FETÖ’nün en sevdiği TCK’nun 220/6. fıkrası, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi
Yazının Giriş Tarihi: 09.12.2023 13:27
Yazının Güncellenme Tarihi: 09.12.2023 13:27
Evet yanlış okumadınız, kanaatimce FETÖ’nün en çok sevdiği Türk Ceza Kanunu’nun 220. maddesinin 6. fıkrasıdır.Neden böyle düşünüyorum.Konu uzun bir izaha muhtaçtır, ancak ben bir köşe yazısı içine sığdırmaya çalışarak ve hukukçu olmayan okuyucularımı da düşünerek anlatmaya çalışacağım.
Bahse konu madde; “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır. Örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir. Bu fıkra hükmü sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır.”
Bu madde ile kişi örgüte üye olmadığı halde, örgüt üyesi gibi cezalandırılması cezada kanunilik, adalet ve cezada orantılılık ilkesine açıkça aykırıdır.
Örgüt üyesi; eylemlerinin sürekliliği, çeşitliliği ve yoğunluğu yanında örgütün amacına ulaşma bakımından örgütle organik bir bağının bulunması ve örgütün hiyerarşik yapısı içinde bilerek ve isteyerek hareket ettiği düşünüldüğünde, bahse konu madde örgüt üyesi olmayan diğer kişiler açısından keyfiliğe açık ve daha ağır bir sonuç doğurmaktadır.
Esas ve asıl suçun faili örgüt üyesi iken; TCK’nun 220/6. fıkrası karşısında suçun faili herkes olabilir.
Örgütün çalışma şeklini bir piramite benzeterek değerlendiren Yargıtay birçok kararında bu piramitin en alt tabakasındaki kişileri aşağıdaki şekilde tarif etmektedir.
“Örgüte sempati besleyenlerden oluşan alt tabaka. Örgüt hiyerarşisinde yer almazlar. Örgüte yönelik herhangi bir olumsuz düşünceleri yoktur. Örgütün bütün faaliyetlerini illegal bile olsa desteklerler. Talimat almaz ve rapor vermezler. Örgüte zaman zaman maddi yardım yaparlar. Devamlı olmamak şartıyla örgütün bazı faaliyetlerine de katılırlar. Bunlar örgütün iç yüzünü bilmeyen, görünüşteki yüzünü gerçek sanan kimselerdir. Siyasetçi, sanatçı, yazar, gazeteci, akademisyen gibi çok geniş bir alana yayılmış olan bu sempatizan kitleyi örgüt zaman zaman lehine kamuoyu oluşturmak için kullanmaktadır.”
Konuyu daha basit anlaşılabilir olması açısından, örneklemeler ile anlatmak belki daha amaca uygun ve anlaşılır olacaktır.
Ülkemizde geçmiş yıllarda yaşanan ve yaşanmaya devam eden olaylar sonrası FETÖ yargılamalarında şahit olduğumuz bazı kararlarda zannımca hakimlerin de en çok zorlandığı hükümlerinbu fıkradan olduğu kanaatindeyim. FETÖ yargılamalarından örnekleyerek devam edersek. Örneğin; söylenen hali ile cemaate kurban bağışlayan bir kişi, Bak Asya’ya para yatıran bir kişi, onların okullarında çocuğunu okutan veya okuyan bir kişi, sohbetlerinden birine katılan bir kişi vs. bu madde kapsamında ceza ile muhatap olabilir.
Sokaktaki vatandaşın ağzından sık sık bu cümleleri duyabilirsiniz; “Örgütün başları dışarıda iken; adam bir kurban bağışladı diye yargılanıp mahkûm edilerek içeri atılıyor” gibi serzenişler, eleştiriler azımsanacak sayıda değildir.
Yabancı istihbarat örgütlerince eğitilen bu örgüt üyeleri; yaptıklarının, faaliyetlerinin farkında olup muhtemel sonuçlarının neler olabileceğini düşünüp öngördükleri halde, örgüt üyesi olmayan bu sıradan kişilerin böyle bir düşünce içinde öngörüde bulunmaları mümkün değildir. Bu bağlamda örgüt üyeleri, faaliyetlerini gizleyip, izlerini kaybettirme, delilleri yok etme veya geride delil bırakmama becerisini sergilerken, diğer örgüt üyesi olmayan kişilerin bu faaliyet içinde olmaları akla da hayatın olağan akışına da uygun değildir.
