Eski dönemleri ve o günlerin muziplerini hatırladığımda, bir burukluk duyarım. Bazı büyüklerimiz vardı kahvenin müdavimi olan… Espri ile karışık bize hayat dersi verirlerdi. Aldatılmaya veya ikna olmaya açık olan birini buldular mı da mizah uğruna en ağır şakaları yapmaktan kaçınmazlardı. Mesela, baba evinin bahçesini kazdırarak, yol kenarında, ama daha aşağı seviyede kapısı olan küçük bir çayhane yaptırmak kimin aklına gelirdi ki ? İşte bu buluşma mekanını yaratan ve de biraz safça birini bulduğunda, iki muzip arkadaşı ile, üçlü bir hücuma geçmekten imtina etmeyen “yan keski” lakaplı Ender abi. Sabahları kahveyi açarak, üç beş kuruş için yaşlı halinde çalışan Memiş agaya neler yapmadı ki ? Önce, bomba süsü vererek, sabahın köründe kahveyi açan yaşlı adamı korkuttu. Daha sonra daha ağır bir şaka ile, gitti Memiş aganın üzerine…Sarı renkli , büyücek bir dosya içine koyduğu yazılı kağıdı resmi evraka çevirdi. Memiş aga da bunu bir kahve sakinine okutunca yandım Allah deyip, kendini dışarıya atmaz mı ? Güya resmi yazıda, kahvede çalıştığı için, emekli aylığının kesileceği yazılıymış! Aslında öyle bir şey yoktu ama yan keski Ender abi bunu senaryoya çevirmeyi bilmişti. Ama artık aramızda yokmuş, bize bunu söyleyen şaka yapmadıysa, öbür dünyaya göçmüş. Bir yakın arkadaşı öğrenmiş bu durumu. Gelelim kahvenin eski günlerinden, günümüze…Bu yazdıklarım, kahveye doğru yol alırken aklımdan geçmişti. Kendi kendime acı acı gülerek hedefe vardım ve içeri başımı eğerek giriverdim. Çünkü, kapı boyu oldukça kısaydı her daim... Az kalsın bunu unutup kafamı çarpacaktım çatısına… Benim bu halimi gören komik Tayfun hafifçe gülümsedi. Yine cinliği üzerindeydi sanki, hemen soru-cevap bölümüne geçti b”Aga, Tunceli Valisi’ni gördün mü? Pazar günü 19 Mayıs törenlerini izlerken ağlıyordu. Demek ki, Atatürk konusunda çok hassasmış. Ama görev yaptığı bu şehrin havasına bir türlü alışamamış olmalı ki, gözlerinden yaş geliyordu.En azından biz öyle düşündük.” Tayfun’un bu sözlerinden bir kaç gün sonra, işin doğrusu ortaya çıkıverdi. Meğer ağlama nedeni çok saşkaymış. “Barış Süreci” gereği, iki teröristin anması yapılacakmış Tunceli’de… Vali izin vermek istememiş, ama emir yukarıdan gelmiş ve “ Sadece anma olacak, gösteriye izin verilmeyecek” türünden bir talimat almış. Meğer ağlama ve duygulanma nedeni de buymuş. Sonra ne yapmış biliyor musunuz ? Söz konusu Vali Bey, İçişleri Bakanlığı’na başvurarak, bu şehirdeki görevinden alınmasını, başka bir yere tayinini istemiş.” Tayfun sözünü bitirir, bitirmez, Tahir söze girdi ve “Delikanlı adammış, helal olsun bu valiye bee..” dedi ve konuyu, siyasetin tam orta yerine soktu.O dakikalarda hiç söze karışmayan şair Mikail devreye giriverdi, sanırım Kadir’e cevap vermek için…” Abi, daha yeni şehit düşen bir askerin neden bu görevi seçtiğini okudun mu gazeteden? Kadir başını kaldırarak okumadığını ima etti. Sözlerine devam eden Mikail, bu kez daha heyecanlı bir tonlama ile “Yahu bu nasıl iş. Barış süreci oluyo diyolar, o zaman bu çocuk nerede neden şehit oldu? Demek ki bu durum kimseyi , özellikle teröristleri ırgalamıyor ki,genç bir delikanlıyı vurmuşlar. Bu askerin isteğini okuyunca içim sızladı. Meğer alacağı tazminat ile, baba evini yenileyecekmiş. Ama ömrü yetmemiş garibin…” Kahvenin tadı kaçmıştı bu sözler üzerine…Tam o sırada, hastalığı nedeni ile çoktandır kahveye gelemeyen yörük Himmet abi selam verdi ve içeri giriverdi. Arkadaşlaaa, bu adamı izliyonuz mu, hani Tramp mı, Torompmu , hani vaya Amerika başkanı ne demiş biliyonuz mu ? Kendi isteği ile ABD’den ayrılıp, başka bir ülkeye gidecek göçmenlere para vercemiş. Bizimkilee, neden bunu yapamıyo? Bu son cümle herkesi gülümsetti.