Hava Durumu

BAK ŞU CÜCE ŞUBAT'A

Yazının Giriş Tarihi: 07.03.2023 18:31
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.03.2023 18:31

Nedeni de çok açık, 4 yılda bir kez 29 gün ömrü olur, diğer yıllarda da 28 gün yaşarız Şubatı. Kış ayı ve iklim zorlukları nedeniyle, çabuk gelir geçer anlamında “cüce” sıfatı yakıştırılır.

Ama bu kez ülkemiz için önce tek gündemli ve çok uzun bir gün yaşanıyordu.

 Depremin yıkıcılığı ve etkilerine bir de “siyasi deprem” eklenince sanki 24 saatlik bir zaman dilimine bir ayın sıkıştırıldığı hissine kapıldık. Aslına bakılınca “Cüce Şubat” devlerin yapmadığını, yapamadığını yaptı Türkiye’ye. Bu süre içinde öylesine değişimlere yol açtı ki, geriye dönüp bakılınca şaşırmamak mümkün değildi. Nedenine gelince:

Önce yerküre Türkiye içinde yer değiştirdi ve tersine döndü sanki…

Anadolu, Trakya’ya doğru yürümeye başladı gibi geldi.

Binalar parçalanmış, yürekler yanmış, ama toplum tek vücut içine sığmıştı.

Sağcı, solcu ile, dindar ateistle aynı hedefte buluştu.

Ülkemizin doğusu ile batısı, kuzeyi ile güneyi bir potada eridi.

Zengin ile fakir aynı amaca yöneldi.

Münferit hırsızlık olayları dışında, Türk toplumu, yardımlaşmayı, kucaklaşmayı hatırladı ve elinden geleni yine yaptı.

Türkiye’nin bir “çadır devleti” olmadığını her fırsatta haykırıyorduk ama, bu kez “çadır üreten ve satan devlet” olduğuna da tanık olduk!

Deprem etkisi yaratan öyle bir sarsıntı yaşadık ki, Kızılay’ın, dernekten şirkete ışık hızıyla geçtiğini bile fark edemediğimizi anladık.

Dünyanın her kıtasından yardım ve kurtarma ekipleri,kendi ülke siyasetlerini bir tarafa bırakıp birleşti ve imdada yetişti.

Hemen her ay, gökyüzünde “it dalaşı” yaptığımız müzmin yarı-dost Yunanistan, gönderdiği yardım ekibi ile göz yaşarttı !

Uluslararası politikaları belirleyenlerin yerini, bu kez yardıma koşan dünya vatandaşları aldı. Afrika ile Asya kıtası deprem ile birbirine biraz daha yaklaştı.

Tek gündem deprem ve yirmi küsur gün geride kalırken, bu kez de “siyasi faylar” hareketlendi! Millet İttifakı, önce dağılır gibi oldu, sonra acayip biçimde toplanmış göründü. İktidar bu ağır yükün altından zor kalkacağını anladığı bir anda, dağılma girişimi sonucu rakip tarafın kendi kalesine attığı gol misali rahatlar gibiydi. Ama skor sürekli değişiyordu.

Rakip önce beraberliği sağladı! Son bir hamle ile galip duruma geçer gibi oldu.

..Ve hem doğadaki deprem, hem de siyasi fay hattının yarattığı küçük çatlak sanki bir sonuç doğurdu. Bir kısım siyasetçinin sürekli sarf ettiği ve bir türlü gerçekleşmeyen “hiçbir şey bundan sonra aynı olmayacak” teranesi sanki ete kemiğe büründü. Bunun belirtileri için, enkaz altında ve karanlıkta yaşamışız gibi geçen bir aydan sonra ,bir de baktık son günlerde siyasetçilerin olumlu davranış biçimleri içinde, sanki aydınlığın ucunu gösterir gibi oldular.

