Hava Durumu

#Yunanistan

Yeni Marmara Gazetesi - Yunanistan haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Yunanistan haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Yunanistan’da çiftçi isyanı büyüyor: Traktörlerle yollar kapatıldı Haber

Yunanistan’da çiftçi isyanı büyüyor: Traktörlerle yollar kapatıldı

Yunanistan'da tarım politikalarına tepki gösteren çiftçilerin başlattığı protestolar pazar gününden bu yana büyüyerek devam ediyor. Ülkenin birçok noktasında traktörleriyle yolları kapatan çiftçiler, ekonomik sıkıntılara çözüm bulunmasını istiyor. Larissa'nın Nikaia ve Platykampos köylerinde otoyola yaklaşmaya çalışan çiftçilerle Yunan polisi arasında 30 Kasım'da çatışma yaşandı. Olaylarda 2 gösterici ile 2 polis yaralandı. Bölgede güvenlik önlemlerini artıran polis, Platykampos'ta 2, Nikaia kavşağında 1 olmak üzere toplam 3 kişiyi gözaltına aldı. Larissa adliyesi önünde serbest bırakma talebi Bunun üzerine çiftçiler Larissa Adliyesi önünde yeniden toplanarak, gözaltına alınan arkadaşlarının serbest bırakılmasını talep etti. Protestocular, eylemlerin baskısını hafta boyunca artıracaklarını belirtti. Egnatia otoyolu ve yan yollar kilitlendi Eylemlerini genişleten çiftçiler, kapatılan ana yolları aşmak için ara yolları kullanarak Egnatia Otoyolu'na çıktı. Otoyolda trafik aksarken yolu açmak için yoğun müdahalede bulunan polisle çiftçiler arasında zaman zaman gerginlik ve sürtüşmeler yaşandı. Trafik ve lojistik aksadı Hafta başından bu yana devam eden eylemlerde her gün yeni yolların kapatıldığı, çiftçilerin hem trafiği hem de mal taşımacılığını yavaşlattığı bildirildi. Protestoların etkisi Türkiye sınırına kadar uzandı. İpsala-Kipi hattında zaman zaman tır geçişlerinde aksamalar yaşanıyor. Eylemler pazar gününe kadar sürecek Çiftçi birlikleri, hükümetle bir karar alınmadan önce pazar gününe kadar baskıyı artıracaklarını, ardından gelecek hafta için yeni yol haritası belirleyeceklerini açıkladı.

Yunanistan'da çiftçiler eylemde, İpsala Sınır Kapısı kapandı Haber

Yunanistan'da çiftçiler eylemde, İpsala Sınır Kapısı kapandı

Yunanistan’da çiftçilerin hükümetin tarım politikalarına, artan üretim maliyetlerine ve düşük alım fiyatlarına karşı başlattığı eylem, Türkiye-Yunanistan sınırında ciddi aksamalara yol açtı. İpsala'dan geçiş yapacak tırlar, Kapıkule ve Hamzabeyli sınır kapılarına yönlendiriliyor. İpsala Sınır Kapısı'nın karşısındaki Kipi Gümrük Kapısı’na traktörleriyle gelen çok sayıda çiftçi, sınır hattını tamamen kapatarak trafiği durdurdu. Saat 19.00’dan bu yana iki ülke arasında geçiş sağlanamıyor. Türkiye’den Yunanistan’a geçmek isteyen araçlar ile Yunanistan’dan çıkış yapmak isteyen yolcular uzun süre beklemek zorunda kaldı. Tırlara 24 saat boyunca geçiş yok İpsala Sınır Kapısı’ndaki önlemleri açıklayan İpsala Kaymakamı Ömer Sevgili, "Tır geçişlerine yaklaşık 24 saat boyunca izin verilmeyecek, sadece zorunlu hallerde bulunan küçük araçların geçişine izin verilmeyecek. Tırları Kapıkule ve Hamzabeyli sınır kapılarına yönlendirme yapılacak" dedi. Bu açıklamayla birlikte tırlar sınır kapısında beklemeye alınırken, yalnızca acil durumu olan küçük araçlara geçiş izni verileceği netleşti. Küçük araçlarda kademeli ve kontrollü geçiş Sınır hattındaki tamamen durma riskine karşı, zorunlu olmayan küçük araçların geçişine de kontrollü bir şekilde izin veriliyor. Ancak yoğunluk nedeniyle trafik zaman zaman tamamen durma noktasına geliyor. Alternatif güzergâhlara yönlendirme Yetkililer sürücüleri Pazarkule-Kastanies başta olmak üzere diğer kapıları kullanmaları konusunda uyarıyor. Yunanistan genelinde çiftçi protestolarının farklı noktalarda devam etmesi nedeniyle, alternatif güzergâhlarda da aksamalar yaşanabileceği belirtiliyor.

