2009 Yılında bir bel fıtığı ameliyatı olmuştum. Ameliyat öncesinde öyle kötüydüm ki; ağrısız ayakta durmanın ve dimdik yürüyebilmenin hayalini yaşadım günlerce…Otomobilden iki büklüm inerken, insan omurgasının ne kadar önemli olduğunu anlamıştım o çok zorlu geçen süreçte…
Omurgası hasar alanların, özürlü ve engelli olanların durumlarına canlı-canlı tanık oluyor insan böyle anlarda…Onların yaşadıklarını içselleştirebiliyor insan…
Omurlardan oluşmuş kemik yapısının ve kıkırdağın oluşturduğu omurga, vücudumuzun en önemli bölgesidir. Vücudu dik tutan, bizleri ayağa kaldıran, yürüten omurgadır yani…
Önemli ve vazgeçilmezdir omurga sistemi hepimiz için…
Peki…İnsanları, kurumları ve toplumu ayakta dimdik tutan bir sistem de var mıdır..?
İlkeler, değerler ve kurallar olmasa, kişiler ve kurumlar ayakta kalabilir mi..?
Sahip olduğu değerlerini yitiren, yıllardır savunduğu ilkelerinden vazgeçmiş ve yaşam kurallarını terk etmiş insanlar dimdik durabilirler ki..?
Toplumsal omurga neyi işaret eder ki..?
RÜZGAR GÜLÜ OLMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ
Şimdi…Ne yazık ki…Omurgasını çoktan yitirmiş insanlarla da beraber yaşıyoruz bu toplumda…Omurgasız kişiliğin en önemli göstergesinin: belirgin bir duruşun olmaması ve duruşun duruma göre değişmesi olduğu biliniyor. Rüzgarın estiği yöne arkasını veren bu rüzgar gülleri, esnek omurgaları ile istedikleri tarafa doğru kıvrılabilirler. Bazen de bir sıvı halini alarak, bulundukları kabın şekline dönüştükleri görülebilir.
Başka özellikleri de var omurgasızların…
Rüzgardan fazlaca etkilenen omurgasızların hafızalarının pek olmadığı bilinir. Dün beyaz dediklerini hatırlamazlar ve bugün ona siyah demekten hiç gocunmazlar.
Yalan söylemek onlar için bir çocuk oyuncağıdır. Hiç çekinmezler yalanlarına yalan katmaktan…Bazen kendileri bile inanırlar söyledikleri yalanlara…
Omurgasızların hayatı bir film gibidir. Onlar hep rol yaparlar ve gerçek kendilerini hiç oynamazlar. Bazen Erol Taş olurlar, bazen de Ediz Hun…Zaman-zaman iyi insan, zaman zaman da acımasız biri olup çıkarlar. Hayatları roldür.
Karmaşıktırlar. Zaman ve zemin, ne emrederse odurlar. Sahip oldukları insani değerleri, on paraya sattıkları bile görülmüştür omurgasızların…
Rüzgar gülü olmanın dayanılmaz hafifliği içinde savrulur giderler hayatın içinde…
KURUMSAL OMURGA DA OLMALI MUTLAKA
İnsanların olduğu gibi; kurum ve kuruluşlarında omurgasızları olur ama…Omurgasız olmak sadece insana ait bir özellik değildir. Kurumları kurum yapan değerler de, bazen omurgasız yöneticiler tarafından yok edilebilir. Ve bu ülkede giderek omurgasız kurum sayısı çoğalmaktadır ve de “beni sokmayan yılan, bin yıl yaşasın” mantığı kurumları da esir almaktadır.
Rüzgar; bazen onları da etkisi altına alır ve “yürü ya kurum” diyebilir.
Gerçek şu ki; yaşadığımız bu günlerde omurgasız insan ve kurum sayısındaki artış, artık inanılmaz boyutlara ulaşmıştır ve toplum giderek omurgasızlaşmaktadır.
Omurgasız toplum da, belirsiz bir geleceğe yelken açmıştır.
Hırsızlığa, ursuzluğa, yalana, talana, yüksek faiz için tefeciliğe ve rüşvete “evet” diyebilen insanların, omurgası sağlam kişiler arasında yer alması mümkün müdür..?
