Malum, bayram yaklaştıkça, arkadaş arasında konuşulan konudur, ne alınacağı, kimlere hediye götürüleceği, ya da kurban bayramı ise gelen,kurbanlık hayvan alıp, kesilip, kesilmeyeceği gündemin ilk sırasındadır. Benim bir arkadaşımı görmek için uğradığım çukur kahvede de bu konu konuşuluyordu diyeceğim ama, buna konuşma demek pek yerinde gelmedi bana.Bu nedenle sadece bayram öncesi öfke nöbeti demek geldi içimden. Bundan beş altı yıl önce bile, bu derece tartışma olmazdı bizim kahvede…Ama bu kez durum çok farklı ki, konuşmalar, yerini münakaşaya bırakmaya başladı. Kahveden içeriye başımı eğerek girdiğimde, bizim delikanlı Tahir ağzından köpükler saçarak, yan masadaki Tayfun’u azarlıyordu. Biliyorsunuz artık, Tayfun’un lakabı zaten “komik” o da buna binaen, Tahir’e “Abi kurban keserken bizi de unutma “ demiş. Sonra da münakaşa başlamış. Çünkü işin içine marangoz Turan da girmiş ve pazar karışmış. Kadir, ülke yöneticilerine verip veriştiriyor ve bayram ikramiyesini konu etmelerine küfürle cevap veriyordu. Ortalık yangın yeri gibiydi.Ben de yumuşatmak için devreye girmeye çalıştım ve “ Kısmetsiz köpek kurban bayramında aç kalırmış” diye çocukluktan beri duyduğum,tekerleme gibi sözcüğü devreye soktum. O sırada dışarıda oturan ve camdan içerisini dinleyen şair Mikail, kafasını uzatarak bana döndü ve “Abi, şimdi kısmetsiz köpekler bizler mi oluyoruz” demez mi, hemen herkesten homurtular duyuldu. Kadir sözü almış vermiyor ve “ Ben böyle dönem görmedim. Emekli aylığı on günde falan bitiyo, bırak kurbanı, ayağımıza pabuç bile almak zor. Bir de utanmadan televizyonlarda müjde veriliyo, ikramiyenizi işte şu gün ve bayramdan önce hesabınıza yatırıyoz diye. Yatırsan nolcak be, Bırak kurbanı, doğru dürüst bir et yemeği bile yaparken düşünürsün. Yetti artık yahu, bırakıp da gitmiyolar. Tayfun, anı kovalıyormuş ki hemen Kadir’i uyardı “Abi yapma, etme, halimize şükür deyiver, biri bu konuşmayı duyup, seni ispiyonlarsa naparız ozaman?”
Kadir kıpkırmızı olmuş suratını buruşturarak bir el harketi yaptı ve “O sıkar biraz. Beni gammazlayacak anasından doğmadı daha…” İş kurbandan çıktı, göz altı ve hapis cezalarına dönüverdi. Mikail bunun üzerin atladı ve “Abi gencecik çocuklar geçen bayram, gösteri yaptılar, mitinge katıldılar diye hapiste kalmadı mı? Bu bayram da bazıların için belli değil ne olacağı. Üstelik sınavlarına da giremediler…Kısa bir sessizlik sonrası Kadir yine gürledi…”Ben onların taa…” Kahve sakinleri söz birliği etmiş gibi;”Aman Kadir abi napıyon, bizi de toplayıp götürürler...Aman ağızları sıkı tutalım ve sesiz sakin bayramı geçirelim. Bayram yapalım demiyoz bizde…” Bu açıklama Kadir’i sakinleştirdi. Bir anlık sükûnet sonrası içeri yeni girmiş olan dağlı abimiz yörük Himmet selam verdikten sonra “ Gençler napıyonuz, neyi paylaşamıyonuz, söylenn bakalım…”
Tayfun kısa bir yanıt vererek; “ Himmet aga, kurban diyoz, eriyen emekli maaş diyoz, bayramda tencere nasıl kaynaycak diyoz. Sen nediyon bu işe?”
