Hava Durumu

Ellerinden öperim öğretmenim

Yazının Giriş Tarihi: 23.02.2025 21:09
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.02.2025 21:10

Merhaba Yeni Marmara Okurları, Sayın Mustafa Efe Beyin ısrarlı davetleri üzerine haftanın bir gününde sizin misafiriniz olacağım. Allah sağlık verdikçe, sizler de ilgi gösterdikçe birlikte olacağız. Bugünkü yazımızın başlığı;

Ellerinden öperim öğretmenim.

Herkesin hayatında dönüm noktaları ve bu dönüm noktalarına etki eden insanlar vardır. Genellikle de bu insanlar öğretmenleri, özellikle ilkokuldaki öğretmenleri olurlar. Benim de hayatımdan çok sayıda öğretmen geçti, yetişmemde çok sayıda öğretmenimin tesiri oldu ama hayatımı değiştiren, ona yön veren bir öğretmenim vardı ki onu hiç unutamam. Müsaade ederseniz bu değerli insanı ve hayatıma tesirini bu günkü yazıma konu etmek istiyorum.

Atmışlı yılların başı, köyümüzde henüz ilkokul yok. O yıllarda köyümüzde okul yaşı gelmiş çocuklar okula yaşına göre düzenli olarak değil de genelde birkaç yaş grubu birlikte topluca komşu köye gönderilirdi. Yanılmıyorsam 1961 yılıydı. Bizden yaşları 7 ila 9 arasında değişen 7 çocuk birlikte Alaylı Köyü ilkokuluna kaydolduk. Köyümüzden bizim gibi Alaylı’ya giden önceki gruptan da birkaç çocuk vardı. Karda kışta yaklaşık 2 km lik yolu hep birlikte aşar, okuma savaşı verirdik. Bizim gibi Karabahadır Köyünden de 8-10 çocuk Alaylı İlkokuluna gelirdi. Yolumuzun üzerinde Alaylı Köyü Mezarlığı vardı. Oradan geçerken cinlerden perilerden ödümüz kopardı. Öğle arasında Alaylılar yemek için evlerine giderlerken Karabahadır’lılar bir sınıfta, biz bir sınıfta annelerimizin çantamıza koyduğu yiyeceklerimizi yerdik. Benim çok sevdiğim yiyecek üzerine zeytin yağlı sürülmüş ve tuz biber sürülmüş kızartılmış ekmekti. Hele bakkaldan iki bisküvi arası bir lokum da alabilirsek deymeyin keyfimize.

Okulumuzun iki sınıfı vardı. Biri diğerinden biraz büyükçe idi. Büyük olan sınıfta birden üçe kadar olanlar okurdu. Diğerinde dört ve beşinci sınıflar. Öğretmenimiz Mustafa Akdeniz adında genç ve çok sinirli biriydi. Kendisinden ödümüz kopardı. Hele sabahları geç kaldığımızda vay halimize. Önce cetvel veya sopayla avuçlarımıza bir fasıl geçerdi. Hırsını alamaz Tokatlamaya başlardı. Soğuktan gerilmiş olan suratlarımıza tokatlar inmeye başladı mı dayanamaz ağlamaya başlardık. İşte o zaman dayağı bırakırdı. Akşam köye dönüş yolunda ben üç sopa iki tokattan sonra ağlamaya başladım, sen beş sopa üç tokattan sonra ağlamaya başladım diye kahramanlıklarımızı birbirimize anlatırdık. Öğretmenimizin en büyük özelliği ağlatıncaya kadar dövmekti. Ağlamaya başladığınızda bırakırdı. Bizim köyümüzde bizden 3-4 yaş büyük çok dayanıklı bir ağabeyimiz vardı. Öğretmen dövmekten yorulur bir türlü ağlatamazdı. Tabi ki bizim gözümüzde bir kahramandı. Şimdiki aklım olsa ilk sopa veya tokatta ağlar dayaktan kurtulurdum. Ama gün hemen ağlamayı kendimize yediremezdik. Ne kadar geç ağlarsak o kadar kendimizi kahraman sayardık. Anne ve babamıza da öğretmenden dayak yedik diye şikâyette bulunmak aklımıza bile gelmezdi.