Tabii ki “hayır” ama günümüz koşullarında her türlü insani değerini yitirerek, insan olmaktan çıkmış karanlık portrelerde vardır ne yazık ki…
Artık; birileri tarafından çalınmış paralara “benim param değil ya, bana ne” diye bakan zavallılarda var bu toplumda…Birçok olaya duyarsız kalmayı tercih eden manevi kör ve sağırlar da…
Bilmeyen…Duymayan…Görmeyen…
Üç maymunu oynayanlar çoğalıyor.
İşte bu yüzden işimiz çok zordur. Bu toplumun vicdani duyularının teslim alınmaya başlandığı görülmektedir ve çürümüşlük/kokuşmuşluk artık ayan-beyan görünmektedir
Gazetelerin 3.sayfalarındaki gasp, hırsızlık, yaralama, kavga, cinnet, dolandırıcılık, intihar ve hakaret olaylarına bir bakın…TV haberlerinin çoğu da bunları anlatmaktadır artık..
Omurgasızlaşmaya başlayan toplumun bir bölümünün fotoğrafı oradadır işte…
Görmek isteyenlere…Veya göz görmeyince(!) gönül katlanır diyenlere…
Bir ibrettir o haberler…
Ama yine de her dediğinin arkasında dimdik duran, yaşamı pahasına savunduğu fikirlerin arkasında kalan, namuslu, dürüst ve mütevazi insanların varlığı da bizim için vazgeçilmezdir.
İşte o nedenle…Selam olsun omurgalı duruşunu hiç kaybetmeyenlere…
Umudun, sevginin ve emeğinin peşinde yaşamını sürdürenlere…
Dostlara ve dostluklara önem verenlere…
İnsan olanlara ve öyle kalanlara selam olsun.
ÖZLÜ SÖZLER: Hayatta daima gerçekleri savunun. Takdir eden olmasa bile, vicdanına hesap vermekten kurtulursunuz. (Ernesto Che GUEVERA)
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
BİNAY KAZAN
Omurga insan için de önemlidir toplum için de..!
2009 Yılında bir bel fıtığı ameliyatı olmuştum. Ameliyat öncesinde öyle kötüydüm ki; ağrısız ayakta durmanın ve dimdik yürüyebilmenin hayalini yaşadım günlerce…Otomobilden iki büklüm inerken, insan omurgasının ne kadar önemli olduğunu anlamıştım o çok zorlu geçen süreçte…
Omurgası hasar alanların, özürlü ve engelli olanların durumlarına canlı-canlı tanık oluyor insan böyle anlarda…Onların yaşadıklarını içselleştirebiliyor insan…
Omurlardan oluşmuş kemik yapısının ve kıkırdağın oluşturduğu omurga, vücudumuzun en önemli bölgesidir. Vücudu dik tutan, bizleri ayağa kaldıran, yürüten omurgadır yani…
Önemli ve vazgeçilmezdir omurga sistemi hepimiz için…
Peki…İnsanları, kurumları ve toplumu ayakta dimdik tutan bir sistem de var mıdır..?
İlkeler, değerler ve kurallar olmasa, kişiler ve kurumlar ayakta kalabilir mi..?
Sahip olduğu değerlerini yitiren, yıllardır savunduğu ilkelerinden vazgeçmiş ve yaşam kurallarını terk etmiş insanlar dimdik durabilirler ki..?
Toplumsal omurga neyi işaret eder ki..?
RÜZGAR GÜLÜ OLMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ
Şimdi…Ne yazık ki…Omurgasını çoktan yitirmiş insanlarla da beraber yaşıyoruz bu toplumda…Omurgasız kişiliğin en önemli göstergesinin: belirgin bir duruşun olmaması ve duruşun duruma göre değişmesi olduğu biliniyor. Rüzgarın estiği yöne arkasını veren bu rüzgar gülleri, esnek omurgaları ile istedikleri tarafa doğru kıvrılabilirler. Bazen de bir sıvı halini alarak, bulundukları kabın şekline dönüştükleri görülebilir.
