Yazarlığın gereklerinden biri de, içinde bulunduğunuz günün tarihine dikkatli bakmaktan geçiyor. Bunu bir yerden bilgilenme ile değil de, deneyimimden çıkardım. Bazen, içinde bulunduğunuz günün tarihi size bir başka yere taşır ve o yıllara hemen geri dönersiniz. Geçtiğimiz 28 Nisan 2025 gününde de bunun benzerini yaşadım. Çünkü aklımda kalan, 1960 yılının 28 Nisanı’nda İstanbul’daki üniversiteli öğrencilerin eylemi ve de güvenlik güçlerinin olayları yatıştırması sırasında can veren bir öğrenci idi. Adı da Turan Emeksizdi. Yaşıtlarım ve benden daha büyükler de bu ismi hatırlayacaklardır .Çünkü 27 Mayıs Darbesi sonunda başlayan İktidar mensuplarına dair yargılamalar,
o günün en önemli yayın aracı radyodan canlı yayınlanır ve ben de aile büyüklerim ile birlikte Yassıada saatini her akşam bekler ve dinlerdim.Turan Emeksiz adını da o zaman duymuştum. İşte o güne dair, bugün bir açıklama falan duyar mıyım diye araştırma yapıyordum, bir de baktım karşıma yeni bir
28 Nisan daha çıkmış. İŞSİG anlamında bir gün de varmış. Yani işçi sağlığı ve iş güvenliği için böyle bir güne, tarih olarak 28 Nisan belirlenmiş. Güzel bir uygulama. Bunu yarın değerlendirecek ve ülkemizin bu alanda ne durumda olduğuna dair bilgilendirme yapacağım.
Gelelim 28 Nisan 1960 gününün nasıl yaşandığına ve neler olduğuna.
Bu konuyu 65 yıl sonra dile getirmemin nedeni, günümüze dair benzerliklerin altını çizmek için…Çünkü bu olaylardan kısa süre önce, Demokrat Parti İktidarı tarafından, toplumu baskılamak için, benzeri görülmeyen ve Yargı kararlarını hiçe sayan yetkilere sahip, bir Tahkikat Komisyonu kurulmuş. Bu çok büyük ağırlığa sahip yetkili gücün ilginç uygulamaları yıllarca anlatılmıştır. Onun kararları, sert protestolara neden olmaktadır o günlerde...
Gazeteci yazar Emin Karakuş’un 1977 yılında basılan, “Kırk yıllık bir gazeteci gözü ile işte Ankara” kitabının, 445. Sayfasından, işte buna dair bir bölüm:
“ 28 Nisan 1960, Türk siyasi yaşamında önemli bir gündür. O gün Başbakan Menderes’in polisleri, Türk gençlerinin üzerine yaylım ateşi açtı, rastgele açılan bu ateş sonunda bir genç öldü, bir çok genç yaralandı. İstanbul Üniversitesi’nin değerli bilim adamı Rektör Sıddık Sami Onar, yakasından tutularak yerlerde sürüklendi. Bundan bir gün önce 27 Nisan günü, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinin kongreleri polis tarafından basılmıştı. Güney Kore Üniversitesi’ne, öğrencilerin ve profesörlerin özgürlük mücadelelerini öven bir telgraf çekmiş olmaları, bu baskının yapılmasına neden olmuştu.Kongre Başkanı Cemal Sarı bu telgrafı okuyunca, salonda bulunun polis şefi salona coplu ve gaz bombalı polisleri çağırdı. Bir süre devam eden kavgadan sonra, öğrenciler sille tokat dışarı atıldılar. Kongre Başkanı Memduh Eren Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Tutuklanan iki gence saatlerce dayak atıldı. Bu durum ertesi gün, yani 28 Nisan günü meydana gelecek olayların başlangıcını oluşturuyordu sanki... Bu bakımdan öğrencilerin davranışlarını basit bir gösteri olarak görmek doğru değildi. Tahkikat Komisyonu’nun kararlarının ertesi gün protesto edilmesine karar verilir. Ertesi gün protesto için toplanan öğrenciler ile polis arasında yine büyük bir arbede çıkar ve saatlerce sürer. Söz konusu kitabın 454 ve 455. . sayfalarında dehşet uyandıran cümlelere de rastlanır.