Mart, siyasal gelişmeler açısından son derece unutulmaz aylardan birisidir. Bu ay içinde en önemli gelişme,günümüzde bile tartışmalara konu olan 12 Mart Darbesi’dir. Darbe kelimesini rahatça kullanabiliriz. Çünkü, seçim olmadan ülkede yönetim değişikliği yaparak , İktidar’ın en önemli isimlerini istifaya zorlayan harekete ancak “darbe” denebilir. Ordu’nun komuta kademesinin eksiksiz biçimde içinde yer aldığı ve de yöneticileri istifaya zorlayan son darbedir 12 Mart… Bir yenisini de , aklı başında her bir Türk vatandaşı sanırım istemez. Darbe alışkanlık haline geldiğinde, o ülkede, demokrasi ve insan hakkı diye bir şey kalmaz çünkü... Gelelim 12 Mart Darbesi’nin öyküsüne…
Bir iddiaya göre, Süleyman Demirel’in Başbakanlığı döneminde, kabine ve diğer yetkililer, bazı ekonomik sıkıntılara günümüzde olduğu gibi yol açmıştır.Ama bu bir darbe için yeterli bir zaaf veya kötü yönetim biçimi değildir. Ordu’nun komuta kademesi dahil, o dönemdeki bir takım siyasetçi ve bazı önemli gazeteciler, yazarlar, yeni bir yönetim biçimi olarak “Milli Demokratik Devrim” gibi bir uygulamayı devreye sokarlar. Üstelik bu isimler demokratik sosyalizm adı altında Türkiye’ye çok farklı ve denenmemiş bir yönetim modeli getirme peşindeydiler. Ülkenin geleceğini bu yönetim biçiminde görüyorlardı. Burada hayret edilecek olan nokta, bu görüşü ordu komuta kademesine de benimsetmeleriydi. Ama önce bu antidemokratik dönüşümü sağlayacak ve de komuta kademesi içinden olacak liderlere ihtiyaç vardır. Bu konuda teklif götürülen generallerin bir bölümü bu görevi reddederler. Sonuçta Askeri Cunta bir muhtıra vererek Süleyman Demirel’in Başbakanlığı’ndaki Bakanlar Kurulunu istifaya zorlar ve başarılı olurlar. Ama sosyalist bir devrim amacı gerçekleşemez. Yeni kurulan kabine, ihtilalci komutanların önemli bir bölümünü emekliye ayırmayı başarır. Buna karşılık olarak, o dönemde sosyalizm propagandası yürüten ve bunun için kanlı eylemlere de girişen üniversiteli bir grup genç, uzun süren mücadele sonrası yakalanır. Çalkantılı ve balyoz harekatı uygulanan günlerin giderek çoğaldığı dönemde, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan gibi üniversiteli gençler idam edilir. Toplum, bu üç gencin, 1961 yılında askerler tarafından idam edilen, dönemin Başbakanı Adnan Menderes ve iki bakan, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamının sanki bir rövanşı gibi kabullenir. Aslına bakılırsa, 12 Mart 1971 günü sosyalist bir devrim diye başlayan bu hareket, tam tersine solcu kesimin tasfiyesini kolaylaştırır. Tutuklmalar, işkenceler ve uzun hapis dönemleri ile sosyalizm diye başlatılan bir dönem yerine ülkeye daha sert bir sağ iktidarın gelmesine yol açar.Her ne olursa olsun, askeri güç veya sivil milisler eliyle bir ülkenin seçim ile gelen İktidarları indirilemeyeceğini ortaya çıkar. Ne yazık ki, tarih yine tekerrür eder ve 1980 Askeri Darbesi yaşanır ülkemizde….
Söz, kaba kuvvetten, silahlı güçlerin iktidar değiştirme ve darbe yapma alışkanlığından açılmışken, insanın aklı ister istemez günümüzdeki bazı garip olaylara gidiyor. Örneğin ABD Başkanı olarak ikinci kez seçilen Donald Tramp, gemi azıyı aldı iyice…Gazze’yi tatil beldesi gibi görerek satın alacağını bile söyleyen bir lider var karşımızda. Arkasında, bilişim sektörünün dünyadaki en önemli temsilcileri, yani para babalarının desteği var. Onlara göre, dünya ve içindeki toplumlar, adeta müşteri ve ülkeler de birer ticarethane !!!
Bu garip adamın, ön görüleri, körfez adı değişiklikleri , Kanada üzerinde eyalet baskısı kurması, sanki bir komedi filminin sahneleri gibi izleniyor. Bu garip, fütursuz lider arada bir de, canlı yayında maharetini sergileyebiliyor. Bir ülkenin genç liderini neden Rusya ile barışmadın diye azarlayabiliyor. Buradaki gariplik, lideri azarlamasından öte, ABD’nin ebedi ve ezeli rakibi Rusya’ya Tramp’ın uzattığı barış eli…İşte bu durum gerçekleşirse, şaka derken üçüncü dünya savaşının pimi de çekilmiş olur. Ülkemizde yaşanan bir post modern darbeden, günümüzde, dünyanın egemen devletlerinin başındaki garip adamlara geldik.
