Hava Durumu

KAYIP CESET…

Yazının Giriş Tarihi: 27.05.2023 14:55
Yazının Güncellenme Tarihi: 27.05.2023 14:55

 Yazar ölmüştü.

 Cesedi bulunamıyordu.

   Yazarın cesedini bulmak için seferber olunmuştu. Ama hiç kimse, bir türlü bulamıyordu. Annesi, Anneannesi, Babaannesi, Dayısı, Amcası, Karısı. Komşular. Öteki akrabalar. Esnaflar. Muhtar. Arkadaşları. Yüzlerce kişi gelmişti aramaya. Yoktu ceset.

   “Cesedi en son nerede gördünüz?” diye sordu polis.

   Biri gazete alırken, diğeri kitapçıda dolaşırken görmüş. Annesi uyurken, anneannesi kahvaltı ederken, babaannesi balkonda çay içerken görmüş. Arkadaşlarından bazıları çay bahçesinde, bazıları meyhanede içerken. Komşulardan kimisi dalgın yürürken, kimisi de marketten alışveriş yaparken. Cami imamı en son Cuma’dayken. Akrabalarından birisi nutuk atarken, öteki küfür ederken…

   “Ne zaman kayboldu ceset?” diye sordu polis.

   Dedesi “Bence her şeyi deneyip, hayattan sıfır aldığında kayboldu” dedi. Dayısı “Yok, aslında sistemin değişmediğini gördüğü zaman kayboldu” dedi. Yeğenlerinden birisi “Hayal etmeyi bırakıp, insanların aç kalmamayı yaşamak zannetmeye başladığında kayboldu” dedi.  Annesi, “Aslında sütten kesildiği an kayboldu” deyip ağlamaya başladı. Meyhane arkadaşlarından birisi, “Alkole yüzde 500 vergi zammı yapıldığında kayboldu” diye konuştu. Amcası, “Bu doğru olabilir, birahanede içerken, yanımdan kayboldu” dedi. Karısı, “Önce banyodayken kayboldu, sonra geri geldi gibi oldu, ardından mutfaktan kayboldu” diye iç geçirdi. Komşularından bazıları, marketten, kimileri kasaptan, ötekileri şarküteriden, yaşlı olanları da sokaktan kaybolduğunu söylediler. Cami imamı da, şadırvanından önünden kaybolduğunu söyledi. Muhtar, “seçmen kâğıdını aldıktan sonra kayboldu diye ekledi.”

   Polis yeniden sordu. “Peki, ceset kimindi?”

   Bu soru herkesten şaşkınlık yarattı. Herkesi irkiltti. Annesi kendisinin sanıyordu yazarın cesedini. Akrabalar da bunu destekleyip, ‘annesinindi’  dediler. Akrabalar, komşular, esnaflar, muhtar da bu görüşe onay verdiler. Arkadaşlarından biri itiraz edecek oldu.

   “Ceset kendisinindi memur bey!”

   Herkes onu susturdu. Yazarın kayıp cesedi kendisinin değildi. Annesinindi. Yazarın her şeyi annesinindi. Varlığı, yokluğu, hataları, başarıları, korkuları, cesaretleri, aklı, aşkı, yeteneği, yazıları, gafleti, huzuru, kâbusu, umutları, umutsuzlukları, kaygıları, mutluluğu… Neyi varsa her şeyi…

   Polis yine sordu. “Ceset kaybolduğunda üzerinde ne vardı?”

   Ceset kaybolduğunda üzerinde ne vardı? Ceset kaybolduğunda üzerinde ne vardı? Ceset kaybolduğunda üzerinde ne vardı? Ne vardı, ne vardı, ne vardı?...

   Dedesi “Dünyanın yükü vardı” dedi. Annesi “Hala doğduğundaki süt kokusu vardı ”dedi. Arkadaşları “Ter vardı, emek vardı” dediler. Bazı meslektaşları söze karıştı. “Dinginlik, asalet, sakinlik ve başarı vardı” dediler. Meyhane dostları, “Hayal kırıklığı ve öfke vardı” diye konuştular. Akrabaları “ Hep bir sis perdesi vardı o cesedin üzerinde” dediler. Yeğeni, “Bir yılgınlık, bir boş vermişlik vardı” dedi. Yengeleri de telaşla konuştular. “Büyü vardı, büyü onun üzerinde” dediler. Bir diğer arkadaşları ile bazı esnaflarda “Borç vardı, borç” diye seslendiler. Karısı, “Bana bir gün yüzü göstermeme vardı sanırım” diye fısıldadı. Komşular da, “Tuhaf bir hal vardı” diye başlarını salladılar. Cami imamı da görüşünü belirtti, “Atalet ve tevekkül vardı sanki” dedi.

