Hava Durumu

DEPREM VE HATAY CUMHURİYETİ

Yazının Giriş Tarihi: 23.02.2023 15:36
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.02.2023 15:36

Birkaç kez görmeye ve elden geldiğince gezmeye çalıştığım Hatay ve merkez ilçesi Antakya tarihi boyunca ilginçlikler birbirini kovalamıştır. Bilinen tarihi ilk çağalara kadar gider. Stratejik önemi büyüktür. Bu nedenle medeniyetin sembolü olmuştur. Yakın çağlarda kazandığı özelliklerinin başında farklı inançlara ev sahipliği yapması ve bunun getirdiği özellik ile hoşgörü merkezi olmasıdır. Yanı sıra tek tanrılı dinlerin ilk mabetlerini bağrında taşır, ya da günümüzdeki yıkım sonucu belki de artık taşırdı ifadesini kullanacağız. Türklerin ele geçirmesi sonucu uzun yıllar Osmanlı İmparatorluğu toprakları içinde kalmış, Birinci Genel Savaş sonrası Fransız işgali yaşamıştır. Bu işgalin bitirilişindeki yöntem, benzersiz bir özelliktedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu şehre verdiği önem, işgal sonrası tekrar kazanımı için kullandığı “Hatay benim şahsi meselemdir” cümlesi, aslında bu konuda söylenebilecek en özgün ve özet cümledir. İtilaf devletlerine karşı kazanılan Kurtuluş Savaşı sonrası Lozan’da yeni bir başlangıç yapılarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti, çözümünü daha sonraya bıraktığı iki sorunu da çözmeye başarır. Bunlardan  birincisi Montrö ile çözülen boğazlar sorunu, diğeri de Hatay sorunudur. Bu önemli viraj Hatay Cumhuriyeti formülü ile geç de olsa dönülmüştür. Günümüzde de, Hatay yine stratejik önemini korumakta… Bunun yanı sıra,  2011 yılından bu yana yaşanan bölgesel çatışmalar, önemli sayıda Suriyelinin ülkemize sığınmasına yol açmış, bazı ilçelerimiz ve Hatay’da  bu sayı giderek artmış ve bir güvenlik sorunu haline gelmiştir. Bazı deneyimli gazeteci meslektaşlarımızın iddiasına göre, 2011 öncesi Suriye’ye ikili görüşmeler için giden heyetlerimizin ağırlandığı salonlardaki Suriye haritaları kapatılırmış. Nedeni de Hatay’ın günümüzde bile Suriye sınırları içinde gösterilmesiymiş. Bu stratejik özellikli şehrimiz ve tarihçesini anlatabilmek için, yeni kurumum Yeni Marmara Gazetesi’ndeki ilk “Not Defteri” çalışmamı Hatay’a ve tarihçesine ayırdım.

Anadolu’nun  en eski yerleşimi Hatay

Hatay ülkemizin en eski yerleşim bölgelerinden biri ve Türkiye’nin en güneyinde yer alan ilidir. Tarihi boyunca başta Hititler olmak üzere çeşitli milletlere ev sahipliği yapmıştır. Amik Ovası geçmiş medeniyetlerin kalıntılarını barındıran höyüklerle doludur. İlin  iki önemli kentinden İskenderun MÖ 333 yılında, Antakya ise M.Ö 300 yılında kurulur. Antakya ve çevresi MÖ 64 yılında Romalılar tarafından zapt edilir. Romalılar döneminde Kudüs’te ortaya çıkan Hıristiyanlık ilk defa Antakya’da yayılır ve onlara “Hıristiyan” adı ilk defa Antakya’da verilir, Hıristiyanlığın ilk kilisesi yine Antakya’da kurulur. Anadolu’dan geçip Afrika, Arabistan ve Hindistan’a giden bütün anayollar ve İpek Yolu Antakya’dan geçer. Bu dönemde Antakya, yüksek ve muazzam surlarla çevrilmiş muhteşem bir şehirdir. Çağlayanlarıyla ünlü Defne, yani bugünkü Harbiye, imparatorluğun en ünlü sayfiye merkezdir.

İlk çağlarda yaşanan büyük Hatay depremi 

Özellikle 526 yılında yaşanan ve 250 ya da 300 bin kişinin öldüğü sanılan deprem, kent tarihindeki en büyük felaketlerden biridir. 638 yılında İslam orduları tarafından zapt edilen Antakya, daha sonra 969’da Bizans, 1084 yılında Anadolu Selçuklularının, 1098 yılında Haçlı orduları, 1268 yılında Memluk Devleti’nin eline geçer. Kent ve çevresi 1516 yılında Osmanlı İmparatorluğu idaresi altına girer. Osmanlı döneminde Antakya, huzurlu bir yerleşim yeri, canlı bir tarım, ticaret ve transit merkezidir. Bu dönemde zeytinyağı, sabun ve ipek bölgenin en önemli ürünleridir. Antakya’nın bu huzurlu dönemi Birinci Dünya Savaşı’na kadar sürer. Şehir savaş görmez, ama o yıllar sıkıntılarla geçer. Sonuçta Mondros Mütarekesi imzalanır ve ardından, başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Türk komutanlar ve idarecilerin şiddetle direnmelerine rağmen, ordumuz silah bırakıp cepheden çekilmek zorunda kalır.