Onların yapacağı çılgınlıklar, ülkemizdeki post modern darbelere de benzemeyeceğini hemen herkesin bildiği bir dönemi yaşıyoruz. Temennimiz, seçim ile gelen yönetimlerin, kimsenin burnu kanamadan , yine seçim ile gitmeleri olacaktır. Bu da ancak, gelmesini bilen, ama gitmeye bir türlü razı olmayan liderlerin devrinin kapanması ile başarılacaktır.
12 Mart Muhtırası, 12 Mart 1971 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri Komuta Kademesinin; Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur imzasıyla Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a bir muhtıra vererek 32. Türkiye Hükûmetini istifaya zorladığı askerî müdahaledir.
Muhtıra öncesi
Millî Demokratik Devrim
Ana madde: Millî Demokratik Devrim
Türkiye'de 1970'li yıllarda askerî bir müdahale ile sosyalist devrimin gerçekleşmesi gerektiğini savunan düşüncedir. Doğan Avcıoğlu'nun başı çektiği Yön ve Devrim dergileri Millî Demokratik Devrim'in savunucusuydu ve 12 Mart Süreci'nde önemli bir yere sahipti. Doğan Avcıoğlu'nun yazıları ve kitapları ordu içerisindeki bazı genç subaylar tarafından benimseniyordu. Çeşitli cunta planları yapılıyor ve lider olarak Muhsin Batur ve Faruk Gürler görülüyordu. Ancak Faruk Gürler ve Muhsin Batur bu planlara yaklaşmamıştı ve Millî Demokratik Devrim taraftarı sol görüşlü subayları 12 Mart Muhtırası sonrası tasfiye etmişlerdi.[1]
Süleyman Demirel Hükûmeti istifa etti.
9 Mart 1971 Darbe Teşebbüsü'ne katılanlar ordudan tasfiye edildi.
Reform Hükûmeti kuruldu.
Sıkıyönetim ilan edildi ve aşırı sol örgütlere yönelik Balyoz Harekâtı başlatıldı.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edildi.
Vikikaynak'ta 12 Mart Muhtırası
ile ilgili metin bulabilirsiniz.
Makale serilerinden
Türkiye'd
Kanlı Pazar (Hürriyet gazetesi)
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İSMAİL KEMANKAŞ
Bir garip darbe 12 Mart Muhtırası
Mart, siyasal gelişmeler açısından son derece unutulmaz aylardan birisidir. Bu ay içinde en önemli gelişme,günümüzde bile tartışmalara konu olan 12 Mart Darbesi’dir. Darbe kelimesini rahatça kullanabiliriz. Çünkü, seçim olmadan ülkede yönetim değişikliği yaparak , İktidar’ın en önemli isimlerini istifaya zorlayan harekete ancak “darbe” denebilir. Ordu’nun komuta kademesinin eksiksiz biçimde içinde yer aldığı ve de yöneticileri istifaya zorlayan son darbedir 12 Mart… Bir yenisini de , aklı başında her bir Türk vatandaşı sanırım istemez. Darbe alışkanlık haline geldiğinde, o ülkede, demokrasi ve insan hakkı diye bir şey kalmaz çünkü... Gelelim 12 Mart Darbesi’nin öyküsüne…
Bir iddiaya göre, Süleyman Demirel’in Başbakanlığı döneminde, kabine ve diğer yetkililer, bazı ekonomik sıkıntılara günümüzde olduğu gibi yol açmıştır.Ama bu bir darbe için yeterli bir zaaf veya kötü yönetim biçimi değildir. Ordu’nun komuta kademesi dahil, o dönemdeki bir takım siyasetçi ve bazı önemli gazeteciler, yazarlar, yeni bir yönetim biçimi olarak “Milli Demokratik Devrim” gibi bir uygulamayı devreye sokarlar. Üstelik bu isimler demokratik sosyalizm adı altında Türkiye’ye çok farklı ve denenmemiş bir yönetim modeli getirme peşindeydiler. Ülkenin geleceğini bu yönetim biçiminde görüyorlardı. Burada hayret edilecek olan nokta, bu görüşü ordu komuta kademesine de benimsetmeleriydi. Ama önce bu antidemokratik dönüşümü sağlayacak ve de komuta kademesi içinden olacak liderlere ihtiyaç vardır. Bu konuda teklif götürülen generallerin bir bölümü bu görevi reddederler. Sonuçta Askeri Cunta bir muhtıra vererek Süleyman Demirel’in Başbakanlığı’ndaki Bakanlar Kurulunu istifaya zorlar ve başarılı olurlar. Ama sosyalist bir devrim amacı gerçekleşemez. Yeni kurulan kabine, ihtilalci komutanların önemli bir bölümünü emekliye ayırmayı başarır. Buna