   Polis her şeyi not aldı.

   Yazarın cesedi bulunamıyordu. Oysa her yere bakmışlardı. Gidebileceği evlere. Nehirlere, denizlere, nehir ve denizlerin diplerine. Köprülere, köprü altlarına. Çatıların tepelerine, ağaçların kavuklarına, ormanlara. Uzak ve yakın tüm şehirlere, kasabalara, köylere. Hafızalara, hayallere, anılara. Terminallere, müzelere, sinemalara, tiyatrolara. Mezarlıklara, dağlara, dağlardaki mağaralara. Kıyılara bakmışlardı, acaba vurmuş mu? Bulutlara bakmışlardı acaba uçmuş mu? Meyhanelere, kahvehanelere, çay ocaklarına, fabrika arsalarına, cami avlularına bakmışlardı. Toprakları kazmışlar, otları aralamışlardı. Yeri bile yarıp, içine bakmışlardı. Yazarın cesedi yoktu.

   Polis sorgulamayı sürdürüyordu. “Kaç yaşındaydı yazarın cesedi?”

   “Daha 55 yoktu” dedi annesi. Anneannesi “Daha ergendi”, “Dedesi “Bıyıkları yeni terlemişti” Amcası “Askerlik çağındaydı” Karısı, “35 gibiydi sanki”, komşuları “30’lu yaşların ortası gibiydi” dediler. Arkadaşları daha yaşlı buluyorlardı onu. Esnafa göre çökmüştü. Meyhanedekiler, “bilge bir 60’lıktı” derken, akrabaları da 40 yaşın olgunluğunda olduğunu ifade ettiler. Cami imamına göre ise bir ayağı çukurda, 90’a yakın gibiydi yazarın cesedi.

   “Peki, nasıl görünüyordu?”

   Kısa diyenler, uzun diyenler, sarışın sananlar, esmerliğinden emin olanlar… Kumral iddiasında bulunanlar, dalgalı uzun saçlıydı, yok, değil keldi diyenler. “Biri geniş omuzluydu” diye atılıyordu. Diğeri, “Zayıf, çelimsizin tekiydi” diye karşı çıkıyordu. Biri tipsizdi diye tıslarken, başka bir grup, çok yakışıklı ve karizmaydı diye üsteliyordu. “İt gibi göründüğünü” diyenler de vardı, “Piç’in tekiydi” diyenlerde. “Tövbe etmiş gibi görünüyordu” dedi cami imamı, “İsyankâr, asi, vurdumduymaz” görünüyordu dedi diğerleri. “Komik ve öfkeli görünüyordu” dedi sonunda karısı… “Sallanıyordu” dedi ötekileri…

   Ne zihinlerde doğru dürüst bir eşkâli vardı cesedin, ne de fotoğraflar işe yaramıştı. Ne menem bir şey olduğu, neye benzediği; hiçbir şekilde anlaşılamıyordu. You Tube kanalında görüntüsü var sanmış polis ama yokmuş. Google’da fotoğraflarını aramışlar bulamamışlar. Facebook’ta sayfasına girilemiyormuş. İnstegram hesabında da kendi yüzü yokmuş. Güya yazar olacakmış ama ne bir tweet atmış, ne bir selfie çekmiş…

    Ofis olarak kullandığı, kütüphanesinin de bulunduğu odaya girip baktılar. Yazdığı kitaplara göz attılar. Romanlar yazmıştı. Tehlikeli değildiler, zaten romanlar ne kadar tehlikeli olabilirdi ki? Bilgisayarını kontrol ettiler. Yarıda bırakılmış yüzlerce öykü buldular. Okuması, incelemesi aylar sürerdi. Okumaya, incelemeye gerek görmediler. Yazdığı gazete, dergi yazılarına da bakmayı ihmal etmediler. Ailesine, arkadaşlarına, akrabalarına, çevresine ve polislere göre önemli değildiler. Bazılarını üstün körü okuyup, bu kararı vermiştiler. Emeğin yüceliği, üretim, boş beleş geçinen tarikatlar, vakıflar, emekli ve emekçilerin sorunları, darbeler ve demokrasi tarihimiz, yolsuzluklar, usulsüzlükler, hırsızlıklar, din ve ahlak üzerine notlar, siyasal İslam ve olmayan demokrasi, felsefenin hayatımıza etkileri, edebiyat neden önemli gibi kelimelerin yazdığı, bazı siyasi yazılarını ise görmezden geldiler. Polis siyasi yazıları not almaya da gerek görmedi. Durduk yerde, gereksiz bir ayrıntıyla kendi mesaisini ve üstlerinin halet-i ruhiye sini boşa harcayamazdı. Ülke güllük gülistanlıkken, geçmişte kalmış marjinal kelimelerle yeni gündem yaratmanın hiç zamanı değildi. 

