Tarih sayfalarını çevirdiğimizde, geçmişten günümüze pek çok sayı ve türde mücadelenin yaşandığına tanık oluyoruz. Önceleri boy ve kabileler arasında başlayan mücadele, daha sonra din veya mezhepler arası çatışmalar tarzında devam etmiş, bir ara sınıf çatışmalarına dönüşmüş ve nihayet milletleşme sürecinin gelişmesiyle birlikte son üç yüzyıldan günümüze milletler veya organizasyonu olan devletler çatışmalara dönüşmüştür.
Türk’ler de millet olma sürecine daha millet tanımının yapılmadığı bir dönemde başlamış ve millet olma vasfını en erken kazanmış ve milletler mücadelesinde yerini almış en önemli milletlerin başında gelir. Geçmişten günümüze kurduğu on altı büyük devlet bunun en önemli delilidir. Kurdukları devletler ve oluşturdukları medeniyetlerle insanlığa daima öncü olmuş, adını tarih sayfalarına altın harflerle yazdırmışlardır.
Yaşanan bu milletler mücadelesinde biz Türk’ler zaman, zaman gerilere düşsek de genel de hep en ön saflarda yer almışızdır. Dünyada pek az millet vardır tarih sürecine çıkıp varlığını bu güne kadar sürdürmüş. Pek çoğu yaratıkları büyük medeniyetlerin ardından yok olup gitmişlerdir. Onları şimdi ancak tarih kitaplarından, arkeolojik kazılardan takip edebiliyoruz.
Zaman olmuş Osmanlılar gibi, Timurlular gibi birden çok sayıda süper devleti aynı asırlara sığdırmışız. Zaman olmuş hasta adam olmuş yıkılma dağılma sürecine girmiş, fakat ardından genç Türkiye Cumhuriyeti olarak tekrar doğmuşuz. Öğünerek söylemeliyiz ki biz Türk’ler her çöküşümüzün ardından tekrar doğrulmasını, zirveye çıkmasını başarmışız. Tarih sahnesinde ve milletler mücadelesinde daima varız. Bu mücadelenin baş aktörüyüz. Bu bize Tanrı tarafından biçilen misyon, tarihe karşı bir sorumluluktur.
Bu ilahi misyonu iyi algılayıp, bu tarihi sorumluluğu asla unutmamalıyız. Bu ulvi görevi laiği ile yapabilmek, Türk milletini milletler mücadelesinde hakkı olduğu yere oturtabilmek için özellikle Türk Gençliğine büyük vazifeler düşmektedir.
Her Türk Genci öncelikle bu sorumluluğun şuurunda olmalı, Sıradan bir milletin mensubu olmadığını, aksine tarihin ona önemli sorumluluklar yüklediğine inanmalı. Dünyada yaşanan milletler, medeniyetler yarışmasında Türk Milleti’ni en önlere çıkarmanın ona geçmişinden gelen bir mecburiyet olduğunu bilmeli.
Bu mücadelede de en önemli şeyin kendisini günün şartlarına göre yetiştirmek olduğunu kabul etmeli ve kendini ona göre hazırlamalı. Bu işe ilk olarak güzel Türkçe’mize sahip çıkmakla başlamalı, Türkçe’yi en iyi şekilde öğrenmeli ve kullanmalı. Ardından Türk Dünyası ile ilişkileri iyi geliştirebilmek için, Balkanlar’dan Kafkas’lara, Türkiye’den Türkistan’a kadar olan Türk Coğrafyasındaki Türk Lehçelerini Türkiye Türkçesi gibi öğrenmeli. Batının ne yaptığını iyi takip edebilmek ve onlarla yarışabilmek için başta İngilizce olmak üzere batı dillerinden en az birini anadili gibi bilmeli. Gerek teknolojik gelişmeler gerekse ticari münasebetlerimizin artığı bir dönemde Ortadoğu ve uzak doğu dillerinin öğrenimi asla ihmal edilmemeli. Bilgiye ulaşmada en ucuz ve en kolay yol olan bilgisayar, internet ve benzeri iletişim araçlarının kullanımları, dilleri ve teknolojilerini harfiyen öğrenmeli. Nakil vasıtalarında bir veya bir kaçının lisanslı kullanıcısı olmalı.
Denilebilir ki bu özelliklerin hepsi herkeste elde edilebilir mi? Pek tabidir ki bunların hepsi bir kişide bir araya gelmeyebilir. Fakat Türk Gençliği bir kişiden ibaret değildir. Çok şükür ki milyonlarda idealist Türk Genci bulunmakta. Bu özelliklerin bir kaçını özerinde taşıyan yüksek kalitede bir geçlik yaratmak her zaman mümkün. Bu kudret ve asalet milletimizin genlerinde daima mevcuttur. Atatürk’ün 20 Ekim 1927 de gençliğe hitabesinde ifade ettiği gibi “Muhtaç olduğu kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur”. Geçmişte bu özelliklerini yüzlerce kere gösterdi. Bu gün tekrar niçin göstermesin.
