor. Yargıtay yapmış olduğu incelemede bu kararı bozuyor ve bankanın sorumlu olduğunu hükmediyor. Yargıtay yaptığı incelemede her ne kadar davacılar banka hesaplarına para yatırmamış olsalar da bu paraları bir banka müdürüne yatırmış olmaları, banka müdürünün bu işlemlerde karşılığında dekontları kaşeleyip imzalı bir belgeyi davacılara vermiş olmasını göz önünde bulunduruyor. Davacıların bu paraları banka çalışanlarına yatırdığını, banka gişe görevlisinin ajanda kayıtlarından da anlaşıldığını ve bu sebeple paranın yatırıldığının kanıtlandığını kabul ediyor. Aynı zamanda işveren sorumluluğu ilkesi çerçevesinde banka müdürünün gerçekleştirmiş olduğu bu hukuka aykırı fiilden dolayı bankanın da sorumlu olduğunu kabul ediliyor" dedi. "Yargıtay’ın verdiği karar emsal niteliği taşıyor" Geçmişte görülen benzer davada Yargıtay’ın kararının emsal niteliği taşıdığını belirten Fidan, "Yargıtay kararları bize kanunun uygulamada somut olaylarda nasıl ele alınacağını açıklar. Bahsetmiş olduğumuz Yargıtay kararı da son zamanlarda gündemi meşgul eden bir olaya ışık tutabileceğine inanıyorum. Çünkü Yargıtay kararında hem eski borçlar kanununda hem de günümüz borçlar kanunda yer alan adam çalıştıranın sorumluluğu ilkesinin somut olaylarda nasıl uygulanması gerektiğini anlatıyor" ifadelerini kullandı. 

Yargıtay'dan yıldızlı oteller için flaş düğün kararı Haber

Yargıtay'dan yıldızlı oteller için flaş düğün kararı

Düğün salonu işletmecileriyle otelcilerin, düğün yapma tartışmaları mahkeme kararıyla yeni bir boyut kazandı. 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne müracaat eden bir salon işletmecisi; düğün salonu işletmek için alınması gereken ruhsat ve izninin olduğunu, davalının otel işlettiğini, ruhsatı olmamasına rağmen düğün organizasyonları da yaptığını, bu durumun ticari dürüstlük kuralına aykırılık oluşturduğunu öne sürdü. Haksız rekabete yol açığını ileri sürerek, davalının haksız rekabette bulunduğunun tespitine, menine, davalının elde etmesi muhtemel görülen menfaatlerinin karşılığı tazminat ödenmesine ve hükmün ilanına karar verilmesini istedi. Davalı otel işletmecisi, turizm işletmesi olduğunu, turizm mevzuatında bu tür organizasyonlarının yapılmasına engel bir durumun olmadığını, ayrıca düğün organizasyonu yaptığını ispat etmesi gerektiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etti. 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, emsal nitelikte bir karara imza attı. Otelcinin, 'belirtilen tarihte düğün yapılmadı' beyanına rağmen yerel internet haber sitelerine yansıyan düğün haberlerine dikkat çekti. Davalı şirkete ait turizm işletme belgesinin belirtilen tarihte iptal edildiğine dikkat çeken Mahkeme; dava tarihi itibariyle davalı şirkete ait turizm işletme belgesi bulunmadığı, davalının bu belgeyi işbu yargılama devam ederken tekrardan aldığına vurgu yaptı. Kararda; "Davalı şirketin ticari defter ve belgeleri incelenerek hazırlanan bilirkişi raporlarında, davalının turizm işletme belgesine sahip olmadığı 3 sene boyunca düğün yapıp gelir elde ettiğine dair bir emareye rastlanamadığı belirtilmişse de yerel bir internet sitesinde çıkan bazı haberlerde, davalı şirketin düğün organizasyonu yaptığı ve organizasyona katılan bazı kişilere çekilişle hediye dağıttığının belirtildiği ortadadır. Anılan haberlerin davalı şirketin düğün organizasyonu yaptığını ispat ettiği, söz konusu haberler karşısında şirket kayıtlarında bu organizasyonun yapıldığına dair kayıt bulunmamasının bir önemi bulunmadığı anlaşılmaktadır. Davalı şirket eyleminin haksız rekabet niteliğinde olduğu, davacı yanca haksız rekabet sebebiyle tazminat talep edilmişse de bu talebin usulünce harçlandırılmadığı gerekçesiyle, davalı eylemlerinin haksız rekabet teşkil ettiğinin tespiti ile haksız rekabetin men'ine, tazminat talebine ilişkin karar verilmesine yer olmadığına ve hükmün ilanına karar verilmiştir." denildi. Kararı, davalı avukatı temyiz edince devreye Yargıtay 11. Hukuk Dairesi girdi. Emsal kararda, turizm belgesi olmayan otellerde düğün organizasyonlarının yapılamayacağına vurgu yapıldı. Kararda şöyle denildi: "Mahkemece, haksız rekabetin durdurulmasına karar verilmişse de davalı yanın, dava açıldıktan sonra ilgili bakanlığa başvurarak turizm işletme belgesi aldığı, anılan belgenin düğün gibi organizasyonların yapılması hususunda belediyelerce verilen düğün salonu işletme ruhsatıyla aynı değere sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle, davalının anılan belgenin alındığı tarihten sonra düğün organizasyonları yapması davacıya karşı haksız rekabet teşkil etmeyecektir. Bu hale göre, mahkemece, haksız rekabetin durdurulmasına ilişkin talebin konusuz kaldığı gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken ileriye de şamil olacak şekilde haksız rekabetin durdurulmasına karar verilmesi doğru görülmeyip, hükmün bozulmasını gerektirse de, anılan yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün belirtilen husus bakımından düzeltilerek onanması gerekmiştir."

