BETON KAFESLERDE ÖMÜR SÜRERKEN BİR KUŞLA MEKÂNI VE ZAMANI BÖLÜŞMEK
Yazının Giriş Tarihi: 27.04.2021 16:32
Yazının Güncellenme Tarihi: 27.04.2021 16:32
Bölük pörçük uykulardan sonra erkenden uyandım. Perdeyi çekip camı açtım, sabah serinliği yüzüme vurdu. Parçalı bulutlu soluk mavi gökyüzüne baktım; düşündüm:
Şu fiyatları uçmuş gitmiş; rant hırsımızın, doğa sevgisizliğimizin kanıtı, estetik yoksunu, beton yığını apartmanlarda, sitelerdekıstırılmışız. Üst üste, yan yana, iç içe; ama birbirimize aslında çok uzak, çok yabancı, gri hayatlar sürerken iyi ki pencereler, balkonlar var da ruhumuz soluklanabiliyor.
*****************************
Doğadan kopmaya isyan edip; pencere pervazlarını saksı çiçekleriyle donatanlar; balkonda çiçek, meyve, sebze yetiştirenler (balkon tarımı) ne iyi yapıyorlar.
Yazımda paylaştığım insanın içini açan pencere önü çiçekleri fotoğrafını; değerli dostum, okurum, öğretmen Nihal Akan’ın Facebook sayfasından aldım.
Nihal Akan; edebiyata, felsefeye, müziğe, sanata düşkünince kişiliğiyle; evini çiçeklerin renk ve koku cümbüşüyle donatmış.
ŞÜKRİYE ORTAÇ
Karton kutusundan alıp, gümüş çakmağıyla yaktığı; mavi dumanlı gelincik sigarasını tüttürüp; gül desenli beyaz fincanla, bol köpüklü sade kahvesini içerken anımsadığım anneannem Şükriye Ortaç meğer ne bilge kadınmış; derdi ki:
‘’Çiçeksiz evler ışıksız evlerdir. Ağaçlı, çimli, şimşirli bahçesi olmalı bir evin; insanın ayağı toprağa değmeli. Yağmur yağdı mı, yağmurlu toprak kokusunu içine çekebilmeli. ’’
KAFES
Pencereyi kapadım; arka odadan muhabbet kuşum İlham’ın ötüşü çalındı kulağıma.
Yanına gittim; kafeste olmayı sevmeyen özgür ruhlu cici kuş İlham iki tahta tüneğin birinden diğerine atlıyordu huzursuzca.
Kafesi salona getirdim, kapısını açmamla İlham pır diye sevinçle attı kendini dışarı; uçup bilgisayarımın tuşlarına kondu; cikcik etmeye başladı.
Bu günlerde onun coğrafyası çalışma masam ve bilgisayarım.
Şu akıl almaz büyüklükteki evrende (bir de paralel evrenleri düşünün); sonsuz zamanın içinde; sekiz bilemedin on yıllık bir ömürcüğü olan İlham’ın varoluşu daracık bir mekâna ve zamana sıkışmış.
Bizler de çok farklı değiliz; bizi kuşatan kafeslerde sıkışmışız:
Egolar; kibirler; mal mülk; ün; kariyer; iktidar hırsları.
Korkularımız; zekâ yetersizliklerimiz; kültür eksiklerimiz; dogmalara eğilimimiz; ön yargılarımız; fanatikliklerimiz; alt kimlikçilikler; mahalle baskısına teslim oluşlarımız; estetik beğeni düşüklüklerimiz, şiddete yatkınlığımız; şefkat ve merhamet yoksunluklarımız
MUHABBETSİZ MUHABBET
İlham nadiren uçup odada dolaşıyor ve hemen geliyor başıma, omzuma konuyor; oradan masaya iniyor, yem kabından yemini yiyor, su kabından vitaminli suyunu içiyor; yazımı yazarken parmaklarıma konuyor. Parmaklarımda İlham’la yazıyorum yazılarımı; arada klavyenin tuşlarına gaga atıyor bana özenip.
*************************
İlham düşünemiyor; soyutlama yeteneği yok.
Ne salgının boğuculuğundan; ne hayat pahalılığından, işsizlikten; ne ABD Rusya gerginliğinin üçüncü dünya savaşına yol açabilme olasılığından; ne Joe Biden’in ‘soykırım’ iftirasından; ne yaklaşan çevre felaketinden, iklim krizinden; ne de betona gömülen Bursa’dan haberdar.
Adı muhabbet kuşu ama muhabbet edemiyoruz onunla.
Moral ve neşe kaynağım İlham’ı çok seviyorum; o bundan ne kadar haberdar bilmiyorum.
