Hava Durumu

EKŞİ LAHMACUN YERKEN KÂHTA'DA BALONU UÇURMAK...

Yazının Giriş Tarihi: 25.02.2023 18:44
Yazının Güncellenme Tarihi: 25.02.2023 18:44

Üç Y Sloganıyla iktidara gelmişlerdi. 

   Yolsuzluk, Yoksulluk ve Yasaklar… Hepsini bitireceklerdi… Ve önceki gün, Halk TV, Tele 1, Fox TV’ye bir kez daha cezalar verildi. Yüzyılın Felaketinde, Sosyal Medya Platformu Twitter kısıtlandı. Siyaseten “Hesap Sorulacak, tek tek not ediyoruz” tehditlerini, yenilir yutulur olmayan hakaretleri geçtim, Ekşi Sözlük sitesi kapatılıp, İlahiyatçı Yazar İhsan Eliaçık’ın, Yaşayan Kur’an Türkçe Meal Tefsir’i” eserine toplatma ve yasaklama kararı getirdiler. 
   “Tom Sawyer”, “Notre Dame’in Kamburu”, “Siyah Lale”, “Tom Amcanın Kulübesi”, “Savaş ve Barış” ın özet basımı, “Kumarbaz”, “Karamazov Kardeşler” in özet basımı”, Kemalettin Tuğcu, Sait Faik, bulabildiğim kadar Nazım Hikmet kitaplarını ve daha birçoklarını bitirmiş, siyasete ve edebiyata daha çok sarmış bir gençlik dönemindeydim. Cumhuriyet Kitap ekinde, Henry Miller isimli bir yazarın, “Yengeç Dönencesi” ve “Oğlak Dönencesi” isimli kitaplarının sansürle mücadelesini okumuştum. 1987 veya 1988 yıllarıydı. Bu dönemde sansür mü olur? Sorusuna yanıt aranıyordu. İster istemez, Henry Miller kitaplarını aramaya başladım. Gemlik’te yoktu. Yengeç Dönencesini İstanbul’da, Oğlak Dönencesini Bursa’da buldum. Yengeç Dönencesi sansürsüzdü. Oğlak Dönencesi ise birçok bölümü karartılarak, siyah bantla okunmaz hale getirilmiş biçimde yayımlanmıştı.  Hayal kırıklığının yarattığı memnuniyetsizlik olsa da bu kitapları bir çırpıda okudum. 
   Yengeç Dönencesi 1934 yılında Paris’te yayınlanmış, 1961 yılına kadar müstehcen olduğu gerekçesiyle ABD’de yasaklanmıştı. Oğlak Dönencesi de 1985 yılında Türkiye’de yayınlanmış ancak çevirmen, yayınevi ve dağıtım şirketlerine büyük para cezaları verilmişti. “Çağdaş Yaşamın Çarklarına Atılan Bir Tekme” olarak nitelendirilen bu kitabın, sansürsüz basımı ise 2004 yılında sağlanabilmişti. Ak Parti’nin iktidarının ikinci yılında… 
   Oysa Oğlak Dönencesinin sansürlü olarak yayınlandığı 1980’li yıllarda, çok daha müstehcen ve pornografik dergiler Türkiye’de serbestti… 
   Benim için fena olmamıştı, Henry Miller ile başlayan yer altı edebiyatına olan merak, John Fante, Charles Bukowski, Jack Palahniuk gibi yazarlarla devam etmiş, Hakan Günday, Nihat Genç gibi yazarlarla da, gazetecilik ve yazarlıkla devam eden yolumu aydınlatmıştı… 
   Gerçeğe sansür işe yarar mı, yalan haberlerle acı susar mı?
   Türkiye’nin gerçek bekasının Deprem olduğunu gördük. Bir diğer sorununun da, sansür olduğu ortaya çıktı. İçten içe, derinden derine, yavaş ve sakince uygulanan baskı, nihayetinde ayyuka çıkmış oldu. Bir sonuç alınabilir mi?
   2011 yılının Ocak ayıydı. Gemlik’te, “Gazete Gemlik” adı altında bir gazete kuruldu. TMSF gözetimindeki Olay Gazetesinden doğru düzgün maaş alamıyordum, Anadolu Ajansı kadroları da değişmiş, gazeteciden çok, ne işe yaradığı belli olmayan bir takım kişiler kadrolara getirilmişti. 
Oradan da, sanki kasıtlı olarak bana, pek pirim yatırılmıyordu. İşsiz sayılırdım, Gazete Gemlik’ten gelen teklifi kabul ettim. Hem muhabiri, hem de yazı işleri müdürü olacaktım. Gazetenin öne çıkan isimleri, gazetecilikten gelme insanlar değildi, perde arkasında ise bir takım muhafazakâr iş adamlarının olduğu söyleniyordu. Neyse, deneme sayıları çıkardık. Beğenilmişti. Günlük olarak, 16 sayfalık gazete ilçe gündemine bomba gibi düşmüştü. 
Gazetecilikten anlamayan patronların ilk işi, Gemlik’te kendini halen duayen sanan, her dönemin adamı, sözde solcu, sözde Atatürkçü bir gerzeğin, yazısı üzerine bana köşe yazısı yazdırmamak oldu. Umurumda değildi, yazacak çok şeyim vardı ve bu gazetede olmasa da yazacak birçok yer de olacaktı. Oldu da, halen yazıyorum. O ise halen her dönemin adamı, bir zavallı olarak, giderek karikatürize olmuş biri… 