Yargıtay’dan işçiye izin müjdesi Haber

Yargıtay’dan işçiye izin müjdesi

İşten çıkarılan vinç operatörü, İş Mahkemesi’nin yolunu tuttu. Fazla çalışma yapmasına, ulusal bayram ve genel tatiller ile hafta tatillerinde çalışmasına rağmen karşılığının ödenmediğini ve yıllık izin alacağının bulunduğunu ileri sürdü. Davacı işçi, kıdem ve ihbar tazminatları, yıllık izin ücreti, fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücreti ile hafta tatili ücreti ve bakiye ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etti. Davalı avukatı, davacının alacaklarının eksiksiz ödendiğini, bu hususun banka kayıtları ve özlük dosyası içeriğindeki belgelerle sabit olduğunu savunarak davanın reddini istedi. Mahkeme; davacıya ihbar süresini kullandırdığını ispat edemediğinden davacının kıdem ve ihbar tazminatlarına hak kazandığı, davacının ödenmeyen alacaklarının bulunduğu gerekçeleriyle davanın kısmen kabulüne karar verdi. Taraf avukatları kararı istinafa götürdü. Bölge Adliye Mahkemesi, hesaplamaların bordrolar nazara alınarak yapıldığından tespit edilen alacak kaleminden hakkaniyet indirimi yapılmasının yerinde olmadığı, davacıya yapılan ödemenin hesaplanan izin alacağından mahsubu gerektiği gerekçeleriyle davacı ve davalının istinaf başvurularının ayrı ayrı kabulüne hükmetti. Karar her iki taraf avukatı tarafından temyiz edilince devreye bu kez Yargıtay 9. Hukuk Dairesi girdi. Haftalık izin oyununa dikkat Emsal nitelikteki kararda, kullandırılmayan haftalık izinlerin yıllık izin süresinden düşürülemeyeceğinin vurgulandığı kararda; 4857 sayılı Kanun’un 59 uncu maddesinde, iş sözleşmesinin herhangi bir nedenle sona ermesi hâlinde, işçiye kullandırılmayan yıllık izin sürelerine ait ücretlerin son ücret üzerinden ödeneceği hükme bağlandığı hatırlatıldı. Yıllık izin hakkının ücrete dönüşmesi için iş sözleşmesinin feshinin şart olduğunun dile getirildiği kararda şöyle denildi: "İş sözleşmenin sona erme şeklinin ve haklı nedene dayanıp dayanmadığının önemi bulunmamaktadır. Yıllık izinlerin kullandırıldığı noktasında ispat yükü işverene aittir. İşveren yıllık izinlerin kullandırıldığının imzalı izin defteri veya eşdeğer bir belge ile kanıtlamalıdır. Bu konuda ispat yükü üzerinde olan işveren, işçiye yemin teklif edebilir. Dosyada, davacının imzasının bulunduğu 15’er günlük izin talep formları bulunmaktadır. Yargılama sırasında davacı asılın izin talep formuna karşı beyanı alınmış, davacı beyanında bu izinlerin biriken hafta tatilleri için verildiğini belirtmiştir. Davacının ayrıca hafta tatili alacağını talep etmesi ve bu alacağının hüküm altına alınmış olması da dikkate alındığında imzasının bulunduğu bu yıllık izin belgelerinin dikkate alınarak yıllık izin alacağının yeniden hesaplanması gerekmektedir. Hatalı değerlendirme ile hüküm kurulması bozma nedenidir. Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına oybirliğiyle karar verilmiştir."