2 karton sigara için Türk çifti kelepçeleyerek nezarete atıp, kötü muameleye tabi tuttular Haber

2 karton sigara için Türk çifti kelepçeleyerek nezarete atıp, kötü muameleye tabi tuttular

Kapıda vize uygulamasıyla çok sayıda Türk tatilcinin adeta akın edip gittiği Yunanistan'ın Midilli Adası'nın hudut kapısında Ayvalıklı bir çifte çirkin bir davranışta bulunuldu. 5 gün süresince Midilli Adası'nda tatil yapmak isteyen Yoldaş Ailesi, beraberinde götürdükleri sadece 22 paket sigara yüzünden Yunan polisi tarafından kelepçelenerek nezarete atıldı. Nezarethanenin soğuk ve olumsuz şartları nedeniyle sağlık sorunları yaşayan çifte en zorunlu ihtiyaçları olan bir şişe su bile uzun yalvarışlar sonucunda verildi. Edinilen bilgiye göre, Ayvalık'ta tanınmış bir esnaf olan elektrik malzemeler satışı yapan bir mağazanın sahibi Emin Yoldaş (45) ile eşi Sema Çelikkaya Yoldaş (40) mübadele döneminde dedelerinin geldiği Midilli Adası'na geçtiğimiz 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nda tatil amaçlı gitmek istedi. Ayvalık'taki bir feribot işletmesinden yolcu biletlerini alan çift, Ayvalık Deniz Hudut Kapısı'ndaki free shooptan üç karton sigara satın aldı. Aldıkları sigaraların 8 paketi beraberinde bulunan arkadaşlarına dağıtan çift, geri kalan 22 paket sigara ile Ayvalık'tan Midilli Adası'na gitti. Midilli Adası Hudut Kapısı'nda; personeliyle birlikte Türk tatilcilerin valizlerini ve üst aramalarını yapan Gümrük Müdürü Katarina Apostolidou, Yoldaş çiftinin valizindeki 22 paket sigarayı gördü. Normalde 4 paket sigaraya izin verildiğini belirten Apostolidou, 18 paket sigaraya el koydu ve 1500 avro para cezası kesti. Bununla yetinmeyen Yunanlı Gümrük Müdürü, Yoldaş çiftini kelepçelenmesini sağlayarak gözaltına aldırdı ve polis eşliğinde nezarethaneye gönderdi. Diğer Türk tatilcilerin gözleri önünde kelepçelenen Emin Yoldaş ve eşi Sema Çelikkaya Yoldaş, soğuk ve olumsuz şartlara sahip nezarethanede sabaha kadar bekletildi. Bu süreçte yemek bile verilmeyen Yoldaş çiftine, yalvar yakar bir Yunan polis memuru tarafından bir şişe su verildi. Soğuk nezarethanede sabahlayan Emin Yoldaş, nezarethane çıkışında Covit 19'a yakalanırken, eşi Sema Çelikkaya Yoldaş da nezarethanede panik atak rahatsızlığı yaşadı. Sadece 18 paket sigara fazlalığı nedeniyle kötü muameleye tabi tutulan Yoldaş çifti, Ayvalık'a döndüklerinde yaşadıkları haksızlığı CİMER'e şikâyet edip, ardından da Yunanistan'ın Ege Adaları'ndaki vize ve diğer işlemlerinin yapıldığı Rodos Adası'ndaki başkonsolosluğa durumu bildirdi. Emin Yoldaş, geçtiğimiz 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı tatilinde Yunanistan'ın Midilli Adası'na kendisine ait otomobille, Ayvalık-Midilli arasında seferler yapan feribotla gittiklerini anlatarak, "Midilli'de gümrük yetkilileri aracımızın yanına geldi. Prosedür gereği, araçta ne olduğunu sordular. Ben de 3 karton sigara olduğunu söyledim. Bunun üzerine aramaya başladılar. Bagaj içerisinden çıkardıkları sigaraları ‘uygunsuz' diyerek, bize kaçakçılık muamelesinde bulundular. Sabah saat 10.00 sıralarından mesaileri bitinceye kadar, hem de Hudut kapısında bizde başka hiç kimsenin işlemi olmamasına rağmen bizim işlemlerimizi bitirmediler. Daha sonra da gümrük binasına çağırdıkları polisler eşliğinde bizi kelepçeleyerek, o sırada hudut kapısından Midilli Adası'na giriş yapan Türk vatandaşlarının önünde rencide edici şekilde bizi Midilli'deki karakola götürdüler. Yaklaşık bir gün boyunca karakolda nezarethanede kaldık. Nezarethane şartları çok kötüydü. Çok soğuktu. Üzerinde oturduğumuz süngerler çok kirliydi. İnsanlık dışı bir görüntü vardı içeride. O nezarethane biz inanılmaz bir şekilde üşüdük. Yemek