Çünkü öğrencilerden çok sayıda yaralı vardır. Aynı sayfadaki cümlelerden biri de aynen şöyledir:“Arkadaşları Hüseyin Irmak’ı aldılar, kana bulanan gömleğini çıkararak onu bir arabaya yerleştirdiler. Arabanın arka kanepesinde başka bir genç de yatıyordu. Ağzının kenarından ince bir şerit halinde kan sızmış, bu kan çenesine kadar inip donmuştu. Adı Turan Emeksiz’di. Malatya doğumlu , Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz…Yanındaki arkadaşı sessizce ağlıyordu. Araba Gureba Hastanesi’nin bahçesine girdi. Yaralıların ikisi de ikinci cerrahi kliniğine götürüldü. Hüseyin Irmak soluk alıyordu, ‘ yaşayacağım, yaşamak istiyorum’ diye inliyordu. Turan Emeksiz ise soluksuzdu. Yüzünde hafif bir gülümseme izi vardı. Doktorlar bu yüzü, beyaz bir örtü ile kapattılar.”
Böyle günleri tekrar yaşamak hiç istemez günümüzün Türkiyesi… Farkı da var tabii bu iki dönemde yaşananların…Çünkü, demokrasi, o günlere nazaran daha içselleştirildi bu gün ülkemizde…İktidarlar da buna uymakta zorlansa da, olaylar bu kadar büyümeden bastırılıyor. Dilerim, en kısa zamanda bu davranışlar son bulur ülkemiz ve toplum topyekûn sükûnete kavuşur.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İSMAİL KEMANKAŞ
28 Nisan beni çocukluğuma götürür
Yazarlığın gereklerinden biri de, içinde bulunduğunuz günün tarihine dikkatli bakmaktan geçiyor. Bunu bir yerden bilgilenme ile değil de, deneyimimden çıkardım. Bazen, içinde bulunduğunuz günün tarihi size bir başka yere taşır ve o yıllara hemen geri dönersiniz. Geçtiğimiz 28 Nisan 2025 gününde de bunun benzerini yaşadım. Çünkü aklımda kalan, 1960 yılının 28 Nisanı’nda İstanbul’daki üniversiteli öğrencilerin eylemi ve de güvenlik güçlerinin olayları yatıştırması sırasında can veren bir öğrenci idi. Adı da Turan Emeksizdi. Yaşıtlarım ve benden daha büyükler de bu ismi hatırlayacaklardır .Çünkü 27 Mayıs Darbesi sonunda başlayan İktidar mensuplarına dair yargılamalar,
o günün en önemli yayın aracı radyodan canlı yayınlanır ve ben de aile büyüklerim ile birlikte Yassıada saatini her akşam bekler ve dinlerdim.Turan Emeksiz adını da o zaman duymuştum. İşte o güne dair, bugün bir açıklama falan duyar mıyım diye araştırma yapıyordum, bir de baktım karşıma yeni bir
28 Nisan daha çıkmış. İŞSİG anlamında bir gün de varmış. Yani işçi sağlığı ve iş güvenliği için böyle bir güne, tarih olarak 28 Nisan belirlenmiş. Güzel bir uygulama. Bunu yarın değerlendirecek ve ülkemizin bu alanda ne durumda olduğuna dair bilgilendirme yapacağım.
Gelelim 28 Nisan 1960 gününün nasıl yaşandığına ve neler olduğuna.
