Bu kadar cehalet ancak eğitimle mümkündür. Ders kitapları yalan yanlış safsatalarla dolu bir toplumda yetişen nesiller hele bir de düşünme sorgulama yeteneğini kaybeder veya ellerinden alınırsa sormayın gitsin etraf kitap yüklü merkeplerden geçilmez olur.

Kitap yüklü merkep benzetmesi, Kur’an da Cuma Suresi5. Ayette geçmekte; Tevrat ile yükümlü tutulup da onun hakkını vermeyen Yahudileri kitap yüklü merkebe benzetmektedir.

Buradan ilhamla rahmetli Necip Fazıl da “Meydan” şiirinde Profesörlükpayesi almış bazı kişileri hicveden şiirinin bir bölümünü yazıma alacağım. Ama siz şiirin tamamını bulup okuyun. Üstadın her şiiri gibi muhteşem.

“Sahte devrimler boyu, Tarihi muhasebe?                                                                   

Bağlıdır bu felaket, Tek tipe, tek sebebe.                                                                      

Bu tip, mücerret model; Batı ajanı kahbe!                                                        

Sürüyü teslim eden, Avrupalı celebe…                                                                        

Hele bak, bak şu hale; Eve yurda ,mektebe!                                                   

Baba oğlundan mahcup, hocasından talebe…                                                           

Bizde profesör derler, Kitap yüklü merkebe!                                                    

Lisan diye hırlayış; Kültür diye alfabe…                                                           

Pazar müflis, kent deli, Köy boş, karakol izbe…                                                                     

Bir çatışma, boğuşma; Şeytan uğrunda cezbe.                                               

Karışmış gazetede, Necaset mürekkebe.”

Bu uzun anlatımı neden mi yaptım, geçen gün ünlü Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in medyaya yansıyan sözleri üzerine aklıma gelenler.

Muhteşem ünlü siyasetçi, profesör, beş dönemdir Eskişehir belediye başkanlığı yaban, adı bir ara Cumhurbaşkanlığı adaylığı için geçen, şimdi yeniden aday yapılmadığı için partisine küsen ünlü bilim adamı. Derin ve engin bilgisi ile ne diyor…

"Övündüğümüz Osmanlı var ya, hani bize kul diyen, halka kul diyen bir Osmanlı ailesi, efendim baktığınız zaman aileye, ailede bütün padişahların kadınları yabancı. Hep beyaz tenli, mavi gözlü falan filan. Ben takılıyorum bazen arkadaşlara. Tarihle alay etmiyorum ama yanlış anlamayın. Çünkü hemen ufacık lafı çevirirler, evirirler. Hoca şöyle dedi, böyle dedi derler, iftira etmeye hazırdırlar. Ne zaman efendim şehzadelerden birine hanım alacaklar, hanım ağa alacaklar veyahut padişahlardan hangisinin karısı öldü, yeni bir karı alacak. Hemen sefer yapıyor Avrupa'ya. Beyaz tenli, mavi gözlü falan olacak diye"

Söyledikleri bu şekilde, ne dersiniz…

Bu konuşma mahallede iki ortaokul öğrencisi ergen çocuk arasında geçen muhabbet değil.

Eğer Devlet Bahçeli’nin dediği gibi hoca bunamamışsa; utanarak, aynı ergen seviyesine inmeye çalışıp muhteşem ünlü hocamıza bir soru soracağım; acaba Osmanlı Afrika’ya, Mısıra, Arabistan’a, İran’a, Kafkasya’ya neden gitmiş.

Bazı şehzadelerin ya da padişahın canı siyahi karı mı çekmiş. Bazıları daArap, Acem ya da Kleopatra modeli mi istemiş.

“Cehalet, ayrıcalıklı sınıfın ustaca kullandığı bir silahtır.” Karl Marx