Bu satırların yazarı bu gençliğe inanıyor güveniyor. Ve Şairin dediği gibi;
“Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.! “
Varlığımız Türk varlığına Armağan Olsun,
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ALİ BAHADIR
Türk Gençliğine;
Tarih sayfalarını çevirdiğimizde, geçmişten günümüze pek çok sayı ve türde mücadelenin yaşandığına tanık oluyoruz. Önceleri boy ve kabileler arasında başlayan mücadele, daha sonra din veya mezhepler arası çatışmalar tarzında devam etmiş, bir ara sınıf çatışmalarına dönüşmüş ve nihayet milletleşme sürecinin gelişmesiyle birlikte son üç yüzyıldan günümüze milletler veya organizasyonu olan devletler çatışmalara dönüşmüştür.
Türk’ler de millet olma sürecine daha millet tanımının yapılmadığı bir dönemde başlamış ve millet olma vasfını en erken kazanmış ve milletler mücadelesinde yerini almış en önemli milletlerin başında gelir. Geçmişten günümüze kurduğu on altı büyük devlet bunun en önemli delilidir. Kurdukları devletler ve oluşturdukları medeniyetlerle insanlığa daima öncü olmuş, adını tarih sayfalarına altın harflerle yazdırmışlardır.
Yaşanan bu milletler mücadelesinde biz Türk’ler zaman, zaman gerilere düşsek de genel de hep en ön saflarda yer almışızdır. Dünyada pek az millet vardır tarih sürecine çıkıp varlığını bu güne kadar sürdürmüş. Pek çoğu yaratıkları büyük medeniyetlerin ardından yok olup gitmişlerdir. Onları şimdi ancak tarih kitaplarından, arkeolojik kazılardan takip edebiliyoruz.
Zaman olmuş Osmanlılar gibi, Timurlular gibi birden çok sayıda süper devleti aynı asırlara sığdırmışız. Zaman olmuş hasta adam olmuş yıkılma dağılma sürecine girmiş, fakat ardından genç Türkiye Cumhuriyeti olarak tekrar doğmuşuz. Öğünerek söylemeliyiz ki biz Türk’ler her çöküşümüzün ardından tekrar doğrulmasını, zirveye çıkmasını başarmışız. Tarih sahnesinde ve milletler mücadelesinde daima varız. Bu mücadelenin baş aktörüyüz. Bu bize Tanrı tarafından biçilen misyon, tarihe karşı bir sorumluluktur.
Bu ilahi misyonu iyi algılayıp, bu tarihi sorumluluğu asla unutmamalıyız. Bu ulvi görevi laiği ile yapabilmek, Türk milletini milletler mücadelesinde hakkı olduğu yere oturtabilmek için özellikle Türk Gençliğine büyük vazifeler düşmektedir.
Her Türk Genci öncelikle bu sorumluluğun şuurunda olmalı, Sıradan bir milletin mensubu olmadığını, aksine tarihin ona önemli sorumluluklar yüklediğine inanmalı. Dünyada yaşanan milletler, medeniyetler yarışmasında Türk Milleti’ni en önlere çıkarmanın ona geçmişinden gelen bir mecburiyet olduğunu bilmeli.
Bu mücadelede de en önemli şeyin kendisini günün şartlarına göre yetiştirmek olduğunu kabul etmeli ve kendini ona göre hazırlamalı. Bu işe ilk olarak güzel Türkçe’mize sahip çıkmakla başlamalı, Türkçe’yi en iyi şekilde öğrenmeli ve kullanmalı. Ardından Türk Dünyası ile ilişkileri iyi geliştirebilmek için, Balkanlar’dan Kafkas’lara, Türkiye’den Türkistan’a kadar olan Türk Coğrafyasındaki Türk Lehçelerini Türkiye Türkçesi gibi öğrenmeli. Batının ne yaptığını iyi takip edebilmek ve onlarla yarışabilmek için başta İngilizce olmak üzere batı dillerinden en az birini anadili gibi bilmeli. Gerek teknolojik gelişmeler gerekse ticari münasebetlerimizin artığı bir dönemde Ortadoğu ve uzak doğu dillerinin öğrenimi asla ihmal edilmemeli. Bilgiye ulaşmada en ucuz ve en kolay yol olan bilgisayar, internet ve benzeri iletişim araçlarının kullanımları, dilleri ve teknolojilerini harfiyen öğrenmeli. Nakil vasıtalarında bir veya bir kaçının lisanslı kullanıcısı olmalı.
Denilebilir ki bu özelliklerin hepsi herkeste elde edilebilir mi? Pek tabidir ki bunların hepsi bir kişide bir araya gelmeyebilir. Fakat Türk Gençliği bir kişiden ibaret değildir. Çok şükür ki milyonlarda idealist Türk Genci bulunmakta. Bu özelliklerin bir kaçını özerinde taşıyan yüksek kalitede bir geçlik yaratmak her zaman mümkün. Bu kudret ve asalet milletimizin genlerinde daima mevcuttur. Atatürk’ün 20 Ekim 1927 de gençliğe hitabesinde ifade ettiği gibi “Muhtaç olduğu kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur”. Geçmişte bu özelliklerini yüzlerce kere gösterdi. Bu gün tekrar niçin göstermesin.
Bu satırların yazarı bu gençliğe inanıyor güveniyor. Ve Şairin dediği gibi;
“Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.! “
Varlığımız Türk varlığına Armağan Olsun,