Çılgın ve kışkırtılmış bir liderin, önce Orta Doğu ülkelerini, neredeyse tüm Dünyayı yakacak acımasız eylemlerini sinema filmi gibi izliyoruz. Bu alemde bazen bir çılgın ülke lideri çıkar ve ortalığı ateşe verir.Yüz binlerce insan da telef olur gider. Ama insanlık tarihi, bu olayları unutulup, tekrarlarının yine seyredilen örnekleri ile doludur. Örneğin İkinci Dünya Savaşı gibi…
İsrail lideri Netenyahu tarafından ateşlenen fitil, bakalım kaç canı alacak, kaç ve şehri yakıp geçecek ? Başlığı bu nedenle biraz anlaşılması zor biçimde attım, Ama, iyi takipçiler, çılgın İsrail liderinin fitilini kimlerin ateşlediğini anlar ve bilirler.Bu konuya dair, geçmişte duyduğumuz ve İran’da yaşana o müthiş rejim değişikliğine dair gelişmeleri, tarihsel gelişmeler ve bir kaç anı ile vurgulayarak, dünyanın bu gün geldiği noktaya değinmek istiyorum.
Bildiğim kadarı ile, İran ve Türkiye Ulu Önder Atatürk döneminde çok iyi ilişkiler içindeydi. Şah Rıza Pehlevi ve ondan sonra yerine geçen oğul Pehlevi, yüzü batıya dönük insanlardı görünüşte...Dışa karşı bu çağdaş görünüme karşın, İran’ın rejimi “Monarşi” idi. Oğul Rıza Pehlevi’nin eşi Farah Diba, ülkemizde olduğu gibi, her batı ülkesinde de, çağdaş dünyanın tipik bir temsilcisi gibi karşılanıyordu. Bazı aktüel mecmuaların kapaklarında Farah Diba fotoğrafı hep olurdu. Düğünleri de dünyada ses getirmişti. Bu görünüm İran’ı halkı için özgür bir ülke gibi gösterse de, uygulanan rejim baskıcıydı. Bu da Pehlevi’ye karşı tepki oluşturuyordu. Sonuçta, dini lider Ayetullah Humeyni, bu gerekçe ile ülkesinden ayrılmış, bir süre Bursa’da Çekirge’de bir evde yaşamıştı.Daha sonra, ABD baskısından etkilenen ve Humeyni’ye sahip çıkan Fransa’ya sığınmıştı ve sürgün günleri başlamıştı Humeyni’için…
Şimdi yine Bursa’dayız. Yetmişli yılların sonu yaşanıyor. Bursa Erkek Lisesi’nde okurken, öğrenciler arasında ve arkadaşımız olan üç İranlı vardı. Perviz Şir Muhammedi basketbol, Muhammed Peşmeki voleybol oynar, Kurban adındaki arkadaşımız da güreşirdi. Ben de futbol takımı oyuncusuydum.
İyi giyimli, çağdaş insanlardı üçü de... Hiç de yabancılık çekmediler okulumuzda. Birlikte mezun olduk, ama daha sonra hiç görüşemedik. Galiba Perviz Bursa’da kalmış diye duydum. Aradan altı, yedi yıl geçti geçmişti. Yetmişli yılların artık bitimindeyiz. Bursa İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi öğrencisiyim ve aynı zamanda bir tekstil fabrikasında çalışıyorum. Yine bir İranlı genç kız Minnu, desen dairesinde çalışmaya geldi fabrikaya…Bir süre sonra, 1979 yılının son günlerine gelmiştik sanırım… İran’da devrim olmuş/ rejim değişmiş ve yıllardır sürgünde olan dini lider, ülke yönetimin başına geçmişti. Radyo ve TV kanalları bunları duyuruyordu. Dünya ve Bursa’da çok büyük ekonomik sıkıntılar yaşanırken, bir de komşu ülke sayılabilecek, ve de uygarlık tarihinin o ilk dönemlerinde çok gelişmiş olan bu topraklarda yaşanılan rejim değişikliği, herksin canını sıkmıştı. İran halkı yağmurdan kaçarken doluya tutulmuş gibiydi sanki... Öte yandan neredeyse tüm dünyada da,ö zellikle akaryakıt bulup, bir fabrikayı çalışır hale getirmek o dönemde ülkemizde de oldukça zordu. İşte o günlerden birinde baktım herkes Minnu’nun başına toplanmış, ülkesinde neler değişeceğini konuşuyorlar. Kulak misafiri oldum. Minnu ağlamaklıydı ve “Bir daha İran’a giremem. Bu yeni rejim beni bu halimle, kıyafetimle kabul etmez. Kadınlar çok büyük bir baskı altına girecek. Tabii tüm İran halkı zorda olacak.Artık mollalar rejimi olacak” diyordu. Fabrikanın desen dairesinin sevilen elemanı Minnu’nun yorumu böyleydi. Yanılmadı da…Sanırım kendisi de Türkiye’de kaldı. Şimdi gelelim Humeyni’yi İran’a indiren ülkeye… Yanılmıyorsam ABD’ ile iyi ilişkileri bozmadan, ona sahip çıkan Fransa’dan İran’a indi Humeyni…
Şimdi de benden bir önemli soru;
Bu gün şımarık ve usanmadan, dini kitabında yazıyor gerekçesi ile, “vaat edilmiş topraklar “üzerinde hak iddia eden ve bu uğurda,din savaşları verdiğini söyleyerek, insan kanını dökmekten hiç çekinmeyen bir garip lider sahnede… Netenyahu’yu hangi ülke/ ülkeler ve en çok da kim yüreklendiriyor acaba ?
