Hava Durumu

OLMADI…OLMUYOR

Yazının Giriş Tarihi: 24.02.2023 15:31
Yazının Güncellenme Tarihi: 24.02.2023 15:31

Günlerdir düşünüyor ve 6 Şubat sabahına geri dönmek istiyorum. Ne yaşadık, neler duyduk, ekranda ne izledik, hepsi birbirine karışıyor. Sanki benim için saat ve günler orada durdu kaldı.

Önce, çok büyük afet veya felaket karşısında bir insan olarak neler hissettiğimi sorguluyor ve işin içinden çıkamıyorum. On binlerce ölüm, binlerce yaralı ve canlı yayında çöken binalar ve ülke geleceği.

Ve  ben,  önce sinema salonunda film izler gibi hissediyorum, sonra da acı gerçeği vicdanım  kulaklarımı patlatırcasına fısıldıyor.

Ne düşüneceğimi, ne yapacağımı düşünürken,  rahmetli anne annemin bir cümlesi aklıma takılıyor. “ Bir musibet(istenmeyen olay)  bin nasihatten evladır  oğlum” derdi. Kulağımdaki bu cümlenin etkisi ile tamam dedim. Türkiye şimdi, tüm olanakları ve kenetlenmiş milleti ile, art arda gelen depremlerin yani yaşadığımız büyük felaketin üzerine “tek yürek, tek bilek” ile gidecek ve hemen ülkemizi ayağa kaldıracak.

Saatler, saatleri, haftalar, haftaları   kovaladı.

Olmadı. Olamadı…

Oysa şu başımıza gelen, ne ilk ne de son musibet olacak.

Çaresizlikten olsa gerek günlerdir bu cümleye takılıp kaldım. Ülke olarak buradan alacağımız nasihat kalmış mıydı acaba ?

 Bu kaçıncı felaket, kaçıncı ders ki bu, henüz bir sonuca varıp, birleşip tek yumruk olarak belaların, felaketlerin üstesinden gelemiyoruz. İşte kilit nokta da burası. Sonra da kafamda bazı sorular  beliriyor ve onların bendeki yanıtları…

Biz toplum olarak hep böyle miydik? Böylesi altından zor kalkılacak, memlekete on yıllarca kalkınma, silkinme fırsatı tanımayacak bir olayda neden çatlak sesler ve karşılıklı suçlamalar var?  Neden kaybettiğimiz  on binlerce insanımız ve sayılarla ifade edilemeyecek maddi  varlığımızın ardına düşmüyoruz? Telafi mekanizmasını el ele vererek çalıştıramıyoruz?

Suçlu bulundu yeni bir fay hattı !

Neden ülke ve halk tek yumruk olamıyor sorusuna galiba geçerli bir yanıt buldum. “Ego” ile beslenen ve yerin metrelerce dibinde birbiri ile buluşan iki fay hattı öyle bir çarpışma yarattı ki, sadece deprem bölgesi değil tüm ülke ve halk çatırdayarak ikiye bölündü !

TV ekranlarındaki yardım programları ile haberler, bunu canlı olarak bize sundu. Kederde ve tasada birliği bir yere bıraktım, destek ve iyilikte bile buluşamadı toplumun iki yakası. Onları ikiye bölen en büyük ve yıkıcı fay hattının adını merak ediyorsanız hemen belirteyim; “siyasi fay” hattı. Üstelik bölünen parçanın büyük kısmı muktedir kesime ait, diğeri de çok parçalı… Üstelik bu parça içinde muktedir parça ile aynı hamurda yoğrulmuş olanı da var!

Felaketin yaraları kabuk bağlayıp kapanır  mı sorusundan önce, ülkeyi bölen bu iki siyasi fay hattı birlikte hareket ederek, toplumu bu çukurdan çıkarabilir  mi? Sorusunun cevabını aramak gerek.Ya da bundan ümidiniz var mı ?

Can alıcı ve önemli soru da bu aslında.

Bu bölünmeyi yaratan nedenler arasında, keskinleşen ve birbirine sürtünen “ego üretimi siyasi fay hattı” yanında bir de “ülke yönetim sistemi” gibi yeni bir tetikleyici unsur da var. Bu sisteme rağmen, tüm kişi ve kurumlar ile işbirliği yapılarak her türlü felakete karşı önlem alınabilir mi?

Ya da bu bölünmeye karşın  bunları önlemenin başka çaresi var mı ?

Çaresi yok demek kolayı seçerek, dükkanı kapatıp bu ülkeden gitmek demek.

Eğer zoru seçiyorsanız, ülke yönetim sisteminin işleyişine farklı bir gözlük ile bakın lütfen. Devletin işleyişi hakkında bilginiz varsa, hiç taraf tutmadan, bürokratların en küçük bir icraat için gözünü Ankara’ya nasıl diktiğini düşünün ve mantık süzgecinden geçirerek çare budur deyin. Sizin bileceğiniz bir şey.    Ya da ülke yönetim sistemine dair bilginiz hiç yoksa size yardımcı olayım.

Yönetim sistemine dair tipik bir örneği önceki sabah bende  ilk kez duydum. Hem de en yüce makamdan yasal olarak bilgi alabilecek bir ağızdan. Örneğin deprem bölgesinde bir sorun için bir vali ile temas kurulduğunda, o da önce AFAD Yönetimi’ne, onlar da  en yetkili makamın genel sekreterine iletiyormuş. Herhalde genel sekreter de gelen talepleri sıraya koyarak en yetkili makama sunuyor. Buna dair bir örnek vereceğim şimdi de…Parlamenter sistemden, Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi’ne geçtiğimizden beri yapılan bir uygulama ve en yetkili makamda oturan yöneticimizin görevine dair ilginç bir bilgi. Bir haftada, ortalama 36.000 (yazı ile otuz altı bin) imza atıyormuş.

Sonra da yasa ve yönetmelikler, izinler, atamalar devreye giriyormuş.

 Böyle bir sistemde, çabuk karar alınabilme olasılığı yaratılabilir mi?

Bu durumda, hiç bir atanmış, hiçbir yetkili, yetki /yetkisini kullanarak sorumluluk üstlenebilir mi ? Bu güne kadar, ülke yönetimine talip olan muhalif  partiler ile İktidar arasında, siyasi yarışı da elden bırakmadan,  ama zaruri durumlarda birliktelik sağlandığını duydunuz mu? Böyle bir uygulamanın yapıldığını düşünüyor musunuz ? Galiba bunu hiç düşünmediniz.

Bu durumda her olumsuzluk için söylenecek sadece iki kelime var.

Olmadı… Olmuyor.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.