İşgal başlıyor

Mondros Mütarekesi’nin imzalanışından 15 gün sonra Hatay  galip devletler tarafından ilk işgal edilen yer olur.  Önce İngiliz ve Fransızlar tarafından birlikte işgal edilen ve “İskenderun Sancağı” adı verilen bölge, 1919 yılında Fransızların kontrolüne geçer. Türk çeteleri, işgalci güçler ile amansız bir mücadeleye girişir. Bu mücadeleye ve Mustafa Kemal Paşa’nın çabalarına rağmen bölge,1921 yılında Türkiye ile işgalci Fransa arasında imzalanan Ankara İtilafnamesi ile sınırlarımız dışında ve Suriye içinde kalır. Ama özerk bir bölge haline getirilen ve adı İskenderun Sancağı olan bölgede yaşayan Türklerin kültürel gelişme hakları da korunur. Bu öz be öz Türk bölgesi, Türkiye sınırları dışında kalmış, ama Mustafa  Kemal Paşa bu bölgeden asla vazgeçmemiştir. 15 Mart 1923 yılında ziyaret ettiği Adana’da “Kırk asırlık Türk Yurdu düşman elinde esir kalamaz” diyerek bölge halkına kurtuluş vaat eder. İşgal idaresince İskenderun Sancağı adı verilen bölge ile sonraki yıllarda sürekli olarak ve yakından ilgilenir.1926 yılında İskenderun Sancağı’nın bağımsızlık girişimi yarıda kalır. 1928 yılında Sancak’ın ilk Türkçe dergisi Yeni Mecmua yayımlanmaya başlar. Yine 1928 yılında Antakya’daki Türkler, işgal altında yaşamalarına rağmen Türkiye ile birlikte yeni Türk alfabesini öğrenmeye başlar. 1933 yılında, Cumhuriyet’in onuncu yılı, Sancak’taki Türkler tarafından da kutlanır ve 1934 yılı Sancak’ta yaşayan Türkler için adeta şapka yılı olur. 1936 yılında, o sırada Türkiye’nin en önemli konularından biri olan Boğazlar meselesi uluslararası bir antlaşma Montrö  ile çözümlenir. Türkiye artık sadece İskenderun Sancağı konusuyla ilgilenmeye başlar.

“Hatay benim şahsi meselemdir”

Bu gelişmelerin ardından,1936 yılının Eylül ayında, Fransız Mandası altında bulunan Suriye’nin bağımsızlığı konusu gündeme gelir. Suriye’nin bu konudaki girişimlerini gerekçe gösteren Türkiye, Milletler Cemiyeti’ne başvurarak benzer biçimde,İskenderun Sancağı’na da bağımsızlık verilmesini talep eder. Bu arada Atatürk, Büyük Millet Meclisi kürsüsünden, İskenderun Sancağı  meselesine verdiği önemi bütün dünyaya ilan eder. Ertesi gün de bu bölgeye “Hatay” adını verir  ve “Şahsi meselemdir” dediği Hatay uğrunda, gece gündüz çalışır. Milletler Cemiyeti’nde cereyan eden görüşmeler sonucunda 27 Ocak 1937’de Hatay’a bağımsızlık verilmesi kabul edilir. Bu arada Hatay Millet Meclisi için yapılacak seçimler konusunda çıkarılan güçlükler yüzünden, ağır hasta olduğu halde Mayıs 1938’de Mersin’e ve Adana’ya gidip askeri birliklere geçit resmi yaptıran Atatürk, Türkiye’nin istekleri kabul edilmeden oradan ayrılmaz. Seçimlerde huzursuzluk ve olaylar artınca, Türkiye ile Fransa’nın anlaşmaları sonucunda  5 Temmuz 1938’de bir Türk Alayı, Fransız askerleri ile birlikte seçim güvenliğini sağlamak üzere Hatay’a girer.  Hatay seçimleri yapılır ve

 2 Eylül 1938’de bu bölgede  Hatay Devleti adıyla bir Türk Devleti kurulur.

..Ve  Hatay Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma kararı alıyor

Hatay Devleti Atatürk’ün son ve eşsiz zaferi, milletine son armağanıdır. Bu devletin ömrü 10 ay kadar sürer. Bu süre içinde Meclis ve hükümet düzenli olarak çalışır, Ekim ayında gümrükler devralınır, sınırlar Suriye’ye kapatılarak gümrük karakolları kurulur. Şubat 1939’da Türkiye Cumhuriyeti Kanunları “resepsiyon” yöntemine göre Hatay kanunları olarak kabul edilir.

Mart ayında Türk parası, Hatay’ın da parası olarak da geçerli olur. 23 Haziran 1939’da Türkiye ile Fransa arasında, mandaterlikten kaynaklanan bazı hakların tümüyle ve kesin olarak Türkiye’ye devrine ilişkin bir anlaşma imzalanır.

Bunun ardından Hatay Millet Meclisi 29 Haziran 1939’da oybirliğiyle kendi varlığına son vererek Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma kararı alır.

Hatay’ın tekrar ana yurduna katılımı mutluluk vericidir ama yanında bir de burukluk vardır. “Hatay benim şahsi meselem” diyen Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, Hatay’ın bağımsız bir devlet olduğunu ağır hasta olarak yatağında öğrenmiş, buna karşın tekrar Türkiye’ye ilhakını görememiştir.

 

KAYNAKÇA

 “Hatay’ın Ana Vatana İlhakının Türk Dış Politikasındaki Yeri” Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 2000.

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.