İlkokul eğitimimizin ilk üç yılı öğretmen korkusuyla Alaylı’da geçti. Hiç unutamam; üçüncü sınıf öğrencisiyim. Öğretmenim 4 ve 5. sınıfların bilemedikleri matematik problemlerini bana çözdürür onların kulaklarını çektirirdi. Ama iş okumaya gelince işler değişir, Öğretmenimden korkudan kekelemeye başlardım. Öretmenim de başlardı dövmeye. Sonuç tabi ki hüsran. Üniversite dahil tahsil hayatımdaki tek sene kaybım ilk okul üçüncü sınıfta oldu. Türkçe, Hayat bilgisi ve vatandaşlık bilgisinden sınıfta kaldım. Öğretmen korkusu öyle beynime yerleşmişti ki bana büyüyünce ne olacaksın diye sorduklarında çoban olacağım diye cevap veriyordum. Okuyup üniversiteye gitmek aklımın ucundan bile geçmiyordu.

Allah’tan ertesi sene köyümüze ilkokul açıldı. Üçüncü sınıfı orada tekrarladık. Köyümüzdeki ilk öğretmenim Aysel Yükse isminde genç bir bayandı. Yarım sene falan bize öğretmenlik yaptı. Daha sonra Aysel hoca hanımın evlenip bir başka köye gitmesiyle yerine Handan Çeki adında bir başka bayan hoca hanım geldi. İşte bu hoca hanımın gelişi benim hayatımı değiştirdi. Çok genç olan bu hoca hanım, öğretmenden çok bize ablalık yaptı.. Bizimle arkadaş oldu, dost oldu, bizimle koşup oynadı. Köylülerimizin oyundan başka çocuklara hiçbir şey öğretmedi diyerek hafife aldığı bu öğretmen üzerimden korkuyu sildi. Okumayı sevdirdi, kendimize güvenmeyi öğretti. Bize yeni bir pencere açtı. Handan Öğretmen bütün bu işleri bir yılda, dördüncü sınıfta başardı. Beşinci sınıftaki Öğretmenimiz Fikri Keskin isimli yaşlıca bir öğretmendi. Akbaba dergisinden, ailevi problemlerinden başını kurtarıp bizimle pek ilgilenemese de Handan öğretmen dördüncü sınıfta mayayı çalmış, vizyonumuzu vermişti. Artık hayat yolundaydık. Ondan sonra gerisi geldi.

Ortaokulu, liseyi okuduk, Fakülteleri bitirdik. Hep Handan Öğretmenimin inşa ettiği çatıyla, açtığı vizyonla. Bu gün bir Türk üniversitesinde Profesör unvanıyla ders veriyorsak hep Handan öğretmenimin, bize açtığı sevgi dolu kucağının sıcaklığından, hoş görüsünden aldığımız güvendendir. Handan öğretmenim bizi sevdi, güvendi, yol verdi. Biz de bu günlere geldik. Aksi halde biz bu gün Afşar köyünde ya çobanlık veya çiftçilik yapıyor olacaktık.

Değerli hocama buradan minnetlerimi ve hürmetlerimi arz ediyorum. Yaşıyorsa sağlıklı uzun ömürler diliyorum. Göçtüyse Allah’tan rahmetler diliyorum. Bu vesileyle dayak ve bağırıp çağırmayı, otorite kurmak, disiplin sağlamak olarak gören veli ve öğretmenlerimize çocuklarımıza sevgi, şefkat ve güvenle yaklaşmalarını tavsiye ediyorum.

Bizim kendimiz için, milletimiz için çocuklarımıza ihtiyacımız var. Ne kadar sevgiyle, şefkatle ve güvenle yaklaşırsak Türk Milletinin geleceği o kadar parlak olacaktır. Bunu da başarmak zor değil Handan Öğretmeni taklit etmek yeter.

Prof. Dr. Ali BAHADIR

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.