On puanlık sınıf geçme sorusu.Tesadüfe bakın yine ABD çıkıyor karşımıza… Onun başında da, bir çılgın adam var. Kökeni de, İkinci Dünya Savaşını başlatan insan kasabı Adolf Hitler gibi Alman…Bunları yazarken, birden aklıma bir örnek daha geldi ! Adnan Menderes, başbakanlık döneminin son yıllarında, iktisadi açıdan zordadır ve ABD seyahatine çıkar.Görüşmeler pek de olumlu geçmez. ABD’nin başında General Eisenhower, (Ayzınhavır) vardır. Bu ülkeden dönüşte Menderes’in uçağı düşer, yanındaki zevattan ölenler olur ama, mucize eseri kendisi kurtulur. Bir yıl sonra falan da 27 Mayıs İhtilali, Türkiye’deki yönetimi değiştirir….Ve, Adnan Menderes ile, bakanları Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan Askeri mahkemede yargılanarak, idam edilir.Yine dünyaya egemen devletler, bir ülkede yönetimi değiştirmiştir.Masal da burada biter. Bilmem anlatabildim mi ?
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İSMAİL KEMANKAŞ
Ned(t)enyahu ABD ?
Çılgın ve kışkırtılmış bir liderin, önce Orta Doğu ülkelerini, neredeyse tüm Dünyayı yakacak acımasız eylemlerini sinema filmi gibi izliyoruz. Bu alemde bazen bir çılgın ülke lideri çıkar ve ortalığı ateşe verir.Yüz binlerce insan da telef olur gider. Ama insanlık tarihi, bu olayları unutulup, tekrarlarının yine seyredilen örnekleri ile doludur. Örneğin İkinci Dünya Savaşı gibi…
İsrail lideri Netenyahu tarafından ateşlenen fitil, bakalım kaç canı alacak, kaç ve şehri yakıp geçecek ? Başlığı bu nedenle biraz anlaşılması zor biçimde attım, Ama, iyi takipçiler, çılgın İsrail liderinin fitilini kimlerin ateşlediğini anlar ve bilirler.Bu konuya dair, geçmişte duyduğumuz ve İran’da yaşana o müthiş rejim değişikliğine dair gelişmeleri, tarihsel gelişmeler ve bir kaç anı ile vurgulayarak, dünyanın bu gün geldiği noktaya değinmek istiyorum.
Bildiğim kadarı ile, İran ve Türkiye Ulu Önder Atatürk döneminde çok iyi ilişkiler içindeydi. Şah Rıza Pehlevi ve ondan sonra yerine geçen oğul Pehlevi, yüzü batıya dönük insanlardı görünüşte...Dışa karşı bu çağdaş görünüme karşın, İran’ın rejimi “Monarşi” idi. Oğul Rıza Pehlevi’nin eşi Farah Diba, ülkemizde olduğu gibi, her batı ülkesinde de, çağdaş dünyanın tipik bir temsilcisi gibi karşılanıyordu. Bazı aktüel mecmuaların kapaklarında Farah Diba fotoğrafı hep olurdu. Düğünleri de dünyada ses getirmişti. Bu görünüm İran’ı halkı için özgür bir ülke gibi gösterse de, uygulanan rejim baskıcıydı. Bu da Pehlevi’ye karşı tepki oluşturuyordu. Sonuçta, dini lider Ayetullah Humeyni, bu gerekçe ile ülkesinden ayrılmış, bir süre Bursa’da Çekirge’de bir evde yaşamıştı.Daha sonra, ABD baskısından etkilenen ve Humeyni’ye sahip çıkan Fransa’ya sığınmıştı ve sürgün günleri başlamıştı Humeyni’için…
Şimdi yine Bursa’dayız. Yetmişli yılların sonu yaşanıyor. Bursa Erkek Lisesi’nde okurken, öğrenciler arasında ve arkadaşımız olan üç İranlı vardı. Perviz Şir Muhammedi basketbol, Muhammed Peşmeki voleybol oynar, Kurban adındaki arkadaşımız da güreşirdi. Ben de futbol takımı oyuncusuydum.