   İkinci işleri ise, FETÖ’nün altın döneminde, Türkiye’nin kurum ve kuruluşlarının içi boşaltılırken, belediyelere de el atılınca, tetikçilik yapmaktı. Sonradan da çok muhterem olan FETÖ’cü bir meclis üyesi ise uydurma belgeli iftiraların ayakçısıydı. FETÖ’cü savcılardan aldığı uydurma belgeleri (Savcıların FETÖ’cü olduğu kanıtlandı) gazeteye getirip, çamur at izi kalsın diye yazdırmak istiyordu. 
Gemlik’te o yaz üç kişi boğulmuştu. “Vay Şerefsiz, Senin Yüzünden Boğuldular!” gibi manşet attırıp, çok değil iki ay sonra ayak oyunları ve Brütüsler sayesinde ele geçirecekleri dönemin CHP’li belediye başkanını karalamak için gazeteyi aracı yapmak istiyorlardı. Belgeleri aldım ve tersini yaptım. Böyle saçma bir suçlama ve dava olamazdı, “Soruşturma Bu kez Denize Düştü. Gemlik’te Boğulmak Yasaktır” manşetiyle çıktık. Olay Gazetesi de bu haberi 8 sütuna manşete taşıdı….
   Ve o gazeteden, bir hafta sonraki Balıkçı Barınağı açılış haberini değiştirdikleri gerekçesiyle ayrıldım. Zaten, başka gazeteler sayesinde de başarılı olmuşlar, uyduruk haberli, algı operasyonlarıyla, belediyeyi ele geçirmişlerdi. 
İşin güzel yanı, FETÖ tetikçiliğini seve seve yapan o gazeteciler, halen muteber bir nesne gibi, korunup, kollanıyor, sevilip, sayılıyor! O Gazete ise ben ayrıldıktan iki üç ay sonra kapandı. 
   Algı operasyonları ve Sansür… İşe yaramayan, toplumun artık acı acı gülümseyerek baktığı, skeçlere, karikatürlere konu olan, toplum hafızasının süzgecinden geçip, çok da umursamadığı, siyasi manevralar olarak kalmakta. 
   Bir Televizyon Kanalı örneğin; depremden az zarar görmüş Kâhta İlçesini havadan görüntüleyerek, geceleri ışıl ışıl meydanlarını gözümüze sokarak, Adıyaman’da Hayat Normale döndü olarak verdi. Gerçek, çok çabuk anlaşıldı. Bir başka muhabiri, emlakçi edasıyla AFAD çadırlarını dolaşarak, burası giriş-antre, burası salon, burası mutfak, banyo…. Kahkahalarla gülmekten başka bir şey gelmedi elimden… 
   Adnan Baştopçu ağabey yazdı, bir ünlü köşe yazarı da, mahalle yanarken, saçını tarayan o güzelim kız misali, Paris’te mutlaka yenmesi gereken 25 yemek arasında Lahmacun’un olmasına sevindiğini yazarak, deprem bölgesindeki balonlara eleştiri getiren muhaliflere laf çakmış. “Hayatımıza biraz renk gelmesi gerekiyormuş!”…
   Binlerce trolün sosyal medyadaki, artık sadece tebessüm etmek için baktığım yorumlarına girmiyorum bile… 
    42 bin kişi ölmüş. 150 bine yakın kişi yaralı. Şehirler bitmiş, kentler çökmüş, kasabalar yitmiş. “Annemi yitirdim” diyen bir çocuğa, “Evladımı yitirdim” diyen bir anneye, “Şehrim gitti!” diye feryat eden bir yurttaşa, yaranmak adına, başka bir kasabanın ışıklarla aydınlatılmış, modern bir caddesini gösterip, AFAD çadırı bir lütufmuş gibi, 5 yıldızlı bir otelin Kral dairesini tanıtıyormuş gibi yapmak nedir? Yaranmak desen değil, algı operasyonu desen değil, gazetecilik hiç değil, sansür gerekiyorsa peki, Hangisine? 
   Oysa Ak Partili Büyükşehir Belediyelerinin o bölgedeki yatırımlarını ve hizmetlerini anlatsalar daha ciddi, daha güvenilir, daha inandırıcı olmazlar mı? Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin Gaziantep’te, Hatay’da yaptıklarını dahi gösterseler, bu toplumun yaralarına bir mehlem ve umut olmazlar mı?
   Gerçeği çarpıtanların ödüllendirildiği, izini sürenlerin cezalandırıldığı dönemin 15 Temmuz 2016 öncesinde kaldığını sanıyorduk… 
   Dediğim gibi Ak partili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kraldan çok Kralcı bu kadrolarıyla işi çok zor.
   Yaşananlar, Ekşi Lahmacun yerken, Kâhta’da rengârenk sansür balonları uçurmak gibi değil mi?
   2004’te sansürsüz basımına izin verilen Henry Miller’in “Oğlak Dönencesi” kitabını yeniden okuma zamanı… 
   Belki bu köhnemiş dönemin çarklarına da tekme atma zamanı gelmiştir…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.