Hayat bazen bir kuşla zamanı ve mekânı bölüşmek gibi sadedir.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
CAN ERTAN
BETON KAFESLERDE ÖMÜR SÜRERKEN BİR KUŞLA MEKÂNI VE ZAMANI BÖLÜŞMEK
Bölük pörçük uykulardan sonra erkenden uyandım. Perdeyi çekip camı açtım, sabah serinliği yüzüme vurdu. Parçalı bulutlu soluk mavi gökyüzüne baktım; düşündüm:
Şu fiyatları uçmuş gitmiş; rant hırsımızın, doğa sevgisizliğimizin kanıtı, estetik yoksunu, beton yığını apartmanlarda, sitelerdekıstırılmışız. Üst üste, yan yana, iç içe; ama birbirimize aslında çok uzak, çok yabancı, gri hayatlar sürerken iyi ki pencereler, balkonlar var da ruhumuz soluklanabiliyor.
*****************************
Doğadan kopmaya isyan edip; pencere pervazlarını saksı çiçekleriyle donatanlar; balkonda çiçek, meyve, sebze yetiştirenler (balkon tarımı) ne iyi yapıyorlar.
Yazımda paylaştığım insanın içini açan pencere önü çiçekleri fotoğrafını; değerli dostum, okurum, öğretmen Nihal Akan’ın Facebook sayfasından aldım.
Nihal Akan; edebiyata, felsefeye, müziğe, sanata düşkünince kişiliğiyle; evini çiçeklerin renk ve koku cümbüşüyle donatmış.
ŞÜKRİYE ORTAÇ
Karton kutusundan alıp, gümüş çakmağıyla yaktığı; mavi dumanlı gelincik sigarasını tüttürüp; gül desenli beyaz fincanla, bol köpüklü sade kahvesini içerken anımsadığım anneannem Şükriye Ortaç meğer ne bilge kadınmış; derdi ki:
‘’Çiçeksiz evler ışıksız evlerdir. Ağaçlı, çimli, şimşirli bahçesi olmalı bir evin; insanın ayağı toprağa değmeli. Yağmur yağdı mı, yağmurlu toprak kokusunu içine çekebilmeli. ’’
KAFES
Pencereyi kapadım; arka odadan muhabbet kuşum İlham’ın ötüşü çalındı kulağıma.
Yanına gittim; kafeste olmayı sevmeyen özgür ruhlu cici kuş İlham iki tahta tüneğin birinden diğerine atlıyordu huzursuzca.
Kafesi salona getirdim, kapısını açmamla İlham pır diye sevinçle attı kendini dışarı; uçup bilgisayarımın tuşlarına kondu; cikcik etmeye başladı.
Bu günlerde onun coğrafyası çalışma masam ve bilgisayarım.
Şu akıl almaz büyüklükteki evrende (bir de paralel evrenleri düşünün); sonsuz zamanın içinde; sekiz bilemedin on yıllık bir ömürcüğü olan İlham’ın varoluşu daracık bir mekâna ve zamana sıkışmış.
Bizler de çok farklı değiliz; bizi kuşatan kafeslerde sıkışmışız:
Egolar; kibirler; mal mülk; ün; kariyer; iktidar hırsları.
Korkularımız; zekâ yetersizliklerimiz; kültür eksiklerimiz; dogmalara eğilimimiz; ön yargılarımız; fanatikliklerimiz; alt kimlikçilikler; mahalle baskısına teslim oluşlarımız; estetik beğeni düşüklüklerimiz, şiddete yatkınlığımız; şefkat ve merhamet yoksunluklarımız
MUHABBETSİZ MUHABBET
İlham nadiren uçup odada dolaşıyor ve hemen geliyor başıma, omzuma konuyor; oradan masaya iniyor, yem kabından yemini yiyor, su kabından vitaminli suyunu içiyor; yazımı yazarken parmaklarıma konuyor. Parmaklarımda İlham’la yazıyorum yazılarımı; arada klavyenin tuşlarına gaga atıyor bana özenip.
*************************
İlham düşünemiyor; soyutlama yeteneği yok.
Ne salgının boğuculuğundan; ne hayat pahalılığından, işsizlikten; ne ABD Rusya gerginliğinin üçüncü dünya savaşına yol açabilme olasılığından; ne Joe Biden’in ‘soykırım’ iftirasından; ne yaklaşan çevre felaketinden, iklim krizinden; ne de betona gömülen Bursa’dan haberdar.
Adı muhabbet kuşu ama muhabbet edemiyoruz onunla.
Moral ve neşe kaynağım İlham’ı çok seviyorum; o bundan ne kadar haberdar bilmiyorum.
Hayat bazen bir kuşla zamanı ve mekânı bölüşmek gibi sadedir.