Milyonlarca çalışanı ilgilendiren emsal karar: Yargıtay'dan işçiye müjde Haber

Milyonlarca çalışanı ilgilendiren emsal karar: Yargıtay'dan işçiye müjde

İşten çıkarılan vinç operatörü, İş Mahkemesi'nin yolunu tuttu. Fazla çalışma yapmasına, ulusal bayram ve genel tatiller ile hafta tatillerinde çalışmasına rağmen karşılığının ödenmediğini ve yıllık izin alacağının bulunduğunu ileri sürdü. Davacı işçi, kıdem ve ihbar tazminatları, yıllık izin ücreti, fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücreti ile hafta tatili ücreti ve bakiye ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etti. Davalı avukatı, davacının alacaklarının eksiksiz ödendiğini, bu hususun banka kayıtları ve özlük dosyası içeriğindeki belgelerle sabit olduğunu savunarak davanın reddini istedi. Mahkeme; davacıya ihbar süresini kullandırdığını ispat edemediğinden davacının kıdem ve ihbar tazminatlarına hak kazandığı, davacının ödenmeyen alacaklarının bulunduğu gerekçeleriyle davanın kısmen kabulüne karar verdi. Taraf avukatları kararı istinafa götürdü. Bölge Adliye Mahkemesi, hesaplamaların bordrolar nazara alınarak yapıldığından tespit edilen alacak kaleminden hakkaniyet indirimi yapılmasının yerinde olmadığı, davacıya yapılan ödemenin hesaplanan izin alacağından mahsubu gerektiği gerekçeleriyle davacı ve davalının istinaf başvurularının ayrı ayrı kabulüne hükmetti. Karar her iki taraf avukatı tarafından temyiz edilince devreye bu kez Yargıtay 9. Hukuk Dairesi girdi. HAFTALIK İZİN OYUNUNA DİKKAT Emsal nitelikteki kararda, kullandırılmayan haftalık izinlerin yıllık izin süresinden düşürülemeyeceğinin vurgulandığı kararda; 4857 sayılı Kanun'un 59 uncu maddesinde, iş sözleşmesinin herhangi bir nedenle sona ermesi hâlinde, işçiye kullandırılmayan yıllık izin sürelerine ait ücretlerin son ücret üzerinden ödeneceği hükme bağlandığı hatırlatıldı. Yıllık izin hakkının ücrete dönüşmesi için iş sözleşmesinin feshinin şart olduğunun dile getirildiği kararda şöyle denildi: "İş sözleşmenin sona erme şeklinin ve haklı nedene dayanıp dayanmadığının önemi bulunmamaktadır. Yıllık izinlerin kullandırıldığı noktasında ispat yükü işverene aittir. İşveren yıllık izinlerin kullandırıldığının imzalı izin defteri veya eşdeğer bir belge ile kanıtlamalıdır. Bu konuda ispat yükü üzerinde olan işveren, işçiye yemin teklif edebilir. Dosyada, davacının imzasının bulunduğu 15'er günlük izin talep formları bulunmaktadır. Yargılama sırasında davacı asılın izin talep formuna karşı beyanı alınmış, davacı beyanında bu izinlerin biriken hafta tatilleri için verildiğini belirtmiştir. Davacının ayrıca hafta tatili alacağını talep etmesi ve bu alacağının hüküm altına alınmış olması da dikkate alındığında imzasının bulunduğu bu yıllık izin belgelerinin dikkate alınarak yıllık izin alacağının yeniden hesaplanması gerekmektedir. Hatalı değerlendirme ile hüküm kurulması bozma nedenidir. Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına oybirliğiyle karar verilmiştir."