karşılık olarak, o dönemde sosyalizm propagandası yürüten ve bunun için kanlı eylemlere de girişen üniversiteli bir grup genç, uzun süren mücadele sonrası yakalanır. Çalkantılı ve balyoz harekatı uygulanan günlerin giderek çoğaldığı dönemde, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan gibi üniversiteli gençler idam edilir. Toplum, bu üç gencin, 1961 yılında askerler tarafından idam edilen, dönemin Başbakanı Adnan Menderes ve iki bakan, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamının sanki bir rövanşı gibi kabullenir. Aslına bakılırsa, 12 Mart 1971 günü sosyalist bir devrim diye başlayan bu hareket, tam tersine solcu kesimin tasfiyesini kolaylaştırır. Tutuklmalar, işkenceler ve uzun hapis dönemleri ile sosyalizm diye başlatılan bir dönem yerine ülkeye daha sert bir sağ iktidarın gelmesine yol açar.Her ne olursa olsun, askeri güç veya sivil milisler eliyle bir ülkenin seçim ile gelen İktidarları indirilemeyeceğini ortaya çıkar. Ne yazık ki, tarih yine tekerrür eder ve 1980 Askeri Darbesi yaşanır ülkemizde….
Söz, kaba kuvvetten, silahlı güçlerin iktidar değiştirme ve darbe yapma alışkanlığından açılmışken, insanın aklı ister istemez günümüzdeki bazı garip olaylara gidiyor. Örneğin ABD Başkanı olarak ikinci kez seçilen Donald Tramp, gemi azıyı aldı iyice…Gazze’yi tatil beldesi gibi görerek satın alacağını bile söyleyen bir lider var karşımızda. Arkasında, bilişim sektörünün dünyadaki en önemli temsilcileri, yani para babalarının desteği var. Onlara göre, dünya ve içindeki toplumlar, adeta müşteri ve ülkeler de birer ticarethane !!!
Bu garip adamın, ön görüleri, körfez adı değişiklikleri , Kanada üzerinde eyalet baskısı kurması, sanki bir komedi filminin sahneleri gibi izleniyor. Bu garip, fütursuz lider arada bir de, canlı yayında maharetini sergileyebiliyor. Bir ülkenin genç liderini neden Rusya ile barışmadın diye azarlayabiliyor. Buradaki gariplik, lideri azarlamasından öte, ABD’nin ebedi ve ezeli rakibi Rusya’ya Tramp’ın uzattığı barış eli…İşte bu durum gerçekleşirse, şaka derken üçüncü dünya savaşının pimi de çekilmiş olur. Ülkemizde yaşanan bir post modern darbeden, günümüzde, dünyanın egemen devletlerinin başındaki garip adamlara geldik.
Onların yapacağı çılgınlıklar, ülkemizdeki post modern darbelere de benzemeyeceğini hemen herkesin bildiği bir dönemi yaşıyoruz. Temennimiz, seçim ile gelen yönetimlerin, kimsenin burnu kanamadan , yine seçim ile gitmeleri olacaktır. Bu da ancak, gelmesini bilen, ama gitmeye bir türlü razı olmayan liderlerin devrinin kapanması ile başarılacaktır.
12 Mart Muhtırası, 12 Mart 1971 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri Komuta Kademesinin; Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur imzasıyla Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a bir muhtıra vererek 32. Türkiye Hükûmetini istifaya zorladığı askerî müdahaledir.
Muhtıra öncesi
Millî Demokratik Devrim
Ana madde: Millî Demokratik Devrim
Türkiye'de 1970'li yıllarda askerî bir müdahale ile sosyalist devrimin gerçekleşmesi gerektiğini savunan düşüncedir. Doğan Avcıoğlu'nun başı çektiği Yön ve Devrim dergileri Millî Demokratik Devrim'in savunucusuydu ve 12 Mart Süreci'nde önemli bir yere sahipti. Doğan Avcıoğlu'nun yazıları ve kitapları ordu içerisindeki bazı genç subaylar tarafından benimseniyordu. Çeşitli cunta planları yapılıyor ve lider olarak Muhsin Batur ve Faruk Gürler görülüyordu. Ancak Faruk Gürler ve Muhsin Batur bu planlara yaklaşmamıştı ve Millî Demokratik Devrim taraftarı sol görüşlü subayları 12 Mart Muhtırası sonrası tasfiye etmişlerdi.[1]
Vikikaynak'ta 12 Mart Muhtırası
ile ilgili metin bulabilirsiniz.
Makale serilerinden
Türkiye'd
Kanlı Pazar (Hürriyet gazetesi)