istedik. Gece boyunca yemek vermediler. Su istedik. Yalvarmalarımıza rağmen, gece saat 02.00 gibi bir polis memuru su getirdi. Çok kötü bir gün yaşadık" dedi. "Yaşadıklarımız insan haklarına yasalarına aykırı" Emin Yoldaş'ın eşi Sema Çelikkaya Yoldaş ise, Ayvalık Gümrüğü ‘nden geçerken hakları olan üç karton sigara satın aldıklarını belirterek, "Arabada üç kişiydik. Midilli'ye giderken feribotta bir karton sigarayı arkadaşlarıma dağıttım. Geriye kalan iki karton sigarayı da çantalarım çok dolu olduğu için açıp, çantalarıma gelişigüzel bir şekilde koydum. Midilli'de gümrükten geçtikten sonra Gümrük Müdürü Katarina Apostolidou, sahada arabamızı aramaya başladı. Ben doğru beyanda bulunarak, Ayvalık'tan çıkarken üç karton sigara aldığımı söyledim. Yaptığı bu alışverişin fişini de ibraz ettim. Arabadan valizlere paylaştırdığım 19 paket sigara çıkarttılar. Çantamda da üç paket vardı. Toplamda 22 paketti. Normalde prosedür gereği yapmaları gereken, sigaralara el koyulup, idari para cezası keserek bizi yollamaları gerekirken bize; karşı çıkma direnme ve kaçakçılık olduğunu beyan ettikleri için savcılık polisi geldi bizi kelepçeli bir şekilde gözaltına aldılar. Biz bir gece nezarethanede kaldık. Nezarethane çok kötü şartlar altındaydı. Ama ben, Yunan polislerin suçlamıyorum. Çünkü orada mevzuatı; direnme, karşı koyma kaçakçılık olarak geçtikleri için onlarda yapmaları gerekeni yaptı. Nezarethanede oturulan alan taş ve üzerinde bir sünger vardı. Bu süngerin üstü çok çok pisti. Nezarethane çok soğuktu. Yemek ihtiyacımız oldu. Eşimin şeker hastası olduğunu söyledim. Fakat yemek vermek yerine, 20-25 Euro arası bir para verdiler ve ‘yarın bununla yemek yersiniz' dediler. Nezaret süresince bize kesinlikle yemek verilmedi. Suyu da saat 02.30'da benim yalvarmalarım sonucunda bir polis memuru bize sağladı. Tuvalete ihtiyaçlarımızı da çok geç giderildi" dedi. Karakoldaki ifadeleri sırasında kendilerine yeminli tercüman tahsis edilmediğin kaydeden Sema Çelikkaya Yoldaş, "Bize hiçbir belge vermediler. Bu arada bizim için görevlendirilen kamu avukatıyla birlikte nezarethaneden çıktıktan sonra yine kelepçeli gözaltı bir şekilde savcılığa getirildik. 1500 Euro civarı bir para cezası ödedikten sonra tekrardan yine kelepçeli bir şekilde savcılığa tekrar geri götürüldük. Bir saat bekledikten sonra savcının kararıyla serbest bırakıldık. Ama İnsan Hakları Yasası'nın ilk dört maddesini ihlal etmiş oluyorlar. Üçüncü madde, beşinci, altıncı ve sekizinci maddeleri ihlal edilmiş. Çünkü gümrükte ifadelerimiz alınırken yeminli tercüman yoktu. Sonradan bu ifadeleri kendimizde okuduk. Doğru düzgün çevrilemediği için bizim söylemediğimiz cümleler bile o ifadeler yazılmış. Türkiye'ye döndükten sonra Rodos Adası konsolosluğuna müracaat ettik. CİMER‘den Dışişleri Bakanlığı'na şikayetlerimizi yaptık. Bize Yunanistan'ın İzmir Konsolosluğuna gitmemiz gerektiği söylenildi. Fakat bize ve avukatımıza onca çabalarımıza rağmen randevu vermediler. Biz; Yunanistan ve Türkiye ilişkileri arasında gidebileceğimiz tek makamı Yunanistan İzmir Konsolosluğu olduğunu düşünüyoruz. Bu yüzden de randevu alabilme çabalarımız sürüyor" diye konuştu. Türk tatilcilere yapılan uygulama ilk değil Yaşanılan olayı duyan Midilli Adası'ndaki basınının kendilerini destekleyen ve haksızlığa uğradıkları için Gümrük Müdürü Katarina Apostolidou'nun uygulamasına tepki gösteren yayınlar yaptıklarını belirten Yoldaş, "Midilli'deki dijital medya ve gazete olan bizimle ilgili çok güzel haberler yaptı. Haklılığımızla alakalı, yaşadığımız travmatik olayla ilgili çok güzel haberler yayınlandı" dedi. Eşi ve kendisinin mübadil çocukları oldukları için Midilli Adası'nı çok sevdiklerini aktaran Yoldaş, "Orada hiç kimseyle bir problemimiz yok. Hiç kimseyle bir sorun yaşamadık. Orada ev kiralıyor ve her defasında da yaklaşık kalıyoruz. Başımıza ilk defa böyle bir şey geliyor. Ama bildiğim kadarıyla, geçtiğimiz Haziran ayında İstanbul'dan Midilli'ye geçen bir tatilcinin cebinden 10 bin Euro yerine 10 bin 50 Euro çıkmış. 