Hava Durumu

Seçim önlemleri vardı bir zamanlar!

Yazının Giriş Tarihi: 27.03.2024 12:44
Yazının Güncellenme Tarihi: 27.03.2024 12:44

Ne demek istediğimi anlamaya çalışıyorsunuz sanırım başlığa bakarak…

Benim de uzun süre  elim klavye üzerinde kaldı uygun bir başlık için…

Konu o kadar derin değil zaten! Alt tarafı, “kamunun seçim   titizliği”, vatandaşın oyunun korunması, seçimi helalinden kazanma gibi günümüzde pek konu edilmeyen ve de üzerinde durulmayan hususlardan söz edeceğim.

Parti isimleri ve buna ters düşen politikaları ilgimi  çekmiştir her dönemde… Çocukluğumun ilk döneminde iktidarda  “Demokrat Parti” varmış.

Ama ben Yassıada mahkemeleri sırasında radyoda naklen yayınlanan mahkeme süresince adını duyabildim bu parti ve yöneticilerinin…Ardından uzun süre Adalet Parti iktidarına  tanık oldum. 1971 yılında bir muhtıra ile görevi bırakan Demirel’i gördük. Sonraki yıllarda politik ve pratik hafızasına bayılırdım Demirel’in. Ardından, bizim gençlik yıllarımızda, sırasıyla CHP ve AP koalisyonları ile,  terörü iliklerimize kadar hissederek,Türkiye’nin siyaseti resmi geçit gibi gözümüzün önünden geçti ve  12 Eylül 1980 gününe gelindi. Ne olduğunu söylemeye de gerek yok. Sonra orta vadeli olarak görebileceğimiz bir zaman diliminde, yeniden türetilen bir kaç parti ve iktidardaki Anavatan Partisi’ni  izledik. Kapatılan parti yöneticilerini bir süre sonra yeni parti kurarak ve yeni  isimler ile yaşamaya devam ettiklerini gördük.Bu dönemde Doğruyol ve birkaç farklı parti ile yine CHP siyaset sahnesinde  öne çıktı. Milliyetçi Hareket Partisi de sanki dengeyi sağladı. Bunları neden sıraladım söyleyeyim. Bazı partilerin isimleri ile tezat,  yaptıkları ve izledikleri siyasi çizgi bana cazip  ve çok garip geldi de ondan ! Şimdi Cumhuriyet’i ilk döneminden günümüze bir bakalım siyaset sahnesine…

Tek Parti Dönemi’nden günümüze seçim hukuku

Tek parti dönemi diye nitelenen zaman diliminde, devletin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve sonra da  ikinci adam diye nitelenen İsmet İnönü vardır Cumhuriyet Halk Partisi’nin başında… İnönü dönemindeki mecburi bazı önlem ve uygulamalar yüzünden , adındaki “Halk” ibaresi toplum nezdinde örselenmiş  ve aynı parti içinden çıkanlar ile  Demokrat Parti  kurulmuş. 1946 seçiminde CHP, uyguladığı “Açık oy gizli sayım” usulünün desteği ile iktidarını korurken,  adındaki “Halk” kelimesine tam anlamıyla ters düşmüş. Sonunda  tepki oyları ile Demokrat Parti iktidar olmuş…Başlangıçta işler iyi gitmiş, geniş kitleler mutlu olmuş. Ama  bir süre sonra ekonomik sorunlar ve Türkiye - ABD ilişkileri limoni kıvama geldiğinde ipler kopmuş. Adının başında koskoca “Demokrat”  yazan/yazdıran  partinin mensupları, bir seçim sonrası(1958)  kendilerine oy çıkmayınca Osman Bölükbaşı’nın Millet Partisi’ni ve onun şehrini cezalandırmak için Kırşehir’i il olmaktan çıkarıp ilçe yapmış. Yetmedi, muhalif milletvekillerini tutarsız, muhalif  basın organlarını kapatma ve mensuplarını hukukta yeri olmayan nedenler ile yargılayabilmek için TBMM çatısı altında, kendi vekillerinden oluşan TAHKİKAT  KOMİSYONU’nu kurmuş. Bu oluşum, istediği gazeteyi kapatabilecek, suçlu bulduğu milletvekilini tutuklatabilecektir.

Akıl alacak gibi olmayan bir uygulama henüz iş başı yapamadan 27 Mayıs darbesi gelivermiş. Doğal olarak darbe öncesi, halkın iki blokta birbirine hasım olarak kahvelerini bile değiştirdiğini de yaşamış Türkiye…Adı “Demokrat” kendisi adeta diktatörlüğün temsilcisi bir parti ortaya çıkmış çünkü... Sonuç daha hazin…Demokrasiyi çöpe atan bir yargılama ve üç önemli politikacının idamı ile sonuçlanan çok acılı bir dönem…

Diğer yıllarda bu denli kısıtlayıcı değil ama, yine de bazı ilginç kararlar alabildi iktidarda olan partiler…Ama 1961 Anayasası bu tür sapmalara izin vermiyordu…Arada muhtıralar, tutuklamalar falan oldu ama, DP nin yaptığı seviyeye çıkan olmadı. Uzun yıllar Anayasa’ya uygun yapıldı seçimler.

Yasalar gereği, seçim ve sandık hukukuna çok dikkat  etti bu dönemin yöneticileri… Sandık yaklaştığında görevdeki,” İçişleri, Adalet ve Ulaştırma bakanları istifa eder, yerine bürokratlar göreve gelirdi seçim süresince”…Çünkü İçişleri Bakanı “seçim güvenliğinden”, Adalet Bakanı “sandık mahremiyetinin korunması ve itirazların sonuçlandırılmasından” mesuldü…Seçim günü ve sonrasında da ulaşım önemli olacağı için, buraya da bürokrat bir bakan atanırdı. O dönemde, cumhurbaşkanı tarafsızdı ve bir partiden seçilmişse bile, görev yapmadan önce  ayrılmış olacağı için parti rozetini çıkarıp, ne seçim çalışmalarına katılır, ne de bu konuda görüş bildirirdi.

Yani yüzeysel de olsa seçimin namusunu korurdu onlar…

Acaba bunları neden söyledim ? Şimdiki bakanlar, pardon “kabine üyeleri” kapı kapı dolaşıp, oy istiyor onları atayan siyasi parti adına …Bu seçimin hakça  olacağının garantisi verilebilir mi ? Onların hiçbir olumsuz girişimi olmasa bile, bazı görevlendirilenler onlardan cesaret alarak rahatça hile yapabilir mi? İhtimal de olsa seçimin adaletini zedeleyecek durumlar bunlar…. Belki bu tür bir olay hiç olmayabilir de…Ama hukuk bunu “Şuyu’u vukuğundan beter”

diye yorumluyor. Yani olma ihtimali olmasından çok etki yapar anlamında…

Ya Cumhurbaşkanı için ne diyelim? Acaba cumhurun ve herkesin koruyucusu, hakkının savunucusu görevini rahatça yapabilecek mi, her partiye eşit davranabilecek mi ? Ama bu soruya çok kolay cevap verecektir. 2017 ‘de ülkenin yönetim sisteminin değişerek, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin devrede olduğunu söyleyecektir. Yani hukuken bir yanlışının olamayacağı Anayasa değişikliği ile teminat altındadır. O zaman ben neyin eleştirisini yapıyorum ? Kendim, kendime sordum, kendim yanıtlayacağım.

İşte geldiğimiz nokta burası ve de “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” nin güzelliği ve özelliği de anlattıklarımı yasal sayıyor !!! Yani “Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş.” Söz bitti artık sandıktan çıkan pusulalar konuşacak.

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.