Şair Mikail gerekli cevabı verdi hemen. “Himmet aga, bizdekiler kolay gitmez. Gitse Suriye’ye gitcekler. Orayı bu Tramp turizm cenneti yapçakmış. Onları sokar mı, o topraklara…Ne deli adam değil mi abiler… Bazı siyasiler, haberciler diyo ki Üçüncü Dünya Savaşı çıkacaksa, bu adam çıkarırmış. Bize bulaşmasa bari” Bu sözler, kahvedeki acıklı, dertli, hüzünlü havayı değiştirmeye yetmişti. Tam o sırada beklenmedik bir şey oluverdi. Komik Tayfun bağırarak “Herkese benden bir bardak çayyyy…Sonra da çaylar askıdan olsun” demez mi ? Çay siparişi başlı başına bir olay, askıda çay ne ola ki?Ama yanıt Mikail’den geldi. “Doğuda bir şehirde, askıda çay işi başlamış. Parası olan çayını içerken, ayrıca askı için de bir miktar para veriyomuş, canı çay isteyen ve durumu iyi olmayan da bunu içiyomuş abiler. Durum işte bundan ibaret.” Bu son cümleler, herkesin yüreğini sızlatmıştı ama kahveci Oğuz beklenmeyen bir hareketle, “Çaylar benden ulennn” demez mi, hepimiz , hem şaşırdık , hem de sevindik. Demek ki, bizim çukur kahvede merhamet duyguları sönmemişti. Bunun sevinci ile, çayımı içtim ve yola koyuluverdim.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İSMAİL KEMANKAŞ
Çukur kahve siyasi magazini tartışıyor
Eski dönemleri ve o günlerin muziplerini hatırladığımda, bir burukluk duyarım. Bazı büyüklerimiz vardı kahvenin müdavimi olan… Espri ile karışık bize hayat dersi verirlerdi. Aldatılmaya veya ikna olmaya açık olan birini buldular mı da mizah uğruna en ağır şakaları yapmaktan kaçınmazlardı. Mesela, baba evinin bahçesini kazdırarak, yol kenarında, ama daha aşağı seviyede kapısı olan küçük bir çayhane yaptırmak kimin aklına gelirdi ki ? İşte bu buluşma mekanını yaratan ve de biraz safça birini bulduğunda, iki muzip arkadaşı ile, üçlü bir hücuma geçmekten imtina etmeyen “yan keski” lakaplı Ender abi. Sabahları kahveyi açarak, üç beş kuruş için yaşlı halinde çalışan Memiş agaya neler yapmadı ki ? Önce, bomba süsü vererek, sabahın köründe kahveyi açan yaşlı adamı korkuttu. Daha sonra daha ağır bir şaka ile, gitti Memiş aganın üzerine…Sarı renkli , büyücek bir dosya içine koyduğu yazılı kağıdı resmi evraka çevirdi. Memiş aga da bunu bir kahve sakinine okutunca yandım Allah deyip, kendini dışarıya atmaz mı ? Güya resmi yazıda, kahvede çalıştığı için, emekli aylığının kesileceği yazılıymış! Aslında öyle bir şey yoktu ama yan keski Ender abi bunu senaryoya çevirmeyi bilmişti. Ama artık aramızda yokmuş, bize bunu söyleyen şaka yapmadıysa, öbür dünyaya göçmüş. Bir yakın arkadaşı öğrenmiş bu durumu. Gelelim kahvenin eski günlerinden, günümüze…Bu yazdıklarım, kahveye doğru yol alırken aklımdan geçmişti. Kendi kendime acı acı gülerek hedefe vardım ve içeri başımı eğerek giriverdim. Çünkü, kapı boyu oldukça kısaydı her daim... Az kalsın bunu