Bunun sonucu;

Yerel yönetimler, daha önce yapılması gereken ve depremin yıkıcılığını önleyecek çalışmalara daha gayretli başladı.

Ülkenin düze çıkması için, az da olsa siyasi çekişmelerin dozu azaltıldı.

Bu değişimlere ara verildiği anda artçı sarsıntılar, hem doğadan, hem de siyasetten geldi. Değişimin içinde olan bir Türkiye görmeye başlamıştık artık.

Kısacık boyu ile Şubat ayı bize unutulmayacak, ibret alınacak, 24 saat gibi gelen tam 28 gün yaşattı. Küçük boyuna karşın büyük bir değişimin yaratıcısı olan “Cüce Şubat” artık benim gözümde “dev” sıfatına layık çok uzun bir aydır. 

Susuz yaz derken ve bir de susuz kış

Çocukluğumuzun efsane filmlerinden biriydi “Susuz Yaz” Necati Cumalı’nın romanını film senaryosuna çeviren dönemin genç film yönetmeni Metin Erksan, köy yaşamında suyun önemini ve de ağa oligarşisini çok güzel anlatmıştı. Filmi 1963 yılında çekti ve 1964’te de Berlin Film Festivali’nde bu film ödül aldı. Şimdi bu da nereden çıktı diyebilirsiniz.

 Çünkü bu filmin ana teması, köyün ortak mirası bir akarsuyun, yörenin en zengini ve egemeni, ağası tarafından gasp edilmesi, buna karşı çıkan bir gencin öldürülmesi ve mücadeleyi bir kadının sürdürmesi…Bu film ve adı o yıllardan aldı ve bu güne getirdi.

Filmde özetle, kentte değil, köydeki su ihtiyacı ve sorunlar dile getiriliyor.

..Ve artık 2023 yılındayız. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılını yaşıyoruz. Üstelik ülkenin dördüncü büyük kentindeyiz. 

Deprem korkusunu bir kez daha çok yakından hissetmeye başlamışken, bir de susuzluk tehlikesi devreye girdi.    

Yani bundan böyle bizim de “Susuz Kışımız” var. Bereket, Bursa Büyükşehir Belediyesi ve doğal olarak BUSKİ devreye girerek, tamamlanması beklenen Orhaneli ilçesi yakınlarındaki Çınarcık Barajı’nın bir ünitesinden, bazı köylere ve Bursa’nın misafir odası konumundaki Nilüfer ile Mustafa Kemalpaşa ilçelerinin 18 mahallesine su verilecekmiş. Bu konudaki haberi gazetemizde okudum ve su desteğinin “Çınarcık Paket İçmesuyu Arıtma Tesisi’nden yapılacağını örendim. İster istemez aklıma bir hınzırlık ve esprili yakıştırma geldi. Köy filmindeki su kavgasından ve de aradan geçen 60 yıldan sonra, bir kentte “taşıma paket su ile değirmen dönecek” dedim içimden.

Olsun… Bursa BŞB Uluslararası Kalkınma Bankası’ndan 150 milyon euro kredi almış. Baraj ve tesisleri bu kredi ile kısa sürede tamamlanacak ve de daha verimli hale gelerek şehrimiz 40 yıl susuzluk çekmeyecekmiş.

Bundan böyle ne susuz yaz ne de susuz kış yaşamayacağız yani.

Bu güzel haber sonrası, can sıkmak istemem ama, bir kaç soruyu da sormadan geçemiyorum. Bu su kıtlığının gerçek nedeni üzerinde duruldu mu?

Bu sorunda, yeterli araştırma ve denetim yapılmadan, Bursa’nın verimli ovalarına yayılan boyahane ve fabrikaların, yer altı sularını izinsiz biçimde çekme olasılığı var mı? 

Galiba iş gelip, kent planlamasına ve bu konuda yapılması gereken etütlere kalıyor. 

Dilerim 2040 Çevre Düzeni Planı’nda bu husus göz ardı edilmez.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.