İşte “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi” diyerek örgüt üyesi gibi cezaya muhatap olan kişiler, uğradıkları haksızlık karşısında; haklı olarak,aile ve yakınları da dahil olmak üzere devletine, iktidara küsmekte, husumet ruh hali içerisinde FETÖ’nün kucağına itilmektedir. Bu durum FETÖ’nün ekmeğine yağ,üzerine de bal sürmektedir.
Devlete ve iktidara husumet besleyen bu kişileri, örgütün saflarına çekmekte çok daha kolay hale gelmektedir.FETÖ de adeta bırakın bir taşla iki kuş vurmayı; daha ötesi hiç taş atmadan bir sürü kuş vurmaktadır.
TCK’nun bu bahse konu fıkrası hakkında Anayasa Mahkemesi uzun ve gerekçeli kararında sonuç olarak;
“Kanun koyucunun anayasal ilkelere bağlı kalmak şartıyla hangi eylemlerin suç sayılacağı, bunun hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımıyla karşılanacağı, nelerin ağırlaştırıcı veya hafifletici sebep olarak kabul edileceği konusunda takdir yetkisinin bulunduğu açıktır. Takdir yetkisi kapsamında belirli ağırlığa sahip suçların örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına işlenmesi hâlinde suçun temel şeklinden farklı bir ceza yaptırımının öngörülmesi veya suçun niteliğinin değişmesi de mümkündür. Ancak itiraz konusu kuralın, örgüt üyeliğine dair herhangi bir somut delil bulunmadan ve işlenen suçun niteliği ve ağırlığı itibarıyla örgütün amacına ne surette katkıda bulunduğu da dikkate alınmadan kişilerin örgüte üye olmak gibi son derece ağır bir suçtan cezalandırılmalarına neden olacak şekilde geniş yorumlanmaya müsait olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kuralın kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarını önleyecek şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olmadığı ve bu yönüyle kanunilik şartını taşımadığı sonucuna ulaşılmıştır.”
Diyerek Anayasa’nın 38. maddesine aykırı olduğu düşüncesi ile iptali yönünde, yerinde ve doğru bir karar vermiştir.
İtiraz yoluna başvurarak TCK’nun bu bahse konu maddesini iptal talebiyle Anayasa Mahkemesi önüne taşıyan Patnos Ağır Ceza Mahkemesi ve İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi üyelerine teşekkür ve tebrik ederekyazımızı bitirelim.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ALİ SEYDİ ÇAKIREL
FETÖ’nün en sevdiği TCK’nun 220/6. fıkrası, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi
Evet yanlış okumadınız, kanaatimce FETÖ’nün en çok sevdiği Türk Ceza Kanunu’nun 220. maddesinin 6. fıkrasıdır.Neden böyle düşünüyorum.Konu uzun bir izaha muhtaçtır, ancak ben bir köşe yazısı içine sığdırmaya çalışarak ve hukukçu olmayan okuyucularımı da düşünerek anlatmaya çalışacağım.
Bahse konu madde; “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır. Örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir. Bu fıkra hükmü sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır.”
Bu madde ile kişi örgüte üye olmadığı halde, örgüt üyesi gibi cezalandırılması cezada kanunilik, adalet ve cezada orantılılık ilkesine açıkça aykırıdır.
Örgüt üyesi; eylemlerinin sürekliliği, çeşitliliği ve yoğunluğu yanında örgütün amacına ulaşma bakımından örgütle organik bir bağının bulunması ve örgütün hiyerarşik yapısı içinde bilerek ve isteyerek hareket ettiği düşünüldüğünde, bahse konu madde örgüt üyesi olmayan diğer kişiler açısından keyfiliğe açık ve daha ağır bir sonuç doğurmaktadır.
Esas ve asıl suçun faili örgüt üyesi iken; TCK’nun 220/6. fıkrası karşısında suçun faili herkes olabilir.
Örgütün çalışma şeklini bir piramite benzeterek değerlendiren Yargıtay birçok kararında bu piramitin en alt tabakasındaki kişileri aşağıdaki şekilde tarif etmektedir.
“Örgüte sempati besleyenlerden oluşan alt tabaka. Örgüt hiyerarşisinde yer almazlar. Örgüte yönelik herhangi bir olumsuz düşünceleri yoktur. Örgütün bütün faaliyetlerini illegal bile olsa desteklerler. Talimat almaz ve rapor vermezler. Örgüte zaman zaman maddi yardım yaparlar. Devamlı olmamak şartıyla örgütün bazı faaliyetlerine de katılırlar. Bunlar örgütün iç yüzünü bilmeyen, görünüşteki yüzünü gerçek sanan kimselerdir. Siyasetçi, sanatçı, yazar, gazeteci, akademisyen gibi çok geniş bir alana yayılmış olan bu sempatizan kitleyi örgüt zaman zaman lehine kamuoyu oluşturmak için kullanmaktadır.”