Başka özellikleri de var omurgasızların…
Rüzgardan fazlaca etkilenen omurgasızların hafızalarının pek olmadığı bilinir. Dün beyaz dediklerini hatırlamazlar ve bugün ona siyah demekten hiç gocunmazlar.
Yalan söylemek onlar için bir çocuk oyuncağıdır. Hiç çekinmezler yalanlarına yalan katmaktan…Bazen kendileri bile inanırlar söyledikleri yalanlara…
Omurgasızların hayatı bir film gibidir. Onlar hep rol yaparlar ve gerçek kendilerini hiç oynamazlar. Bazen Erol Taş olurlar, bazen de Ediz Hun…Zaman-zaman iyi insan, zaman zaman da acımasız biri olup çıkarlar. Hayatları roldür.
Karmaşıktırlar. Zaman ve zemin, ne emrederse odurlar. Sahip oldukları insani değerleri, on paraya sattıkları bile görülmüştür omurgasızların…
Rüzgar gülü olmanın dayanılmaz hafifliği içinde savrulur giderler hayatın içinde…
KURUMSAL OMURGA DA OLMALI MUTLAKA
İnsanların olduğu gibi; kurum ve kuruluşlarında omurgasızları olur ama…Omurgasız olmak sadece insana ait bir özellik değildir. Kurumları kurum yapan değerler de, bazen omurgasız yöneticiler tarafından yok edilebilir. Ve bu ülkede giderek omurgasız kurum sayısı çoğalmaktadır ve de “beni sokmayan yılan, bin yıl yaşasın” mantığı kurumları da esir almaktadır.
Rüzgar; bazen onları da etkisi altına alır ve “yürü ya kurum” diyebilir.
Gerçek şu ki; yaşadığımız bu günlerde omurgasız insan ve kurum sayısındaki artış, artık inanılmaz boyutlara ulaşmıştır ve toplum giderek omurgasızlaşmaktadır.
Omurgasız toplum da, belirsiz bir geleceğe yelken açmıştır.
Hırsızlığa, ursuzluğa, yalana, talana, yüksek faiz için tefeciliğe ve rüşvete “evet” diyebilen insanların, omurgası sağlam kişiler arasında yer alması mümkün müdür..?
Tabii ki “hayır” ama günümüz koşullarında her türlü insani değerini yitirerek, insan olmaktan çıkmış karanlık portrelerde vardır ne yazık ki…
Artık; birileri tarafından çalınmış paralara “benim param değil ya, bana ne” diye bakan zavallılarda var bu toplumda…Birçok olaya duyarsız kalmayı tercih eden manevi kör ve sağırlar da…
Bilmeyen…Duymayan…Görmeyen…
Üç maymunu oynayanlar çoğalıyor.
İşte bu yüzden işimiz çok zordur. Bu toplumun vicdani duyularının teslim alınmaya başlandığı görülmektedir ve çürümüşlük/kokuşmuşluk artık ayan-beyan görünmektedir
Gazetelerin 3.sayfalarındaki gasp, hırsızlık, yaralama, kavga, cinnet, dolandırıcılık, intihar ve hakaret olaylarına bir bakın…TV haberlerinin çoğu da bunları anlatmaktadır artık..
Omurgasızlaşmaya başlayan toplumun bir bölümünün fotoğrafı oradadır işte…
Görmek isteyenlere…Veya göz görmeyince(!) gönül katlanır diyenlere…
Bir ibrettir o haberler…
Ama yine de her dediğinin arkasında dimdik duran, yaşamı pahasına savunduğu fikirlerin arkasında kalan, namuslu, dürüst ve mütevazi insanların varlığı da bizim için vazgeçilmezdir.
İşte o nedenle…Selam olsun omurgalı duruşunu hiç kaybetmeyenlere…
Umudun, sevginin ve emeğinin peşinde yaşamını sürdürenlere…
Dostlara ve dostluklara önem verenlere…
İnsan olanlara ve öyle kalanlara selam olsun.
ÖZLÜ SÖZLER: Hayatta daima gerçekleri savunun. Takdir eden olmasa bile, vicdanına hesap vermekten kurtulursunuz. (Ernesto Che GUEVERA)