İletişim dediğimizde, aynı dili konuşan insanların birbirlerini anlama, algılama becerisinin ve niyetinin olduğunu görmekteyiz.
İletişimin sözlük anlamı ise, “kişiler arasında duygu, düşünce, bilgi, haber alışverişi; akla gelebilecek her türlü biçim ve yolla kişiden kişiye karşılıklı olarak aktarılması, kişilerin birbirlerini anlaması” şeklindedir. Yani iletişim, yalnızca konuşmak değil, anlamaktır.
İnsanlara “İletişim nedir?” diye sorduğumuzda ya da danışmaya geldiklerinde, genellikle neden anlaşılmadıklarından ya da anlaşılamadıklarından şikâyet ettiklerini görürüz. Bir aile terapisti olarak danışmaya gelen ailelerin büyük bir kısmında, aile içindeki iletişimsizlik çatışmalara ve kopuşlara neden olmaktadır. Bu çatışmaların kökeninde, bireylerin kendi aile yapılarından getirdikleri kalıplar, öğrenilmemiş iletişim becerileri ve yanlış varsayımlar yatmaktadır.
Aile içinde yaşanan iletişim sorunları çoğu zaman şiddetin de temelini oluşturur. Bunun en önemli nedenlerinden biri ise bireylerin birbirlerini empatik biçimde anlayamamaları ya da anlamaya çalışmamalarıdır.
İletişim denilince yalnızca sözlü konuşmalar akla gelse de, aslında beden dili ve duyguların ifadesi de iletişimin birer parçasıdır. Ses tonu, jestler, mimikler, tutum ve duruş da iletinin anlamını etkiler. Örneğin, biriyle konuşurken “İyi günler” demek isterken asık bir yüz ifadesiyle ya da başını çevirerek söylemek, aynı etkiyi yaratmaz. Oysa el sallamak, gülümsemek, başımızla selam vermek, onaylamak gibi evrensel jestler, dünyanın her yerinde aynı anlama gelir. Bu nedenle, iletişim hem sözel hem de sözsüz yollarla kurulur.
Aile içinde iletişim, bireylerin isteyerek geliştirdiği bir beceri ve tutumdur. Ancak yalnızca istemek yeterli değildir. Uygulamaya geçmek, öğrenmek, iletişim kalitesini artırmak ve bu becerileri davranışa dökmek gerekir. Aile içindeki bireyler, sağlıklı ilişkiler geliştirmek istiyorsa; anlayışlı, açık, empatik ve tutarlı olmalı, yargılayıcı dilden uzak durmalı ve karşısındaki kişiyi olduğu gibi kabul etmeyi öğrenmelidir.
Aile içinde tutarsız davranışlar sergilemek, etkili dinlememek, yargılayıcı olmak, kendi fikrinin doğru olduğunu dayatmak ve karşısındaki bireye saygı duymamak, sağlıksız iletişimi besler ve çatışmaları artırır.
Ebeveynlerin birbiriyle kurduğu kaliteli ve sağlıklı iletişim, çocuklarla olan ilişkilerine de olumlu yansır. Aile içinde çocuklarla güvene dayalı bir bağ kurmak için, önce ebeveynler arasında bu bağı tesis etmek gerekir.
Sağlıklı iletişim kurabilmek için ebeveynlerin çocuklarını dikkatle dinlemeleri, onların duygularını anlayabilme çabası içinde olmaları ve yargılamadan dinlemeyi öğrenmeleri gerekir.
Eşlerin birbirlerine karşı anlayışlı, saygılı ve destekleyici olmaları, ev içi iletişimin kalitesini belirleyen temel etkenlerden biridir. Aile içindeki her birey, üzerine düşen rolü yerine getirirken saygı, sevgi ve adaleti gözetmelidir. Bu yaklaşım, yalnızca geçici bir davranış değil, yaşam biçimi olarak benimsenmelidir.