Yalan söyleyen işçi tazminatsız kovuldu Haber

Yalan söyleyen işçi tazminatsız kovuldu

Askerlik belgesinde sahtecilik yaptığı iddiasıyla kovulan işçi, soluğu İş Mahkemesi’nde aldı. Davacı işçi, feshin geçersizliğini, kıdem ve ihbar tazminatı ile bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etti. Davalı avukatı, kurumun işe alım şartlarından birinin erkek çalışanlar için askerlik görevini ifa edilmiş olması gerektiğini, davacının işe alım sürecinde askerlik görevini ifa ettiğine dair belge istenmesine karşın sunulmadığını ancak beyanına güvenerek işe alındığını hatırlattı. Davacının ek sefer görev emrine çağrıldığını belirterek işten ayrıldığını, akabinde yapılan araştırma sonucunda davacının askerlik görevini ifa etmediğinin ve ek seferberlik emrine ilişkin olarak verdiği belgenin gerçek olmadığının anlaşıldığını, davacının bu şekilde davalı işvereni yanılttığını bu nedenle davacının iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini beyanla davanın reddini talep ettti. Mahkeme, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanarak, davacının askerlik görevi nedeniyle fiilen feshinin daha önce tarihli olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne hükmetti. Karar, davalı vekilince temyiz edilince devreye Yargıtay 9. Hukuk Dairesi girdi. Doğrulukla bağdaşmayan hareket kabul edilemez Kararda; işçinin işe girerken jşverene yanıltıcı bilgi vermesinin; doğruluk ve bağlılıkla bağdaşmayan hareket manasına geldiği hatırlatıldı. Yalan söyleyen işçinin tazminatsız kovulması gerektiğinin vurgulandığı kararda şöyle denildi: "Davacı işçinin davalı işyerinde işe başlarken yaptığı iş görüşmesi esnasında askerlik görevini ifa ettiğini, belgesini de daha sonra temin ederek işyerine sunabileceğini beyan ettiği ortadadır. Davalı işverenin de davacının askerlik görevini ifa ettiğini düşündüğü ve davacı işçiyi bu şekilde işe aldığı anlaşılmaktadır. Bir müddet çalışmadan sonra daha fazla erteleme imkanı bulamayan davacı işçinin zorunlu askerlik hizmetini yerine getirmek için işyerinden ayrılmak zorunda kalması üzerine davacı işçinin işe başlama esnasında ’askerlik görevimi yaptım’ şeklindeki yanıltıcı beyanının ortaya çıkmaması için gerçek olmadığı anlaşılan sefer görev emri ibraz ederek zorunlu askerlik hizmetine gideceği halde sefer görev emri ile gideceği şeklinde yanıltıcı beyanda bulunduğu ortaya çıkmıştır. Böylece gerçeğe aykırı belge verdiği, davacı işçinin iş akdinin bu durumun ortaya çıkması üzerine açıklanan eylemleri nedeniyle feshedildiği dosyadaki bilgi ve belgelerle sabittir. Davacı işçinin yukarıda izah edilen fiilinin doğruluk ve bağlılık kuralının ihlali niteliğinde olduğu ve davalı işverenin fesihte haklı olduğu gözetilerek davacının kıdem ve ihbar tazminatı taleplerinin reddi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir."

Fatih Terim ve Arda Turan’ın da adlarının karıştığı zimmet davasında yeni gelişmeler yaşanıyor Haber

Fatih Terim ve Arda Turan’ın da adlarının karıştığı zimmet davasında yeni gelişmeler yaşanıyor