   Kütüphanesi ise ürkütücüydü. Tek tek okuduğu kitapları incelemenin âlemi yoktu. Felsefe kitapları, siyasi kitaplar, tarih kitapları, biyografiler, deneme kitapları, dini kitaplar, sözlükler, imla kılavuzları, öyküler, hikâyeler ve çoğu polisiye olmak üzere bir dolu roman… Kim, neden bu kadar kitap okuyup, kafa yorup, evini kitapla doldururdu ki?  Komşularından bazılarının dediği gibi, bu yazarın cesedinde gerçekten tuhaf bir hal vardı…

   Polis anneye dönerek, “Acaba hiç doğurmamış olabilir misiniz siz bu yazarı?” diye sorar.

   “Olabilir” dedi annesi, ‘olabilir de’ dedi herkes. Ama ne fark eder? Doğmuş ya da doğmamış. Bulamıyoruz işte yazarın cesedini.

   “Tüh!” dedi polis, çaresizce kafasını sallayıp, not defterini kalemini cebine koyup, ekip arabasına bindi.

   Beklemekten sıkılmışa benzeyen, şoför polis, radyoyu açmış, müzik dinliyordu.

   Türkiye’nin Sanat Güneşi, Bursa’nın gururu Zeki Müren ’Bulamazsın” diyerek, yürekleri dağlıyordu.

 Ellere kanıpta gitme sevgilim
Hayat bu gün gelir harcarlar seni
Bir de saçlarına karlar yağınca
Eskimiş şal gibi atarlar seni

Eğer gideceksen mani olamam
Düşersen sonunda yine bul beni
Vefasız kullardan vefa bekleme
Kıymetsiz bir pula satarlar seni

Bulamazsın bulamazsın benim gibi seveni
Bulamazsın bulamazsın seni mutlu edeni
Bulamazsın bulamazsın benim gibi seveni
Bulamazsın bulamazsın senin için öleni

Sevgilim dünyanın kanunu böyle
Sevip mutlu olan var mıdır söyle
Seni benim gibi kimse anlamaz
Mutlu olamazsın başka biriyle

Eğer gideceksen mani olamam
Düşersen sonunda yine bul beni
Vefasız kullardan vefa bekleme
Kıymetsiz bir pula satarlar seni..

   Cesedi bulunamayan yazarın yaşayan tanıdıklarının yanından geçerken, şoför polise dönen, sorgu polisi, “Kim bilir, yarın bunlardan hangisinin cesedi kaybolacak ve biz bu kez onu aramak için yine buraya geleceğiz” dedi.

   “Kim bilir” diye onayladı şoför polis, bir yandan da direksiyonda elleriyle ritm tutuyordu Zeki Müren şarkısına…

   “Ruhum sıkıldı” dedi, sorgu polisi, “Bu saatte, bu tuhaf olayın ardından bu şarkı çekilmiyor doğrusu. Değiştir kanalı…”

   Şoför polis, radyo kanalını değiştirdi.

   Kendisi de ölmüş, 1990’ların Pop Starı Kerim Tekin söylüyordu bu kez, “Kar Beyazdır Ölüm” diye..

  

 Hasret vuruyor, gecenin koynunda
Anılar vuruyor gözyaşlarıma
Çılgın bulutlar, dönüyor başımda
Uykusuz geceler, kapımda

Yıkılsa dünya
Kıyamet kopsa
Yine de vazgeçmem
Ölürüm derdimden

Karbeyazdır ölüm
Ellerinden gülüm
Yine yoksun diye
Düşmanım her güne

Dursun dünya
Dönmesin sensiz
Yaşatmasın, ohh
Allah'ım sensiz

Karbeyazdır ölüm
Ellerinden gülüm
Yine yoksun diye
Düşmanım her güne…

  Sorgu Polisi, polis otomobili dar sokaklardan ilerleyip, ana caddeye çıkmak için telaşsızca hareket ediyorken, amaçlı, amaçsız sokakları dolduran kalabalıklara, insan yığınlarına, dükkânlara, evlere, apartmanlara, tek tük ağaçlara, seyyar satıcılara bakıp, şarkının da etkisiyle olsa gerek iç geçirdi. “Vay be! Ceset yok, yazar yok!” dedi. Bir yandan da, cesedi kayıp yazarın, romanlarını, yazılarını, binlerce kitabının olduğu o dev ve ürkütücü kütüphanesini düşünüyordu.

   “Vay be!” dedi, direksiyondaki polis de, “Yazar yok. Ceset yok!” …

   Hayat olması gerektiği kadar devam ediyordu…

  

  

  

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.