Bazı kelimeler vardır belli bir kesim telaffuz etmekten bile çekinir. Oysa gerçek ve çözüm o kelimenin içinde olabilir. Hemen örnekliyorum. Almışlı yılların başında, henüz İhtilal sonrası hükümetlerinin devrede olduğu dönemde, şimdiki Ertuğrulgazi mahallesinde “Sosyal Konutlar” inşa edilmişti. Bildiğim kadarıyla kamu tarafından yapılarak, uygun ödeme planı ile ihtiyaç sahipleri ve buna talip olanlar belirlenerek taksitle konut sahibi yapılmıştı. O dönemlerde adı da çok doğru biçimde “Sosyal Meskenler” olarak konmuştu. Ama o dönemin siyasi atmosferinin etkisi ile, Bursa halkı “sosyal” kelimesini kaldırarak “Ucuz Meskenler” deyiverdi. Böyle olunca da birkaç örnek dışında bu yöntemle yapılan projeler tekrarlanamadı. Onun yerine kooperatif marifeti ile daha önce başlayan veya sonradan yapılan projeler devreye girdi.
Bu garip isimlendirmede herhalde “sosyal” kelimesinin yaratacağı etki öncelenmişti. Belki sosyalizmi çağrıştırıyordu bu tamlama ! Bilinmez, ama bu adlandırma tutmadı. Yani,konut değil “sosyal” kelimesi sakıncalı hale gelmişti!
Aradan 60 yılı aşkın bir süre geçti. Ülkemizde, çok büyük kesimin korkulu rüyası tüm ağırlığı ile yine konut. Kiralar füze hızıyla yükseldi. Kamu eliyle yapılan konutlar bir türlü bitirilemedi. Uzayan süreç maliyeti yükseltti. Enflasyon en fazla konut yapımı ve kiralanmasını vurdu.
Rüya gibi bir konutlaşma yöntemi
Lügatimizde “söyleyene değil, söyletene bak” gibi garip, anlaması güç, deyim mi, yoksa tamlama mı ya da dar-bı mesel mi desem bilemedi, işte böyle bir cümle kullanılır sıkça. Bunu yansıtan bir haber, hem de İktidar’ın en güçlü sesi Hürriyet Gazetesi’nde yayımlandı. Virgülüne dokunmadan bir pasaj o haberden:
“Almanya’da yeni bir proje geliştireceksen, bunun yüzde 25 kadarını SOSYAL KONUTA ayırmak zorundasınız. Belediyeler bu evler için ortalamanın altında kira değeri belirliyor. İnşaat firmasına ‘sen yap, ben alırım’ diyor.
Böylece denge sağlanıyor. Çünkü o alanın bir imarı varsa, bu rant kullanılmalı gözüyle bakılıyor.Yasak yerine arzı artıracak modeller geliştiriliyor. Bizim için zor görünse de bu tip modeller uygulanabilir.”
Şimdi de bu cümlelerin sahibine gelelim…
Özel bir inşaat şirketinin sorumlu yönetim kurulu üyesi…Adı Kaan Yücel…
Hürriyet’teki röportaj-haberde ayrıca bir cümle daha kuruyor Yücel, diyor ki; “yetersiz müteahhitler ayıklansın.”
Bu açıklamanın yorumu için yine geçmişte yaygın olan bir deyim vardı, onu söylemek gerek; “Tut kelin perçeminden.”
Ne demek istediğimi anladınız değil mi ? Kaan Yücel, yükleniciler arasından yapılan kamunun seçimini mi eleştiriyor, yani haksız rekabetten mi dem vuruyor, gerçekten dar gelirliyi düşünerek konut sorununa çare mi öneriyor?
Çok karmaşık değil mi? Zaten ülkemizde Almanya’daki gibi bir düzen ve yönetim biçimi olsa, önce herkes sosyal konuta kavuşur, enflasyon belası da yurdumuzun kapısından giremezdi. Örnek güzel ama, uygulama için Türkiye elverişli mi? Bu örneğe bakarak umutlanmalı mı, yoksa ülke yönetimi için daha da öfkelenmeli miyiz? Bilemedim. Bir başka dikkat çeken husus da var.