Konuyu daha basit anlaşılabilir olması açısından, örneklemeler ile anlatmak belki daha amaca uygun ve anlaşılır olacaktır.
Ülkemizde geçmiş yıllarda yaşanan ve yaşanmaya devam eden olaylar sonrası FETÖ yargılamalarında şahit olduğumuz bazı kararlarda zannımca hakimlerin de en çok zorlandığı hükümlerinbu fıkradan olduğu kanaatindeyim. FETÖ yargılamalarından örnekleyerek devam edersek. Örneğin; söylenen hali ile cemaate kurban bağışlayan bir kişi, Bak Asya’ya para yatıran bir kişi, onların okullarında çocuğunu okutan veya okuyan bir kişi, sohbetlerinden birine katılan bir kişi vs. bu madde kapsamında ceza ile muhatap olabilir.
Sokaktaki vatandaşın ağzından sık sık bu cümleleri duyabilirsiniz; “Örgütün başları dışarıda iken; adam bir kurban bağışladı diye yargılanıp mahkûm edilerek içeri atılıyor” gibi serzenişler, eleştiriler azımsanacak sayıda değildir.
Yabancı istihbarat örgütlerince eğitilen bu örgüt üyeleri; yaptıklarının, faaliyetlerinin farkında olup muhtemel sonuçlarının neler olabileceğini düşünüp öngördükleri halde, örgüt üyesi olmayan bu sıradan kişilerin böyle bir düşünce içinde öngörüde bulunmaları mümkün değildir. Bu bağlamda örgüt üyeleri, faaliyetlerini gizleyip, izlerini kaybettirme, delilleri yok etme veya geride delil bırakmama becerisini sergilerken, diğer örgüt üyesi olmayan kişilerin bu faaliyet içinde olmaları akla da hayatın olağan akışına da uygun değildir.
İşte “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi” diyerek örgüt üyesi gibi cezaya muhatap olan kişiler, uğradıkları haksızlık karşısında; haklı olarak,aile ve yakınları da dahil olmak üzere devletine, iktidara küsmekte, husumet ruh hali içerisinde FETÖ’nün kucağına itilmektedir. Bu durum FETÖ’nün ekmeğine yağ,üzerine de bal sürmektedir.
Devlete ve iktidara husumet besleyen bu kişileri, örgütün saflarına çekmekte çok daha kolay hale gelmektedir.FETÖ de adeta bırakın bir taşla iki kuş vurmayı; daha ötesi hiç taş atmadan bir sürü kuş vurmaktadır.
TCK’nun bu bahse konu fıkrası hakkında Anayasa Mahkemesi uzun ve gerekçeli kararında sonuç olarak;
“Kanun koyucunun anayasal ilkelere bağlı kalmak şartıyla hangi eylemlerin suç sayılacağı, bunun hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımıyla karşılanacağı, nelerin ağırlaştırıcı veya hafifletici sebep olarak kabul edileceği konusunda takdir yetkisinin bulunduğu açıktır. Takdir yetkisi kapsamında belirli ağırlığa sahip suçların örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına işlenmesi hâlinde suçun temel şeklinden farklı bir ceza yaptırımının öngörülmesi veya suçun niteliğinin değişmesi de mümkündür. Ancak itiraz konusu kuralın, örgüt üyeliğine dair herhangi bir somut delil bulunmadan ve işlenen suçun niteliği ve ağırlığı itibarıyla örgütün amacına ne surette katkıda bulunduğu da dikkate alınmadan kişilerin örgüte üye olmak gibi son derece ağır bir suçtan cezalandırılmalarına neden olacak şekilde geniş yorumlanmaya müsait olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kuralın kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarını önleyecek şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olmadığı ve bu yönüyle kanunilik şartını taşımadığı sonucuna ulaşılmıştır.”
Diyerek Anayasa’nın 38. maddesine aykırı olduğu düşüncesi ile iptali yönünde, yerinde ve doğru bir karar vermiştir.
İtiraz yoluna başvurarak TCK’nun bu bahse konu maddesini iptal talebiyle Anayasa Mahkemesi önüne taşıyan Patnos Ağır Ceza Mahkemesi ve İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi üyelerine teşekkür ve tebrik ederekyazımızı bitirelim.