unutup kafamı çarpacaktım çatısına… Benim bu halimi gören komik Tayfun hafifçe gülümsedi. Yine cinliği üzerindeydi sanki, hemen soru-cevap bölümüne geçti b”Aga, Tunceli Valisi’ni gördün mü? Pazar günü 19 Mayıs törenlerini izlerken ağlıyordu. Demek ki, Atatürk konusunda çok hassasmış. Ama görev yaptığı bu şehrin havasına bir türlü alışamamış olmalı ki, gözlerinden yaş geliyordu.En azından biz öyle düşündük.” Tayfun’un bu sözlerinden bir kaç gün sonra, işin doğrusu ortaya çıkıverdi. Meğer ağlama nedeni çok saşkaymış. “Barış Süreci” gereği, iki teröristin anması yapılacakmış Tunceli’de… Vali izin vermek istememiş, ama emir yukarıdan gelmiş ve “ Sadece anma olacak, gösteriye izin verilmeyecek” türünden bir talimat almış. Meğer ağlama ve duygulanma nedeni de buymuş. Sonra ne yapmış biliyor musunuz ? Söz konusu Vali Bey, İçişleri Bakanlığı’na başvurarak, bu şehirdeki görevinden alınmasını, başka bir yere tayinini istemiş.” Tayfun sözünü bitirir, bitirmez, Tahir söze girdi ve “Delikanlı adammış, helal olsun bu valiye bee..” dedi ve konuyu, siyasetin tam orta yerine soktu.O dakikalarda hiç söze karışmayan şair Mikail devreye giriverdi, sanırım Kadir’e cevap vermek için…” Abi, daha yeni şehit düşen bir askerin neden bu görevi seçtiğini okudun mu gazeteden? Kadir başını kaldırarak okumadığını ima etti. Sözlerine devam eden Mikail, bu kez daha heyecanlı bir tonlama ile “Yahu bu nasıl iş. Barış süreci oluyo diyolar, o zaman bu çocuk nerede neden şehit oldu? Demek ki bu durum kimseyi , özellikle teröristleri ırgalamıyor ki,genç bir delikanlıyı vurmuşlar. Bu askerin isteğini okuyunca içim sızladı. Meğer alacağı tazminat ile, baba evini yenileyecekmiş. Ama ömrü yetmemiş garibin…” Kahvenin tadı kaçmıştı bu sözler üzerine…Tam o sırada, hastalığı nedeni ile çoktandır kahveye gelemeyen yörük Himmet abi selam verdi ve içeri giriverdi. Arkadaşlaaa, bu adamı izliyonuz mu, hani Tramp mı, Torompmu , hani vaya Amerika başkanı ne demiş biliyonuz mu ? Kendi isteği ile ABD’den ayrılıp, başka bir ülkeye gidecek göçmenlere para vercemiş. Bizimkilee, neden bunu yapamıyo? Bu son cümle herkesi gülümsetti.Şair Mikail gerekli cevabı verdi hemen. “Himmet aga, bizdekiler kolay gitmez. Gitse Suriye’ye gitcekler. Orayı bu Tramp turizm cenneti yapçakmış. Onları sokar mı, o topraklara…Ne deli adam değil mi abiler… Bazı siyasiler, haberciler diyo ki Üçüncü Dünya Savaşı çıkacaksa, bu adam çıkarırmış. Bize bulaşmasa bari” Bu sözler, kahvedeki acıklı, dertli, hüzünlü havayı değiştirmeye yetmişti. Tam o sırada beklenmedik bir şey oluverdi. Komik Tayfun bağırarak “Herkese benden bir bardak çayyyy…Sonra da çaylar askıdan olsun” demez mi ? Çay siparişi başlı başına bir olay, askıda çay ne ola ki?Ama yanıt Mikail’den geldi. “Doğuda bir şehirde, askıda çay işi başlamış. Parası olan çayını içerken, ayrıca askı için de bir miktar para veriyomuş, canı çay isteyen ve durumu iyi olmayan da bunu içiyomuş abiler. Durum işte bundan ibaret.” Bu son cümleler, herkesin yüreğini sızlatmıştı ama kahveci Oğuz beklenmeyen bir hareketle, “Çaylar benden ulennn” demez mi, hepimiz , hem şaşırdık , hem de sevindik. Demek ki, bizim çukur kahvede merhamet duyguları sönmemişti. Bunun sevinci ile, çayımı içtim ve yola koyuluverdim.