Aslında bu makaleyi bir gün önce paylaşacaktım. Ama, acemice bir dikkatsizlik sonucu yazdıklarımı istemeden silmiş oldum. Başlıktaki konuyu benzerlik ve liderlerin hedefi açısından değerlendirmiştim aslında.. Ve böylece bir önemli fırsatı kaçırmış da oldum, bizi hoplatan Silivri depremi ile…
Gelelim konumuza. ABD Başkanlık koltuğuna ikinci kez oturan Donald Trump, her açıklamasında tüm dünyayı şoke edecek sözler sarf ediyor. Kanada’yı 51. Eyalet olarak görmek istiyor. Bu istek yetmiyor, Grönland Adası ve zenginliklerinden pay almak arzusunda olduğunu belirtiyor.Hepsinden önemlisi ve mizah yansıtacak pervasız bir görüş ile, Panama Kanalı ve getirisini eline geçirmek amacını açıkça beyan ediyor. Gerekçesi de açık, Panama, işletmeyi ABD ile dünya birinciliği yarışı yapan Çin’e vermiş. ABD gemileri kanaldan geçerken büyük miktarda para ödüyor ve üstelik Panama’nın gelirinden pay da alamıyormuşşş.Parada rakip Çin’e gidiyor bu durumda…
Haber ajansları konuya böyle yaklaşıyor. Yani asıl mesele her zamanki gibi parrra, para, ve yine para… Gelelim Trump benzeri bizim liderimize..
Önce düşünü gerçekleştirmek için, evin oğlu gibi inandığı ve sevdiği Murat Kurum’u, yerel seçimde İstanbul adayı yaptı. Bu süreçte, daha önce gündeme gelen “Kanal İstanbul Projesi” bir süreliğine raftaydı. Seçim kazanılamayınca ve ardından İmamoğlu da devreden çıkarılınca,eski aşk depreşti ve Sayın Cumhurbaşkanı, benzeri ve iyi anlaştığı Trump gibi, ama bir başka yoldan sonuca gitme arzusundaymış meğer... Vazgeçildi sandığımız “Kanal İstanbul Projesi”ni yine devreye soktu. Bazı yayın organlarının verdiği sayı, bu projenin yakınlarına tam 24 bin konut yapılacakmış. Hem de deprem bölgesindeki binlerce vatandaş halâ konteyner ve çadırda yaşarken…Üstelik bu projenin afişleri bazı Arap ülkelerinde devreye girmiş. Büyük olasılıkla bu konutlar yapılmadan bile, bir kısmı satılmış olabilir. Yani anlayacağınız, her iki güçlü ve dünya liderinin hedefi, para bulmak ülkesine…Çünkü veya herhalde, Türkiye şu anda bu açıdan zorluk içinde. ABD için de işler pek iç açıcı olmasa gerek. Tramp , Panama kanalından geçen ticaret gemilerinin ücretine bile takmışken kafayı, paraya onun da çok ihtiyacı olduğu ortaya çıkıyor sanki...
Öte yandan, ülkemizdeki bazı bilim insanları ve bu konuda uzman sayılan şahıslar, Kanal İstanbul’un yaratacağı coğrafi değişikliğin, yani iki boğazın arasında kalarak yaşayacak olan vatandaşlarımızın, bir felakette karşılaşacağı korkunçluğa değiniyor. Örneğin bir partili yönetici, İstanbul’un batı yakasının dörtte üçlük nüfusu Kanal İstanbul projesi yanında yaşıyormuş. Olası bir afette bunun nasıl bir sonuca neden olacağı da aşikâr. Bir de ülkemizin nezih medyasında bile konu olmayan Montrö Antlaşması” da asılı yerinde duruyor. Çünkü bu anlaşma gereği, İstanbul Boğazına alternatif olacak bir proje, dünyanın egemen güçleri veya ülkelerinin dikkati bir anda Türkiye’ye çevrilebilir ve de boğazlar anlaşmasına uyması istenir.
Uyulmaz ise ne olur onu benim bilmem imkansız…
Gelelim başlığın ferasetine.Ne benzerlik değil mi, Erdoğan-Tramp ikilisinin ki... İkisi de çok güçlü,muktedir, ama bu durum her iki toplumda ve dünya genelinde nasıl bir algıya yol açacak? Bunun yanıtını ancak medyumlar bilir!