Himmet abi, hafifçe gırtlağını temizledi ve bir uzman edası ile, elindeki tespihi de çekerek söze giriverdi.” Bakın arkedeşler, zor durumdayız ama yapcak bi şey va mı? Hökümet değişsin diyenlerin sonu ne oluyo görüyonuz. Sandık gelmezse ne desek boş. Ne kadar maaş veseler alcez. Va mı bunun ötesi ?” Şair Mikali son cümlelere atıfta bulunarak “Himmet aga, aynı Demirel gibi konuştun. O da olsa bunları söylerdi ve işine devam ederdi.” Neyse hava biraz yumuşamıştı ve tebessümler ağızlara şekil veriyordu. Himmet abi yine sözü aldı ve “ Demirel ne deyiyodu, unuttunuz mu, boş tencire, hökümatı götürür…Azcık sabredelim, belki bişeyler yaparlar…” Bu cümle üzerine Turan kükredi. “Bayramda senin kapıyı çalsalar, çocuklara kaç para vercen? Ayırdın mı onlara parayı?” Himmet abiden önce Kadir devreye girdi ve “ Artık demir para devri bitti.kağıt para falan da bizde yok. On lira , yirmi lira versen almaz oğlum şimdiki çocuklar.
Ya iki yüz, ya da yüz lira vercen. Sonra da cepte para kaldı mı diye kurcalıcan bir şey bulamaycan.” Bu kadar tartışmada, hiç araya girmeyen kahveci Oğuz sazı eline aldı ve “ Amma da ağladınız be, tamam çaylar yine benden olsun. Onun yerine çocuklara harçlık verirsiniz herhalde? Bu cümle, kurban ve de boş tencereyi konudan çıkarıverdi. Hemen kağıt desteleri ile tavla istendi. Ben de yorgunluk çayımı içerek, durağa doğru yola çıktım.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İSMAİL KEMANKAŞ
Kurban ve boş tencere Çukur kahveyi gerdi!
Malum, bayram yaklaştıkça, arkadaş arasında konuşulan konudur, ne alınacağı, kimlere hediye götürüleceği, ya da kurban bayramı ise gelen,kurbanlık hayvan alıp, kesilip, kesilmeyeceği gündemin ilk sırasındadır. Benim bir arkadaşımı görmek için uğradığım çukur kahvede de bu konu konuşuluyordu diyeceğim ama, buna konuşma demek pek yerinde gelmedi bana.Bu nedenle sadece bayram öncesi öfke nöbeti demek geldi içimden. Bundan beş altı yıl önce bile, bu derece tartışma olmazdı bizim kahvede…Ama bu kez durum çok farklı ki, konuşmalar, yerini münakaşaya bırakmaya başladı. Kahveden içeriye başımı eğerek girdiğimde, bizim delikanlı Tahir ağzından köpükler saçarak, yan masadaki Tayfun’u azarlıyordu. Biliyorsunuz artık, Tayfun’un lakabı zaten “komik” o da buna binaen, Tahir’e “Abi kurban keserken bizi de unutma “ demiş. Sonra da münakaşa başlamış. Çünkü işin içine marangoz Turan da girmiş ve pazar karışmış. Kadir, ülke yöneticilerine verip veriştiriyor ve bayram ikramiyesini konu etmelerine küfürle cevap veriyordu. Ortalık yangın yeri gibiydi.Ben de yumuşatmak için devreye girmeye çalıştım ve “ Kısmetsiz köpek kurban bayramında aç kalırmış” diye çocukluktan beri duyduğum,tekerleme gibi sözcüğü devreye soktum. O sırada dışarıda oturan ve camdan içerisini dinleyen şair Mikail, kafasını uzatarak bana döndü ve “Abi, şimdi kısmetsiz köpekler bizler mi oluyoruz” demez mi, hemen herkesten homurtular duyuldu. Kadir sözü almış vermiyor ve “ Ben böyle dönem görmedim. Emekli aylığı on günde falan bitiyo, bırak kurbanı, ayağımıza pabuç bile almak zor. Bir de utanmadan televizyonlarda müjde veriliyo, ikramiyenizi işte şu gün ve bayramdan önce hesabınıza yatırıyoz diye. Yatırsan nolcak be, Bırak kurbanı, doğru dürüst bir et yemeği bile yaparken düşünürsün. Yetti artık yahu, bırakıp da gitmiyolar. Tayfun, anı kovalıyormuş ki hemen Kadir’i uyardı “Abi yapma, etme, halimize şükür deyiver, biri bu konuşmayı duyup, seni ispiyonlarsa naparız ozaman?”