50 Euro için insanlara kâbusu yaşatmışlar. Midilli Gümrüğü'nde bunu yapan da yine Gümrük Müdürü Katarina Apostolidou. O olayla ilgili de Midilli Gazeteleri yine ‘Neredeyse diplomatik kriz çıkıyordu' gibi başlıklarla yayınlar yaptılar. Yine geçtiğimiz haziran ayında, Kestane Festivali için Midilli'ye giden Türk tatilci bir genç kızı yine gümrük kontrolleri sırasında, çantasını çevirip içinden iç çamaşırlarını silkeleyerek boşaltmışlar. Hem de herkesin içinde. Tüm bu uygulamaları Midilli Gümrük Müdürü Katarina Apostolidou, kendisi sahaya inip de yapıyor" ifadelerini kullandı. "Yunanlı dostlarımız da bize yaşatılanlara tepki gösterdi" Sema Çelikkaya Yoldaş; yaşadıkları tüm olumsuzluklara rağmen Midilli halkını çok sevdiklerinin altını çizerek, "Çünkü çok sıcakkanlı insanlar. Ben Midilli halkı ile kültür olarak da çok yakın olduğumuzu düşünüyorum. Biz oraya gittiğimizde, çok güzel ilişkilerimiz var. Bu yaşadığımız olayda da oradaki dostlarımız bu yaşanılanlara çok büyük tepki gösterdiler. Hatta bu konuda gerekli mercilere ulaşmamız konusunda bizi teşvik bile ettiler" dedi. "Çok üzüldük" Ayvalık'ta esnaf olduklarını, ekonomik durumlarının iyi olduğunu kaydeden Yoldaş, "Bu yüzden de 19 ya da 22 paket sigaranın kaçakçılığını yapıp, kâr elde etmeye yeltenecek insanlar değiliz. Biz Midilli'ye belirli bir dövizle gidiyoruz. Bizim ne kadar döviz getirdiğimizi de sistemden görüyorlar zaten. Ben orada beş gün gibi bir süre kalacağım ve iki karton sigara ile giriş yapıyorum ve bunun fişini de ibraz ediyorum. Üç karton satın aldığımı, bir kartonu da arkadaşlarımız arasında paylaştığımı ibraz ediyorum. Hatta Ayvalık gümrüğündeki Free shop‘taki çalışan çocuk beni uyardı. Ben de üç kişi olduğumuz için, herkesin birer karton sigara ile gümrükten geçebileceğimizi düşündüm. Bu yüzden de sorun olmayacağını düşündüm. Muhtemelen benim pasaportuma üç karton işlendiği için sorun etmiş olabilirler. Ama biz arabada üç kişiydik. Hepimize birer karton düşüyordu. Bunun bu kadar büyük bir sorun haline getirilebileceğine ihtimal vermemiştim. Üstelik o üç kartonun, bir kartonunu da yolda arkadaşlarıma dağıtmıştım. İki karton sigaranın fazlasının sıkıntı olabileceğini bilmiyordum. Bunu kesinlikle bilmediğimizi birçok kez ifade etmeye çalıştım. Oysa olması gereken şuydu; fazla olan sigaralara el koyup, bize de idari para cezası kesip bizi gönderebilirlerdi. Ama bunun yerine bizi suçlayarak, kötü muameleye tabi tutulduk. Çok üzüldük" diye konuştu Yunan basını ile Vali Moutzouris, yaşanılan olay nedeniyle Gümrük Müdürü Apostolidou'ya sert tepki gösterdi Yoldaş çiftiyle birlikte Midilli'ye giden arkadaşları da durumu Yunan basınına aktardı. Yunan basını yaptıkları haberlerle Türk çifte haksızlık yapıldığını ve Midilli Gümrük Müdürü Katarina Apostolidou'nun bu konuda abartılı davranmasına tepki gösterdi. Yunan basınının yaptığı haberlerle konudan haberdar olan Yunanistan'ın Kuzey Ege Bölgesi Valisi Konstantinos Moutzouris'in de, bizzat kendisinin çabalarıyla gerçekleşen Kapıda Vize uygulaması sonucunda Yunanistan'ın Ege Adaları'na akın eden Türk tatilcilerden ciddi gelir sağladığını ve bu tip abartılı hareketlerin iki ülke arasında diplomatik kriz yaşatabilmesinden endişeli olduğunu belirterek, Midilli Gümrük Müdürü Katarina Apostolidou'ya sert tepki gösterdiği öğrenildi.

