Hava Durumu

Hoca Ahmet Yesevi

Yazının Giriş Tarihi: 07.03.2025 13:56
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.03.2025 13:56

Eylül 2010 başında, Bişkek’e gelirken aklımda üç önemli ziyaret vardı. Kendi kendime “Ali Bahadır hazır Atayurt’a gelmişken Hoca Ahmet Yesevi Hazretlerinin Dergâhını, buram buram Türk ve İslam kokan Taşkent, Buhara ve Semerkant şehirlerinin de içinde bulunduğu Özbek diyarını ve Urumçi, Turfan, Kaşkar gibi Uygur özerk bölgesi Doğu Türkistan’ı şöyle git, dünya gözüyle bir gör” diyordum. Özellikle Türklerin İslamlaşmasında, Anadolu’nun Türkleşmesinde çok önemli bir rolü olan Hoca Ahmet Yesevi Dergâhının ziyareti benim için çok önemliydi. Neredeyse milli bir haç faraziyesiydi. Fakat buradaki coğrafi koşulların zorluğu, bahsettiğim yerlerin hepsinin ayrı devlet sınırları içinde olması, buna bağlı olarak gümrük kapılarında yaşanan problemler ve seyahat imkânlarının çok sınırlı olması bizim bu düşüncemizin uygulanmasını zora soktu. Uzun uğraşlardan sonra Temmuz 2010’un ikinci yarısında listemizin en başında yer alan Hoca Ahmet Yesevi Dergâhının ziyaretini yapmayı planladık.

Bu günkü yazımızda da Türk Dünyası manevi hayatının en önemli kilometre taşlarından biri olan, büyük mütefekkir, Pir-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevi Hazretlerini size kısaca tanıtacak, o uluğ insanın dünyevi mekânına yaptığımız ziyaretten, bu ziyaretten aldığım büyük hazdan bahsedeceğim.

Bilindiği gibi Hoca Ahmet Yesevi, Türklerin manevi hayatına hükmeden, Türk Halk sufiliğinin kurucusu, hocası Arslan Baba’dan aldığı emaneti insanlara hikmet adını verdiği şiirleriyle damla damla özümseten, adeta Kuran-ı Kerimi hikmetleriyle Türkçe tefsir eden, kutsal emaneti Horasan Erenleri aracılığıyla bütün Türk Coğrafyasına ulaştıran, Türkler arasında İslam inancını yaygınlaştırıp pekiştiren, başta Anadolu ve Balkanların Türkleşmesinde önemli katkıları olan muhterem bir zattır.

Kesin olmamakla birlikte menkıbelere göre bu muhterem evliya 1093 yılında, bu gün ki Kazakistan’nın Çimkent şehrine bağlı Sayram kasabasında, bazı kaynaklara göre ise bugünkü adı Türkistan olan Yesi’de doğmuş, 1166 yılında 73 yaşında Yesi’de hakkın rahmetine ulaşmıştır.

Babası Sayram’ın meşhur mutasavvıflarından olan İbrahim Ata (İbrahim Şeyh), annesi ise Sayramlı Musa Şeyhin kızı Ayşe Hatun’dur. Yedi yaşındayken annesini, ardından babasını kaybetmiş ve ablası Gevher Fehnaz tarafından büyütülmüştür.

İlk eğitimini babasından alan Yesi’li Ahmet, manevî eğitimini Yesi’de devrin meşhur mutasavvıfı Arslan Baba’dan almıştır. Daha sonra Buhara’ya giderek Yusuf Hemedani’nin yanında manevi eğitimini tamamlamış ve onun ölümü üzerine 1160’da halife olmuştur. Bir süre sonra da Yesi’ye dönerek, hayatının kalan kısmını insanları irşatla geçirmiştir.

Altmış üç yaşına geldiğinde tekkesinin avlusuna yaptırdığı çilehaneye girmiş ve ömrünü burada tamamlamıştır. Türbesi, Türkistan (Yesi) şehrindedir.

Hoca Ahmet Yesevi, Selçuklunun resmi ve ilmi dilinin Farsça olduğu dönemde, Arapça ve Farsça’yı çok iyi bilmesine rağmen Türkçe olarak söylediği “Hikmet” adını verdiği şiirleriyle Türkler arasında İslamiyet’in daha iyi anlaşılıp yaygınlaşmasını sağladığı gibi 13. asırda kaleme alınan ve Divan-ı Hikmet adlı eserde toplanan şiirleriyle Tasavvufi Türk halk şiirinin öncüsü olmuş, eserlerinde kullandığı milli nazım şekli olan dörtlükle Türk dilinin de gelişmesine katkıda bulunmuş bir mürşittir. Özellikle ölümünden sonra batıya, Anadolu’ya ve Balkanlara dağılan Yesevi Derviş ve Gazileri, Anadolu ve Rumeli’nin fethinde önemli roller oynamışlardır. Bunların en önemlileri Anadolu’da irşat postuna oturan Hacı Bektaş Veli, Merzifon’daki Pir Dede, Bursa’daki Geyikli Baba, Abdal Musa, İstanbul Unkapanı’nda metfun Horoz Dede, Yozgat’taki Emir-i Çin Osman, Tokat merkezindeki Gaj-Gaj Dede, Tokat Zile’deki Şeyh Nusret, Rumeli’nin fethinde önemli rol oynayan Sarı Saltuk, Deliorman’daki Demirci Baba’dır.

Hoca Ahmet Yesevi’nin Türk tarihi bakımından önemini Milli şair Yahya Kemal BEYATLI; “Şu Ahmet Yesevi kim, bir araştırın, göreceksiniz, bizim milliyetimizi asıl onda bulacaksınız.” sözleriyle veciz bir şekilde ortaya koymuştur.

Yazımızın başında da ifade ettiğim bu hafta sonu Bişkek’ten hareketle, yaklaşık 700 km bir yol kat edip 13 saatlik bir yolculuk yaptık, Kazakistan’ın Taraz ve Çimkent şehirlerini geçerek Türkistan’a (Eski adı Yesi) ulaştık. O gece Kazakistan Türkiye Yesevi Üniversitesi misafirhanesinde konuk olduk. Ertesi gün o büyük ulemanın dergâhını ziyaret ettik. Allah nasip etti, Emir Timur tarafından yaptırılan ve Orta Asya’nın en yüksek kubbesine sahip olan o muhteşem mekânda dua edip namaz kıldık. Çilehanesini gezdik, Hocası Arslan Baba’nın istinatgâhını ziyaret edip dua etme fırsatını bulduk.

Özetle Milli Haccımızı yerine getirdik. Daha sonra 2012 yılında umre, 2014 yılında Haç ibadeti vesilesiyle Kâbe’ye de yüz sürme fırsatını da bulduk. Böylece Kırgız diyarının bereketi ve rahmetiyle Manas Üniversitesinde görevli olduğum süre içinde hem dünyevi hem uhrevi haccımızı da eda etmiş olduk.

Bu vesileyle bütün okurlarımın Ramazan ayını kutlar, sağlık ve huzur içinde bayrama ulaşmalarını dilerim.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.