Bu sefer bankanın Genel Müdürü Hakan Ateş bankaya geldi. Bulunduğumuz toplantı salonuna girerek ‘kızım biz zaten insanların parasını vereceğiz ama ortada bir enkaz var, kimden ne aldıysan söyle zaten bu bir zimmet değil. Zimmet olsa sen yıllarca içeride çürürdün, bu sebeple de kendin banka dışında ne aldıysan onları söyle, sen bizi koru biz de seni koruruz’ dedi’’ şeklinde konuştuğu öğrenildi. Yüksek kar getirisi bulunan güvenilir bir fon olduğunu ve Fatih Terim gibi isimlerin de bu fona dahil olduğunu söyleyerek aralarında tanınmış sporcular Arda Turan, Fernando Muslera, Emre Belözoğlu ve Selçuk İnan’ın da bulunduğu 18 kişiyi yaklaşık 25 milyon dolar ile 7 milyon 384 bin lira dolandırdığı iddia edilen Şube Müdürü Seçil Erzan’ın davasında yeni detaylar ortaya çıkmaya devam ediyor. Bu çerçevede Erzan’ın Savcılığa verdiği ikinci ifade de ortaya çıktı. ‘’Banka dışında ne aldıysan onları söyle, sen bizi koru biz de seni koruruz’’ Seçil Erzan’ın 3 Mayıs 2023’de Savcılığa verdiği ikinci ifadesinde, ‘’Öncelikle evimde çıkan not kağıtları benim tarafımdan tutulmuştur. 8 Nisan Cumartesi günü Denizbank Avrupa-1 Bölge Müdürü Sermin Hanım Çorlu’daki evime beni görmeye geldi. Yanında koruma gibi birileri vardı. Daha doğrusu evimin önünde 4-5 tane adamın beklediğini gördüm. Geldikleri araçlar bankanın araçlarıydı. Bir sonraki gün beni korumalar eşliğinde Zincirlikuyu’daki Denizbank Genel Müdürlüğü’ne götürdüler. Koluma serumlar takılarak bana bu işi banka dışında yaptın diye söylettirdiler. Bana sürekli ‘olayda zimmet yok, evet senin bankacılık hayatın biter belki ama hayatına bir şekilde devam edersin, bu olay zimmet değil’ şeklinde sözler söyleyip bana baskı kurdular. 9 Nisan Pazar günü akşam saatlerinde bu sefer bankanın Genel Müdürü Hakan Ateş bankaya geldi. Bulunduğumuz toplantı salonuna girerek ‘kızım biz zaten insanların parasını vereceğiz ama ortada bir enkaz var, kimden ne aldıysan söyle zaten bu bir zimmet değil. Zimmet olsa sen yıllarca içeride çürürdün, bu sebeple de kendin banka dışında ne aldıysan onları söyle, sen bizi koru biz de seni koruruz’ dedi. Zaten orada bulunan herkes aynı sözleri söyleyip olayın zimmet olmadığını bana söylediler’’ şeklinde konuştuğu aktarıldı. ‘’Bankada olduğunu söylersen zimmet olur, ömrün çürür’’ Seçil Erzan ifadesinde, 8 Nisan’da Sermin hanımın Çorlu’daki evdeyken kendisinden zorla ses kaydı oluşturduğunu iddia ederek, ‘’Bana ‘Sen bize yardımcı ol ki biz de sana yardımcı olalım. Bankada para almadığını, senin yaptığın eylemlerin bankada olmadığını söylemen gerek. Bu adamlar nasıl olur da hala bankadan para istiyorlar. Eğer sen sadece banka dışında bu eylemleri yaptığını söylersen bu güveni kötüye kullanma şeklinde olur, bankada olduğunu söylersen zimmet olur, ömrün çürür’ şeklinde sözler söyledi. Ses kaydını bana karşı ellerinde sakladıklarını düşünüyorum’’ ifadelerini kullandığı kaydedildi. 21 Kasım’da görülen davanın ilk duruşmasında ise mahkeme, 2 sanığın tahliyesine hükmederken, sanık Erzan’ın tutukluluk halinin devamına karar vermişti.