Benim ki sadece iki benzerliğe vurgu yapmaktı. İşte bu makalem, 22 Nisan akşam saatlerinde yazıldı ve ertesi gün, yani 23 Nisan’da gazeteye gönderilecek ve baskıya girecekti. Sonra da 24 Nisan sabahı paylaşılarak sizlerin gözlemine sunulacaktı. Ben de bu makaleyi sizler ile paylaşırken Marmara Bölgesi’ni sallayan deprem fırtınasını bir gün önce yaşamışken, klasik biçimde “ Benim yazının mürekkebi kurumadan, depreme yakalandık. Galiba Kanal İstanbul konusu, bu kez de sekteye uğrayacak “ diyecektim. Sonra da ekleyecek ve “Demedik mi, söylemedik mi kanalın tehlikesini” diyerek gazetecilik cakası satacaktım! Ne yapayım, kısmet değilmiş, mal elimde kaldı. Espri bir yana, hepimiz gerçekten depremin yıkıcılığı ve korkusunu uzun süre yaşamadığımız için, 23 Nisan günü sarsıntılar ile hem korktuk, hem de bunu bir işaret saydık. Belki de bu sadece benim yorumum olabilir. Tüm okurlarıma, felaketsiz, sağlıklı ve mutlu günler dilerim.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İSMAİL KEMANKAŞ
İki lider iki kanal ve benzer istekler
Aslında bu makaleyi bir gün önce paylaşacaktım. Ama, acemice bir dikkatsizlik sonucu yazdıklarımı istemeden silmiş oldum. Başlıktaki konuyu benzerlik ve liderlerin hedefi açısından değerlendirmiştim aslında.. Ve böylece bir önemli fırsatı kaçırmış da oldum, bizi hoplatan Silivri depremi ile…
Gelelim konumuza. ABD Başkanlık koltuğuna ikinci kez oturan Donald Trump, her açıklamasında tüm dünyayı şoke edecek sözler sarf ediyor. Kanada’yı 51. Eyalet olarak görmek istiyor. Bu istek yetmiyor, Grönland Adası ve zenginliklerinden pay almak arzusunda olduğunu belirtiyor.Hepsinden önemlisi ve mizah yansıtacak pervasız bir görüş ile, Panama Kanalı ve getirisini eline geçirmek amacını açıkça beyan ediyor. Gerekçesi de açık, Panama, işletmeyi ABD ile dünya birinciliği yarışı yapan Çin’e vermiş. ABD gemileri kanaldan geçerken büyük miktarda para ödüyor ve üstelik Panama’nın gelirinden pay da alamıyormuşşş.Parada rakip Çin’e gidiyor bu durumda…
Haber ajansları konuya böyle yaklaşıyor. Yani asıl mesele her zamanki gibi parrra, para, ve yine para… Gelelim Trump benzeri bizim liderimize..
Önce düşünü gerçekleştirmek için, evin oğlu gibi inandığı ve sevdiği Murat Kurum’u, yerel seçimde İstanbul adayı yaptı. Bu süreçte, daha önce gündeme gelen “Kanal İstanbul Projesi” bir süreliğine raftaydı. Seçim kazanılamayınca ve ardından İmamoğlu da devreden çıkarılınca,eski aşk depreşti ve Sayın Cumhurbaşkanı, benzeri ve iyi anlaştığı Trump gibi, ama bir başka yoldan sonuca gitme arzusundaymış meğer... Vazgeçildi sandığımız “Kanal İstanbul Projesi”ni yine devreye soktu. Bazı yayın organlarının verdiği sayı, bu projenin yakınlarına tam 24 bin konut yapılacakmış. Hem de deprem bölgesindeki binlerce vatandaş halâ konteyner ve çadırda yaşarken…Üstelik bu projenin afişleri bazı Arap ülkelerinde devreye girmiş. Büyük olasılıkla bu konutlar yapılmadan bile, bir kısmı satılmış olabilir. Yani anlayacağınız, her iki güçlü ve dünya liderinin hedefi, para bulmak ülkesine…Çünkü veya herhalde, Türkiye şu anda bu açıdan zorluk içinde. ABD için de işler pek iç açıcı olmasa gerek. Tramp , Panama kanalından geçen ticaret gemilerinin ücretine bile takmışken kafayı, paraya onun da çok ihtiyacı olduğu ortaya çıkıyor sanki...
Öte yandan, ülkemizdeki bazı bilim insanları ve bu konuda uzman sayılan şahıslar, Kanal İstanbul’un yaratacağı coğrafi değişikliğin, yani iki boğazın arasında kalarak yaşayacak olan vatandaşlarımızın, bir felakette karşılaşacağı korkunçluğa değiniyor. Örneğin bir partili yönetici, İstanbul’un batı yakasının dörtte üçlük nüfusu Kanal İstanbul projesi yanında yaşıyormuş. Olası bir afette bunun nasıl bir sonuca neden olacağı da aşikâr. Bir de ülkemizin nezih medyasında bile konu olmayan Montrö Antlaşması” da asılı yerinde duruyor. Çünkü bu anlaşma gereği, İstanbul Boğazına alternatif olacak bir proje, dünyanın egemen güçleri veya ülkelerinin dikkati bir anda Türkiye’ye çevrilebilir ve de boğazlar anlaşmasına uyması istenir.
Uyulmaz ise ne olur onu benim bilmem imkansız…
Gelelim başlığın ferasetine.Ne benzerlik değil mi, Erdoğan-Tramp ikilisinin ki... İkisi de çok güçlü,muktedir, ama bu durum her iki toplumda ve dünya genelinde nasıl bir algıya yol açacak? Bunun yanıtını ancak medyumlar bilir!
Benim ki sadece iki benzerliğe vurgu yapmaktı. İşte bu makalem, 22 Nisan akşam saatlerinde yazıldı ve ertesi gün, yani 23 Nisan’da gazeteye gönderilecek ve baskıya girecekti. Sonra da 24 Nisan sabahı paylaşılarak sizlerin gözlemine sunulacaktı. Ben de bu makaleyi sizler ile paylaşırken Marmara Bölgesi’ni sallayan deprem fırtınasını bir gün önce yaşamışken, klasik biçimde “ Benim yazının mürekkebi kurumadan, depreme yakalandık. Galiba Kanal İstanbul konusu, bu kez de sekteye uğrayacak “ diyecektim. Sonra da ekleyecek ve “Demedik mi, söylemedik mi kanalın tehlikesini” diyerek gazetecilik cakası satacaktım! Ne yapayım, kısmet değilmiş, mal elimde kaldı. Espri bir yana, hepimiz gerçekten depremin yıkıcılığı ve korkusunu uzun süre yaşamadığımız için, 23 Nisan günü sarsıntılar ile hem korktuk, hem de bunu bir işaret saydık. Belki de bu sadece benim yorumum olabilir. Tüm okurlarıma, felaketsiz, sağlıklı ve mutlu günler dilerim.