Acaba, birileri, yani yetkili merciler mi bunu söyletti Yücel’e, o da merak konusu.Yani bir söyleten mi var, yoksa bu değerli kardeşimize vahiy mi geldi? Ama ne yalan söyleyeyim, anlattığı model tam anlamıyla “sosyal devlet” ürünü. Yani ülke hangi rejim ile yönetilirse yönetilsin bu kavramdan uzak kalmıyor Avrupalı siyasiler…Tam da Avrupa Birliği için yıllardan beri suskunluk sürerken, böyle bir açıklama yapılması ve de Cumhurbaşkanı’nın bu konudaki resti gündemdeyken…Gerçekten dikkate değer bir öneri ve de acilen ele alınması gereken bir konu. Ama yol dikenli. Çünkü imarı olan bir alanın tamamının rantı olmadan hiçbir yüklenici firma elini bile kıpırdatmaz güzel ülkemizde…Bu konuda haksızlık yaptığımı da hiç sanmıyorum.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İSMAİL KEMANKAŞ
Sosyal konut ve engelleri
Bazı kelimeler vardır belli bir kesim telaffuz etmekten bile çekinir. Oysa gerçek ve çözüm o kelimenin içinde olabilir. Hemen örnekliyorum. Almışlı yılların başında, henüz İhtilal sonrası hükümetlerinin devrede olduğu dönemde, şimdiki Ertuğrulgazi mahallesinde “Sosyal Konutlar” inşa edilmişti. Bildiğim kadarıyla kamu tarafından yapılarak, uygun ödeme planı ile ihtiyaç sahipleri ve buna talip olanlar belirlenerek taksitle konut sahibi yapılmıştı. O dönemlerde adı da çok doğru biçimde “Sosyal Meskenler” olarak konmuştu. Ama o dönemin siyasi atmosferinin etkisi ile, Bursa halkı “sosyal” kelimesini kaldırarak “Ucuz Meskenler” deyiverdi. Böyle olunca da birkaç örnek dışında bu yöntemle yapılan projeler tekrarlanamadı. Onun yerine kooperatif marifeti ile daha önce başlayan veya sonradan yapılan projeler devreye girdi.
Bu garip isimlendirmede herhalde “sosyal” kelimesinin yaratacağı etki öncelenmişti. Belki sosyalizmi çağrıştırıyordu bu tamlama ! Bilinmez, ama bu adlandırma tutmadı. Yani,konut değil “sosyal” kelimesi sakıncalı hale gelmişti!
Aradan 60 yılı aşkın bir süre geçti. Ülkemizde, çok büyük kesimin korkulu rüyası tüm ağırlığı ile yine konut. Kiralar füze hızıyla yükseldi. Kamu eliyle yapılan konutlar bir türlü bitirilemedi. Uzayan süreç maliyeti yükseltti. Enflasyon en fazla konut yapımı ve kiralanmasını vurdu.
Rüya gibi bir konutlaşma yöntemi
Lügatimizde “söyleyene değil, söyletene bak” gibi garip, anlaması güç, deyim mi, yoksa tamlama mı ya da dar-bı mesel mi desem bilemedi, işte böyle bir cümle kullanılır sıkça. Bunu yansıtan bir haber, hem de İktidar’ın en güçlü sesi Hürriyet Gazetesi’nde yayımlandı. Virgülüne dokunmadan bir pasaj o haberden:
“Almanya’da yeni bir proje geliştireceksen, bunun yüzde 25 kadarını SOSYAL KONUTA ayırmak zorundasınız. Belediyeler bu evler için ortalamanın altında kira değeri belirliyor. İnşaat firmasına ‘sen yap, ben alırım’ diyor.
Böylece denge sağlanıyor. Çünkü o alanın bir imarı varsa, bu rant kullanılmalı gözüyle bakılıyor.Yasak yerine arzı artıracak modeller geliştiriliyor. Bizim için zor görünse de bu tip modeller uygulanabilir.”
Şimdi de bu cümlelerin sahibine gelelim…
Özel bir inşaat şirketinin sorumlu yönetim kurulu üyesi…Adı Kaan Yücel…
Hürriyet’teki röportaj-haberde ayrıca bir cümle daha kuruyor Yücel, diyor ki; “yetersiz müteahhitler ayıklansın.”
Bu açıklamanın yorumu için yine geçmişte yaygın olan bir deyim vardı, onu söylemek gerek; “Tut kelin perçeminden.”
Ne demek istediğimi anladınız değil mi ? Kaan Yücel, yükleniciler arasından yapılan kamunun seçimini mi eleştiriyor, yani haksız rekabetten mi dem vuruyor, gerçekten dar gelirliyi düşünerek konut sorununa çare mi öneriyor?
Çok karmaşık değil mi? Zaten ülkemizde Almanya’daki gibi bir düzen ve yönetim biçimi olsa, önce herkes sosyal konuta kavuşur, enflasyon belası da yurdumuzun kapısından giremezdi. Örnek güzel ama, uygulama için Türkiye elverişli mi? Bu örneğe bakarak umutlanmalı mı, yoksa ülke yönetimi için daha da öfkelenmeli miyiz? Bilemedim. Bir başka dikkat çeken husus da var.
Acaba, birileri, yani yetkili merciler mi bunu söyletti Yücel’e, o da merak konusu.Yani bir söyleten mi var, yoksa bu değerli kardeşimize vahiy mi geldi? Ama ne yalan söyleyeyim, anlattığı model tam anlamıyla “sosyal devlet” ürünü. Yani ülke hangi rejim ile yönetilirse yönetilsin bu kavramdan uzak kalmıyor Avrupalı siyasiler…Tam da Avrupa Birliği için yıllardan beri suskunluk sürerken, böyle bir açıklama yapılması ve de Cumhurbaşkanı’nın bu konudaki resti gündemdeyken…Gerçekten dikkate değer bir öneri ve de acilen ele alınması gereken bir konu. Ama yol dikenli. Çünkü imarı olan bir alanın tamamının rantı olmadan hiçbir yüklenici firma elini bile kıpırdatmaz güzel ülkemizde…Bu konuda haksızlık yaptığımı da hiç sanmıyorum.