İyi giyimli, çağdaş insanlardı üçü de... Hiç de yabancılık çekmediler okulumuzda. Birlikte mezun olduk, ama daha sonra hiç görüşemedik. Galiba Perviz Bursa’da kalmış diye duydum. Aradan altı, yedi yıl geçti geçmişti. Yetmişli yılların artık bitimindeyiz. Bursa İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi öğrencisiyim ve aynı zamanda bir tekstil fabrikasında çalışıyorum. Yine bir İranlı genç kız Minnu, desen dairesinde çalışmaya geldi fabrikaya…Bir süre sonra, 1979 yılının son günlerine gelmiştik sanırım… İran’da devrim olmuş/ rejim değişmiş ve yıllardır sürgünde olan dini lider, ülke yönetimin başına geçmişti. Radyo ve TV kanalları bunları duyuruyordu. Dünya ve Bursa’da çok büyük ekonomik sıkıntılar yaşanırken, bir de komşu ülke sayılabilecek, ve de uygarlık tarihinin o ilk dönemlerinde çok gelişmiş olan bu topraklarda yaşanılan rejim değişikliği, herksin canını sıkmıştı. İran halkı yağmurdan kaçarken doluya tutulmuş gibiydi sanki... Öte yandan neredeyse tüm dünyada da,ö zellikle akaryakıt bulup, bir fabrikayı çalışır hale getirmek o dönemde ülkemizde de oldukça zordu. İşte o günlerden birinde baktım herkes Minnu’nun başına toplanmış, ülkesinde neler değişeceğini konuşuyorlar. Kulak misafiri oldum. Minnu ağlamaklıydı ve “Bir daha İran’a giremem. Bu yeni rejim beni bu halimle, kıyafetimle kabul etmez. Kadınlar çok büyük bir baskı altına girecek. Tabii tüm İran halkı zorda olacak.Artık mollalar rejimi olacak” diyordu. Fabrikanın desen dairesinin sevilen elemanı Minnu’nun yorumu böyleydi. Yanılmadı da…Sanırım kendisi de Türkiye’de kaldı. Şimdi gelelim Humeyni’yi İran’a indiren ülkeye… Yanılmıyorsam ABD’ ile iyi ilişkileri bozmadan, ona sahip çıkan Fransa’dan İran’a indi Humeyni…
Şimdi de benden bir önemli soru;
Bu gün şımarık ve usanmadan, dini kitabında yazıyor gerekçesi ile, “vaat edilmiş topraklar “üzerinde hak iddia eden ve bu uğurda,din savaşları verdiğini söyleyerek, insan kanını dökmekten hiç çekinmeyen bir garip lider sahnede… Netenyahu’yu hangi ülke/ ülkeler ve en çok da kim yüreklendiriyor acaba ?
On puanlık sınıf geçme sorusu.Tesadüfe bakın yine ABD çıkıyor karşımıza… Onun başında da, bir çılgın adam var. Kökeni de, İkinci Dünya Savaşını başlatan insan kasabı Adolf Hitler gibi Alman…Bunları yazarken, birden aklıma bir örnek daha geldi ! Adnan Menderes, başbakanlık döneminin son yıllarında, iktisadi açıdan zordadır ve ABD seyahatine çıkar.Görüşmeler pek de olumlu geçmez. ABD’nin başında General Eisenhower, (Ayzınhavır) vardır. Bu ülkeden dönüşte Menderes’in uçağı düşer, yanındaki zevattan ölenler olur ama, mucize eseri kendisi kurtulur. Bir yıl sonra falan da 27 Mayıs İhtilali, Türkiye’deki yönetimi değiştirir….Ve, Adnan Menderes ile, bakanları Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan Askeri mahkemede yargılanarak, idam edilir.Yine dünyaya egemen devletler, bir ülkede yönetimi değiştirmiştir.Masal da burada biter. Bilmem anlatabildim mi ?