Yunanistanlı Eğitimciler Bursa'da Haber

Yunanistanlı Eğitimciler Bursa'da

Bursa Büyükşehir Belediyesi, Yunanistan'dan gelen 350 eğitimciyi Bursa’da ağırlayarak kentin tarihi ve turistik bölgelerini tanıttı.   Bursa Büyükşehir Belediyesi, tanıtım günleri organizasyonu çerçevesinde Yunanistan'ın farklı şehirlerinden gelen 350 eğitimciyi ağırladı. Merinos Atatürk Kongre Kültür Merkezi’nde misafirleri ağırlayan Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Yıldız, 8500 yıllık köklü bir tarihe sahip olan Bursa’da yabancı konukları ağırlamaktan büyük mutluluk duyduklarını söyledi. Bursa'nın bir sevgi, dostluk ve barış kenti olduğunu belirten Mehmet Yıldız, “Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk de Selanik doğumludur. Kendisinin ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ sözleri önemlidir. Yunanistan’dan gelen misafirlerimiz, Balkanlardan yoğun göç almış olan Bursa’da kendilerini evlerinde gibi hissedecektir. Bursa'nın her köşesinde misafirperverlik ve sevgiyle karşılanacaklardır” dedi.  Selanik İlköğretim Okulu Müdürü Evangelia Butsku, Bursa'nın iki komşu ülkenin vatandaşları için dostluk köprüsü olduğunu ifade etti. Samimi karşılamadan dolayı Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne teşekkür eden Butsku, Bursa'dan güzel hatıralarla ayrılacaklarını dile getirdi.  Konuşmaların ardından misafirlere, Büyükşehir Belediyesi Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı Turizm ve Tanıtma Şube Müdürlüğü tarafından hazırlanan Bursa tanıtım videosu izletildi. 

