Hakikaten çok renkli bir ülkeyiz.Birbirimiz ile kavga etmeye, en azından tartışmaya bayılıyoruz. O büyük ve çok yıkıcı 1999 Marmara depreminden sonra, ekranlardan tanıştığımız bilim insanları, yine boş durmamış. Üstelik her zaman olduğu gibi, birinin ortaya koyduğu iddiayı diğeri hemen çürütmeye başlamış. Doğal olarak, bizler, halk olarak bu durumda sürekli yürek kalkması yaşıyoruz. Örneğin ekranlardan çok iyi tanıdığımız ve unvanı “yer bilimci” olan Prof.Dr Naci Görür, yine bir şeyler görmüş ve bir kanıya varmış ki; “Sallanmıyoruz diye rehavete kapılmayın” diyerek uyarılarda bulunmuş. Üstelik daha da ileri giderek, ülkemizin 14 milyon yıldır aktif bir deprem kuşağında olduğunu bir kez daha hatırlatmış…Ve bu durumun daha milyonlarca yıl sürebileceği iddiasını da ortaya koymuş. Ardından da “Asıl odak noktası depreme dayanıklı dirençli kentler oluşturmak olmalı.” demiş. Toplum olarak bunu istemeyen de çıkmaz herhalde. Ama bu ekonomik şartlarda, insanlar, pazar artıklarını yiyecek olarak kullandığı günümüzde, hangi yönetim, nasıl olacak da dirençli kentler oluşturabilecek. Hadi oluşturdu diyelim, toplumun büyük bölümü yarı aç yarı tok bir durumdayken, bu konutlara nasıl sahip olacak? Özetle, bitmeyen öneriler ve sürekli korku altında yaşayan bir toplum… Ülkenin özeti böyle. Bu haber yine bizi ürkütürken, bu kez bir başka deprem bilimci Prof.Dr. Şener Üşümezsoy da, hemen bu açıklamaya karşılık vermiş ve
“ Marmara’daki faylar, 1912’de, 1894’te ve 1999 depreminde kırıldı. Bu nedenle büyük deprem beklentisi gerçekçi değil.”diyerek karşılık vermiş.Bilim insanları bir görüşte birleşemez, birlikte çözüm aramaktan imtina ederse, bizler ne yapacağız? Ancak korkarız. Hakikaten ülkemiz bu zıtlaşma konusunda çok ilginç. Birinin “ak” dediğine, diğerinin “kara” demek için can attığı ortamda, ancak günlük geçimini sağlamaya çalışan büyük bir halk kesimi, bu tür açıklamalara bence hiç rağbet etmez.Toplum olarak, geleceği düşünmek değil de, günü kurtarmak dışında bir seçenek kalmıyor çünkü ne yazık ki…
OKURLARIMA YÜREKTEN TEŞEKKÜRLER
Geçtiğimiz günlerde, TBMM kürsüsünden “Asker Hastaneler ‘nin önemini vurgulayan ve bunların kapatılmasını eleştiren Bursa milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun açıklamalarının bir bölümünü bu satırlarda yayınlamıştım. Okurlarımız, bu konuya büyük önem vermiş ve hatta tekrar açılmaları konusunda da düşüncelerini bildirmişti. Bu bildirimlerin sayısı, diğer makalelerimin çok üstündeydi. Doğal olarak bu da bana moral verdi ve çalışma azmimim daha da güçlendirdi. Bu konuya ilgi gösteren, olumlu veya olumsuz da olsa görüşlerini açıkça bildiren tüm okurlarıma teşekkür eder saygılar sunarım.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İSMAİL KEMANKAŞ
Memleketimizden insan manzaraları
Hakikaten çok renkli bir ülkeyiz.Birbirimiz ile kavga etmeye, en azından tartışmaya bayılıyoruz. O büyük ve çok yıkıcı 1999 Marmara depreminden sonra, ekranlardan tanıştığımız bilim insanları, yine boş durmamış. Üstelik her zaman olduğu gibi, birinin ortaya koyduğu iddiayı diğeri hemen çürütmeye başlamış. Doğal olarak, bizler, halk olarak bu durumda sürekli yürek kalkması yaşıyoruz. Örneğin ekranlardan çok iyi tanıdığımız ve unvanı “yer bilimci” olan Prof.Dr Naci Görür, yine bir şeyler görmüş ve bir kanıya varmış ki; “Sallanmıyoruz diye rehavete kapılmayın” diyerek uyarılarda bulunmuş. Üstelik daha da ileri giderek, ülkemizin 14 milyon yıldır aktif bir deprem kuşağında olduğunu bir kez daha hatırlatmış…Ve bu durumun daha milyonlarca yıl sürebileceği iddiasını da ortaya koymuş. Ardından da “Asıl odak noktası depreme dayanıklı dirençli kentler oluşturmak olmalı.” demiş. Toplum olarak bunu istemeyen de çıkmaz herhalde. Ama bu ekonomik şartlarda, insanlar, pazar artıklarını yiyecek olarak kullandığı günümüzde, hangi yönetim, nasıl olacak da dirençli kentler oluşturabilecek. Hadi oluşturdu diyelim, toplumun büyük bölümü yarı aç yarı tok bir durumdayken, bu konutlara nasıl sahip olacak? Özetle, bitmeyen öneriler ve sürekli korku altında yaşayan bir toplum… Ülkenin özeti böyle. Bu haber yine bizi ürkütürken, bu kez bir başka deprem bilimci Prof.Dr. Şener Üşümezsoy da, hemen bu açıklamaya karşılık vermiş ve
“ Marmara’daki faylar, 1912’de, 1894’te ve 1999 depreminde kırıldı. Bu nedenle büyük deprem beklentisi gerçekçi değil.”diyerek karşılık vermiş.Bilim insanları bir görüşte birleşemez, birlikte çözüm aramaktan imtina ederse, bizler ne yapacağız? Ancak korkarız. Hakikaten ülkemiz bu zıtlaşma konusunda çok ilginç. Birinin “ak” dediğine, diğerinin “kara” demek için can attığı ortamda, ancak günlük geçimini sağlamaya çalışan büyük bir halk kesimi, bu tür açıklamalara bence hiç rağbet etmez.Toplum olarak, geleceği düşünmek değil de, günü kurtarmak dışında bir seçenek kalmıyor çünkü ne yazık ki…
OKURLARIMA YÜREKTEN TEŞEKKÜRLER
Geçtiğimiz günlerde, TBMM kürsüsünden “Asker Hastaneler ‘nin önemini vurgulayan ve bunların kapatılmasını eleştiren Bursa milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun açıklamalarının bir bölümünü bu satırlarda yayınlamıştım. Okurlarımız, bu konuya büyük önem vermiş ve hatta tekrar açılmaları konusunda da düşüncelerini bildirmişti. Bu bildirimlerin sayısı, diğer makalelerimin çok üstündeydi. Doğal olarak bu da bana moral verdi ve çalışma azmimim daha da güçlendirdi. Bu konuya ilgi gösteren, olumlu veya olumsuz da olsa görüşlerini açıkça bildiren tüm okurlarıma teşekkür eder saygılar sunarım.