Kadir kıpkırmızı olmuş suratını buruşturarak bir el harketi yaptı ve “O sıkar biraz. Beni gammazlayacak anasından doğmadı daha…” İş kurbandan çıktı, göz altı ve hapis cezalarına dönüverdi. Mikail bunun üzerin atladı ve “Abi gencecik çocuklar geçen bayram, gösteri yaptılar, mitinge katıldılar diye hapiste kalmadı mı? Bu bayram da bazıların için belli değil ne olacağı. Üstelik sınavlarına da giremediler…Kısa bir sessizlik sonrası Kadir yine gürledi…”Ben onların taa…” Kahve sakinleri söz birliği etmiş gibi;”Aman Kadir abi napıyon, bizi de toplayıp götürürler...Aman ağızları sıkı tutalım ve sesiz sakin bayramı geçirelim. Bayram yapalım demiyoz bizde…” Bu açıklama Kadir’i sakinleştirdi. Bir anlık sükûnet sonrası içeri yeni girmiş olan dağlı abimiz yörük Himmet selam verdikten sonra “ Gençler napıyonuz, neyi paylaşamıyonuz, söylenn bakalım…”
Tayfun kısa bir yanıt vererek; “ Himmet aga, kurban diyoz, eriyen emekli maaş diyoz, bayramda tencere nasıl kaynaycak diyoz. Sen nediyon bu işe?”
Himmet abi, hafifçe gırtlağını temizledi ve bir uzman edası ile, elindeki tespihi de çekerek söze giriverdi.” Bakın arkedeşler, zor durumdayız ama yapcak bi şey va mı? Hökümet değişsin diyenlerin sonu ne oluyo görüyonuz. Sandık gelmezse ne desek boş. Ne kadar maaş veseler alcez. Va mı bunun ötesi ?” Şair Mikali son cümlelere atıfta bulunarak “Himmet aga, aynı Demirel gibi konuştun. O da olsa bunları söylerdi ve işine devam ederdi.” Neyse hava biraz yumuşamıştı ve tebessümler ağızlara şekil veriyordu. Himmet abi yine sözü aldı ve “ Demirel ne deyiyodu, unuttunuz mu, boş tencire, hökümatı götürür…Azcık sabredelim, belki bişeyler yaparlar…” Bu cümle üzerine Turan kükredi. “Bayramda senin kapıyı çalsalar, çocuklara kaç para vercen? Ayırdın mı onlara parayı?” Himmet abiden önce Kadir devreye girdi ve “ Artık demir para devri bitti.kağıt para falan da bizde yok. On lira , yirmi lira versen almaz oğlum şimdiki çocuklar.
Ya iki yüz, ya da yüz lira vercen. Sonra da cepte para kaldı mı diye kurcalıcan bir şey bulamaycan.” Bu kadar tartışmada, hiç araya girmeyen kahveci Oğuz sazı eline aldı ve “ Amma da ağladınız be, tamam çaylar yine benden olsun. Onun yerine çocuklara harçlık verirsiniz herhalde? Bu cümle, kurban ve de boş tencereyi konudan çıkarıverdi. Hemen kağıt desteleri ile tavla istendi. Ben de yorgunluk çayımı içerek, durağa doğru yola çıktım.