Dededen Miras Kalan 157 Yıllık Lezzet Haber

Dededen Miras Kalan 157 Yıllık Lezzet

Dönerin ilk olarak Kastamonu'da yapıldığı iddialarına Bursa'nın en meşhur kebapçısı İskerder Kebap'ın 5. kuşak işletmecisi Oğuzhan İskerderoğlu'dan yanıt geldi. İskenderoğlu, 157 yıldır bu işi yaptıklarını ifade ederek, “Tarih birisinin bir şey söylemesi ile değil, belgelerle, kanıtla olur. Dedelerim bu işe başladığında fotoğraf henüz icat olmamıştı” dedi.   Sadece Bursa'da değil Türkiye'de, hatta dünyanın birçok ülkesinde iskerder kebapın adını duyuran İskerderoğlu ailesi, geçtiğimiz günlerde siyah beyaz bir fotoğraf üzerinden yorumlar yapılarak, ilk kebabın Kastamonu'da yapıldığına dair iddialara cevap verdi. Bir fotoğraftan yola çıkarak iki asırdır Kastamonu'da döner yapıldığına dair söylentilere o tarihte fotoğrafın bile icat edilmediğini ifade ederek cevap veren İskender Kebap'ın 5. kuşak işletmecisi Oğuzhan İskenderoğlu, 157 yıldır müesseselerinin çalışmaya devam ettiğini dile getirdi.  Dededen kalma konakta 157 yıllık lezzeti devam ettirdiklerini anlatan Oğuzhan İskerderoğlu, atalarından kalan resim ve belgeleri ise konağın içerisinde şifre ile girilen ve şifresini sadece kendisinin bildiği çok özel ve gizli bir odada muhafaza ettiğini belirtti. İskenderoğlu o özel odayı İhlas Haber Ajansı ekibi için açtı.  “Türkiye'nin en eski üç şirketinden biriyiz”  Oğuzhan İskenderoğlu, “Tarih, birisinin bir şey söylemesi ile değil, belgelerle, kanıtla olan bir şeydir. Bizler 157 yıldır bu işi devam ettiren aileyiz. 5-6 kuşaktır bu işi yaparken ailemiz bize işten önce haddimizi bilmeyi öğretmiştir. Ne konuşacağımız değil, ne konuşmayacağımız da bizlere öğretilmiştir. Bilmediğimiz konu hakkında yorum yapma noktasında her zaman temkinli olduk” dedi.  Haberlere konu olan fotoğrafa da açıklık getiren İskenderoğlu, “Haberlere konu olan fotoğraf, ara ara bana yakınlarım tarafından gönderiliyor. Fakat bu fotoğraf bana ne zaman gelse, altında İstanbul'da, Kastamonu'da, farklı şehirlerde çekildiğine, hatta bazıları Bursa'da iskenderin olduğunu bile iddia edenler oldu. Tarih, birisinin bu böyle demesiyle olmaz. 157 yıldır Türkiye'nin en eski üç şirketinden biriyiz ve işletmemiz çalışmaya devam ediyor” diye konuştu.  “Bizler Yunanistan'a, Almanya'ya karşı bu konuyu savunmaya çalışıyoruz”  “Fotoğraflarla ilgili de o dönemde birçok kişinin bilmediği bir şey var. Fotoğrafçılık, o dönemde Müslüman olan Türk halkı olarak kolay kabul görmemiş. İslam dininde tasvir yasak olduğu için fotoğrafçılığın da çok hoş karşılandığını söyleyemeyiz” diyen Oğuzhan İskenderoğlu, “O dönemdeki azınlık dediğimiz kişiler fotoğrafçılık yapmış. Bu fotoğrafçılık zaten 19. yüzyılın sonlarında yaygınlaşmaya başlıyor. Bizim bu arşivimizde sakladığımız eski fotoğraflar bile müşterilerimizin çektiği fotoğraflar. Birilerinin çıkıp bir şeyler söylemesinin temeli yok. Bizler Yunanistan'la, Almanya'ya karşı bu konuyu savunmaya devam ederken, arka taraftan Kastamonulu ustaların böyle bir çıkış yapması vakit kaybettirici diyebiliriz” ifadelerini kullandı.  “Döner hem kıyma, hem yapraktan oluşur”  İskenderoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:  “Son zamanlarda herkes kendi yaptığı işi daha iyi yapıyorum diyebilmek için bir şeyi yıkmaya çalışıyor. O yüzden iskenderi kötülemeden kendini övemeyen müesseseler, yeni nesil dönercilikle ilgili yok o kıymadır, yok bu şudur gibi şeyler ortaya atıyorlar. Biz Oxford Üniversitesi'nden hocalarla olsun, uluslararası belgesel kanallarıyla yaptığımız çekimlerde bunları hep anlattık. Göçebe olan Türk toplumunda küçükbaş hayvan vardır, çünkü büyükbaş hayvan gezmez. Türk yemeklerinin temeli küçükbaştır. Göçebe olan o toplumda size hayvanın başını, size pirzolasını, bir başkasına but kısmını verirsem eşit bir sınıflandırma olmayacağı için herkesin aynı yemeği yemesi için gayret gösterilmiştir. Eski yemeklere baktığınız zaman keşkek, köfte ve birçok yemek çeşidinde et kıyılır. Dönerinde gerçeğinde de bu böyle olmak zorundadır. Benim kendi çiftliklerim ve benimle çalışan hayvan üreticisi işletmeler var. Bu hayvanı kestiğimiz zaman yaprağa çıkan belirli kesimleri var. Her yerinden yaprak çıkaramazsınız. İslam'da israf diye bir şey yoktur. Yaprak çıkmayan yerlerinden de kıyma yaparsınız. Döner hem kıyma, hem yapraktan oluşur. Öyle sadece kıymadan ya da sadece yapraktan döner yapıyorum diyenler ya bu işi bilmiyordur ya da yanlış biliyordur. Bizi dinleyen kasaplar ve kasaptan anlayanlar bana hak verecektir.”  “Bu tarz sorularla gündeme gelmek hoş değil”  Büyük dedesinin döner ocağının 150 sene önceye ait olduğunu savunan İskenderoğlu, “Büyük dedemin döner ocağı 150 sene öncesindendir. Dükkan tabelası  orijinaldir ve 157 senesine ait Osmanlıca tabeladır. O dönemden kalan masalar, tabaklar ve diğer eşyalar hala burada sergileniyor. Elimizde eski fotoğraflarımız var. İnsanların merakına saygı duyuyorum ve bazı şeyleri doğru bilmeleri gerektiğini düşünüyorum. Yoksa bu tarz sorularla gündeme gelmek pek hoş değil. Biz işimizi yapıyoruz. Biz bir kebap satarken, iki kebap satalım derdinde değiliz. Bir tabağın içinde sadece et, yoğurt olmasından ziyade bir şehirle, bir ülkeyle birleşmiş 157 yıllık bir markadan söz ediyoruz” ifadelerini kullandı.  İlk dükkan tabelası 150-160 yıllık  Oğuzhan İskenderoğlu, sözlerini şu cümlelerle tamamladı:  “Az önce söylediğim gibi tarih kanıtla olur demiştim. Benim tabelaya ‘Kebapçı Mehmet Oğlu İskender' yazdıran 6 kuşak önceki dedemin ismi böyle geçiyor ama başka bir Osmanlı arşivinde ‘Çarkçı' diye geçtiğini de gördüm. Çarkçı, gemi motoruyla uğraşan, mühendislik alanında iş yaptığını, ama kasap bir aileden geldiğini de anlıyoruz. Bu döner ocağına baktığınızda sıradan bir kasabın yapamayacağını görebilirsiniz. O günkü tasarımı değerlendirirseniz, üstünde rüzgar gülü gibi ocağın dönmesini sağlayacak bir aparat var. Biz bunları anlatırken bile kesin bilginin olmamasının yanı sıra noktaları birleştiriyoruz. Benim kendi dedem 1966 yılında vefat etmiş, ben 1986 doğumluyum. Ben dedemi hiç görmedim. İskender dede, 1934 senesinde vefat etmiş, babam 1949 doğumlu, o da dedesini hiç görmemiş. Efsaneler tarih değildir. Tarih, belge ve kanıtla olur. Mehmet dedeyi sayarsak ben 5'inci kuşağım. Ailemiz o tarihlerde İstanbul'da at üzerinde et satarmış. O dönemden buralara gelindi. Biz İskender dedeyi başlangıç alarak bugüne kadar geliyoruz. Bizden daha eski olan bir müessese nasıl üç kuşak olabilir? Burada gördüğünüz tabela ve döner ocağı, bahse konu olan fotoğrafın da önündedir. Bu tabelalara babam döneminde karbon testi yaptırıp, bir tarihte koydurmaya çalıştı. Ve aşağı yukarı 150-160 senesine ait olduğunu biliyoruz. O döneme ait fotoğrafları bizler çekmediğimiz, müşteriler çektiği için tarihleri açısından da doğru aktarımlar yapmaya çalışıyoruz.”

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.