Devam edecek…
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
EMİNE ÇİZMELİ ERİKEL
AİLE İÇİNDE İLETİŞİM VE EMPATİ
İletişim dediğimizde, aynı dili konuşan insanların birbirlerini anlama, algılama becerisinin ve niyetinin olduğunu görmekteyiz.
İletişimin sözlük anlamı ise, “kişiler arasında duygu, düşünce, bilgi, haber alışverişi; akla gelebilecek her türlü biçim ve yolla kişiden kişiye karşılıklı olarak aktarılması, kişilerin birbirlerini anlaması” şeklindedir. Yani iletişim, yalnızca konuşmak değil, anlamaktır.
İnsanlara “İletişim nedir?” diye sorduğumuzda ya da danışmaya geldiklerinde, genellikle neden anlaşılmadıklarından ya da anlaşılamadıklarından şikâyet ettiklerini görürüz. Bir aile terapisti olarak danışmaya gelen ailelerin büyük bir kısmında, aile içindeki iletişimsizlik çatışmalara ve kopuşlara neden olmaktadır. Bu çatışmaların kökeninde, bireylerin kendi aile yapılarından getirdikleri kalıplar, öğrenilmemiş iletişim becerileri ve yanlış varsayımlar yatmaktadır.
Aile içinde yaşanan iletişim sorunları çoğu zaman şiddetin de temelini oluşturur. Bunun en önemli nedenlerinden biri ise bireylerin birbirlerini empatik biçimde anlayamamaları ya da anlamaya çalışmamalarıdır.
İletişim denilince yalnızca sözlü konuşmalar akla gelse de, aslında beden dili ve duyguların ifadesi de iletişimin birer parçasıdır. Ses tonu, jestler, mimikler, tutum ve duruş da iletinin anlamını etkiler. Örneğin, biriyle konuşurken “İyi günler” demek isterken asık bir yüz ifadesiyle ya da başını çevirerek söylemek, aynı etkiyi yaratmaz. Oysa el sallamak, gülümsemek, başımızla selam vermek, onaylamak gibi evrensel jestler, dünyanın her yerinde aynı anlama gelir. Bu nedenle, iletişim hem sözel hem de sözsüz yollarla kurulur.
Aile içinde iletişim, bireylerin isteyerek geliştirdiği bir beceri ve tutumdur. Ancak yalnızca istemek yeterli değildir. Uygulamaya geçmek, öğrenmek, iletişim kalitesini artırmak ve bu becerileri davranışa dökmek gerekir. Aile içindeki bireyler, sağlıklı ilişkiler geliştirmek istiyorsa; anlayışlı, açık, empatik ve tutarlı olmalı, yargılayıcı dilden uzak durmalı ve karşısındaki kişiyi olduğu gibi kabul etmeyi öğrenmelidir.
Aile içinde tutarsız davranışlar sergilemek, etkili dinlememek, yargılayıcı olmak, kendi fikrinin doğru olduğunu dayatmak ve karşısındaki bireye saygı duymamak, sağlıksız iletişimi besler ve çatışmaları artırır.
Ebeveynlerin birbiriyle kurduğu kaliteli ve sağlıklı iletişim, çocuklarla olan ilişkilerine de olumlu yansır. Aile içinde çocuklarla güvene dayalı bir bağ kurmak için, önce ebeveynler arasında bu bağı tesis etmek gerekir.
Sağlıklı iletişim kurabilmek için ebeveynlerin çocuklarını dikkatle dinlemeleri, onların duygularını anlayabilme çabası içinde olmaları ve yargılamadan dinlemeyi öğrenmeleri gerekir.
Eşlerin birbirlerine karşı anlayışlı, saygılı ve destekleyici olmaları, ev içi iletişimin kalitesini belirleyen temel etkenlerden biridir. Aile içindeki her birey, üzerine düşen rolü yerine getirirken saygı, sevgi ve adaleti gözetmelidir. Bu yaklaşım, yalnızca geçici bir davranış değil, yaşam biçimi olarak benimsenmelidir.
Devam edecek…