Bu konuyu 65 yıl sonra dile getirmemin nedeni, günümüze dair benzerliklerin altını çizmek için…Çünkü bu olaylardan kısa süre önce, Demokrat Parti İktidarı tarafından, toplumu baskılamak için, benzeri görülmeyen ve Yargı kararlarını hiçe sayan yetkilere sahip, bir Tahkikat Komisyonu kurulmuş. Bu çok büyük ağırlığa sahip yetkili gücün ilginç uygulamaları yıllarca anlatılmıştır. Onun kararları, sert protestolara neden olmaktadır o günlerde...
Gazeteci yazar Emin Karakuş’un 1977 yılında basılan, “Kırk yıllık bir gazeteci gözü ile işte Ankara” kitabının, 445. Sayfasından, işte buna dair bir bölüm:
“ 28 Nisan 1960, Türk siyasi yaşamında önemli bir gündür. O gün Başbakan Menderes’in polisleri, Türk gençlerinin üzerine yaylım ateşi açtı, rastgele açılan bu ateş sonunda bir genç öldü, bir çok genç yaralandı. İstanbul Üniversitesi’nin değerli bilim adamı Rektör Sıddık Sami Onar, yakasından tutularak yerlerde sürüklendi. Bundan bir gün önce 27 Nisan günü, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinin kongreleri polis tarafından basılmıştı. Güney Kore Üniversitesi’ne, öğrencilerin ve profesörlerin özgürlük mücadelelerini öven bir telgraf çekmiş olmaları, bu baskının yapılmasına neden olmuştu.Kongre Başkanı Cemal Sarı bu telgrafı okuyunca, salonda bulunun polis şefi salona coplu ve gaz bombalı polisleri çağırdı. Bir süre devam eden kavgadan sonra, öğrenciler sille tokat dışarı atıldılar. Kongre Başkanı Memduh Eren Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Tutuklanan iki gence saatlerce dayak atıldı. Bu durum ertesi gün, yani 28 Nisan günü meydana gelecek olayların başlangıcını oluşturuyordu sanki... Bu bakımdan öğrencilerin davranışlarını basit bir gösteri olarak görmek doğru değildi. Tahkikat Komisyonu’nun kararlarının ertesi gün protesto edilmesine karar verilir. Ertesi gün protesto için toplanan öğrenciler ile polis arasında yine büyük bir arbede çıkar ve saatlerce sürer. Söz konusu kitabın 454 ve 455. . sayfalarında dehşet uyandıran cümlelere de rastlanır.Çünkü öğrencilerden çok sayıda yaralı vardır. Aynı sayfadaki cümlelerden biri de aynen şöyledir:“Arkadaşları Hüseyin Irmak’ı aldılar, kana bulanan gömleğini çıkararak onu bir arabaya yerleştirdiler. Arabanın arka kanepesinde başka bir genç de yatıyordu. Ağzının kenarından ince bir şerit halinde kan sızmış, bu kan çenesine kadar inip donmuştu. Adı Turan Emeksiz’di. Malatya doğumlu , Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz…Yanındaki arkadaşı sessizce ağlıyordu. Araba Gureba Hastanesi’nin bahçesine girdi. Yaralıların ikisi de ikinci cerrahi kliniğine götürüldü. Hüseyin Irmak soluk alıyordu, ‘ yaşayacağım, yaşamak istiyorum’ diye inliyordu. Turan Emeksiz ise soluksuzdu. Yüzünde hafif bir gülümseme izi vardı. Doktorlar bu yüzü, beyaz bir örtü ile kapattılar.”
Böyle günleri tekrar yaşamak hiç istemez günümüzün Türkiyesi… Farkı da var tabii bu iki dönemde yaşananların…Çünkü, demokrasi, o günlere nazaran daha içselleştirildi bu gün ülkemizde…İktidarlar da buna uymakta zorlansa da, olaylar bu kadar büyümeden bastırılıyor. Dilerim, en kısa zamanda bu davranışlar son bulur ülkemiz ve toplum topyekûn sükûnete kavuşur.