Yargıtay’dan 1 milyon 201 bin öğretmeni ilgilendiren emsal karar Haber

Yargıtay’dan 1 milyon 201 bin öğretmeni ilgilendiren emsal karar

İçtihat Bülteni’nden edinilen bilgiye göre, borçlu öğretmen, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünden aldığı maaşının 1/4’ü ile ek ders ücretinin tamamına konulan haczin kaldırılmasına dair talebinin Dinar İcra Müdürlüğü tarafından reddedildiğini, maaşıyla zor geçindiğini, eşinin hamile olması sebebiyle doktor kontrolleri ve takviye gıdalar sebebiyle ek masrafları olduğunu, ikâmetgâhı Fethiye’de olduğundan görev yaptığı Dalaman’daki okula gidiş-dönüş her gün toplam 110 km yol kat ettiğini ileri sürerek, maaşının 1/4’ünü aşan kısım olarak ek ders ücretine uygulanan haczin kaldırılmasını talep etti. İlk Derece Mahkemesi talebin kabulüne karar verdi İlk Derece Mahkemesi, Dinar İcra Müdürlüğünün dosyasında borçlunun maaşının 1/4’ü ile ek ders ücretinin tamamının ayrı ayrı haczedildiği, bu işlemin usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle şikâyetin kabulüne, borçlunun ek ders ücretinin tamamına konulan haczin kaldırılmasına, borçlunun maaş ve ek ders ücreti toplamının 1/4’ü oranında hesap edilen 1.262,62 TL üzerinden haczin devamına, fazla tahsil edilen 4.672,99 TL kesinti tutarının yasal faizi ile birlikte davacıya (şikâyetçiye) iadesine karar verdi. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili istinaf başvurusunda bulundu. Bölge Adliye Mahkemesi hükmü kaldırdı ancak yeniden hüküm kurarak borçlu öğretmenin lehine karar verdi Bölge Adliye Mahkemesi, şikâyetçi tarafın, ek ders ücretinin tamamı üzerindeki haczin kaldırılması talebinin (maaş ve ek ders ücreti toplamının 1/4 ü kadar haciz kesintisi yapılması gerektiğinden bahisle) kısmen kabul edildiği anlaşıldığından şikâyetin kısmen kabulüne karar verilmesi gerektiği, diğer taraftan talep olmadığı halde fazla tahsil edilen 4.672,99 TL kesinti tutarının yasal faizi ile birlikte davacıya iadesine karar verilmesinin doğru bulunmadığı gerekçesiyle alacaklının istinaf isteminin kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılarak şikâyetin kısmen kabulü ile borçlunun maaş ve ek ders ücreti toplamının 1/4’ü oranında hesap edilen 1.262,62 TL üzerinden haczin devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulundu. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, “İİK’nun 83. maddesinde kısmen haczi caiz olan şeyler sayılmış olup, ek ders ücretlerinin maaştan sayılacağına ilişkin herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu durumda bu ücretin tamamının haczedilmesine yasal bir engel yoktur” gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesi’nin hükmünü bozdu. Bölge Adliye Mahkemesi kararında direndi Bölge Adliye Mahkemesi, somut olayda, alacaklı vekilinin duruşmadaki beyanında belirtildiği üzere borçlunun maaşı üzerinde uygulanan haczin maaşının 1/4’ü oranında olduğu, borçlunun, kendisi ve ailesinin geçinmeleri için lüzumlu olarak takdir edilen miktar tenzil edildikten sonra maaş ve ek ders ücretinden en fazla 1/4 (oranında) haciz uygulanması gerektiğinin değerlendirildiği, buna göre de maaş ve ek ders ücret toplamının 1/4’ü üzerindeki haczin kaldırıldığı gerekçesiyle direnme kararı verdi. Direnme kararı süresi içinde alacaklı vekili tarafından temyiz edildi ve dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu gündemine taşındı. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu: "Ek ders ücretinin ancak dörtte biri haczedilebilir " Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, emsal niteliği taşıyan kararını verirken şu ifadeleri kullandı. “ Açıklanan hukuki dayanaklardan yola çıkıldığında ek ders ücreti; aylık ders görevi dışında verilen derslerin karşılığı olarak ödenen ücret olarak tanımlanabilir. Bu anlamda olmak üzere ek ders ücreti 2004 sayılı Kanun’un 83 üncü maddesi kapsamında aylık ‘maaş’ dışında ek ders görevi karşılığı ödenen bir ücrettir. Belirtmek gerekir ki, yukarıda da açıklandığı üzere 2004 sayılı Kanun’un 83 üncü maddesinde ifade edilen ücret kavramına her türlü ücret dahildir. Gerek bedeni gerekse fikri çalışma sonucu elde edilen her türlü ücret bu kapsamdadır. Bu itibarla, ek ders ücretinin de madde metninde yer alan ‘her nevi ücret’ kapsamına girdiği açıktır. Hâl böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesince yukarıda açıklanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.”

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.